๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 30 Nisan 2012, 18:17:06



Konu Başlığı: Ordu İçerisinden Gönderilen Seriyye Birliklerine Nefel Verilmesi
Gönderen: Zehibe üzerinde 30 Nisan 2012, 18:17:06
145. Ordu İçerisinden Gönderilen Seriyye Birliklerine Nefel Verilmesi


 

2741. ...İbn Ömer'den demiştir ki:

Rasûlullah, (s.a.) bizi bir askeri birlik içerisinde (seriyye olarak) Necid taraflarına göndermişti. Seriyye ordudan ayrıldı (yaptığımız bas­kın sonunda bizim) seriyyenin (fertlerinin herbirinin) hisseleri onikişer deve idi. (Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem) seriyye askerleri ne nefel olarak birer deve daha verdi de onların hisseleri on üçer (de­ve) oldu.[385]

 
Açıklama

 

Seriyye; dörtyüze kadar olan askerî bir bölüktür. "Seriyye" lafzı geceleyin   yuruyuş   demek  olan  seradan alınmıştır.[386] Necd; Hicazın Irak tarafına düşen kısmıdır. Rivayete göre; Hz. Abdullah b. Ömer'in de iştirak ettiği bu seriyye, on kişiden ibaretmiş. Gani­met olarak 150 deve almışlar. Bunlardan otuz tanesini Peygamber (s.a.) al­mış. Kalan 120 deveyi, on kişi aralarında taksim etmişler. Kendilerine Peygamber (s.a.) tarafından birer deve de nefel olarak verilmiş. Ulemadan bazıları oniki devenin bütün gazilere verilen yekûn olduğunu söylemişlerse de Nevevî bunun hata olduğunu ifade etmiştir. Çünkü Ebû Davud'un bazı rivayetlerinde, oniki devenin bir gaziye isabet ettiği açıklanmıştır.

Rivayetlerin birinde oniki, yahut onbir denilerek şek edimiştir. İbn Ab-dilberr'in beyanına göre, *el Muvatta' ravilerinden Velid b. Müslim'den baş­kası onuşekk'li rivayet etmişlerdir. Nafi'in diğer ravileri ise "on ikişer" diye seksiz söylemişlerdir.

Bazı rivayetlerde: Nefel verildi" denirken bir rivayette de "Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem nefel olarak verdi" deniliyor. Bunların arası şöyle bulunur: Seriyye kumandanı arkadaşlarına nefeli taksim etmiş; paygamber sallallahü aleyhi ve sellem de buna cevaz ve izin vermiştir. Bu suretle bu işin ikisine de nisbeti sahih olmuştur.[387]

Hafız İbn Hacer'in beyanına göre, bu hadiste seriyyeye iştirak eden as­kerlere onikisi ganimet olarak bir de nefel olarak verildiği ifade edilen on üç devenin tümünün seriyye kumandanı tarafından mı Hz. Peygamber tara­fından mı yoksa bu develerden bir kısmının ganimet veya nefel olarak Hz. Peygamber tarafından, diğer bir kısmını da seriyye kumandanı tarafından mı verildiği hususunda, ganimet olarak verilenlerin de Hz. Peygamber tarafın­dan mı, verildiği hususunda gelen rivayetler oldukça farklıdır. îbn îshak'ın rivayetinde, nefel olarak verilen develerin, seriyye kumandanı tarafından, ganimet olarak verilenlerin de Hz. Peygamber tarafından, verildiği açıkça ifade edilmektedir. el-Leys'in rivayetinin zahirinden anlaşılan manaya göre ise; tüm develerin seriyye kumandanı tarafından verildiği Hz. Peygamberin de seriyye kumandanının bu taksimini tasvib ettiği anlaşılmaktadır.[388] el-Leys'in bu rivayeti, bu mevzudaki farklı rivayetlerin arasını te'lif etmektedir. Rivayetten anlaşılıyor ki, aslında bu taksimi yapan seriyye kumandanıdır. Hz. Peygamber de bu taksimi geçerli kılmıştır. Netice itibariyle» bu mevzudaki rivayetlerin hepsi doğrudur." İbn Hacer'in sözleri burada sona erdi.

Ayrıca şurasını da ifade etmek isteriz ki; siyer ulemasını verdikleri bil­gilere göre; sözkonusu seriyyenin bu baskında ellerine ikiyüz deve ile ikibin koyun geçmişti. îbn Abdil-Berr'in bildirdiğine göre; bu seriyye Necid taraf­larına gönderilmeden önce, îslâm ordusunda bulunan askerlerin sayısı dört bin kişi idi. Askerlerin içinden seriyye birliği olarak ayrılan askerler ise, on-beş kişiden ibaretti. Bu durumda seriyyenin ele geçirdiği, İkiyüz devenin dört-bin asker arasında bölüştürülüp, her birinin nasibine, onikişer deve düşmesi imkansız görülmektedir. Ancak bu meseleyi şu şekilde açıklamak mümkün­dür: Sözü geçen ikiyüz deve ile ikibin koyun sadece seriyyenin ele geçirdiği ganimetlerdir. Seriyye Necid taraflarına gittikten sonra îslâm ordusu da ba­zı ganimetler elde etmiştir. İşte, bu iki ganimet birleştirilince, ordunun fert­lerinden herbirine onikişer deve düşmesi ve fazladan seriyye fertlerine bir deve daha verilmiş olması, son derece mümkündür. Bu te'vil seriyyenin elde etti­ği develerin tüm ordu arasında dağıtıldığını ifade eden bazı rivayetler için­dir. Fakat seriyyenin elde ettiği ganimetlerin sadece seriyye fertleri arasında dağıtıldığı, sahih ve muteber rivayetler esas alınacak olursa o zaman bu tevile de lüzum yoktur.[389]

 
Bazı Hükümler

 

1. Seriyye göndermek müstehabdır.

2. Ordunun herhangi bir kısmı, görevli olarak ordu­dan ayrılacak olursa ordunun elde ettiği ganimete, görevli olarak ayrılan bir­lik de ortak olur. Ancak harple hiçbir ilgisi olmaksızın, harp sahası dışında, oturan kimselerin bu ganimette bir hakları yoktur. Bu şekilde ordudan ayrı­lan bir seriyyenin elde ettiği ganimetlerde de onları bekleyenin diğer ordu fertlerinin hakkı vardır. Ganimetler seriyye birliğiyle diğer ordu birlikleri ara­sında bölüştürülür.[390]

 

2742. ...Velid b. Müslim demiştir ki:

Ben (Abdullah) îbn el-Mubarek'e şu (bir önceki) hadisten bah­settim ve (bunu) "bize aynı şekilde îbn Ebî Ferve'de Nafi'den rivayet etti" dedim de (Bana) "Senin (Şuayb b. Ebî Hamza ve îbn Ebî Ferve diye) ismini zikrettiğin kimseler (adalet ve zapt yönünden) Malik b. Enes'e uymaz" (lar) şeklinde veya buna benzer şekilde bir cevap verdi.[391]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerifte, bu hadisin ravilerinden Îbn Ebî Ferve ile bir önceki hadisin ravisi Şuayb b. Ebî Hamza'nın ada­let ve zapt yönlerinden, Malik b. Enes'e denk olamadıkları, ifade edilmekte ve her ne kadar îbn Ebî Ferbe ile Şuayb'ın hadisleri birbirini teyid etse de, aslında Malik b. Enes'in rivayet ettiği hadisin daha sağlam ve muteber oldu­ğuna işaret edilmektedir. Bilindiği gibi, tbn Ebî Ferve ile Şuayb'ın rivayet ettikleri hadis-i şerifte, önce savaş için bir ordu gönderildiği, sonra da bu ordu içerisinde bir grubun da Neeid taraftarlarına gönderildiği neticede ise ele geçen ganimetlerden ordu ve seriyye fertlerin herbirine ganimet olarak onikişer deve düştüğü, taksim sonunda, seriyye fertlerinin her birine de oni-kisi ganimet, biri de nefel olmak üzerfe, onüç deve düştüğü ifade edilmektedir.

Malik b. Enes'den rivayet edilen hadis-i şerifte; savaşmak üzere gönde­rilen bir askerî birlikten ve bir seriyyeden bahsedilmekle beraber gönderilen bu seriyyenin, sözü geçen askeri birlik içerisinden ayrılıp gittiğinden söz edil­memektedir. Sadece bir seriyye gönderildiğinden ve ganimet mallarında bu seriyye fertlerinin eline geçen miktardan bahsedilmektedir o kadar.[392]

Bir Önceki hadisin şerhinde de açıkladığımız gibi, Malik b. Enes hadisi, diğerlerine tercih edildiği takdirde "Seriyyenin ganimet olarak ele geçirdiği ikiyüz devenin dört bin kişilik ordu fertleri arasında dağıtılıp her birine oni-ki deve düşmesi nasıl mümkün olur?" diye bir müşkil ve bu müşkili hallet­mek için bazı te'villere ihtiyaç kalmaz.[393]

 

2743. ...İbn Ömer'den; demiştir ki:

Rasûlullah (s.a.) Necid'e bir seriyye gönderdi. Bu seriyye ile ben de (yola) çıktım. Derken (ganimet olarak) birçok deve ele geçirdik. Ku­mandanımız nefel olarak içimizden her askere birer deve verdi. Sonra Rasûlullah (s.a.)'e geldik, ganimetlerimizi aramızda paylaştırdı da biz­den her bir kişiye humus (çıktık)tan sonra (paylaştırılan bu ganimet­ten) onikişer deve düştü. Rasûlullah (s.a.) bize vermiş olduğu şeyler­den dolayı kumandanımızı hesaba çekmedi. Yaptığı bu işten dolayı onu ayıplamadı. Neticede (seriyyeye katılmış olan) her adamın (ku­mandandan almış olduğu) ganimetiyle birlikte (toplam) onüç devesi oldu.[394]

 

2144. ...Abdullah b. Ömer'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) içe­risinde Abdulah b. Ömer'in de bulunduğu bir seriyyeyi Necid tarafla­rına göndermiş ganimet olarak birçok deve ele geçirmişler. Kuman­danlarının bu develeri paylaştırması neticesinde paylarına düşen (ga­nimet mikdarı) oniki deve olmuş kendilerine birer deve de nefel ola­rak verilmiş.

(Bu rivayete) İbn Mevhib (şu cümleyi de) ilave etmiştir: Rasûlul­lah (s.a.) (huzuruna vardığımız zaman, kumandanımızın yapmış ol­duğu) bu taksimi değiştirmedi.[395]

 

2745. ...Abdullah b. Abbas'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.)bir seriyye ile beraber bizi (düşman üzerine akın yapmak üzere) gönder­mişti. (Ganimetlerden ele geçen) paylarımız oniki deveye ulaştı. Bize nefel olarak birer deve de Rasûlullah (s.a.) verdi.

Ebû Dâvûd der ki: Bürd b. Sinan da (bu hadisi) aynen Ubeydul-lah hadisi gibi (yani mevzumuzu teşkil eden hadis gibi) Nafi'den riva­yet etmiştir. Bu hadisi Eyyub'da aynı şekilde Nafi'den rivayet etmiş­tir. Ancak (farklı olarak) Eyyub Peygamber (s.a.)'i hiç anmaksızın "bi­ze nefel olarak birer deve verildi." dedi.[396]

 

2746. ...İbn Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) (düşman üze­rine baskın yapmak üzere) gönderdiği seriyyeler içerisinden bazı kim­selere ordunun genel olarak hissesine düşen payın dışında özel olarak nefel verirdi. (İbn Ömer dedi ki): Ancak (ganimet payı ile nefelin) her ikisinin de (verilmesinden önce) humus (un ganimetlerden çıkarılma­sı) gerekir."[397]

 
Açıklama

 

Bilindiği gibi "nefel" gazilere ganimet hissesinden fazla olarak verilen mükafattır.

Humus: Yoksullara, muhtaçlara ve yolculara verilmek üzere ganimet­ten ayrılan beşte bir mikdardır. Bu husus Elimize geçen ganimetin beşte biri Allah'a, Peygambere, onun akrabalarına öksüzlere, yoksulara ve yolculara aittir.”[398] ayet-i kerimesine dayanmaktadır.

2741 numaralı hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi Mekke'nin fethinden önce hicretin sekizinci senesinde Şaban ayında, Ebû Katade baş­kanlığında Necid taraftarlarına baskına giden bu akıncı birliğine dağıtılan ganimet malları ile nefel olarak verilen mükafatların hepsinin seri yy e kuman­danı Hz. Ebû Katade tarafından mı yoksa Hz. Peygamber tarafından mı ve­ya birinin kumandan tarafından da diğerinin Hz. Peygamber tarafından mı verildiği hususundaki rivayetler oldukça farklıdırlar. Nitekim tercümesini sun­duğumuz ve mevzuumuzu teşkil eden 2745 ve 2746 numaralı hadislerde ga­nimetlerin kimin bölüştürdüğünden hiç bahsedilmeyip, sadece Hz. Peygam­berin nefel olarak verdiği mükafattan bahsedilirken, 2743 numaralı hadis-i şerifte de nefelin kumandan tarafından ganimetlerin de Hz. Peygamber ta­rafından dağıtıldığı ve seriyyeye iştirak eden askerlerden herbirinin eline top­lam olarak onüç deve düştüğü ifade edilmektedir. Bir başka ifadeyle riva­yetler arasındaki ihtilafları bu hadis-i şeriflerde de görmek mümkündür. An­cak konumuzu teşkil eden 2744 numaralı hadis-i şerif rivayetler arasın­daki ayrılıkları uzlaştıracak niteliktedir.

Bu hadis-i şerifte ganimetlerin ve nefel olarak verilen mükafatların as­lında seriyye kumandanı tarafından dağıtıldığı ve Hz. Peygamberin de onun bu uygulamasını tasdik ve takrir ettiği ifade edilmektedir. Bu ifade gerek ga­nimetlerin gerekse nefellerin hem seriyye kumandanının hem de Hz. Pey­gamberin eliyle dağıtıldığı anlamına gelir ki, bu mevzudaki rivayetlerin hep­sim de uygun düşer.

Ayrıca bu hadisler, sözkonusu seriyyenin elde ettiği ganimetlerin tüm ordu mensupları arasında değil sadece seriyyeye katılan onbeş kişilik asker­ler arasında dağıtıldığını ifade etmektedirler. Bu durum, bazı rivayetlerin ka­falarda doğurmuş olduğu "Acaba bu seriyyenin elde ettiği 200 deve 4000 kişilik ordu mensubu arasında dağıtıldığı halde nasıl olup ta herbirine oniki-şer deve düşüyor?" şeklindeki sorulan kafalardan sildiği gibi bu sorulara cevap aramaya da ihtiyaç bırakmıyor.

Ayrıca 2746 numaralı hadis-i şerifte ganimetler dağıtılmadan önce ga­nimetlerde bulunan Allah'ın ve peygamberin hakkı olan beşte bir (humus) un ganimetlerdan çıkarıp ayrılması icabettiği ifade ediliyor.

Avnu'l-Ma'bûd yazan el-Azimabadî'nin açıklamasına göre ganimetlerden öncelikle humus ayrılır sonra harpte fevkalade yararlılıklar gösterecek olan­lara vadedilmiş olan nefel ayrılır. Daha sonra da kalan ganimetler usulüne göre gaziler arasında paylaştırılır. Mezhep imamlarının bu mevzudaki gö­rüşlerini 2737 numaralı hadis-i şerifin şerhinde açıkladığımızdan burada bu kadarla yetiniyoruz.[399]

 

2747. ...İbn Ömer'den demiştir ki;

Rasûlullah (s.a.) Bedir (savaşı) günü üçyüz onbeş (kişi) ile (sava­şa) çıkmış ve;

“Ey Allahım bu askerler kendilerini taşıyacak bir binekten yok­sundur. Onları sen taşı, çıplaktırlar, onları sen giydir, açtırlar, sen do­yur." diye dua etmiş. Neticede Allah Bedir günü kendisine fetih nasi-betmiş (fetihden sonra harbe iştirak eden askerler) öyle bir değişikliğe uğramışlar ki onlardan herbiri mutlaka bir ya da iki deveyle elbiseli ve karınları tok olarak (Medine'ye) dönmüşlerdir.[400]

 
Açıklama

 

Metinde geçenHufâtünkelimesi sözlükte yalınayak, ayakkabısız  olarak  yürüyen  kimseler,  anlamına  geldiği  gibi binecek bir hayvanı veya vasıtası olmayan kimseler anlamına da gelir. Met­ne ikinci mana daha uygun düştüğü için biz de tercümemizde bu ikinci ma­nayı tercih ettik. Ayrıca bu hadis-i şerifte sözkonusu edilen Bedir savaşı hic­retin ikinci yılı Ramazan ayının onyedisinde cuma günü (Miladi Mart 624) vukubulan ikinci Bedir savaşıdır. Buna "Büyük Bedir" de denir. Harbi kı­saca şu şekilde özetlemek mümkündür: Hz. Peygamber Mekke'li müşriklerin ticaret kervanlarının geliş ve gidişlerini engellemek için tedbirler alıyor, bunun için komşu kabilelerle ittifaklar yapıyordu.

Yine Hz. Peygamber Suriye'den dönmekte olan böyle bir kervanı üç-yüzü aşkın bir kuvvetle zabdetmek istemişti. Bunu haber alan kervan reisi Ebû Süfyân yolunu değiştirerek Mekke'den yardım istedi. Mekkeliler bin ki­şilik silahlı kuvveti kervanın yardımına gönderdiler. Bunlar kervanın Mek­ke'ye kaçıp kurtulduğunu öğrenmekle beraber yollarına devam edip Bedir'e kadar geldiler. Daha önce Mekkeli müşriklerin hareketini öğrenen Hz. Pey­gamber ashabıyla müşavereden sonra kervanı takibetmeyip savaşmaya ka­rar verdi. Bunun üzerine İslam kuvvetleri Bedir'e gelmiş ve Hz. Peygamber harekat için en uygun yeri seçerek müşriklerin su ile de alakalarını kesmişti. Yine Hz. Peygamber îslam ordusunun savaş nizamını geceden tesbit etmiş­ti. O gece Hz. Peygamber Allah'a şöyle dua etmişti: "Yarabbi! Bana va-dediğin yardımı bugün lütfet. Yarabbi bu İslam cemaati bugün telef olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır."

Ayrıca Hz. Peygamber mevzumuzu teşkil eden hadiste ifade edildiği şe­kilde de Allah'a yalvarıp dua ve niyazda bulunmuştur.

Nitekim bu savaşta melekler müslümanlara yardım etmişlerdi. Savaşta düşman ağır bir yenilgiye uğradı. Yetmiş ölü ve bir o kadar da esir bıraka­rak kaçtılar.

Bu hadisin "Ordu içerisinden gönderilen seriyye birliklerine nefel verilmesi" anlamına gelen ve mevzuumuzu teşkil eden babla ilgisini şöyle açıklayabiliriz:

Bu hadis-i şerifte Bedir savaşına katılan mücahidlerin savaşa piyade ola­rak gittikleri halde dönerken düşmandan ele geçirdikleri ganimetten aldıkla­rı hisseleri sayesinde kimisinin bir, kimisinin de iki deveyle döndükleri ifade

edilmektedir.

Oysa harbe piyade olarak katılan askerlerin ganimetten eşit miktarda hisse almaları icabederdi. Burada kimisinin bir deve kimisinin de iki deveyle döndüğü ifade edildiğine göre, iki deve ile dönenlerin devenin birini gani­met hissesi olarak, ikinci deveyi de nefel olarak aldıkları ve bu kimselerin de seriyye birliklerine katılmak gibi yiğitlik gösteren müstesna kişiler olduğu ortaya çıkar.

İşte bu hadisin bab başlığı ile ilgisi burası olması gerekir.[401]

[385] Buharı, meğazi 58; Müslim, cihad 37; Darimi, siyer 41; Muvatta, cihad 51; Ahmed b Hanbel, II, 156.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/359-360.

[386] bk.İbn-i Abidin Terceme ve Şerhi, VIII, 421.

[387] bk. Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, VIII, 485.

[388] bk. Müslim, cihad 36.

[389] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/360-361.

[390] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/361.

[391] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/361-362.

[392] Malik b. Enes hadisi için bk. Müslim, cihad 35.

[393] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/362.

[394] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/362-363.

[395] Buharı, farzu'l-humûs 6, meğazi 57; Müslim, cihad 35-37; Muvatta, cihad 15.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/363.

[396] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/364.

[397] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/364-365.

[398] Enfâl8/41.

[399] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/365-366.

[400] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/366.

[401] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/366-367.