๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 07 Aralık 2011, 08:13:03



Konu Başlığı: Nikahtan Önce Talakın Hükmü
Gönderen: Zehibe üzerinde 07 Aralık 2011, 08:13:03
7. Nikahtan Önce Talak(In Hükmü)

 

2190. ...Abdullah b. Âmir'den rivayet olduğuna göre Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Evlenmediğin bir kadım boşaman sahih değildir. Malik olma­dığın bir köleyi azat etmen (sahih) olmaz. Sahip olmadığın bir malı satman (caiz) değildir"

Îbnü's-Sabah (bu rivayete sunuda) ilave etti: "Sahip olmadığın bir şeyde (yaptığın) bir nezri yerine getirmen gerekmez.”[79]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif, imam ahmed'in Müsned'inde "bir kimse nikâhında olmayan bir kadını boşayamaz. Sahip olmadığı köleyi âzâd edemez, sahip olmadığı malı da satamaz"[80] şeklinde rivayet edilmiştir.[81]

 

Bazı Hükümler
 

1. Talak nikahın teferruatından olduğu için nikah kıyılmadan önce talakın varlığından bahse­dilemez. Bu bakımdan nikahtan önce verilmiş olan talaklar sahih ve ge­çerli değildir.

2. Bir kimse sahip olmadığı bir malı satamaz. Şayet satacak olursa, bu satış bâtıl olacağından hiçbir hukukî değeri olmaz.

3. Bir kimse sahip olmadığı bir maldan adakta bulunamaz şayet böy­le bir adakta bulunursa o adağı yerine getirmekle mükellef olmaz. Bu üç madde üzerinde ulema ittifak etmişlerdir, fakat bir kimsenin herhangi bir kadına hitaben "eğer seninle evlenirsem benden boşsun" diyerek istik­balde yapacağı nikaha bağlı olarak talak vermesi ile "her satın alacağım köle hürdür" diyerek istikbalde sahip olacağı köleye bağlı olarak azatta bulunması meselelerinde ulema arasında ihtilaf vardır. Sahabenin ve sele­fin büyük çoğunluğuna göre bu şekilde verilen talaklarla azadlarda şartlar gerçekleşse bile talak ve azad vâki olmaz. İmam Şafiî ile Ahmed, İshak, zahiriye uleması ve hadis, ulemasının büyük çoğunluğu bu görüştedirler. Delilleri ise, mevzunıuzu teşkil eden bu hadis-i şeriftir.

Hanefî ulemasına göre ise, bu şekilde, şartlı olarak verilen talak ve azadlarm vaki olması, şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Binaenaleyh bir kadına "eğer seninle evlenirsem sen benden boşsun" diyen bir kimsenin şarta bağlı olarak vermiş olduğu bu talak, adamın o kadınla evlenmesiyle gerçekleşmiş olur. Ve dolayısıyla o kadın boş düşer. Aynı şekilde "heı aldığım köle hürdür" diyen bir kimsenin de satın aldığı her köle, hüi olur. tmam Mâlik'in bu mevzuda meşhur olan görüşü de böyledir. Delille­ri, Ma'mer'in Zühri'den rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: Zühri "Evlenece­ğim her kadın boş olsun, her satın alacağım câriye de hürdür" diyen bir adam hakkında "bu adam dediği gibidir," demiş. Ma'mer, Zühri'ye "Ni­kâh kıyılmadan önce verilen talak geçerli değildir. Azad etme ise ancak köleye sahip olduktan sonra geçerli olur" mealinde Rasûlullah'dan bir hadis gelmemiş midir? diye sormuş. Zühri de Ma'mer'e "Senin dediğin; bir adamın, "falanın karısı boş olsun, falanın kölesi hürdür" gibi başka­sının karısı ve kölesi üzerinde söz sarf etmesidir" cevabını vermiştir.[82] Ha­nefi uleması mevzumuzu teşkil eden hadiste geçen "talak" kelimesiyle kas-dedilen talakın, "nafiz (geçerli) talak" olduğunu binaenaleyh nikahtan önce verilen talakın geçerli olmamakla beraber sahih fakat mevkuf oldu­ğunu, nikah kıyılınca geçerlilik kazanacağım söylemişlerdir.

"Ben falanca kadınla evlendiğim gün o üç talak boştur" diyen bir kimse hakkında Rasûl-i Ekrem'in "bu nikâhı altında bulunmayan bir ka­dın hakkında verilmiş bir talaktır" buyurduğuna dair olan İbn Ömer hadisi[83] Hanefi ulemasınca asılsız bir hadisdir, delil olma niteliğinden mah­rumdur. Tenbihü't-Tahkik isimli eserde de bu hadis hakkında şöyle denilmektedir: "Bu hadisin senedinde Ebu Halid el-Vâsıtî Amr b. Halid var­dır. Bu kişi hadis uydurmakla meşhurdur. İmam Ahmed ile İbn Me'în de bu kişi hakkında "yalancı" demişlerdir."[84] Yine Hanefi ulemasına göre Ebu Sa'lebe'nin rivayet ettiği "Amcam bana -benim için şu kadar çalışır­san, sana şu kadını alacağım-'demişti. Ben de ona:

O kadınla evlenirsem, benden üç talakla boş olsun cevabını vermiş­tim. Nihayet günün birinde o kadınla evlenmek durumunda kaldım. Bu­nun üzerine Rasûl-i Ekrem'e varıp durumu anlattım da bana:

"Onunla evlen(ebilirsin). Çünkü ancak nikâhdan sonra verilen nikâh sahih olur" cevabını verdi. Ben de onunla evlendim.Ondan Sa'd ve Said isimli iki çocuğum dünyaya geldi"[85] mealindeki hadis de asılsızdır, delil olma niteliğinden uzaktır.

Maliki ulemasının büyük çoğunluğuna göre ise nikahlanmadan *önce yapılan boşamalar iki çeşittir:

1. Eğer adam belli bir sülâleyi ve memleketi kasdederek falan sülâle­den veya "falan köy ya da şehirden bir kadınla evlenirsem, o kadın boş olsun" gibi bir söz sarf ederek, şartlı bir talak verecek olursa, şart gerçek­leşince aldığı kadın boş olur.

2. Eğer adam böyle özel bir şehirle veya sülâleyle ilgili değil de genel kapsamlı -şartlı bir talak verecek olursa, meselâ "nikahlanacağım her ka­dın boş olsun" gibi bir söz söyler de sonra evlenirse, evlenmiş olduğu kadın boş düşmez. Çünkü böyle bir yemin dinen tevsik edilmiş olan nikah için bir engel teşkil edeceğinden muteber değildir. Rabia b, Ebi Abdirrah-man, Sevrî, Ley s b. Sa'd ve Evzâî de bu görüştedirler.

Ulemanın büyük çoğunluğuna göre, Malikî'lerin bu meseleyi böyle özel ve genel planda iki madde halinde ele almaları hiçbir delile dayan­maz. Çünkü bu mevzuda gelen hadislerin hiçbirinden böyle bir hüküm çıkarmak mümkün değildir.[86]

 

2191. ...(Önceki hadis) Amr b. Şuayb'dan aynı sened ve mana ile rivayet olundu. (Ancak Amr b. Şuayb bu hadise şu sözleri de) ilâve etti;

"Kim bir günah işlemek üzere yemin ederse onun (edilmiş) bir yemini yoktur. (Sıla-i) rahmi kesmek üzere yemin edenin de (edil­miş) bir yemini yoktur.”[87]

 

Açıklama
 

Bir önceki hadis, senedinin Amr b. Şuayb'dan önceki kısmı değişmeksizin aynı manada rivayet olunmuştur. Ancak bu rivayette mânâ bakımından önceki hadisten fazla olarak akrabala­rını ziyaret etmemek üzere yemin eden bir kimsenin bu yeminine uyarak akrabaları ziyareti kesmesi gerekmediği, bilakis Allah'ın emri olan sıla-i rahim görevini yerine getirmesi ve yeminine riâyet edemediği için de keffâret vermesi icabettiği ifadesi bulunmaktadır. Aslında sıla-ı rahmi kesmekle ilgili olan bu cümlenin hükmü, metinde geçen "Kim bir günah işlemek üze­re yemin ederse onun (edilmiş) bir yemini yoktur" cümlesinin genel kapsa­mı içine girmekle beraber, özel olarak bir daha zikredilerek sıla-i rahmin önemi vurgulanmak istenmiştir.

Esasen bu cümlenin şu iki mânâya ihtimali vardır:

1. Peygamber (s.a.) bu cümlede   geçen "yemin" kelimesiyle mutlak mânâda bildiğimiz yemini kastetmiş olabilir bu ihtimale göre söz konusu cümle şu mânâya gelir: "Kim akraba ziyaretini kesmek üzere yemin eder­se bu yeminini yerine getirmesin. Bilakis o yeminin aksine hareket etsin fakat yemini bozduğu için de keffarelini versin."

Nitekim imam Ahmed'le Müslim ve Tirmizî'nin rivayet etitği şu hadis-i şerif bu ihtimali kuvvetlendirmektedir: "Kim bir işi yapmaya yemin eder de onun aksine hareket etmenin daha hayırlı olduğunu anlarsa, hayırlı olanı yapsın ve yeminin de keffâretini versin"[88]

2. Hz. Peygamber'in metinde geçen yemin kelimesiyle "adak" mânâ­sını kastetmiş olması da mümkündür. Bu ihtimale göre ise, cümlenin ma­nası şudur: "bir kimse "şu işim böyle olursa, çocuğumu kesmek üzerime vacib olsun" gibi bir nezirde bulunursa, bu yemin hükümsüz kalır. Yerine getirmek gerekmediği gibi yerine getirilmediğinden dolayı keffâret de, fid­ye de gerekmez.[89]

 

Bazı Hükümler
 

Bir günâhı işlemek üzere yemin eden bir kimsenin yapmış olduğu bu yemine uyması gerekmez.Binaenaleyh Allah'ın bir emrini terketmek veya bir günahı işlemek üzere yemili eden kimse bu yeminine uymaz fakat yeminine uymadığından dola­yı keffâret verir. Ayrıca tevbe ve istiğfar eder.

Ulemanın büyük çoğunluğu bu görüştedirler. Şa'bi'ye göre ise, "bir günahı işlemek üzere yapılan yemini bozmaktan dolayı keffâret gerekmez" delili ise, Ebu Hüreyre (r.a.)'nin rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: "Sizden biriniz bir işi yapmak üzere yemin eder de onun aksine hareket etmenin daha hayırlı olduğunu anlarsa, aksine hareket etsin. Bu yüzden kendisine keffâret de gerekmez" bu görüşte olan Şâbi'ye göre "keffâret bir günâhı işlemekten dolayı lâzım gelir. Günah işlemeyi gerektiren yemine uyma­makta ise bir günah mevcut değildir. Çünkü günahtan kaçınmak günah değil, farzdır. Öyleyse bu yemini bozmaktan dolayı keffâret gerekmez."

Cumhuru ulemaya göre ise, yemini bozmak keffâreti gerektirir bu yeminin günah işlemeyi gerektiren bir yemin olmasıyla olmaması arasında bir fark yoktur. Cumhuru ulemanın, bu hükme varırken dayandıkları de­lilleri şöylece sıralamak mümkündür.

1. "Allah sizi yeminlerinizde ki lağvdan (kasıtsız olarak yaptığınız ye­minlerden) ötürü sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden Ötürü sizi sorumlu tutar. Bunun keffâreti (geleceğe bağlı olarak yaptığınız bir yemini bozduğunuz takdirde bunun cezası) ailenize yedirdiğinizin orta de­recesinden on fakiri yedir(ip doyur)mak yahut onları giydirmek yada bir boyun(köle)u hürriyete kavuşturmaktır"[90] âyet-i kerimesidir. Bu âyet-i ke­rimede bozulan tüm yeminler için keffâret gerektiği ifade edilmiş günah işlemeyi gerektiren yeminler bu genel hükmün dışında bırakılmamıştır.

2. Şa'bi'nin rivayet ettiği günah işlemeyi gerektiren yeminleri boz­maktan dolayı keffâret lâzım gelmeyeceği mealindeki hadis aksini ifâde eden hadislere tercih edilebilecek özellikte değildir.

3. Ebû Hüreyre'den rivayet edilen "kim bir işi yapmaya yemin eder de onun aksine hareket etmenin daha hayırlı olduğunu anlarsa hayırlı ola­nı işlesin ve yemininin de keffâretini versin"[91] mealindeki hadis-i şerif ise, Şa'bî'nin delilini teşkil eden hadise tercih edilecek niteliktedir.[92]

4. Hz. Âişe'nin rivayet ettiği "Günah işlemek üzere adakta bulunmak caiz değildir. Böyle bir adağın keffâreti yemin keffâretidir' 'anlamındaki 3290 numaralı hadisdir.[93]

 

2192. ...(Bir önceki hadisi) bize (İbnu's-Serh) de rivayet etti (An­cak İbnu's-Serh) bu rivâyet(in)e (şu cümleyi de) ilâve etti:

"Kendisiyle şanı yüce olan Allah'ın nzası gözetilen (nezr)in dı­şında (ifası) gereken bir nezir yoktur."[94]

 

Açıklama
 

Allah'a ve Rasûlüne itaat Allah ve Rasûlünün hayat verici emirlerine sarılmak gibi başlı başına bir ibâdet ve yakınlık mânâsı taşıyan adakların dışında yapılan adakları yerine getirmek icabetmez. Binaenaleyh şarap içmek, adam öldürmek, namaz kılmamak, oruç tutmamak üzere yapılan adaklar, Allah'a isyan mânâsı taşıdıkları, rızasını değil, gazabını ve azabını mûcib davranışlar olmaları itibariyle bu gibi adakların ifası gerekmez. Nitekim Peygamber (s.a.) bir hadis-i şerifle­rinde de, "Kim Allah'a itaat etmeyi adarsa o itaati işlesin, kim de Allah'a isyan etmeyi nezre d erse, o isyanı işlemesin"[95] buyurmuştur. Çünkü nez­rin sahih olması için onun farz veya vâcib cinsinden bir ibâdet olması şarttır. Allah Teâlanın kendisine isyan edilmesini farz veya vacib kılması ise, mümkün değildir. Bu hüküm fıkıh kitaplarında şöyle ifâde edilmektedir:

“Adağın şartlarından birincisi: Adanan şeyin cinsinden bir farz bu­lunmasıdır. Namaz, oruç, sadaka gibi;

İkincisi: Adanan şeyin lizâtihi maksûd ibâdet olmasıdır. Abdest gibi başka şey için maksu tolanlar adanmakla vâcib olmaz.

Üçüncüsü: Adanılan şeyin zatı itibariyle vâcib olmasıdır."[96]

[79] Tirmizî, talak 6; îbn Mace, talak 17; Ahmed b. Hanbel, II, 190; Beyhaki, es-Simenü'l-kiibra, VII, 318; Hakim, Müstedrek, II, 205.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/364.

[80] el-Fethü'r-rabbânî, XVII, 11.

[81] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/364.

[82] Zeylaî, Nasbu'r-râye, II, 233.

[83] Darekutnî, Sünen, IV, 16.

[84] Zeylâî, Nasbü'r-râye, III, 231.

[85] Darekutnî, Sünen, IV, 35-36.

[86] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/364-366.

[87] Tirmizî, talak 6; İbn Mâce, talak 17; Ahmed b. Hanbel II, 190; Darekutnî, Sünen, IV, 15.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/366-367.

[88] Müriâvi, Feyzü'l-Kadir VI, 118, {hadis No: 8641).

[89] Hattabî, Meâlimü's-sünen, III, 242.                   

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/367.                     

[90] el-Maide (5), 89.

[91] Münavî, Feyzü'l-Kadir, VI, 118.

[92] Kâsânî, Bedâyiü's-Sanâyi,   III, 17.

[93] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/368.             

[94] Tirmizî, talak 6; îbn Mâce, talak 17; Ahmed b. Hanbel, II, 190.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/369.         

[95] bk. 3289 no'lu hadis.

[96] M.Zihnî, Nimeti İslam 553.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/369.