๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Ocak 2012, 19:30:26



Konu Başlığı: Namaz Vakitlerini Muhafaza
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Ocak 2012, 19:30:26
9. Namaz Vakitlerini Muhafaza
 


Namaz vakitlerini muhafazadan maksat, ya sünnetlerini, menduplannı, hudû ve huşûunu îfâ ya da namazı müstehap vaktinde edâ etmektir.

İslâm'da iman esaslarından sonra üzerinde en çok durulan ve dinin te­meli sayılan namaz ibâdetidir. Bu ibâdet, vakitlerle mukayyettir. Vakitlerle ilgili bilgi bir önceki babta verilmiştir. Bu önemli ibâdetin kıymeti, vaktinde kihnmasındadır. Sevap bakımından da ecri daha büyüktür. Nitekim iman­dan sonra en hayırlı ibâdetin re olduğu Resûlullah'a sorulduğunda; "Vaktindeki namazdır." buyurmuş olmaları vaktin önemi için en bariz delildir. Ayrıca Mâ'ûn Sûresinde namazlarını te'hir edenler, vaktinde edâ etmeyen­ler için de "yazıklar olsun" denmesi, namaz vakitlerinin riâyet edilmesi ge­reken şartlardan olduğunu açıkça Keyân etmektedir.

Bir diğer husus da ResûluÜah (sallellahü aleyhi vesellem)in namazını vak­tinde kılanları cennetle müjdelemesi, namaz vakitlerine bağlı kalmanın lü­zumuna işaret etmektedir.[127]

 

425. ...Abdullah b. Sunâbihî[128] demiştir ki;

Ebû Muhammed[129] Vitrin vacip (farz) olduğunu ileri sürdü.

Ubâde b.es-Sâmit[130] ise dedi ki;

Ebû Muhammed hatâ etti. Şehâdet ederim ki, Resûlullah (s.a.)ı şöyle buyururken işittim:

"Beş vakit namazı Allah farz kıldı. Her kim, bu namazların abtleslini (farzlarına riâyetle) tam alır, onları vaktinde kılar, rükû ve hûşularını eksiksiz yaparsa, onu bağışlayacağına dâir Allah'ın va'di vardır. Her kim de bunu yapmazsa, Allah'ın ona bir va'di yoktur. Dilerse ba­ğışlar, dilerse azap eder"[131]

 

Açıklama
 

 Hadis-i şerifte "Ebû Muhammed hata etti" diye tercüme ettiğimiz kısım "Ebû Muhammed yalan söyledi" manasına şeklindedir. Çünkü Ebû Muhammed'in yalan söylemesi düşünülemez. Zira yalan, haberle alâkalıdır. Ebû Muham­med'in yaptığı ise, haber verme değil, fetva'dır. Fetva veren kimse yalan söy­lemez, verdiği fetvada hatâ eder. Ayrıca Ebu Muhammed sahâbilerdendir. Bİr sahâbinin verdiği haberde yalan söylemesi tasavvur edilemez.

Vitir namazının vacip olmadığını söyleyenler bu hadisi delilleri arasın­da sayarlar. Ubâde b. es-Sâmit, Ebû Muhammed'in "vitir vaciptir" derken hata ettiğini ileri sürerek fikrine Allah'ın farz kıldığı namazların beş vakit olduğuna dâir olan hadis-i şerifi şahit tutmuşlardır.

Hadis'în devamında Hz. Peygamber, bu namazları abdestlerini tam ola­rak alıp vaktinde kılan huşu' ve rukûunu eksiksiz yapan kimseleri affetme­nin Allatsın va'di olduğunu haber veriyor.

Abdesti tam almaktan maksat, bazılarına göre, sünnet ve âdabına riâ­yet ederek bazılarına göre ise farz ve şartlarına itina ederek abdest almaktır. Hadis-i şerifin sonundaki tehdid gözönüne alınınca ikinci mânânın daha makul olduğu anlaşılır.

Namazları vaktinde kılmaktan murat, Tîybî'ye göre ilk vaktinde kılmak­tır. Ibn Hacer, bunu kabul etmez ilk vaktinde olmasa bile, vakit içinde kılı­nan namazın aynı sonucu verdiğini söyler.

Rükûıı eksiksiz yapmak itmi'nan ile ve teşbihlerini ihmal etmeden ifâ­dır. Diğer rükûnlar anılmadan sadece rukuun mevzu-ı bahs edilmesi, ya di­ğer rükûnlara galip kılındığı veya öbürlerine bir mukaddime ve vesile addedildiği içindir. Cahillerin bunu önemsememeleri yüzünden özellikle anıl­mış olması da mümkündür.

Huşû'un tam olması ise, azaların lüzumsuz şeylerle uğraşmaması, gö­zün secde mahalline bakması gibi,âzâyı ve kalbi başka şeylerle meşgul ol­maktan korumaktır.

İşte bu sayılanlara riâyet ederek beş vaktini kılan kimseye, Allah'ın ken­disini bağışlayacağına dâir ahdi vardır.

And: Aslında, yemin, emânet, zimmet, muhafaza mânâlarmdadır. Bu­rada, vaad demektir. Allah vaadi, ahd diye isimlendirmiştir. Çünkü bu her türlü vaad'den daha sağlamdır. Bu vaad Allah'a vacip değildir. Çünkü ku­lun Allah üzerine vacip olan hiç bir hakkı yoktur. Ancak bu ve buna benzer şeyler, söylenilenin jmutlak vakî olacağını beyân içindir.

Allah'ın bağışlamayı vâdettiği günahlar, küçük günahlardır. Bağışlamak­tan murad ya onları amel defterlerinden silmek veya meleklerin gözlerinden gizlemektir.

Büyük günahlar, Ehl-i Sünnet inancına göre, ancak tevbe veya Allah'ın affı ile bağışlanabilirler. Fakat büyük günahların bağışlanacağını söyleyen­ler de vardır.

Hadis-i şerifte ifâde edilen şeyleri yapmayanları bağışlayacağına dâir Cenab-i Allah'ın bir vâ'di yoktur. Dilerse lütfeder, onları bağışlar, dilerse adaletine binâen azablandırır.[132]

 
Bazı Hükümler
 

1. Farz namazların adedi beştir.

2. Hadis-ı şerifte beyan edildiği şekilde bu beş vakti kılanların küçük günahlarını bağışlamayı Cenab-ı Allah va'detmiştir.

3. Küfre götürmediği takdirde, âsinin günahı mutlaka azabı gerektir­mez. Mutîlere sevap da vacip değildir. Çünkü Cenab-ı Allah üzerinde mahIûkâtının hiç bir hakkı yoktur.[133]

 

426. ...Ummu Ferve[134] (r.anha)dan, demiştir ki;

Resûlullah (s.a.)a, amellerin hangisinin daha efdal olduğu so­ruldu. Nebi (s.a.);

" İlk vaktinde kılman namazdır" buyurdu.[135]

Huzâî rivayeti(el-Kasım b. Gannârn) Ummu Ferve denilen hala­sından, -ki o, Resûlullah salellahü aleyhi veselleme biat etmiştir- "Resûlüllah'a soruldu" şeklindedir.[136]

 

Açıklama
 

İlk bakışta bu hadisin, bazı hadislere muhalif olduğu zannedilebilir.Çünkü amellerin en efdalinin, vaktinde kılınan na­maz, Allah'a iman, Cihad, hac ve ana-babaya iyilik olduğuna dair çeşitli ha­disler vardır. Fakat mesele üzerinde biraz durulunca, hadisler arasında herhangi bir tezat olmadığı meydana çıkar. Şöyle ki; Amellerin en efdalinin vaktinde kılınan namaz olmasından maksat, bunun, namazın dışındaki amel­lerden daha sevimli, ilk vaktinde kılınan ise, namaz da dahil bütün amelle­rin en efdali olduğunu beyândır.

Amellerin en efdalinin Allah'a iman olduğunu bildiren hadisin mânâsı, "itikatla ilgili amellerinin en efdaline" işarettir. Üzerinde durduğumuz ha­diste haber verilen amel ise, ibâdete müteallik amellerdir. Zaten Allah'a iman olmazsa diğer bütün ibadetlerin hiçbir kıymeti olmaz.

Amellerin en efdalinin, cihad, hac ve ana-babaya iyilik olduğuna işaret eden hadis-i şeriflerin mânâları zamana, zemine ve şahıslara göre değerlen­dirilir. Genel manada değildir. Yani bazı hallerde ve bazı şahıslar için amel­lerin en efdali anaya babaya ihsan, bazıları için hac, bazıları için cihaddır.

Müellifin, hadisin sonuna Huzâî'nin sözünü ilâve etmekteki maksadı hadiste bir ızdırap olduğuna işarettir. Huzâî, Abdullah b. Mesleme'ye muhâlefet etmiştir. Çünkü Abdullah b. Mesleme, hadisin başındaki senedde, "Kasım b. Ğannâm, annelerinden, o da Ümmü Ferve'den" şeklinde rivayet ettiği halde, Huzâî, "Kasım b. Gannâm, Ummü Ferve adındaki halasından..."

diye rivayet etmiş, "analarından birinden" ifadesini zikretmemiştir. Ayrıca Abdullah b. Mesleme, Ummu Ferve'nin biat ettiğini anmamış, Huzâî bunu da zikretmiştir.[137]

 

Bazı Hükümler
 

1. İbâdetle ilgili amellerin en efdali, ilk vaktinde kılınan namazdır. Ancak bazı namazları geciktirmeyi tav­siye eden hadisler var. Bunlar daha evvel geçmiştir.

2. Câhilin bilmediğini sorması gereklidir.[138]

 

427. ...Abdullah b. Fedâle, babasının şöyle dediğini haber ver­miştir:

Resûlullah (s.a.) bana (İslâm'ın hükümlerini) öğretti. (Efen­dimizin), şu emri bana öğrettikleri arasındadır:

"Beş vakitnamaza devam et!"

Bu vakitlerde benim meşguliyetlerim var. Bana (çeşitli fazilet­leri) toplayan bir şey emret, onu yaptığım zaman bana, yetsin dedim.

"İki Asr'a devam et" buyurdu.

Bizim lûgatımızda bu kelime yoktu. "İki Asr nedir?" dedim.

"Güneş doğmadan ve batmadan Önce birer namaz" bu­yurdular.[139]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerifin metninde görüldüğü gibi, el-Asrân (iki asr) sözünü bizzat Hz. Peygamber "Güneş doğmadan ve batmadan önceki namazlar" diye tefsir etmiştir.

Hattâbî, bu namazların sabah ve ikindi namazları olduğunu söyler. As­lında kelimenin müfredi olan "asr" ikindi demektir. Ancak Araplar bazı hal­lerde sabah ve ikindi (asr) kelimelerinden her birini diğeri üzerine hamlederek, hafiflik olsun diye isim olarak aralarını cem ederler. Arapçada bunun başka örnekleri de vardır. Mesela hurma ve su için "Esvedeyn", Ebû Bekr ve Ömer (r.anhumâ) için "Ömereyn" tabirleri bu kabildendir.

Hadisin zahiri, ilk bakışta meşguliyeti olan kişiye sabah ve ikindiyi kıl­masının kâfi geleceği, diğer namazlara lüzum olmayacağı intibaını vermek­tedir. Ne var ki Resûlullah (s.a.)ın "Beş vakit namaza devam et" emri, "onlara ilk vakitlerinde devam et" manasınadır. Hadisi haber veren sahâbî, Efendi­mize meşguliyetlerinin çokluğunu bu yüzden hepsini ilk vaktinde kılmasının mümkün olmadığını özür olarak beyân edip teklifin hafifletilmesini isteyin­ce Hz. Peygamber, başkası olmasa bile özellikle ikisini, sabah ile ikindiyi ilk vaktinde kılmasını, diğerlerini biraz geciktirirse, ilk vaktinde kılınanların diğerlerine keffâret olacağını haber vermiştir.

Hz. Peygamberin evvelâ beş vakte devamı emrettikten sonra ikinci se­ferinde sabah ve ikindiyi hususan zikretmesi, bu iki namazın vaktinden son­raya bırakılması ihtimali daha çok olduğundan dolayı da olabilir. Çünkü sabah vakti uyku vaktidir. Yataktan kalkıp namaz kılmak insana ağır gele­bilir. İkindi vakti de özellikle Arabistan gibi sıcak ülkelerde iş güç vaktidir. İnsanlardaki çalışma ve kazanç hırsı bu namazı ihmal etmelerine sebep teş­kil edebilir. Dolayısıyla, bu iki namazı vaktinde kılan kimse diğerlerini ön­celikle kılacağı için Resûlulİah sadece sabah ve ikindiyi zikretmiş, diğerlerine lüzum    görmemiştir.

Bununla beraber bu iki vaktin üzerinde durup "namazınızı vak­tinde kılimz"ısrarı bu iki vaktin kerahete en yakın vakit olmasındandır. Zira ikindi vakti te'hir edildiği zaman kerahet vaktine kalması, sabah namazının ise, güneş doğması ile namazın devamına mâni kerahet vaktinin girmek en­dişesi bulunmaktadır.[140]

 

Bazı Hükümler
 

1. Beş vakit namazı özellikle sabah ve ikindiyi ilk vaktinde kılmak tavsiye edilmektedir.

2. Soru soran kişinin anlamadığının açıklanmasını istemesi yerinde bir harekettir.,

3. İnsan, kendisine zor gelen bir şeyin hafifletilmesini isteyebilir.[141]

 

428. ...Ebû Bekr b.Umara b. Ruveybe, babası (Umâra)[142] 'dan nak­len onun şöyle dediğini rivayet etmiştir: Basralılardan bir adam Umâra'ya:

Resûlullah (s.a.)dan duyduğunu bana haber ver, dedi. Umara şu karşılığı verdi:

Resûlullah (s.a.)ı şöyle buyururken işittim;

"Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan adam ateşe girmez.”

Basralı, üç defa:

"Sen onu bizzat Resûlullah'tan duydun mu?" dedi. Umara her seferinde:

"Evet, onu kulaklarım duydu, kalbim hıfzetti” diyordu.

Adam:

"Ben de Resûlullah'ı (s.a.) aynısını söylerken işittim" dedi.[143]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerifin Müslim'deki rivayetinde "güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılarsa manasındakı cümleden sonra: "Yani sabahı ve ikindiyi" açıklaması yer almıştır.

Müslim'deki bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Hz. Peygamberin in­sanın cehenneme girmesine engel olacağım haber verdiği namazlar, sabah ve ikindi namazlarıdır. Bu ifâde hiç bir zaman diğer namazların ihmâlini meşru kılmaz. Çünkü uyku vakti"olan sabah ve iş vakti olan ikindi namazlarını ih­mal etmeyip devam eden kişinin, diğer namazları ihmal etmeyeceği tabiîdir. Ayrıca bu iki namaza hem gündüz hem de gece melekleri şâhidlik ederler. Bu yönden de bu   namazların ayrı bir değeri vardır.

Hadisteki, "cehenneme girmez" ifâdesi, "ebedî azab için oraya girmez"-şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü oraya girebilir veya uğrayabilir. Bir de bu va'd ya namazlara devama teşvik bakımından söylenmiştir, ya da kıldığı na­mazı kötülüklere mâni olacak şekilde namaz kılanlar kastedilmiştir. Zira Efen­dimizin haberine göre; kıyamet günü namazı, orucu ve zekâtıyla gelip de başkalarına sövdüğü, iftira ettiği, başkasının malını yediği veya kanım dök­tüğü için elinden bu amellerinin sevabı alınıp yetişmezse hasmının günahı yüklenerek cehenneme atılacak nice musallîler vardır.[144]

 

Bazı Hükümler
 

1. Özellikle sabah ve ikindi namazlarını vakitlerinde edâ etmek gerekir.

2. Diğerleri ile birlikte bu namazları muntazam bir şekilde kılanlar ebediyyen ateşte kalmayacaklardır.

3. Başkasının söyleyip de kendisinin de bildiği konularda gereğinde şahitlik edilebilir.[145]

 

429. ...Ebû'd-Derdâ[146]  (r.a.)dan demiştir ki:

Resulüllah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Beş (haslet) var ki, her kim onları (bilerekve) inanarak yapar­sa, cennete girer: (Bu hasletlerin sahipleri) Abdestlerine, rükûlarına, secdelerine, ve vakitlerine riâyet ederek beş vakit namaza devam eden, Ramazanda oruç tutan, gücü yeterse Kabe'yi hacceden gönlü razı ola­rak zekât veren ve emânete riâyet edenlerdir."

(İşitenler): Ya Ebâ'd-Derdâ "Emanete riâyet nedir?" dediler.

Cünüplükten dolayı yıkanmak, dedi.[147]

 

Açıklama
 

Hz. Peygamber hadiste zikredilen beş haslete sahip olan kimsenin cennete gireceğini ifâde ettikten sonra, bu kişilerin hangi amelleri işleyenler olduklarını teker teker açıklamış ve en son olarak emâneti edâ etmeyi   saymıştır.

Rivayeti Ebû'd-Derdâ'dan dinleyenler, emâneti yerine getirmekten mak­sadın ne olduğunu sorunca, büyük bir ihtimalle yine ResulüIIah'tan Öğren­diği bîr karineye dayanarak, "cünüplükten dolayı gusletmek" şeklinde cevap vermiştir.

Ancak bu ifâdenin genel manada emânete riâyet maksadıyla söylenmiş olması ve fakat Ebu'd-Derdâ (r.a.)nın açıklamasının tamamen anlayışına da­yalı olması da mümkündür.

İslâm'ın bütün vecibeleri Allah'ın bizlere bir emânetidir. Cünüplükten dolayı gusletmek bu emânetler zincirinin bir halkasıdır. Ebu'd Derdâ Haz­retlerinin kül içinde cüz olan cünüplükten gusletmeyi özellikle zikretmesi öne­mine binaen olsa gerektir.[148]

 

Bazı Hükümler
 

1. İslâmın esaslarını edâ, kişinin felahına ve cennete girmesine vesiledir.

2. Hac ancak gücü yetene farzdır.

3. Zekâttan dolayı sevap alınabilmesi için, gönül rızasıyla verilmesi şarttır.[149]

 

430. ...Ebû Katâde b.Rib'î(veya Rab'î) (ra.) "Resûlullah (s.a.)uı "Allah (azze ve celle) şöyle buyurdu" dediğini haber vermiştir:

"Ben ümmetin üzerine beş (vakit) namazı farz kıldım ve onları tam vakitlerinde kılarak geleni, cennete koyacağıma katımda ahdet­tim. Ama kim o namazlara devam etmezse benim katımda onun için herhangi bir ahd yoktur" buyurdu.[150]

 

Açıklama
 

Görüldüğü üzere hadis-i şerif, lafzı Resûlullah'tan, mânâsı Cenâb-ı Allah'dan gelen kııdsî bir hadistir.

Hadiste zikredilen "ahd'den maksat, "va'd"dır.Anlaşılıyor ki Cenab-ı Allah beş vakit namaza devam edeni cennete koyacağını va'detmekte, bun­lara devam etmeyen için böyle bir va'dinin olmadığını ifâde buyurmaktadır. Bazıları, Tirmizî'nin Bureyde'den rivayet ettiği,"Bizimle onlar arasın-dak: ahd namazdır. Kim onu terkederse kâfir olmuştur” hadisine dayranarak, namazı terk eden kimsenin cennete giremeyeceğini söylemişlerdir. Fakat cumhur bu hadisi, namazı inkâr ederek terketmeye hamletmişlerdir.[151]

 

Bazı Hükümler
 

1. Farz namazların adedi beştir.

2. Bu namazları vakitlerinde eda eden kimse cennete girmeye hak kazanmıştır.

3. Namazları terk edenler, büyük tehlike içerisindedirler.[152]

[127] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/166.

[128]  Abdullah b. Sunâbihî; Bu zâtın sahâbî olup olmadığı İhtilaflıdır, tbn Maîn Medine'liler-den bir sahâbî olduğunu söyler. Resûlullah'tan ve Ubâde b. Sâmit'den hadis rivayet et­miştir. (Bilgi için bk. Ibnu'1-Esir, Üsdu'1-ğâbe, III, 281-282).

[129] Ebû Muhammed, Mes'ûd b. Evs b. Zeyd el-Ensârî'dir. Bedir ve Akabe'de bulunmuş tur. İbn Hibbân, Sahâbî olduğunu söyler. (Bilgi için bk. tbmı'1-Esîr, Üsdü'1-ğabe, V, 158; tbn Hacer, el-tsâbe, III, 522).

[130]  Ubâde b. es-Sâmit: Hazrec kabilesine mensuptur. Akabe biatinde hazır bulunanlardan­dır. Resûlullah (s.a.)ın bütün savaşlarına katılmış ve Rıdvan bey'atinde hazır bulunmuştur. Hz. Peygamber'den 181 hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim bunların altısını müş­tereken, ayrıca her biri bir hadisini kitaplarına almışlardır. Buhârî, et-Tarihu's-Sağîr'inde Ubâde'nin Hz. Peygamber zamanında Kur'an-ı Kerim'i toplayanlardan olduğunu kayd eder. H. 34 yılında Şam'da 72 başında vefat etmiştir. (Bilgi için bk. îbn Sa'd, Tabakât, III, 546, 621; Buhârî, et-Târihu'1-kebir, VI, 92; tbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-ta'dîl, VI, 95; Îbnu'1-Esir, Üsdu'l-ğabe, III, 160; Zehebî A'lâmu'n-nubelâ, II, 5-11; tbn Hacer, el-tsâbe ; Tehzîbu't-Tehzîb, V, 111 -112, tbnu'1-tmâd, Şezerâtu'z-zeheb, I, 40, 62; Ansa-rî, Asr-ı Saadet, (Ashâb-ı Kiram), III, 473-480).

[131] Nesâî, salât 6, b. İbn Mâce, ikâme 194;Dârimî, salât 208; Muvatta, salâtu'1-leyl, 14; Ah-med b. Hanbel, V, 315, 317.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/166-167.

[132] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/167-168.

[133] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/168.

[134] Ümmü Ferve: Hz. Ebû Bekr'in baba bir kız kardeşidir. Hz. Ebû Bekir kendisini (Ümmü Ferve'yi) Eş'as b. Kays ile evlendirmiş ve bu evlilikten Muhammed b. Eş'as dünyaya gelmiştir. (Bilgi için bk. İbnu'1-Esir, Üsdu'1-ğâbe, VII, 377; Ibn Hacer, el-isâbe, IV, 483).

[135] Tirmizî, mevâkıt, 15.

[136]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/168-169.

[137]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/169-170.

[138]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/170.

[139] Ahmed b. Hanbcl, IV, 344.

      Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/170.

[140] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/171.

[141] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/171.

[142] Umara b. Rueybe; Resûlullah'tan dokuz hadis rivayet etmiştir. Bunlann ikisi Müslim'in Sahih'inde mevcuttur. (Bilgi için bk. İbnu'1-Esir, Üsdu'1-ğâbe, IV, 138, İbn Hacer, el-Isâbe, II, 515).

[143] Müslim salat 13, 21; mesâcid2I3, 214, Nesâî, salat 13, 21; Ahmed b. Hanbel IV, 136, 261.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/172.

[144]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/172-173.

[145] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/173.

[146] Ebu'd-Derdâ, Uveymir b. Mâlik: Ensârın Hazrec kabilesindendir. Bedr günü müslüman olmuştur. Uhud gazasına iştirak etmiş ve Hz. Peygamber'in övgüsünü kazanmıştır. Ken­disinden 179 hadis nakledilmiştir. Bunların ikisinde Buhârî ve Müslim müttefiktir. Ay­rıca sadece Buhârî'de üç, Müslim'de de sekiz rivayeti vardır. Hz. Peygamber onu Avf b. Mâlik'le kardeş yapmıştır. Hz. Ömer'in emri İle Hz. Muâviye onu Şam'a kadı tayin etti. Menkıbe ve faziletlerine dair birçok rivayet bulunmaktadır. (Bilgi için bk. İbn Sa'd,' Tabakât, VII, 391-393; İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-ta'dîl VII, 26-28; İbnu'1-Esîr, Üsdü'I-ğâbe, VI, 97; Zehebî, Tezkirem'1-huffaz, I, 24; A'lamıı'n-nubclâ. II, 335-353; İbn Ha-cer, el-İsâbe III, 45-46, Tehzibu't-Tehzib, VIII, 175-177, lbnu'1-fmad, Şezerâtu'z-zeheb, I, 39, 44; Ansârî, Asr-ı Saadet (Ashâb-ı Kiram) III, 254, 271).

[147] Ahmed b. Hanbel, 1, 46; II, 362; V, 367.

      Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/173-174.

[148] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/174.

[149] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/174-175.

[150] 1bn Mâce, ikâme 194.

      Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/175.

[151] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/175.

[152] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/175-176.