๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 07 Şubat 2012, 10:36:26



Konu Başlığı: Müzdelifede Namaz
Gönderen: Zehibe üzerinde 07 Şubat 2012, 10:36:26
64. Müzdelife'de Namaz

 

Arafat'tan sonra ikinci bir vakfe için halkın toplandığı bir yer olması bakımından Müzdelife'ye "cem"' adı da verilir. Burası-vaktiyle Ebrehe ordusu'nun fillerinin geçmekten âciz kaldığı, tehassür ve nedamete uğradığı "Muhassır" denilen yerden başlayan, doğuda ise iki dağ arasında bir yoldan ibaret olan ve "Mi'zemeyn vadisi" denilen yere kadar uzanan 4 km. uzunluğunda bir yerdir. Müzdelife'de "Kuzeh dağı" üzerinde Meş'ar-ı Haram denilen ve zirvesinde "mîkâde" adı verilen bir tepe vardır. Müzde­life'de yapılan vakfenin Meş'ar-i Haram yakınında yapılması sünnettir.[505]

 

1926. ...Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna göre, Resûlullah (s.a.) akşam ile yatsı namazlarını Müzdelife'de birlikte kıl­mıştır.[506]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılmanın meşru olduğuna delâlet etmektedir. İki namazı bu şekilde birinin vakti geçtikten sonra kılmaya "cem-i te'hîr" denir.

Hanefî mezhebine göre, hacda Arafe günü akşam ile yatsı namazları­nı bir ezan ve kametle, yatsı vakti girdikten sonra Müzdelife'de cem-i te'hîr ile kılmak vâcibtir. Cem-i te'hîrin yapılabilmesi için-de şartlar vardır:

a. Hac İçin ihrama girmiş olmak;         

b. Arafeyi bayrama bağlayan gece Müzdelife'de olmak,

c. Yatsı vakti girmiş olmak.

Cem'-i te'hirde cemaat şart değildir. Cemaatle kılanların cem yap­maları vâcibdir. Birlikte kılınan söz konusu iki namaz arasında başka bir namaz kılınması mekruhtur. Bu bakımdan akşam namazının sünnetiyle yatsının ilk sünneti kılınmaz. Sevrî ile Dâvûd-ı Zâhirî'ye göre de bu iki namazın birleştirilerek kılınması vâcibtir. Bunların dışında kalan diğer ule-ma'ya göre ise, sözü geçen namazları Müzdelife'de birleştirerek kılmak sünnettir. Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi Hanefî ulemâsından Ebû Yû­suf ile imam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre bu namazları birleştirerek kıl­manın sebebi müsafirlik olduğundan, dinen müsâfir sayılmayan bir kimse­nin bu namazları bileştirerek ve kısaltarak kılması caiz değildir. Bunların dışında kalan ilim adamları içinse bu namazları kısaltarak ve birleştirerek kılmanın şartı müsafirlik (yolculuk) değil, hac için ihrama girmiş olmak­tır. Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.) Müzdelife'de bu namazları kısaltarak ve birleştirerek kılarken müsâfir olanlarla olmayanı ayırdetmemiştir. Eğer mü­safirlik şartı aransaydı, Resûl-i EKrem'in bu durumu açıklaması icab ederdi.[507]

 

1927. ...(Önceki hadis aynı) senediyle ve manasıyla Zührî'den de rivayet olunmuştur. İbn Ebî Zi'b dedi ki:

(Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bu namazları) birer ikâ­metle birleştirerek kıldı.

Ahmet (b. Hanbel) dedi ki:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her'(iki) namazı birtek ikâmetle kıldı.[508]

 

Açıklama
 

Bu hadis Buhârî ile Nesâî'de; "Peygamber (s.a.) akşam ile yatsıyı  Müzdelife'de  her  biri  için  bir ikâmet  getir­tip birleştirerek kıl(dır)dı. Aralarında ve arkalarında nafile bir namaz kıl­madı şeklindedir. Bu hadisle ilgili açıklama bir önceki hadisin şerhinde geçmiştir.[509]

 

1928. ...(Bir önceki hadisin) mânâsı Hammâd'dan da (rivayet olunmuştur. Hadisi rivayet eden Şebâbe b. Süvâr) dedi ki:

(Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem akşam ve yatsı namazla­rını) her birisi için bir ikâmet getirip birleştirerek kıldı. Birincisi için ezan okunmadığı gibi hiç birisinin arkasında tesbihât da okumadı.

Mahled (de şöyle) dedi:

Onlardan hiçbirisi için ezan okumadı.[510]

 

Açıklama
 

“Birincisi  için ezan  okumadı"  sözünden  maksat  Müzdelife'de yatsı namazı ile beraber kılınan akşam namazı için ezan okumadığını dolayısıyla söz konusu namazların ezansız kılın­dığını ifâde etmektedir. Çünkü ilk defa eda edilen akşam namazı için ezan okunmayınca onun arkasından kılınan yatsı için de okunmadığını söyle­meye lüzum yoktur. Zira ezan okunmuş olsaydı, ilk kılınacak olan akşam namazından önce okunurdu.[511]

 

Bazı Hükümler
 

1. Müzdelife'de birleştirilerek kılınan akşam ve yatsı  namazları  için  sadece bir  ikamet  getirilir, ezan okunmaz. Ancak bu hadis "Resûl-i Ekrem'in Veda Haccında Müz­delife'de akşam namazı ile yatsı namazını bir ezan ve iki ikâmetle birleşti­rerek kıldığım" ifâde eden 1905 numaralı hadise aykırı olur. Bilindiği gibi manası olumlu bir hadis, olumsuz anlam taşıyan hadise tercih edildiğin­den 1905 numaralı hadis bu hadise tercih edilir.

2. Birleştirilerek kılınan namazlar peşi-peşine edâ edilir, aralarında başka bir namaz kılınmaz. Bu hususta ulemâ ittifak etmiştir. Yalnız na­mazların bu şekilde kılınması şart mıdır, değil midir? meselesi ihtilaflıdır. Şâfiîlere göre, sünnettir. Bazılar ma göre de şarttır, fakat cem-i takdim sünnetiyle Arafat'ta kılınan öğle ve ikindi namazlarını aralıksız olarak peşi-peşine kılmak şarttır. Bu konuda ittifak vardır. Şafiî mezhebine göre hac­da akşamla yatsı namazını Arafat'ta akşam namazı vaktinde birleştirerek kılmak caiz olduğu gibi, Müzdelife yolunda veya herhangi bir yerde bir­leştirerek kılmak veya her ikisini de kendi vaktinde kılmak da caizdir. Lâkin Müzdelife'de yatsı vaktinde birleştirerek kılmak daha faziletlidir.[512] Bu mevzuyu 1921 numaralı hadisin şerhinde açıkladık.[513]

 

1929. ...Abdullah b. Mâlik'den; demiştir ki: İbn Ömer'le bera­ber (Müzdelife'de) akşam namazını üç (rekat), yatsıyı da iki rekat olarak (birleştirip) kıldım. Mâlik b. el-Hâris Abdullah b. Ömer'e:

Bu namaz da nedir? dedi. O da:

Ben bunları Resûlullah (s.a.)'le birlikte burada (bu şekilde) bir ikâmetle kıldım, diye cevap verdi.[514]

 

Açıklama
 

Bu hadis Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde; "Abdullah b. Ömer’e Hâlid b Mâlik dedi ki:” şeklinde riva­yet edilmiştir.[515] Ebû Davud'un rivayetinde "Mâlik b. el-Hâris" diye ge­çen bu zat, Hz. İbn Ömer'e "Bu namaz da nedir?" diye sormakla akşam namazıyla yatsı namazının bir ikâmetle birleştirilerek kılınmasını yadırga­dığını ifâde etmek istemişse de Hz. İbn Ömer sözü geçen namazları bu şekilde kılmanın Resûl-i Ekrem'in sünnetiyle sabit olduğunu söyleyerek onu ikna etmeye çalışmıştır.[516]

 

Bazı Hükümler
 

1. Hacı adayları Müzdelife'de akşamla yatsı namazlarım yatsı namazı vaktinde akşam namazın­dan önce getirecekleri bir ikâmetle birleştirerek kılarlar. İmam Şevrî ile İmam Ahmed bu görüştedirler. Ancak bir önceki hadisin şerhinde de ifâ­de ettiğimiz gibi sözü geçen namazların bir ezan iki ikâmetle kılındığını ifâde eden 1905 numaralı hadis-i şerif bu hadise tercih edilir. Çünkü 1905 numaralı hadis bu hadiste olmayan bazı fazlalıkları ihtiva etmektedir. Si­ka râvilerin rivayet ettikleri ilâveler makbuldür. Ayrıca 1905 numaralı ha­dis müsbettir. Bu hadis ise bir ezan ile ikinci bir ikâmetin varlığını nefyet­mektedir. İsbat hadisleri Nefy hadislerine tercih edilir

2. "Akşam namazını üç, yatsıyı da iki rekat olarak kıldım" sözü bir hacı adayının dinen müsâfir sayılamayacak kadar kısa bir yolculuğa çıkmış bile olsa, bayram gecesi Arafat'ta akşamla yatsıyı birleştirerek kıla­cağına işarettir. İmam Mâlik ile Evzâî ve İbn Uyeyne'nin görüşü budur. Sözü geçen imamlara göre bir hacı adayı mukim olmadıkça Minâ'da, Mek­ke'de, Müzdelife'de ve Arafat'ta dört rekatlı namazları kısaltarak kılar. Çünkü onlara göre buralarda sözü geçen namazları kısaltarak kılmanın sebebi yolculuk değil, hac veya umre için ihrama girmiş olmaktır. Delilleri ise konumuzu teşkil eden hadis-i şerîf ile İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olu­nan şu hadis-i şeriftir:

"Resülullah (s.a.) Minâ'da namazı iki rekat kıldı, ondan sonra Ebû Bekir, Ebû Bekr'den sonra Ömer ve hilâfetinin ilk zamanlarında Osman da hep ikişer rekat kıldılar. Bir müddet sonra Osman, dört rekat kılmağa başladı. îbn Ömer imamla kıldığı vakit dört, yalnız kıldığında iki rekat kılarmış."[517]

İbn Mesud (r.a.)'da şöyle dermiş: "Ben Resülullah (s.a.)'la Minâ'da namazı iki rekat kıldım. Ebû Bekr es-Sıddîk' ile Minâ'da namazı iki rekat kıldım. Ömer b. Hattâb'la da Minâ'da namazı iki rekat kıldım"[518] Bu hadisle ilgili olarak İmam Tirmizî şunları söylüyor: "İlim adamları Mek-kelilerin Minâ'da namazı kısaltmaları meselesinde ihtilâf ettiler. Bazı ilim adamları şöyle diyorlar: "Mekkeliler için Minâ'da namazı kısaltmak yok­tur. Minâ'da ancak seferi olanlar (namazı kısaltabilirler)" Bu İbn Cüreyc, Süfyan es-Sevrî, Yahya b. Said el-Kattân, Şafiî, Ahmed ve İshak'ın görü­şüdür. Kimi ilim adamları da şöyle diyorlar: "Mekkelilerin Minâ'da namazı kısaltmalarında bir sakınca yoktur" el-Evzaî, Malik, Süfyan b. Uyeyne ve Abdurrahman b. Mehdî de bu görüştedir."[519]

İbnu'l-Münzir'e göre kısa yoldan gelen kimselerin buralarda dört rekatlı namazları kısaltarak kılmalarının hikmeti, Allah'ın buralarda bulu­nan kullarına özel olarak lütufta bulunması ve fazlu ihsanını izhar etmesi­dir. Allah teâlâ bu özel lütfunun bir neticesi olarak buralarda bulunan kullarının kısa yolculuklarını bile uzun yolculukmuş gibi kabul etmiş ve buralara gelen kişilerin yolculuklarım, başlı başına üç ayrı yolculuk olarak değerlendirmiştir:

a. Arafat bölgesinden olup da Müzdelife'ye gelenlerin yolculuğu çok kısa olmasına rağmen, dört rekatli namazları iki rekat olarak kılmayı ge­rektiren sefer kadar uzun olduğu kabul edilmiştir.

b. Müzdelife halkının Minâ'ya olan kısa yolculuğunu da sefer uzun­luğunda kabul etmiştir.

c. Mina'dan Mekke'ye kadar olan yolculuğu da kasr mesafesinde ka­bul etmiştir. Çünkü hac için buralara gelen kimseler Allah'ın özel konuk­ları olduklarından hepsi aynı derecede ikrama lâyıktırlar.

Hanefî ulemasıyla İmam Şafiî ve İmam Ahmed'in de içlerinde bulun­duğu cumhûr-ı ulemâya göre ise kasr mesafesinde bulunan memleketler­den gelen hacılar sözü geçen yerlerde dört rekatli namazları iki kılarlar. Daha kısa mesafelerden gelen yolcular ise, bu namazları tam kılarlar. Bir başka ifâdeyle, sözü geçen ulemâya göre bu namazların iki rekât mı, dört rekât mı kılınacağı konusunda katedilmesi gereken mesafe, hac yolculu­ğuyla diğer yolculuklar bakımından fark etmez. Hepsi aynı hükme tâbi­dir. Bunlara göre Resul-i Ekrem (s.a.)'in Veda Haccında dört rekatli na­mazları ikişer rekat olarak kılmasının sebebi şer'an müsâfir olmasıdır. Ni­tekim Müslim'in rivayet ettiği şu hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir: Biz Resûlullah ile birlikte Medine'den Mekke'ye (doğru yola) çıktık da Resûlullah (s.a.) dönünceye kadar namazları ikişer rekat kıldı. (Yahya de­di ki:) Enes'e:

Resûlullah (s.a.) Mekke'de ne kadar kaldı? diye sordum da:

On gün, diye cevap verdi.[520]

İmam Nevevî'ye göre ise, Resûlullah (s.a.)'in bu hadisteki on günlük ikâmetinden maksat sadece Mekke'deki ikâmeti değildir. Bu ikâmete Mekke ciyannda bulunan yerlerdeki ikâmet de dahildir ve bu ikâmetle kastedilen Veda Haccındaki ikâmetidir. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.) Veda Haccında Zihhiccenin dördüncü günü Mekke'ye gelmiş 5, 6, 7. günlerde orada kalmış Zilhicce'nin 8. günü de Mekke'den Minâ'ya 9. günü Minâ'dan Ara­fat'a, onuncu günü de Müzdelife'den Minâ'ya hareket etmiş 10. 11. ve 12. günleri Minâ'da ikâmet etmiş, 13. günü de Mekke'ye 14. günü de Mekke'den Medine'ye hareket etmiştir. İşte bunların toplamı on gün eder. Resûl-i Ekrem bu günlerde dört rekatli namazları ikişer rekat olarak kıl­mıştır. Öyleyse sefere çıkan bir kimse bir yerde dört günden daha az kal­maya niyy'et ederse, 4 rekatli namazların ikişer rekat olarak kılar. Giriş ve çıkış günleri de ikâmet günlerinden sayılmaz.[521] Şafiî ulemâsından İmam Nevevî'nin de bu sözlerinden anlaşıldığı gibi seferde dörtlü namazların ikişer rekat olarak kılınıp kıhnmaması meselesinde, belli bir mesafenin katedilmiş olması şartının aranması hususunda hac yolculuğuyla diğer yol­culuklar arasında bir fark yoktur. Bu görüşte olan ilim adamlarına göıe Resûl-i Ekrem'in Arafat'ta ve Mekke'de dörtlü namazları ikişer rekat ola­rak kıldırırken Arafat ve Müzdelife halkına namazlarını tam kılmalarını ihtar etmemesinin sebebi de budur. Nitekim Mekke'nin fethi günü Mekke-lilere yaptığı bir konuşmasında bu hususu açıkça ifâde etmiştir. Şöyle ki; İmrân b. Husayn'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber Fetih yılın­da Mekke'de kaldığı sürece namazlarını ikişer rekat olarak kılmış ve; "Ey Mekkeliler, siz namazlarınızı dörder rekat olarak kılınız. Biz (Medîneliler) seferî bir cemaatiz" buyurmuştur.[522]

 

1930. ...Said b. Cübeyr ile Abdullah b. Mâlik'den; demişlerdir ki: Biz akşam namazıyla yatsı namazını İbn Ömer ile birlikte Müz-delife'de bir ikâmetle (birleştirerek) kıldık.

(Daha sonra bu hadisi Ebû Davud'a nakleden Muhammed b. Süleyman, önceki) Muhammed b. Kesîr hadisinin mânâsını rivayet etti.[523]

 

Açıklama
 

Bu hadisin Müslim'deki metni şu anlamdadır: "İbn Ömer'le  birlikte Arafat'tan  döndük  Müzdeüfe'ye gelince bi­ze akşamla yatsıyı bir ikâmetle kıldırdı, sonra namazdan çıktı ve;

Bu yerde Resûlullah (s.a.) bize bu şekilde namaz kıldırdı, dedi."[524] Bu hadisle ilgili açıklama daha önceki hadîsin şerhinde geçti.[525]

 

1931. ...Said b.Cübeyr'den; demiştir ki: İbn Ömer'le birlikte (Arafat'tan Müzdelife'ye) hareket etmiştik. Müzdelife'ye varınca ak­şam ve yatsı namaz(lar)im bize bir ikâmetle üç ve iki (rekat) olarak kıldırdı. Namazdan çıkınca: "Burada Resûlullah (s.a.) bize bu şekil­de namaz kıldırdı" dedi.[526]

 
Bazı Hükümler
 

1. Seferde akşam namazı kısaltılamaz. Bunda icmâ vardır. 

2. Seferde dört rekatlı namazları kısaltarak kılmak daha faziletlidir.[527]

 

1932. ...Seleme b. Küheyl dedi ki: Ben Said b. Cübeyr'in Müzdelife'de ikâmet getirip akşam namazını üç rekat, sonra yatsıyı iki rekat olarak kıldığım gördüm. (Said b. Cübeyr namazdan) sonra da şöyle dedi:

Ben İbn Ömer'i burada böyle yaparken ve; "Ben Resûlullah (s.a.)'i burada böyle yaparken gördüm" derken gördüm.[528]

 

Açıklama
 

Bu hadis Müzdelife'de akşam  namazıyla  yatsı  namazının bir ikâmetle yatsı namazı vaktinde birleştirilerek ve yatsı namazının kısaltılarak kılınacağını ifâde etmektedir. Konu ile ilgili ayrıntılı açıklama 1929 numaralı hadisin şerhinde verilmiştir.[529]

 

1933. ...Süleyman (b. el-Esved)'den; demiştir ki: Arafat'tan Müzdelife'ye İbn Ömer'le birlikte gitmiştim. (Müzdelife'ye kadar) yorul­madan tekbir ve tehlüe devam etti. Nihayet Müzdelife'ye gelince, ezan okudu ve kamet getirdi. -Yahut da bir adam emir verdi de o ezan okudu ve kamet getirdi- (ve İbn Ömer) bize üç rekat olarak akşam namazını kıldırdı, sonra bize dönüp "(şimdi yatsı) namaz(ı)" dedi ve bize yatsıyı iki rekat olarak kıldırdı. (Namazdan) sonra ak­şam yemeğini istedi. (Bu hadisi Süleym'den nakleden Eş'as b. Sü-leym) dedi ki: Babamın bu hadisinin bir benzerini bana İbn Ömer'­den İlâç b. Amr de nakletti. ( İlâç) dedi ki: Bu (namaz) hakkında İbn Ömer'e (bazı sorular) soruldu da; "Ben Resûlullah (s.a.) ile böyle kıldım." diye cevap verdi.[530]

 

Açıklama
 

Tekbîr: Kelime olarak "ululamak" demektir. İstılahta ise,  "Allahu ekber,  Allahu ekber,  lâilâhe illallahu vellahu ekber, Allahu ekber, velilâhi'1-hamd" cümlesini okumak demektir. Tehlîl: Kelimesi de bir terim olarak "Lâilâhe illallahu vahdehû lâ şe­rike leh Iehu'l-mulku ve lehu'1-hamd ve huve alâ küllî şey'in kadir" cüm­lelerini okumak demektir.

İbn Ömer'in akşam namazını kıldırdıktan sonra "namaz" demesi iki anlamdadır:

a. Şimdi de yatsı namazını kılınız.

b. Şimdi de yatsı namazı vakti geldi.

Hz. İbn Ömer'in sadece "namaz" demekle yetinmesi, yatsı namazı için ayrıca bir ezan ve ikâmete lüzum olmadığını gösterir.

Musannif Ebû Dâvûd, hadîsin sonuna Eşâs'ın, bu hadisin bir benze­rini bir de İlâç b. Amr'dan rivayet ettiğini ifade eden bir ta'Iik ilâve etmekle, bu hadisin başka rivayetlerle takviye edildiğini ifâde etmek iste­miştir.

Hz. İbn Ömer'e bu namaz hakkında sorulan sorulardan maksat, Müzdelife'de yatsı vaktinde birleştirilerek kılınan akşamla yatsı namazlarının tekbîr "ezan ve ikâmetle kılınmalarıyla ilgili sorulardır. Hz. İbn Ömer, "Ben bu namazları Resûlullah'la birlikte bu şekilde kıldım" diyerek bu konuda­ki kesin hükmünü ve delilini açıklamıştır.[531]

 

Bazı Hükümler
 

Akşam namazı ile yatsı namazı Müzdelife'de bir  ezan  ve  bir kametle  birleştirilerek yatsı  namazı vaktinde kılınır. Nitekim Hanefî mezhebinde de meşhur olan görüş budur. Ancak bu hadis bu konuda İbn Ömer'den rivayet edilen ve Resûl-i Ek­rem'in Müzdelife'de bu namazları ezansız olarak sadece bir ikâmetle bir­leştirerek kıldığını ifâde eden sahih hadislere aykırıdır.[532]

Ayrıca bu hadis Resûl-i Ekrem'in, akşamla yatsıyı Müzdelife'de bir ezan, iki kametle birleştirerek kıldığını ifâde eden 1905 numaralı Câbir hadisine de aykırıdır. Bu sebeple Hanefî ulemâsından İmam Tahâvî, İbn Ömer'den gelen bu hadislerin arasını uzlaştırmanın mümkün olmadığını bir başka tabirle bu hadislerin muzdarib olduğunu söyleyerek bu konuda "Resul-i Ekrem'in sözü geçen namazları bir ezan ve iki ikâmetle birleştirdiğini" ifâde eden 1905 numaralı hadis-i bunlara tercih.ettiğini ifâ­de etmiştir.[533]

 

1934. ...îbn Mesûd (r.a.)'dan; demiştir ki: Ben Resûlullah (s.a.)'in namazı(nı) namaz vaktinin dışında kıldığını görmedim. Yalnız Müzdelife'deki müstesna. Çünkü orada akşamla yatsıyı birlikte kıl­dı. Ertesi gün sabah namazını da vaktinden önce kıldı.[534]

 

Açıklama
 

Metinde geçen "sabah namazını da vaktinden önce kıldı"  sözünden maksat,  sabah  namazını çok erken yani alaca karanlıkta kıldı, demektir. Yoksa "vakti girmeden Önce kıldı" de­mek değildir. Çünkü hiç bir namaz, vakti girmeden kılınamaz. Bunda icma vardır.

Nitekim şu hadis-i şerifde buna delâlet eder: Abdullah b. Mesûd'la birlikte Mekke'ye sonra Müzdelife'ye geldik. Akşamla yatsı namazların­dan her birini başlı başına birer ezan ve ikâmetle kıldı ve bu iki namazın arasını akşam yemeğiyle ayırdı. Bundan sonra İbn Mesud Şafak söktüğü sırada (çok erken) sabah namazını kıldı. Öyle ki kimisi, sabah oldu, kimi de olmadı diyordu. Sonra Abdullah b. Mesud Resûlullah (s.a.)'in, "Ak­şamla yatsıdan ibaret olan bu iki namaz Müzdelife'de (normal) vakitlerin­den tahvil edilmişlerdir. Sakın halk yatsı vakti girmedikçe Müzdelife'ye gelmeye çalışmasın. Sabah (namazının vakti)de (şafağın söküşüne işaret ederek) "şu saattir" buyurduğunu haber verdi.[535] Buhârî'nin bu hadisin­de "Kimisi sabah oldu, diyordu..." cümlesi "sabah namazım sabah olur-olmaz, alaca karanlıkta kıldı" anlamına gelmektedir.[536]

 

Bazı Hükümler
 

1. Müzdelife'de akşam namazıyla yatsı namazını yatsı namazı vaktinde birleştirerek kılmak meş­rudur. Bunda icmâ vardır,

2. Müzdelife'de bayram günü sabah namazını fecr doğar-doğmaz, alaca karanlıkta kılmak sünnettir. Bunda da icmâ' vardır.

İmam Nevevî'nin beyânına göre bu hadis "bayram günü Müzdelife'­de kılınan sabah namazının dışında diğer sabah namazlarının ortalık ay­dınlanınca kılınması müstehabtır" diyen İmam Ebû Hanife'yi destekleyen bir delildir. Ulemânın büyük çoğunluğuna göre ise, senenin bütün günle­rinde sabah namazını alaca karanlıkta kılmak kuvetli bir müstehabdır.

Çoğunluğu teşkil eden ulemâya göre Hz. Peygamber'in diğer gün­lerdeki sabajı namazını Müzdelife'de kılınan sabah namazına nisbetle ge­ciktirerek kılmasından maksat ortalık ağarıncaya kadar geciktirerek kıl­ması demek değildir. Çok kısa bir süre beklemesi ve yine de alaca karan­lıkta kılması demektir. Çünkü bayram günü cemrelere taş atma, kurban kesme, traş olma, Beyt-i Şerifi tavaf etme gibi menâsikin ifası gerektiğin­den Resul-i Ekrem Bayram günü Özellikle Müzdelife'de sabah namazını fecr doğar doğmaz kılmakta son derece acele etmiştir.

Hanefî ulemâsına göre bu hadis Arafat ve Müzdelife'nin dışında di­ğer yolculuklarda iki namazı birleştirerek kılmanın caiz olmadığına delâlet etmektedir. Çünkü İbn Mesûd (r.a.) Resûl-i Ekrem'den hiç ayrılmayan bir sahabî olarak, "Hz. Peygamber'in Arafat ve Müzdelife'nin dışında hiçbir namazı vaktinin dışında kılmadığını" ifâde ediyor. Ulemânın büyük-çoğunluğuna göre ise, dinen sefer kabul edilen diğer yolculuklarda da iki namazı birleştirerek kılmak caizdir. Her ne kadar Hanefî ulemâsı İbn Me-sud hadisinden diğer yolculuklarda iki namazı birleştirerek kılmanın caiz olmadığı hükmünü çıkarmışlarsa da, aslında onların çıkardığı bu hüküm hadisin lafzından değil, mefhumundan çıkarılmıştır. Oysa lâfızları diğer seferlerde de iki namazı birleştirerek kılmanıncâiz|olduğunu]ifade eden pek çok sahih hadis vardır ve lâfızla mefhum arasında bir çelişki bulunduğu zaman, lâfız mefhuma tercih edilir. Ayrıca Arafat'ta öğle ile ikindi na­mazlarını birleştirerek kılmanın caiz olduğunda icmâ bulunduğundan Ha­nefî ulemâsının dayanağı olan İbn Mesud hadisinin zahiri mânâsı terk edil­miştir.[537]

 

1935. ...Ali (r.a.)'den; demiştir ki: Peygamber (s.a.) (Müzdeli-fe'de) sabahladı ve (orada) Kuzeh (denilen yer)de vakfe yaptı ve;

"Burası Kuzeh'dir ve vakfe yeridir. Müzdelife(nin) de her ta­rafı vakfe yeridir!" buyurdu. (Minâ'ya varınca da şöyle buyurdu);

"Ben kurbanı şurada kestim. Minâ(nın) her tarafı kesim yeri­dir. Binaenaleyh (kurbanlarınızı) konak yerlerinizde kesiniz!"[538]

 

Açıklama
 

Kuzeh: Mekke civarında Müzdelife'nin sonunda Meş'ar  Haram'ın yakınında bir tepedir. Bir görüşe göre Meş'ar-ı

Haram'la Kuzeh aynı yerdir. Hacıların Müzdelife'dekı vakfeyi burada yap­maları daha faziletlidir. Çünkü Hz. Peygamber vakfesini burada yapmış­tır. Ancak Ebrehe ordusunun hazimete uğradığı yer olan Muhassar vadi­sinde vakfe yapılamaz. Çünkü burası Müzdelife'den değildir.

Minâ sınırlan içerisinde kalan her yerde kurban kesmek caizdir. An­cak Minâ mescidinden sonra gelen Cemre-i Ûla yanında kesmek daha fa­ziletlidir. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz kurbanlığını burada kesmiştir.[539]

 

Bazı Hükümler
 

1. Bayram sabahı Müzdeli.fe'de yapılması vâcib olan vakieyı Kuzeh tepesinde yapmak daha laziletlidir.

2. Müzdelife sınırları içerisinde kalan her yerde vakfe yapmak caiz­dir.Ancak Muhassar vadisinde vakfe yapılamaz.

Nitekim Cübeyr b. Mutim'in rivayet ettiği; "Arafat'ın her tarafı vak­fe yeridir. Fakat Urane vadisi müstesna. Oradan uzaklasınız. Müzdelife'­nin de her tarafında vakfe yapılabilir. Ancak Muhassar vadisine yaklaşmayınız" anlamındaki hadis de bu gerçeği te'yid etmektedir.[540]

Müzdelife'de vakfe yapmanın hükmü hakkında ulemâ ihtilâf etmiş­tir. Şöyle ki:

Hanefî ulemâsıyla İmam Ahmed, İshâk ve Sevrî'ye göre, bayram gü­nü fecrin doğmasıyla güneşin doğması arasında Müzdelife'de bir süre vak­fe yapmak vâcibdir. Bu görüş, İmam Şafiî'den de rivayet edilmiştir. Çün­kü Hz. Peygamberin tatbikatı bu şekilde olmuştur ve Urve b. Müderris et-Tâî'nin rivayet ettiği şu hadis de bu görüşü desteklemektedir: "Bizimle birlikte Müzdelife'de sabah namazım kılan, Minâ'ya hareketimize kadar bizimle birlikte vakfe yapan ve daha önce gece veya gündüz Arafat'da vakfesini yapıp da Minâ'ya gelen kimse haccını tamamlamıştır."[541]

Görüldüğü gibi bu hadiste haccın kabulü Müzdelife'de vakfeye bağ­lanmıştır. Bu sebeble sözü geçen imamlar Müzdelife'de vakfe yapmanın vâcib olduğuna ve terkinden dolayı kurban kesmek lâzım geldiğine hük­metmişlerdir.

İmam Mâlik'e göre ise, buradaki vakfe sünnettir. Terkinden dolayı herhangi bir ceza lâzım gelmez. Esasen Şafiî mezhebinde meşhur olan gö­rüş de budur. Hanefî ulemâsından Kâsânî de hanefî ulemâsının bu konu­daki görüşlerini şu sözlerle ifâde ediyor: "Bizim Hanefî ulemâsı Müzdeli­fe'de vakfe yapmanın hükmünde ihtilâf ettiler. Bunlardan bazıları vâcib olduğunu söylerken Leys de farz olduğunu ileri sürdü."[542]

Müzdelife'de yapılan vakfenin rüknü hac edenin burada isbat-i vücud etmesidir. Bu konuda hacının uyanık olmasıyla uykuda olması arasında bir fark olmadığı gibi ayık ve baygın olması arasında da bir fark yoktur. Hatta buraya başkası tarafından taşınarak gelmesi ile kendi gelmesi ara­sında da bir fark yoktur. Zira burada vakfe yapmak için niyet şartı yok­tur. Müzdelife'de durmaksızın geçip gitmek de vakfe yerini tutar.

Müzdelife'de vakfe yapan bir kimse için şunlar sünnettir:

a. Gecenin yarısından sonra vakfe için yıkanmak, su yoksa teyem­müm etmek ve bu geceyi çeşitli ibâdetlerle ihya etmek,

b. Vakfeyi zaman kazanmak için sabah namazını kılmakta son derece acele etmek. (Nitekim 1934 numaralı hadis de bunu ifâde etmektedir.)

c. Vakfeye,Meş'ar-i Haram'ın yanındaki Kuzeh tepesi üzerinde ve kıb­leye karşı yönelip dua, zikir ve telbiye'de bulunarak yapmak. Nitekim "Müz-delife'ye vardı, sabah olunca bir ezan ve bir kaametle sabah namazını kıldı. Sonra Kasva'ya binerek Meş'ar-i Haram'a geldi. Kıbleye karşı döne­rek Allah'a dua etti. Tekbîr getirdi, tehlîl ve tevhîdde bulundu ve ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye devam etti. Sonra güneş doğmadan yola düştü" anlamındaki 1905 numaralı hadis-i şerifte bunu ifade ediyor. Burada okunacak dualardan biri de şudur:

Ey Allah'ım, bize buralarda vakfe yapmayı ve buraları görmeyi nasip ettiğin gibi bize öğrettiğin şekilde seni zikretmeyi de nasib eyle ve bize "Arafat'tan indiğinizde, Allah'ı Meşar-i haram'da anın, Onu size göster­diği şekilde zikredin. Nitekim siz önceleri hiç şüphesiz sapıklardandınız. Sonra insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin. Allah'-dan mağfiret dileyin. Allah bağışlar ve merhamet eder"[543] diyerek ettiğin va'de uygun bir şekilde merhamet et!" diye duâ eder ve bol bol; duasını okur.[544]

 

1936. ...Câbir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Ben Arafat'ta şurada vakfe yaptım. Arafat'ın her tarafı vak­fe yeridir. Müzdelife'de şuracıkta vakfe yaptım. Müzdelife'nin de her tarafı vakfe yeridir. (Kurbanı) şurada kestim. Minâ'nın her ta­rafı kesim yeridir. Binaenaleyh (kurbanlarınızı) konak yerlerinizde kesiniz!"[545]

 

Açıklama
 

Resûl-i Ekrem (s.a.) Arafat'ta iken halka Cebel-i Rahme'nin eteğinde bulunan kayaları göstererek; "Ben vakfeyi işte şurada yaptım. Bununla beraber Arafat'ın her tarafında vakfe yapılabilir" buyurmuştur. Ancak daha önce de açıkladığımız gibi Arafat sınırlan içerisinde kaldığı halde Arafat'tan sayılmayan Urane vadisinde vakfe yapmak caiz değildir. Çünkü îmam Mâlik'in dışında mezheb imam­larından hiçbirisi orayı Arafat'tan saymamışlardır. Resûl-i EKrem Efendi­miz Müzdelife'de Kuzeh tepesini göstererek; "İşte ben vakfeyi şuracıkta yaptım. Fakat Müzdelife'nin her tarafında vakfe yapılabilir" buyurmuş­tur. Ancak bir önceki hadisin şerhinde tercümesini sunduğumuz Cübeyr b. Mut'im hadisinde geçen; "Ancak Muhasser vadisine yaklaşmayınız"[546] cümlesine bakarak ulemâ, Muhasser vadisini Müzdelife'den saymamış ve orada vakfe yapmanın caiz olmadığı hükmüne varmıştır.

Fahr-i Kâinat Efendimiz Minâ'da da kabe Cemresini göstererek; "Gerçi ben kurbanımı burada kestim ama Minâ'nın her tarafında kurban kesile­bilir. Siz şu anda Minâ sınırları içerisinde bulunduğunuz için kurbanlarını­zı bulunduğunuz yerde kesebilirsiniz." buyurarak Minâ'nın istisnasız her tarafında kurban kesilebileceğini ifâde etmiştir.[547]

 

Bazı Hükümler
 

1. Urane vadisinin dışında Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir.

2. Muhasser vadisinin dışında Müzdelife'nin her tarafında vakfe ya­pılabilir.

3. Minâ'nın -istisnasız olarak- her tarafında vakfe yapmak caizdir.[548]

 

1937. ...Câbir b. Abdillah (r.al)'ın haber verdiğine göre Resülullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir. Minâ'nın her tarafı kesim yeridir. Müzdelife'nin her tarafı da vakfe yeridir. Mekke'nin her yolu (Mekke'ye giriş-çıkış için uygun) bir yoldur ve kesim yeridir."[549]

 

Açıklama
 

1886  numaralı hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi  Mekke'ye  girerken  es-Seniyyetü'I-Ulyâ  denilen yukarı yoldan girmek, çıkarken de es-Seniyyetü's-Süflâ denilen aşağı yoldan çıkmak daha faziletlidir. Bununla beraber Mekke'ye girip çıkarken diğer yollardan girip çıkmak da caizdir. Hatta bütün bu yollarda kurban kes­mek de caizdir. Çünkü buralar harem sınırları içerisindedir.[550]

 

Bazı Hükümler
 

1. Mekke'ye girerken ve çıkarken Resul-i Ekrem' in gırdıgı ve çıktığı yolları takip etmek daha taziletli olmakla beraber, diğer yollardan giriş ve çıkış yapmak da caizdir.

2. Her ne kadar Umre yapan kimselerin hedy kurbanlarım Merve'de kesmeleri daha faziletli ise de Mekke'nin her tarafında kurban kesmek caizdir. Mirkatu'l-Mefâtlh'de beyân edildiğine göre hac kurbanlarını kes­menin en faziletli olduğu yer Minâ'dır. Umre kurbanlarının kesimi için en faziletli olan yer de Merve'dir[551]

 

1938. ...Ömer b. el-Hattâb'dan; demiştir ki: Câhiliyye dönemi­nin halkı Sebir (dağı) üzerine güneşin doğduğunu görünceye kadar (Müzdelife'den) dağılmazlardı. Peygamber (s.a.) onlara muhalefet ederek güneş doğmadan önce (Minâ'dan) hareket etti.[552]

 

Açıklama
 

Resûl-i Ekrem (s.a.) Allah'ın; "Ey iman edenler, mü'-mini eri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aley­hinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"[553] emrine sarı­larak kâfirlere ait belirgin bir özellik taşıyan meselelerde ve genellikle dinî bir karakter arz eden hususlarda onlara benzemekten son derece sakınmış ve; "sizler karış-karış, adım, adım, sizden önceki toplumların yolunu izle­yeceksiniz (Onlar bâtıl inançlarından ilham alacak bu inançlarından kay­naklanan faiz müessesesi gibi sosyal durumlan ve ahlâk dışı yaşayışları ölçü edineceksiniz). Hatta onlar (insanın giremeyeceği küçük) bir keler deliğine girecek olsalar, bunların ardından gideceksiniz."[554] buyurarak üm­metini de sözü geçen hususlarda kâfirlere benzemekten şiddetle sakıridirmıştır. Bu İslâmî esasın gereği olarak Peygamber (s.a.) Müzdelife'den gü­neş doğmadan önce Minâ'ya hareket etmek suretiyle câhiliyye döneminin müşriklerine muhalefet etmiştir.[555]

 

Bazı Hükümler
 

1. Bayram  sabahı hacıların  Müzdelife'den  Mina ya güneş doğmadan hareket etmeleri meşru kı­lınmıştır.

2. Müzdelife'den Minâ'ya hareket etmek için ortalığın iyice ağarması­nı beklemek müstehabdır. Hanefîlerle, Şâfiîler, İmam Ahmed ve cumhûr-ı ulemâ bu görüştedir. Çünkü 1905 numaralı hadis-i şerifte, "Resûlullah (s.a.) sabah olunca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldı, sonra Kasvâ'ya binerek Meş'ar-i Harama geldi Kıbleye karşı dönerek Allah'a duâ etti, tekbîr getirdi, tehlîl ve tevhîdde bulundu ve ortalık iyice aydmla-mncaya kadar vakfeye devam etti. Sonra güneş doğmadan yola düştü" denilmektedir.

İmam Mâlik (r.a.); "Ortalık iyice aydınlanmadan Minâ'ya hareket edilir" demişse de birinci görüşün daha isabetli olduğu açıktır.[556]

 

[505] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/334.

[506] Buhârî, hac 96; Müslim, müsâfirîn 42-48, hac 286; Nesâî menâsik 207.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/334.

[507] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/334-335.

[508] bk. Fethu'l-Bârî, III, 339; Nesâî, menâsik 207; Beyhaki, es-Sünenü'I-kübrâ, V, 120.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/335.

[509] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/336.

[510] Ahmed b. Hanbel, II,  157.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/336.

[511] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/336.

[512] Neveî, Şerlıu Müslim, VIII,  187.

[513] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/336-337.

[514] Tirmizî, hac 56; Ahmed b. Hanbel, I, 280.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/337.

[515] el-Fethu'r-rabbânî, XII,  146.

[516] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/337-338.

[517] Müslim, Müsâfirîn  17; İbn Hacer, Fethu'I-Bârî, II, 381.

[518] Müslim, müsâfirîn  19.

[519] Tirmizî, hac 52.

[520] Müslim, müsâfirîn 15.

[521] Nevevî, Şerhü Müslim, V, 202.

[522] bk.  1229 no'lu hadis.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/338-340.

[523] Buhârî, hac 96; Müslim hac 291; Nesâî, ezan 20, salât 20, menâsik 207; Ahmed b. Hanbel, I, 418, 449; II,  18, 33-34, 56, 59, 62, 78,  152; V. 421.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/340-341.

[524] Nevevî, Şerhu Müslim, IX, 36.

[525] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/341.

[526] Müslim, hac 291; Tirmizî, hac 56; Nesâî, menâsik 207; Ahmed b. Hanbel, I, 418; II,   18,  33-34, 56, 62, 78,   152, V, 421.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/341.

[527] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/341.

[528] Müslim, hac 291; Tirmizî, hac 56; Nesâî, menâsik 207; Ahmed b. Hanbel, I, 418; II,  18, 33-34, 56, 62, 78,  152, V, 421.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/341-342.

[529] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/342.

[530] Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/342-343.

[531] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/343.

[532] Sözü. geçen hadisler için bk. Buhârî hac 96; Nesâî, menâsik 207.

[533] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/343-344.

[534] Buhârî, hac 99; Müslim, hac 292; Nesâî, menâsik 207; Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7-8, 34, 51, 54, 77, 80,  106, 120, 148, 150,  152,  157.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/344.

[535] Buhârî, hac 99.

[536] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/344-345.

[537] Nevevî, Şerhu Müslim,  IX, 37.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/345.

[538] Tirmizî, hac 54; Ahmed b. Hanbel, I, 75, 157.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/346.

[539] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/346.

[540] el-Fethu'r-rabbânî, XII,  122; MecmeuVzevaîd, III, 251.

[541] Nesâî, menâsik 211; el-Fethu'r-rabbânî, XII,  120.

[542] Kâsânî, Bedâyi', II,  135.

[543] el-Bakârâ (2),  198-199.

[544] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/346-348.

[545] İbn Mâce, menâsik 55.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/348.

[546] el-Fethu'r-rabbânî, XII, 122.

[547]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/348-349.

[548]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/349.

[549] İbn Mâce, menâsik 55.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/349.

[550] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/349-350.

[551] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/350.

[552] Buhârî, hac 100, menâkıbul-ensâr 26; Tirmizî, hac 60t Nesâî, menâsik 213 İbn Mâce, menâsik 61; Ahmed b. Hanbel, I, 29, 39.

      Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/350.

[553] en-Nisâ (4),  144.

[554] Mansûr Ali Nâsıf, et-Tâc, I, 43.                   

[555] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/350-351.

[556] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 7/351.