๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 23 Nisan 2012, 15:02:18



Konu Başlığı: Meclisinde Oturulması Tavsiye Edilen Kimseler
Gönderen: Zehibe üzerinde 23 Nisan 2012, 15:02:18
16 Meclisinde Oturulması Tavsiye Edilen Kimseler


 

4829... Hz. Enes'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.) (şöy­le) buyurmuştur:

(Devamlı) Kur'ân okuyan mü'min, kokusu hoş, tadı güzel bir portakal gibidir. (Devamlı) Kur'an okumayan bir mü'min de tadı güzel olup da kokusu olmayan bir hurma gibidir. Kur'ân okuyan günahkâr kimse kokusu güzel olup tadı acı olan fesleğen gibidir.

Kur'ân okumayan günahkâr kimse ise tadı acı olup kokusu olmayan Ebû Cehil karpuzu gibidir.[210]

İyi arkadaş, güzel koku satan kimse gibidir. Sana, ondan hiçbir şey isabet etmese bile (en azından) güzel kokusu isabet eder. Kötü arkadaş da bir körükçüye benzer. Onun ise; is ve kokusundan bir şey butaşmasa da (en azından) sana dumanı isabet eder.[211]

 

4830... Şu (bir Önceki hadisin baş tarafında yer alan) ilk cümle (leri) "(kokusu için) ve tadı acı (reyhane gibidir)" sözüne kadar, Peygamber (s.a)'den, Hz. Ebu Musa (el Eş'arî) kanalıyla da (rivayet edilmiştir.) İbn Muaz (yukarıdaki hadise ilaveten): "Hz. Enes biz iyi arkadaşın misalin­den bahsediyorduk'1 (cümlesini de) rivayet etti ve (sonra bir Önceki hadisin) geriye kalan kısmını nakletti.[212]

 

4831... Enes İbn Mâlik'den (rivayet edildiğine göre): Peygamber (s.a.) (şöyle) buyurmuştur:

"İyi Arkadaşın benzeri..." deyip.(Hadisin bundan sonraki kısmında Hz. Enes 4829 no'lu hadisin) bir benzerini rivayet etmiştir.[213]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerif, Fatiha suresi gibi beş vakit na­mazda  okunması   icab  eden   surelerden   fazla olarak her gün Kur'an-ı Kerim okumayı kendisine prensip edinen bir mü'mini kokusu hoş, tadı güzel bir portakala benzetmektedir.

Söz konusu mü'minin tatlılığı, kalbinde imanın kökleşip yerleşmesinden, hoş kokulu oluşu da Kur'ân okumayı i'tiyad hâline getirip Kur'ânı sık sık okumasından, Kur'ânı okurken hem kendisini hem de dinleyenleri huzura ve sükûnete kavuşturmasından ve aynı zamanda hem kendine hem de, dinleyenlere sevap kazandırmasından ve Kur'âmn hikmetler hazinesinden nasib almaya vesile olmasından kay­naklanmaktadır.

Hadiste geçen: "yakrau: okuyan" kelimesi tekrar ifade ettiğinden biz bu kelimeyi "devamlı Kur'ân okuyan" şeklinde tercüme ettik.

Yine, bu hadis-i şerifte sürekli Kur'ân okumayan mü'min tadı,güzel olup da kokusu olmayan bir hurmaya benzetilmektedir. Çünkü her ne kadar mü'min iman sahibi olarak çok tatlı ise de sürekli Kur'ân okumadığı zaman okunan Kur'ân'ın etrafa yaydığı, hoş koku meselesindeki huzur, huşu, ilim ve hikmet nimetlerinden mahrum kalır. Bu bakımdan tadı olup da etrafa hoş kokular yayamayan meyvelere dönüşür. Yine bu hadis-i şe­rifte Kur'an-ı Kerim okuyan âsi bir kimse kokusu güzel, tadı acı fesleğe­ne benzetilirken Kur'ân okumayan âsi kimse de tadı acı olup kokusu ol­mayan Ebu Cehil karpuzuna benzetilmiştir.

Çünkü isyan, neticesi itibariyle Ebu Cehil karpuzu gibi acıdır. Bu ba­kımdan günahkâr bir insanın, Kur'ân-ı Kerim okuyarak etrafa Kur'ân-ı Kerimin hayat bahşeden nurlarını, Cennet kokusunu müjdeleyen nağme­lerini saçıyorsa kokusu olmayan acı, Ebu Cehil karpuzundan farkı kal­maz. Fakat, günahkârlığıyla birlikte Kur'ân okuyan bir kimse günahkarlı­ğı yönüyle sevimsiz ve tatsız olmakla birlikte okuduğu Kur'an-ı Kerimle etrafa tatlı ve huzur verici kokular neşrettiği için tadı acı, fakat kokusu hoş fesleğene benzetilmiştir.[214]

Hadis-i şerifte iyi arkadaş misk taşıyana, kötü arkadaş da etrafa du­manlar ve isler saçarak çevresini sisler içerisinde bırakan körükçüye ben­zetilmiştir. Durum böyle olunca is yanına varan is, misk yanına varan da misk kokacağından, iyi arkadaş yanına varan kimsenin arkadışının iyili­ğinden, kötü arkadaş yanma varan kimsenin de arkadaşının kötülüğünden etkileneceği muhakkaktır. Öyleyse insanlar arkadaşlarım iyi huylu kimse­lerden seçmelidirler.[215]

 
Bazı Hükümler

 

1. Kur'an-ı Kerim okumanın fazileti büyüktür.

2. Kur’an-ı Kerim okumak ve dinlemek in­sanlara huzur verir.

3. Ahlâklı, mürüvvet sahibi, hayır sever, ehl-i takva, âlim ve salih kim­selerle düşüp kalkmak faziletli bir iştir. Kötülerle düşüp kalkmak ise menedilmiştir.

4. Misk temizdir. Satması caizdir. Bu hususda yalnız şiîler muhalefet etmiş, miskin, necis olduğunu söylmişlerse de onların sözüne itibar yok­tur. Ulemanın icmaı ve bu hadis, onun temiz olduğuna delalet eder. Çün­kü pis olsa satılmasına cevaz verilmezdi.

5. Misk kullanmak müstehabdır. Rasûlullah (s.a) onu bedenine ve ba- sürer, onun en güzel koku olduğunu söylerdi.[216]

 

4832... Hz. Ebu Said'den (rivayet edildiğine göre) Peygamber (s.a.) (şöyle) buyurmuştur:

"Mü'minden başkasıyla arkadaşlık etme, yemeğini de (Allah'dan) korkan kimse (ler) den başkası yemesin."[217]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifte arkadaşlığı tavsiye edilen mü'minmünafıklıktan ve küfür korkusundan uzak, gerçek iman sahibi müslümanlardır. Çünkü, bunların arkadaşlığı dünyada ve âhirette insana fayda verir. İmandan yoksun olan kimselerin arkadaşlığının akıbeti, düşmanlıktan ve ziyandan başka bir şey değildir. Nitekim dünyada kötü insanlarla arkadaşlık edenlerin âhiretteki hâli, Kur'ânda şöyle anlatılmaktadır.

"O gün zâlim ellerini ısırıp; "no'laydı, keşke ben Peygamberle bir yol edineydim" der.[218]

Metinde geçen "yemeğini (AUah'dan) korkan kimselerden başkası yemesin" cümlesi aslında "yemeğini (Allah'dan) korkan kimselerden başkasına yedirme.!" anlamında kullanılmıştır.

Aslında insanlara ikram edilen yemek iki çeşittir:

a. Arkadaşlık ve dostluk için verilen yemek ziyafetleri,

b. Aç ve muhtaçları doyurmak için verilen yemek ziyafetleri. "Yoksula, yetime ve esire onun sevgisi için yemek yedirirler."[219]

âyet-i kerimesinde açıklandığı üzere, muhtaç ve aç durumda olan herkese mü'min ve kâfir ayırımı yapmadan yemek yedirmek caiz olduğundan, mevzumuzu  teşkil  eden  hadis-i  şerifte,  müttekillerden  başkasına yedirilmemesi tavsiye edilen yemeklerin ikinci cinsten olan yemek ikram­ları değil birinci cinsten olan yemek ikramları olması gerekir.[220]

 

4833... Hz. Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arka­daşlık ettiğine (iyi) dikkat etsin."[221]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerif, inancı ve yaşayışı kitap ve sünnete  uymayan kişilerle arkadaşlıktan sakınmayı emretmekte ve bu hususta son derecede dikkatli davranmayı ihtar etmektedir. Çünkü, bir önceki hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, inancı ve ameli kitap ve sünnete aykırı kişilerle arkadaşlık etmenin sonu hüsrandır. Şeyh Sadi Şirâzî (r.a.) bir kıt'asında şöyle diyor:

"Bir gün hamamda dostlardan biri bana güzel kokulu bir kil parçası verdi, kile sordum:

A mübarek sen misk misin, anber misin, senin gönül çekici güzel ko­kunla mest oldum, dedim, kil bana cevap verdi:

Ben basbayağı bir kil idim. Lakin bir müddet gül ile arkadaş oldum, gül ile yaptığım o arkadaşlık bana tesir etti. Onun güzel kokusu bana sin­di. Yoksa ben o bildiğin âdi toprak parçasından başka bir şey değilim."[222]

Her ne kadar Siracüddin el Kazvinî bu hadis-i şerifin mevzu olduğu­nu söylemişse de İbn Hacer, Tirmizî'nin bu hadisi hakkında "hasendir" dediğini delil getirerek bu iddayı reddetmiştir.

Celaleddin Süyûtî de Hafız Alaî'nin: "Bu hadise mevzu demek büyük bir cehalettir" dediğini söylemiştir. Ayrıca İmam Nevevî bu hadisin is-nadlannin sahih olduğunu söylerken, imam Ahmed, Ebu Hatem, Da-rekutnî... gibi hadis imamları da bu hadiste bir illet olmadığını ifade et­mişlerdir...[223]

 

4834... Hz. Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Peygamber (s.a.) (şöyle) buyurmuştur:

"Ruhlar bir araya gelmiş topluluklardır. Onlardan (bu dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde) bir birleriyle taniş(ıp anlaş) anlar (bu dünyada da) anlaşırlar. (Fakat) onlardan (bu dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde) tanışmayanlar (bu dünyada da) tanış (ip anlaş) mazlar."[224]

 
Açıklama

 

İmam Nevevî (r.a.)'nin açıklamasına göre "Ruhlar bir araya gelmiş toplu cemaatlerdir. Yahut da muhtelif nevilerden ibarettir. Allah'ın yarattığı bir hikmete mebni olarak, on­lar böyle farklı cemaatler oluşturmuşlardır. Bazılarına göre de, Allah on­ları, birbirlerine uygun vasıflarda ve huylarda yaratmıştır. Bazılarına gö­re aslında, Allah ruhları toplu halde yaratmıştır. Sonra onları ait oldukla­rı bedenlere girmek suretiyle birbirlerinden ayrılmışlardır. Binaenaleyh, bu dünyada huyları birbirine uyan kimseler anlaşıp bir araya gelirler. Huyları birbirlerini tutmayan kimseler biribirleriyle anlaşmayıp, biribirle-rine ters düşerler. Hattâbî'ye göre ruhların anlaşması, başlangıçta onların şekavet ve saadet yönünden birbirlerine benzer halde yaratılmalarından kaynaklanmaktadır. Şaki olarak yaratılanlar birbirleriyle anlaşırlar. Binaena­leyh ruhlar iki kısımdır Bunların cesetleri, dünyada karşılaştıkları zaman, aynı kı­sımdan olan ruhları taşıyanlar anlaşırlar. Aynı cinsten olan ruh sahipleri ise anlaşa­mazlar. Bir başka ifadeyle, hayırlı ruhlar, hayırlı ruhlara, şerliler de şerlilere meyle­derler."

Bezi yazarının açıklamasına göre ruhların böyle birbiriyle anlaşarak, farklı cema­atler haline gelmeleri, dünyaya gelmelerinden önce ruhlar âleminde olmuş ve ruh cemaatlerindeki bu farklılık, yaratılışlarındaki farklılıktan ileri gelmiştir. Fakat ruhlar dünyaya geldikten sonra çeşitli tesirler altında kalarak kendilerin­de değişiklikler meydana gelmiş ve neticede söz konusu cemaatler arasın­da karşılıklı kopmalar ve iltihaklar vuku bulmuştur.[225]

[210] Sünen-i Ebû Davud, cihad 58.

[211] Buharı, et'ime 30, Fedâilü'l-Kur'ân 17,36, tevhid 57; Müslim, müsafirin 243; Tirmizî, edeb 79, Nesâî, iman 32; İbn Mâce, mukaddime 16; Dârimî, Fedailü'1-Kur'ân 8; Ahmed b. Han bel, IV, 397, 404, 408.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/35.

[212] Buharî, et'ime30,FedâUü'l-Kur'ân 17. 36. tevhid 57; Müslim, Müsafirin 243; Tirmizî, edeb 79.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/36.

[213] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/36.

[214] Muhammed b. Allan. Delilü'l-Fâlihin, 111,490-491.

[215] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/36-37.

[216] A. Davudoğlu , Sahih-i Müslim Terecine ve Şerhi X, 594.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/37-38.

[217] Tirmizî züh56; Darimî, et'ime 23; Ahmed b. Hanbel, III, 38.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/38.

[218] Furkan (25), 27.

[219] Nisa (4), 8.

[220] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/38-39.

[221] Tirmizî, zühd 45; Ahmed b. Hanbel, II, 303, 334.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/39.

[222] Yakub Kenan Necefzâde, Gülistan, 20-21.

[223] Muhammed İbn Allan, Delilü'I Fâlihin, II, 233-234.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/39.

[224] Buharı, enbiya 2; Müslim, birr 159-160; Ahmed b. Hanbel, II, 295, 527. 537.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/40.

[225] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/40.