๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Ocak 2012, 19:25:47



Konu Başlığı: Kaza Namazı için ezan ve kamet
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Ocak 2012, 19:25:47
Kaza' Namazı için ezan ve kamet
 


Hadis-i şerifin devamında, Hz. Peygamber'in BilâTe emrettiği, O'nun da namaz için kamet ettiği zikredilmiş, ezan hiç bahis konusu edilmemiştir. Bu, kaza namazlarında ezan okunmayacağı görüşünde olan Malik, Evzâî ve sonraki kavlinde de Şafiî'nin görüşüne delil olmaktadır. Bunlar ayrıca Ebû Said el-Hudrî'den gelen Hendek günü vaktinde kılınamayan öğle, ikindi, ak­şam ve yatsı namazlarının ezan anılmadan sadece kametle kılındığına dâir rivayeti de delilleri arasına alırlar. Görüşlerini mantıkî olarak da şöyle mü­dafaa ederler: "Ezan vaktin girdiğini haber vermek ve insanları cemaate dâvet etmek içindir. Kaza vakti ne vaktin girdiğini bildirme ve ne de insanları cemaate davet etme vaktidir. Ayrıca kaza namazı için ezan okumak insanla­rın zihnini karıştırır ve onların vakitleri şaşırmasına sebep olabilir."

Bunlara mukabil Şafiî'nin ilk görüşü (ki ashabının ameli buna göredir) Ahmed, Ebû Sevr ve Ebü Hanîfe'ye göre, kaza namazları içen de ezan oku­nur. Bunlar, üzerinde durduğumuz hadis-i şerifin Sahihayn'daki "Sonra Bilâl ezan okudu ve Resûlullah (s.a.) iki rekat namaz kıldı. Sonra da sabah na­mazını kıldı..." şeklindeki rivayeti kendilerine delil almışlardır. Bu rivayet­te önce ezan, sonra iki rekat sünnet daha sonra da sabah namazının zikredilmesi, zikri geçen "ezsın"dan maksadın, kamet değil, ezan olduğunu gösterir. 443. numarada gelecek olan İmrân b. Husayn hadisi ile 444. numa­rada gelecek olan Amr b. Umeyye ed-Damrî'nin rivayetleri de bu görüş sa-hiblerini açıkça desteklemektedirler. Bunlar, üzerinde durduğumuz hadis ve ezan zikredilmeyen buna ben/er hadisleri iki şekilde manalandırmışlardır:

Birincisi: Aslında önce ezan okunmuş sonra kamet getirilmiş, fakat ezan söylenmemiştir.

İkincisi: Ezanı terketmenin de caiz olduğunu bildirmek için ezan terk edilmiştir.

Hendek savaşındaki uygulama hususunda hem ezan hem de kametin mev­cut olduğuna dâir rivayetler de mevcuttur. Üstelik birden fazla namaz aynı anda kaza edilirse, her birisi için ayrı ayrı ezan okunmasının sünnet olup ol­madığı konusunda bu görüş sahipleri arasında fikir birliği yoktur.

Şâfiîlerle Hanefîlerden İmam Muhammed'e göre, birden fazla namaz aynı anda kaza edilirse, ilk kılınacak olanı için hem ezan okunur, hem de kamet getirilir; diğerleri için sadece kamet getirilir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre sonrakiler için muhayyerdir, isterse hem ezan okur, hem de kamet getirir, isterse sadece kamet getirir.

Kaza namazlarında ezan okunmaz diyenlerin, "Ezan, vakti haber ver­mek ve insanları cemaata çağırmak içindir..." şeklindeki sözleri isabetli de­ğildir. Çünkü ezanın vakit değil, namaz için olduğunu bidiren âyetler vardır. Meselâ  “Namaza  çağırıldığı  zaman"[169] "Namaza çağırdınız zaman"[170] âyetleri bunlardandır.

Hanefilerin görüşleri bu hadisle te'yid edilmiştir. Zira kaza olarak kı­lınan namazın edaya benzemesi ve kâmil bir şekilde ifâsı, vakit için bile ol­sa, ezanın tekrar edilmesiyle gerçekleşir.

Hadis-i şerifte daha sonra Hz. Peygamber, "Bir namazı unutan, onu hatırladığı zaman kılsın" buyurmuştur. Bu emir, unutarak veya uyuyarak namazı geçiren kimseye, uyanır uyanmaz veya hatırlayınca o namazı kaza etmenin derhal vacip olduğuna delâlet eder. Hâdî, Müeyyedbillâh, Nasır, imam Âzam Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Muzenî, Kerhî... bu görüşü benimse­mişledir. Bunlar, bu babın hadislerin yamsıra Nesâî, Tirmizî ve Ebû Davud'un Ebû Katâde'den ve Müslim'in Enes b. Mâlik'ten rivayet ettikleri ve hatırlar hatırlamaz namazın kaza edileceğini bildiren hadisleri de delil almışlardır.

Mâlik ve Şafiî'ye göre, bu şekilde geçirilen bir namazın kazası hemen (fevri) olarak değil, terâhî ile (geniş bir tarzda) vaciptir. Resûlullah'ın uya­nır uyanmaz namazı kaza etmeyip de yer değiştirdikten sonra kaza etmesini esas kabul etmişler; "Hatırlayınca namazını kılsın" emrini istihbâba hamletmişlerdir.

Uykudan dolayı veya unutarak namazı geçirene kaza vacip olduğuna göre kasten namazı geçirene öncelikle vaciptir. Bu cumhurun görüşüdür. "Amden (kasten) namaz geçirene kaza yoktur" diyenler de vardır. Sahih olanı cumhurun dediğidir. Şu kadar var ki, unutarak geçiren için günah yok, sa­dece zimmete borç vardır. Bile bile geçiren için ise, hem günâh hem de zim­metinde kaza borcu vardır. Bu günâhtan ancak tevbe ile kurtulabilir, tevbesi de geçirdiği namazı kaza edip borçtan kurtulduktan sonra olabilir. Borcunu ödemeden tevbenin şartları yerine gelmez.

Hz. Peygamber unutarak geçirilen bir namazın hatırlanınca kaza edile­ceğini haber verdikten sonra sözünü tesbit için, Kur'ân-ı Kerim'den âyet oku­muştur. Hadisin meşhur rivayetinde âyet, meşhur olan yedi kıraatte olduğu gibi değil de şaz olan bir kıraata uygun olarak vârid olmuştur. Ancak müel­lif, Ahmed b. Salih'in, bu âyeti meşhur kıraatlere uygun olarak şeklinde rivayet ettiğini kayd eder ki Buharî, Müslim ve İbn Mâce'deki rivayetler de bu şekildedir.

Kâdî İyâz bu bölümle ilgili olarak,

"Bunda bizden evvelki şeriatlerin, bizim için de şeriat olduğuna delil vardır. Zira hüküm, âyetten alınmıştır ve bu âyetle Musa aleyhisselâma hi-tab edilmiştir" der. Konunun tafsilâtı Usûl kitaplarında verilmiştir.[171]

 
Bazı Hükümler
 

1. Mühim işler için bekçi tâyini istenen bir iştir.

2. Resulullah (s.a.) için de beşeri ihtiyaçların arız ol­ması tabiîdir.

3. Üzerine aldığı işi, arız olan bir özürden dolayı yapamayanların özrü­nün kabul edilmesi meşrudur.

4. Şeytanın mekânı zannedilen yeri değiştirmek caizdir.

5. Geçmiş namazları unuturak bile olsa geçiren kimseye kazası gerekir.

6. Kaza namazlarının cemaatle kılınması meşrudur.

7. Kerahet vakitleri müstesna, farz namazlar her zaman kaza edilebilir.

8. Kazaya kalan namazların kazaya kalışının akabinde kaza edilmesi is­tenen bir iştir.

9. Gece namazları gündüz, gündüz namazları gece kaza edilebilir.[172]

 

436. ...Ma'mer, Zührî'den, Zührîde Saidb. Müseyyeb vasıtasıy­la Ebû Hureyre'den bu (önceki hadiste geçen) haberi şöyle rivayet et­mişlerdir:

Resûlullah (s.a.):

"Size gaflet gelen yerinizi değiştiriniz" buyurdu ve Bilâl'e em­retti, o $a ezan okudu, kamet etti ve Efendimiz namazı kıldı.

Ebû Dâvûd dedi ki:

Mâlik, Süfyân b. Uy ey ne, Evzaî ve Abdurrezzak bu haberi Ma'­mer ve İbn İshâk'tan rivayet etmişler fakat hiç birisi, Zührî'nin bu ha­disinde ezanı zikretmemiştir. Yine bunlardan Evzâf ve Ebân el-Attar'dan başka hiç birisi bu haberi Ma'mer'e isnâd etmemiştir.[173]

 

Açıklama
 

Müellifin bu rivayeti kitabına almaktaki maksadı Zührî'den yapılan rivayetler arasındaki farklılığa işaret etmektir. Çünkü bir evvelki hadis-i şerifte Efendimizin Hz. Bilâl'e güneş doğduktan sonra kaza namazı için ezan okumasını emrettiğine dair herhangi bir kayıt yok iken, bu rivayette Efendimizin ezanı emrettiği açıkça beyân edilmiştir. Ancak Ebû Davud'un rivayetin sonuna ilâve ettiği sözleri Mâlik, Süfyân b. Uyeyne, Ev-zâî ve Abdurrezzak'ın bu hadisi Ma'mer'den rivayet ederken Hz. Peygamber'in ezanı emrettiğini hiç zikretmedikleri intibaını vermektedir. Fakat Mâlik, Süfyân b. Uyeyne ve Evzâî bizzat Zührî'nin ashabından oldukları için Ma'-mer'in aracılığına muhtaç değillerdir. Öyleyse, Müellifin bu sözleri şu şekil­de anlaşılmalıdır: "Mâlik, Süfyân b. Uyeyne ve Evzâî, Zührîden; Abdurrezzak da Ma'mer'den bu hadisi rivayet etmişlerdir. Ancak ezanı zikretmemişler."

Burada, güneş doğduktan sonra kaza edilecek olan sabah namazı için ezan okunmasının Efendimiz tarafından emredildiğini gösteren rivayet za­yıf görülmüşse de bu rivayeti takviye eden başka haberler de mevcuttur. Me­selâ Beyhâkî bu hadis-i şerifi mevsûl ve mufassal olarak rivayet ettikten sonra, "Bunu Malik, Muvattâ'da Zührîden o da, İbnü'l-Müseyyeb'den mürsel olarak rivayet etmiş ve ezanı zikretmiştir. Bu hâdisede ezan sahihtir, sabittir. Bunu Ebû Hureyre'den başkaları da rivayet etmiştir" demiş, sonra da Buhârî'nin Sahih'inde de mevcut olan Ebû Katâde hadisini nakletmiştir. Bu hadisde, "Efendimiz, sonra;

Ya Bilâl! Kalk da insanlara namaz için ezan oku... buyurdu" denil­mektedir.

Müslim'in bir rivayetinde de sonra Bilâl namaza nida etti (ezan okudu) denilmektedir.

Bu haberler geçmiş namazlar kaza edileceğinde bunlar için ezan okuna­cağı görüşünde olan Hanbelîlerle, Hanefîlerin görüşlerini te'yid etmektedir. Bu konuda ulemâ arasında görüş birliği yoktur. Bu ihtilâflara bir evvelki hadisin şerhinde işaret edilmiştir.[174]

 

437. ...Ebû Katâde (r.a.)den nakledildiğine göre, Peygamber (sallellahü aleyhi ve sellem) bir yolculukta idi, birden yoldan ayrıldı; onunla birlikte ben de ayrıldım.

"Bak bakalım (kimseyi görüyor musun)?" buyurdu.

Biz yedi kişi oluncaya kadar, bu bir süvari, bu ikisi iki süvari, bunlar üç süvari... dedim. Sabah namazını kastederek;

"Bize namazımızı geçirtmeyiniz." buyurdu.

Uyuyakaldılar ve ancak güneşin hararetiyle uyanabildiler. Uya­nır uyanmaz hemen kalktılar ve birazcık yürüdüler. Biraz sonra ko­naklayıp abdest aldılar. Bilâl ezan okudu ve önce sabah namazının iki rekât (sünnet)ini, sonra da farzım kılıp (hayvanlarına) bindiler.

Ashâb, biribirine:

Namazımızda kusur yaptık, diyorlardı. Bunun üzerine Resulüllah (s.a.):

"Uyku hâlinde kusur yoktur, kusur uyanıkkendir. Biriniz nama­zı unutursa hatırladığı zaman kılsın, ertesi günde ise (onu) vaktinde kılsın" buyurdular"[175]

 

Açıklama

 

Hadis-i Şerifteki   "uyuyakaldılar" diye terceme ettiğimiz tabın  Kur an-ı Kerim'den[176]  iktibas edilmiştir. Hattâbî, bu tâbirin Arapçada fasîh bir terim olduğunu, "sesin ve hissin kulağa girmesine perde olmak" manasına geldi­ğini söyler.

Bu hadis-i şerif de öncekilerde olduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.)'in bir yolculuğunda sabah namazı vaktinde uyuyakalıp namazı güneş doğduktan sonra kaza ettiğini ortaya koymaktadır. Bu rivayette de, Hz. Bilâl'in kaza edilecek namaz için ezan okuduğu açıkça görünmekte ve kaza namazlarında ezan okunmasına lüzum    görenlerin görüşlerine dayanak olmaktadır. Hattabî, bu rivayette ezanın zikredildiğini hatırlattıktan sonra senedinin de sağ­lam olduğunu söylemiştir.

Yine bu rivayette güneş doğduktan sonra kaza edilen sabah namazının, sünnetinin de kılındığı anlaşılmaktadır. İmam Azam Ebû Hanîfe hazretleri ve Ebû Yûsuf, bunu delil alarak, "sabah namazının sünneti farzı ile birlikte geçirilirse, güneş doğduktan sonra birlikte kaza edilir" demişJerdir. Sadece sünnet geçirilirse, İmam Âzam'a göre kaza edilmez. İmam Muhammed'e göre kaza edilir. Diğer namazların sünnetleri kaza edilmez. Sabah namazının sün­netinin kaza edilmesinin mesnedi bu hadistir.

Şâfiîlere göre de sabah sünneti ister tek başına, ister farzla birlikte geçi­rilsin kaza edilir. Diğer sünnetler için de durum aynıdır.

İmam Mâlik'e göre sabahın sünneti kaza edilmez. Fakat ashabı, kaza edileceğini söylemişlerdir. Mezhebin görüşü de bu şekilde sabit olmuştur. An­cak Hanefî ve Şâfiîlerin aksine Mâlikîlere göre sünnet farzdan sonra kaza edilir.

Hadis-i şerifin Ebû Dâvûd'daki rivayetinde, namazı unutan bir kimse­nin hatırlayınca kılması emredilmektedir. Tirmizî'de unutmaya ilâve ola­rak uyku da zikredilmiştir. Müslim'deki bir rivayet ise, "kusur ancak namazı sonraki namaz vakti girinceye kadar kılmayanadır. Kim böyle yaparsa uyan­dığında kılsın" buyurulmaktadır.Hadisin bu bölümü, "Uyku esnasında mü­kellefiyet yoktur. Kaza yeni bir emirdir" diyenlere delildir.

Bu hadisin son bölümündeki "Ertesi"günü de vaktinde kılsın" cümlesi, ulemâ arasında bazı görüş ayrılıklarına sebep olmuştur. Bu sözün zahiri, geçirilen bir namazın bir defa, hatırlanın­ca bir de ertesi günkü vaktinde olmak üzere iki defa kaza edilmesini gerekli göstermektedir. Nitekim bazı âlimler, bu şekilde anlamışlar, ancak ertesi günkü vakitte kazayı müstehap saymışlardır. Şu da var ki, cumhûr-u ulema-bu görüşü benimsememiş, seleften hiç birisi kaza edilen bir namazın, ertesi günkü vaktinde tekrar kılınmasını müstehap görmemiştir. Nevevî, bu cüm­lenin mânâsının "bugün uyanamayıp da namazı kaza eden bir kimse yann da böyle yapmasın, namaz vaktini değiştirmesin, yarının namazını kendi vak­tinde kılsın" şeklinde olduğunu söylemiştir. 442. hadiste gelecek olan "ge­çen namazın bundan başka kef fareli yoktur" cümlesi de cumhurun görüşünün isbâbetini ortaya koyar.[177]

 

Bazı Hükümler
 

1. Geçmiş namazların kazasında ezan okumak meşrudur.

2. Sabah namazının sünneti farzı ile birlikte geçirilirse -öğleye kadar-kaza edilir.

3. Uyku veya unutma sebebiyle namazı vaktinden sonraya bırakmakta günah yoktur. Tabiî bu devamlı namaz kılanlar içindir. Namaza hiç alışık olmadığı için unutan veya sabah namazına hiç kalkmadığı için uyanamayanlar bu ruhsatın dışındadırlar. Nitekim namaz vakti daraldığı ve uyuduğu tak­dirde uyanamayacağını bildiği halde uyuyan kimsenin günahkârr olacağı söy­lenilmiştir.[178]

 

438. ...Hâlid b. Sümeyr demiştir ki;

Ensâr'ın kendisini fakih tanıdığı Abdullah b. Rebâh el-Ensârî, Me­dine'den bize gelip şöyle haber verdi:

Resûlullah (s.a.)m süvarisi[179] Ebû Katâde:

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) emîrler ordusunu gön­derdi dedi ve önceki hadiste geçen hâdiseyi anlattı. (Ebû Katâde devamla):

Bizi ancak doğmakta olan güneş uyandırdı. Namazımız (geç­ti) diye korku ile kalktık. Efendimiz güneş yükselinceye kadar:

"Yavaş olun, acele etmeyin" buyurdu. (Güneş yükselince Resûlullah):

"Sizden, sabah namazının (sünnet olan) iki rekatini devamlı kıl­makta olanlar (şimdi de) kılsın" buyurdu.

Bunun üzerine önceden (sünnet olan) iki rekati kılmayı itiyâd eden de, etmeyende kalkıp kıldı. Sonra Resülullah (s.a.) namaz için ezan okunmasını[180] emretti. Ezan okundu ve Efendimiz kalkıp bize nama­zı kıldırdı. Namazı bitirince:

"Dikkat ediniz! Allah'a hamdederiz ki, biz, bizi namazdan alı­koyan dünya işlerinden bir şeyde değildik. Fakat ruhlarımız Allah'ın elindedir (uyuyorduk). Allah (celle celâluhu) ruhlarımızı, dilediği za­man gönderir. Sizden her kim yarının sabah namazına vaktinde yeti­şirse, onunla birlikte onun gibisini (bugün vaktinde kılamadığı sabah namazını) kaza etsin" buyurdu.[181]

 

Açıklama
 

Bazı sarihler, ordunun başına önceden Ca'fer b. Ebî Tâlib, onun şehâdetinden sonra Abdullah b. Revana, ondan sonra da Hâlid b. Velid emir olduğu için Emirler Ordusu'nun Mûte muharebesin­deki ordu, bu hâdisenin de Mûte seferinde olduğunu söylemişler ise de, bu isabetli değildir. Çünkü Mûte seferinde Hz. Peygamber bizzat bulunmamış­tır. Bu icma ile sabittir. Bu yüzden Aynî, bu hadisteki "Emirler ordusu" tâbirinin Hâlid'den bir vehm olduğunu söyler. Menhel sahibi ise, burada Hâ-Ud'in vehminin bir değil, üç yerde olduğunu, bunlardan birincisinin "Emir­ler ordusu" tâbirinde; ikincisinin, "Sizden her kim daha evvel sabah namazının sünnetini kılarsa..." cümlesinde; üçüncüsünün de hadisin sonun­daki "Onunla birlikte benzerini kaza etsin*' sözünde olduğunu söyler.

Emirler Ordusu sözü râvîden bir vehm değilse, bu ordu olsa olsa Hay-ber'i fetheden ordu olabilir. Çünkü bu savaşta Hz. Peygamber yarım baş ağrısına tutulduğundan sancağı ilk gün Hz. Ebû Bekir'e, ertesi gün Hz. Ömer'e, daha sonra da Hz. Ali'ye vermiş ve feth Hz. Ali'nin eliyle müyesser olmuştur. Görüldüğü gibi bu orduda üç ayrı emir vazife almıştır. Öyleyse Emirler Ordusu denilip de içerisinde Hz. Peygamber'in bulunduğu anlaşı­lan ordunun, Hayber gazvesindeki ordu olduğunu anlamak gayet tabiî ve mantıkîdir.

Bu hadiste, Hz. Peygamber, ashabını sabah namazının sünnetini kaza hususunda muhayyer bırakmış ve "daha evvel sabahın sünnetini kılma âde­ti olanlar kılsın'' buyurmuşlardır. Sabah namazının sünneti,' müekked bir sünnet olduğu ve ashabı kiramın böyle bir sünneti terk etmesi düşünüleme­yeceğine göre, Efendimizin sözünü seferle kayıtlı anlamak daha doğrudur. Yani "daha önce seferde iken sünneti kılma âdeti olanlar, yine kılsın" de­mektir.

Hadis-i şerifin sonundan anlaşıldığına göre Resûlullah (s.a.) geçirilmiş sabah namazını güneş yükseldikten sonra kaza ettiği halde bir de ertesi gün kaza edilmesini emretmiştir. Fakat bu ifâde yukarıda Menhel sahibinin de dediği gibi, râvilerin vehmi olmalıdır. Nitekim Tirmizî ve başkaları, Buhâ-rî'nin bu hadisi galat kabul ettiğini söylemişlerdir. 442 numarada gelecek hadis ile, Nesâî'nin İmrân b. Husayn'dan rivayet ettiği "onlar (ashab) ya Resulel-lah! Bu geçen namazı yarınki vaktinde tekrar kaza clmiyelinı mi? dediler. Resûllullah (s.a.) "hayır Allah sizi ribâdan menettiği halde onu sizden alır mı? buyurdu" mealindeki hadis de üzerinde durduğumuz hadisin galat ol­duğu veya râviden bir vehmin bulunduğu fikrini te'yid etmektedir.

Yukarıdaki hadisin şerhinde de işaret edildiği gibi, kaza edilen bir na­mazın, ertesi günkü vaktinde tekrar kaza edileceğini selef ulemasından hiç kimse söylememiştir.[182]

 

439. ...Ebü Katâde bu haber hakkında dedi ki:

Resûlullah (s.a.)

"Allah (azze ve celle) ruhlarınızı dilediği zaman kabzetti ve dile­diği zaman iade etti. Kalk ve namaza davet et (ezan oku)" buyurdu.

Resûlullah ve ashabı kalkıp abdest aldılar güneş yükselince (ke­rahet vakti çıkınca) Efendimiz cemaate namaz kıldırdı.[183]

 

Açıklama
 

İbn Reslân Hz. Peygamber'in: "Allah ruhlarınızı dilediği zaman kabz etti, dilediği zaman da iade etti" sözünün mânâsının, ruhun bedenle olan alâkasının   kesilmesi olduğunu, bunun ölümü gerektirmediğini söyler.

Burada şu hususları belirlemekte fayda vardır. Çoğu kez kullandığımız nefis ve ruh kelimeleri muhteva itibariyle aynı şeyler mi, yoksa ayrı şeyler midir? Bu hususta elde yeterli bilgiler olmamasına rağmen âlimlerimiz, ne­fisle ruhun aynı şeyler olduğunda ittifak etmeyip kimi, aynı şey, kimi de ay­rı ayrı şeylerdir demişlerdir. Nefis ile ruh insanda bir ise, ruh, bir midir, yoksa birden fazla mıdır? sorusunu sormuşlardır. Bunun neticesinde şu hükümler ortaya atılabilir:

1. İnsan vücudunda ruh birdir, faaliyetleri ve nitelikleri bakımından de­ğişiklik arzeder diyen görüş takdire şayan sayılmıştır.

2. Birden fazla ruh vardır diyenler ise, bu ruhlardan biri insan üzerinde faaliyetini icra ettiği zaman insan uyanık olur, çıktığı zaman uyku ve rü'ya görür; diğer bir ruh ise, beden ile ittisali insanın diriliğim", bedenden ayrıldı­ğı zaman da insanın ölümü gerçekleşir, demişlerdir.

Bütün bunların yanında şunu hatırlamakta fayda vardır: Hz. Peygam­ber (s.a.)e ruh ve mâhiyeti hakkında soru sorulduğunda Peygamber (s.a.) hemen cevap vermemiş, Cibril-i Emin vâsıtası ile gelen âyet-i celilede soru sorunlara cevap verilmiştir:

"Ruh benim Rabbimin işidir. (Bu konuda) size ancak az bir bilgi verilmiştir" buyurulması, ruhun mâhiyetinin insanlarca meçhul olduğuna işa­rettir.

Efendimizin, bu hâdisede ezan okumasını kime emrettiği açıkça belli ol­mamaktadır. Bununla beraber diğer rivayetlerin yardımıyla bu emrin Hz. Bilâl'e verildiği anlaşılmaktadır. Yine bu rivayette ezan okuma ve abdest al­ma işlerinin güneş yükselmeden önce olduğu görülmektedir. Halbuki önce geçen ve bundan hemen sonra gelecek olan rivayetlerde abdestin, güneş yük­seldikten sonra alındığı anlaşılmaktadır. Sabah namazına kalkıîamayıp da, kuşlukta kaza edildiği vak'a birden fazla olabileceği için, hadisler arasında tezat söz konusu değildir.[184]

 

440. ...Ebû Katâde (r.a.) Resulullah (sallellahü aleyhi ve sellem)den bir evvelki -Halid'in rivayet ettiği- hadisin manasını rivayet ederek şöyle dedi:

"Resûlullah (s.a.), güneş yükselince abdest alıp ashabına namazı kıldırdı."[185]

 

Açıklama
 

Bu rivayetin tekrar Sunen'e alınmasındaki maksat, bununla önceki rivayet arasında mevcut olan ihtilafa işarettir. Çünkü bir evvelki hadiste cemaatin, abdesti güneş yükselmeden aldıkları ifâde edildiği halde, burada güneş yükseldikten sonra aldıkları ifâde edilmektedir.

Yukarıda da işaret edildiği gibi rivayetler arasındaki bu kihtilâf, hâdi­selerin farklılığına hamledilerek giderilmiştir.[186]

 

441. ...Ebû Katâde (r.a.)den; demiştir ki: "Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Uyku hâlinde kusur yoktur. Kusur ancak, uyanıkken, diğer na­mazın vakti girinceye kadar bir namazın geciktirilmesidir."[187]

 

Açıklama
 

Hadisteki  kelimesini meçhul olarak gaibe sığası ile okuyanlar olduğu gibi, malum olarak muhatap sîgasiyla da okuyanlar olmuştur. Terceme birinci okuyuşa göre yapılmıştır.

Bu rivayet Ebû Dâvûd'da 437. hadîsin sonunda da biraz değişik lâfız­larla mevcuttur. Ayrıca bu hadisin yeri de 337. hadisten sonra olması gere­kirken Ebû Dâvûd burada zikretmiştir.

Orada gerekli açıklamada bulunulmuştur. İlâve olarak şunu diyebiliriz:

Bu hadîsten anlaşılıyor ki, sabah namazı dışındaki namazların vakitle­ri, bir sonraki namazın vakti girinceye kadar devam eder. Sabah namazının vakti ise, güneşin doğması ile sona erer.

Kusurun bir namazı diğer bir namaz vaktine bırakılması olduğuna göre Arafat ve Muzdelife dışında iki namazın bir vakit içinde birleştirilmesi (yani cem'edilmesi) yoktur; diyen Hanefiler bu'hadise dayanırlar.[188]

 

Bazı Hükümler
 

1. Uyuma veya unutma sebebiyle namazı vaktinde kılamamaktan, dolayı günah   yoktur.Günah özürsüz olarak vaktinde kılamamaktan dolayıdır.

2. Sabah namazı dışındaki namazların vakitleri, bir sonraki namazın vakti girinceye kadar devam eder.[189]

 

442. ...Enes b. Mâlik (r.a.)'den demiştir ki: Resüiullah (s.a.) :

 

“Bir namazı unutan kimse, onu hatırladığı zaman kılsın. O na­maz için bundan başka bir keffâret yoktur."[190]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerifle ilgili olarak Hattâbî şöyle der: "Demek istiyor ki, Ramazan'da özürsüz olarak orucu tutmayana keffâret, hac menâsikinden bir şey terk eden ihramlıya dem ve ye­mek yedirme gibi bir ceza lâzım olduğu gibi, namazı terk etmekten dolayı sadaka gibi herhangi bir keffâret ve borç yoktuı. Ru hadisde bii kimsenin başka birinin borcunu ödemesi ve onun yerine hac etmesi caiz olduğu gibi, başkasının yerine namaz kılmasının caiz olmadığına da delil vardır. Oruçta olduğu gibi, namazın mal ile ödenemeyeceği de hadisten anlaşılmaktadır."

Hadis-i şerifde, unutularak vaktinde kılınamayan namazın, hatırlanı­lınca kaza etmekten başka bir keffâretinin olmayışının hasr terkibi ile ifâde edilmesi, terk edilen bu namazın ertesi günü vaktinde tekrar kaza edileceği­ni söyleyenlerin aleyhine açık bir delildir. Geçirilen bir namazın kazası bir defadır, tekrarına lüzum yoktur.[191]

 

[169] el-CunTa(62), 9.

[170] el-Mâide(5), 58.

[171]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/183-185.

[172] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/185-186.

[173] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/186.

[174] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/186-187.

[175] Müslim,mesacit 311; Nesâî, mevâkit 53; tbn Mâce, salat 10; Tirmizî mevakİt 16; Ahmed b. Hanbel.V, 298.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/187-188.

[176] el-Kehf (18), 10.

[177] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/188-189

[178] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/189-190.

[179] Efendimiz Ebû Katâde için, "Süvarilerimizin en hayırlısı Ebû Katâde'dir" buyurduğu için bu lâkapla meşhur olmuştur.

[180] İbn Reslân, bu kelimenin "kamet etme" manasında olduğunu söyleyenlerin de bulun­duğunu haber vermektedir.

[181] Dârimî, siyer 12; Ahmed b. Hanbel, V, 299, 300.

       Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/190-191.

[182] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/191-192.

[183] bk. Buhârî, mevâkît 35; tevhîd 31; Nesâi, imame 47; Ahmed b. Hanbel, V, 307.

       Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/192.

[184] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/192-193.

[185] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/193-194.

[186] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/194.

[187] Müslim, mesâcid 311; Tirmizî, mevâkît, 16; Nesaî, mevâkît 53.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/194.

[188] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/194-95.

[189] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/195.

[190] Buhâri, mevakit 37; Müslim, mesacid 309, 314, 316; Nesâî, mevakit 52,-54; İbn Mâce, salat 10, 11, 26; ikâmet 122; Tirmizî, salat 16, 17;   Muvatta',vukûtu's-salat 25; Ahmed b. Hanbel, 111,31, 44.   

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/194-195.     

[191] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,Şamil Yayınları: 2/195.