๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 15 Aralık 2011, 21:13:01



Konu Başlığı: Karısına Hiç Birşey Vermeden Onunla Gerdeğe Giren
Gönderen: Zehibe üzerinde 15 Aralık 2011, 21:13:01
34-35. Karısına Hiç Birşey Vermeden Onunla Gerdeğe Giren Kimsenin Durumu

 

2125. ...İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: "Ali ,Fatıma ile ev­lenince Rasûlullah (s.a.) Ali'ye (hitaben);

Fatıma'ya (mehir olarak) birşey(ler) ver(seydin)" dedi. O'da;

Yanımda (verebileceğim) birşey yok. diye cevap verdi. (Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem'de)

"Senin (kılıçları kıran) sert zırhın nerede?" buyurdu.[552]

 

Açıklama
 

Hz. Fatıma, Resûl-i Ekrem 35, yahutta 41 yaşında iken dünyaya  geldi. Hicretin  ikinci  senesinin  Receb  ayında

Hz. Ali ile nikahlandı, aynı sene zilhicce ayında dünya evine girdi. Her ne kadar İbn Âbdilberr el-İstiâb isimli eserinde "Hz. Fatıma'nın Uhud savaşından sonra evlendiğini[553] söylüyorsa da, Hafız îbn Hacer "el-İsâbe" isimli eserinde, Hz. Fatıma'nın nikâhında, Hz. Hamza'nın da hazır bulunduğu[554] gerekçesiyle İbn Abidlberr'in bu görüşünü reddetmiştir. Çün­kü Hz. Hamza Uhut savaşında şehid olmuştur.[555]

 

Bazı Hükümler
 

Evlenen bir kimse karısıyla birleşmeden önce onun mehrını  teslim  etmelidir.Çünkü  mehır  kadının kocasına ısınmasına ve ona karşı sevgisinin artmasına ve kadının rahatlamasına vesile olur. İleride bu mevzuya tekrar değineceğiz inşallah. Hz. Fatıma ile ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şu mealdedir;

Enes (r.a.)'den rivayet olunmuştur: Dedi ki: "(ben) bir gün Peygam­ber (s.a.)'in yanında bulunuyordum. Birden bire kendisine vahiy geliverdi. Vahiy geldikten sonra bana hitaben "Allah bana Fatıma'y' Ali'ye verme­mi emr etti." Binaenaleyh git bana Ebu Bekir ile Ömer'i çağır" dedi. Ve onlarla birlikte muhacirlerden bazı kimselerin isimlerini de söyliyerek onları da çağırmamı istedi. Bir o kadar da Ensar'm isimlerini verdi. Niha­yet benim çağırmam üzerine da'vetliler gelip mecliste yerlerini aldılar. Fa­kat ortalıkta Ali yoktu. Peygamber (s.a.) topluluğa hitaben şöyle bir ko­nuşma yaptı: "Hamd olsun Allaha ki verdiği ni'metlerle övülen o, kuvvet ve kudretinden dolayı ibâdet edilen, emrine itaat edilen, azabından ve sat-vetinden korkulan o'dur. Yerde ve gökte hükmünü yürüten o, kudretiyle halkı yaratan dinin hükümleriyle onları mümtaz kılan, diniyle azizleştiren ve Peygamberi Muhammed'le onlara ikramda bulunan odur. Yüce Allah karşılıklı hısımlıkla nesebleri birbirine katmayı emr ve farz kılmış ve şöyle buyurmuştur. "Ve o, sudan bir insan yarattı da onu neseb ve sıhr kıl­dı."[556] (sonra Resül-i Ekrem hutbesine şöyle devam etti) Allah'ın emri kazasında tecelli eder. Kazası da kaderinde tecelli eder. Her kaza için bir kader ve her kader için de tayin edilmiş bir vakit vardır. Bütün bu vakitler ise, bir kitabta yazılıdır. Nitekim Allah teâlâ şöyle buyurmuştur. "Allah dilediğini siler (dilediğini) bırakır. Bütün kitablann anası onun yanında­dır."[557] Allah teâlâ bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Siz de şahid olunuz. Eğer Ali razı olursa, dörtyüz miskal gümüşle 1( atıma yi ken­disine nikahlıyorum." (Bu hutbeden sonra) Hz. Peygamber bir tabak hur­ma istedi ve "bunları alınız" buyurdu. Biz de hurmaları aldık, Hz. Ali de içeri girdi. Hz. Peygamber kendisini tebessümle karşıladı ve ona hitaben;

"Aziz ve Celil olan Allah bana Fatıma'yı dörtyüz miskal gümüş mik­tarında bir mehirle sana vermemi emretti. Sende buna razı mısın?" dedi. Hz. Ali de "Buna elbette razıyım yâ Rasûlallah" dedi. Hz. Peygamber de "Allah işlerinizi düzene koysun, sizden nice hayırlı evlad-u iyal dünya­ya getirsin." diye dua etti.[558]

Hz. Ali mecliste bulunmadığı halde nikâhının kıyılmış olmasını yadır­gamamak lazımdır. Çünkü orada kendisini temsil eden bir vekilin hazır bulunmuş olması mümkündür. Ayrıca hutbeye başlamadan önce mecliste olmadığı halde biraz sonra meclise geldiği ve nikahın ondan sonra kıyıldı­ğı da düşünülebilir.[559]

 

2126. ...Peygamber (s.a.)'in ashabından bir kişiden (nakledildi­ğine göre), Ali (r.a.) Rasûlullah (s.a.)'in kızı Fâtıma (r.anha) ile ev­lenince, onunla gerdeğe girmek istemiş de Hz. Fatıma'ya (mehir ola­rak) bir şey(ler) verinceye kadar Rasûlullah (s.a.), Hz. Ali'yi (bun­dan) men etmiştir. Bunun üzerine (Hz. Ali);

Ey Allah'ın Rasûl-ü (verebileceğim) bir şeyim yok dedi.

Peygamber (s.a.)'de Ali'ye;

"O'na zırhını ver!” dedi. Bunun üzerine Ali ona zırhını verdi. Sonra onunla zifafa girdi.[560]

 

Açıklama
 

Bu hadisi şerifi aynı senedle Beyhâkî de tahric etmiş-tir. İmam Ahmed'in Müsned'in de ise, bu hadis şu ma­naya gelen lâfızlarla rivayet edilmiştir. "Hz. Ali dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.)'den kızı Fatıma'yı istemeye karar vermiştim. Kendi kendime benim hiçbir malım mülküm olmadığı halde bu nasıl olabilir diyordum. Sonra Rasûl-i Ekrem'in lütufkârlığı ve yardımseverliği hatırıma geldi. Bunun üze­rine kendisine varıp kızını istedim. "(Mehir olarak verebilecek) bir şeyin var mı? diye sordu. Ben de (hayır) cevabım verince "Benim falanca gün sana verdiğim sert zırhın nerede?" diye sordu. "Yammdadır" diye cevap verdim. "Öyleyse onu ona ver." buyurdu.

Bu hadisin senedinde kimliği bilinmeyen bir sahâbînin bulunmuş ol­ması hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü ashabın hepsi güvenilir kim­selerdir.[561]

 

Bazı Hükümler
 

1. Kadına verilecek olan rnehrin nikah akdi esnasında belirlenmesi nikahın sıhhatinin şartı de­ğildir.

2. Mehrin te'hiri caizse de eşler arasında sevgi ve güven duygusu do­ğuracağı için zifafdan önce verilmesi daha iyidir. Mezheb imamlarının bu konudaki görüşleri için bir sonraki hadisin şerhine müracaat edilmelidir.[562]

 

2127. ...(Önceki hadisin bir) benzen de İbn Abbas (r.a.)dan rivayet olunmuştur.[563]

 

Açıklama
 

Bu ve bundan önceki hadislerin zahiri, bir kimsenin zifafa girmeden önce karısına mehrini teslim etmesinin müstehab olduğuna delâlet etmektedir. Bu şekilde hareket etmek eşler arasın­da sevgi ve güven duygularının doğup gelişmesini temin eder. Ulemanın tümü bu görüştedir. Şâfıî ulemasından HattâbFnin beyânına göre İbn Ömer (r.a.), "bir müslümanm hanımına az veya çok (mehir olarak) bir şeyler vermeden zifafa girmesi helal olmaz" demiş. Ayrıca İbn Abbas ile Katâde'nin, bir kimsenin hanımına bir miktar mehir vermeden zifafa girmesini mekruh gördükleri rivayet edilmiştir. Zührî ise (sünnet olan tatbikatın) zifaftan Önce mehrin kadına takdim edilmesinden ibaret olduğunu söyle­miştir. Malik b. Enes'e göre ise, erkek karısına enaz dörtte bir dinar veya üç dirhem mehir vermedikçe onunla zifafa giremez.

Said b. el-müseyyeb, el-Hasen, en-Nehaî, es-Sevrî, Şafiî, Ahmed ve Hanefi ulemasına göre ise bir kimsenin, hanımına hiç mehir vermeden onunla zifafa grimesi caizdir. Delilleri ise, 2117 numaralı hadisi şeriftir. Ancak bilindiği gibi mehir kadının hakkı ve erkeğin borcudur. Eğer hiç mehir tayin ve tesbit edilmeden zifafa girilmişse, o zaman İcadın kocasın­dan mehr-i misil taleb eder. Nitekim bir sonra gelecek olan Hz. Âişe hadi­si de buna delâlet etmektedir. Konumuzu tesbit eden babın hadislerinde ve benzerlerinde geçen, "mehir verilmedikçe zifafa girilemeyeceğine" dair ifadeler zifaftan önce mehir vermenin müstehab olduğuna delalet eder.[564]

 

2128. ...Âişe (r.anha)'dan; demiştir ki: "Resûlullah (s.a.) bir kadını (mehir olarak) bir şey vermeden önce kocasının yanına sok­mamı bana emretti.[565]

Ebu Davud dedi ki: Hayseme Hz. Âişe'den hiç bir zaman hadis işitmemiştir.[566]

 

Açıklama
 

Bu hadis, bir kimsenin hanımına mehir olarak hiç bir şey  vermeden zifafa girebileceğim, mehir  eline geçmediği için kadının zifafa girmekten imtina' etmeye hakkı olmadığım söyle­yen Hanefi ulemasının ve taraftarlarının delilidir.

Beyhakî bu hadisi muttasıl olarak rivayet etmişken başkaları mürsel olarak rivayet etmişlerdir. Ve hadis iki cihetten zayıftır.

1- Senedinde Şerik vardır. Şerik, ulema tarafından cerh edilmiştir.

2- Hadisin senedinde bulunan Hayseme aslında Hz. Âişe'den hiç ha­dis duymadığı halde bu hadisi Hz. Âişe'den duymuş gibi nakletmiştir. Bu durum, hadisin münkati' olduğunu göstermektedir.

Gerçekten tek başına mütalaa edilidği takdirde bu hadisin zayıf oldu­ğu ortaya çıkarsa da, 2117 numaralı hadis-i şerif bu hadisi teyid ve takviye ettiğinden zayıflıktan kurtulup hasen derecesine yükseldiği görülmektedir.[567]

 

2129. ...Amr b. Şuayb, dedesinden demiştir ki; Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Hangi kadın nikah akdinden Önce kendisine mehir veya bah­şiş ya da çeyiz (verilmek) şartıyla evlenmişse, bu (vadedilen şeyler) kadınındır. Nikah akdinden sonra (verilmiş) olan da kime verilmiş­se, onundur. Bir adama ikram edilmek için en uygun vasıta kızı veya kız kardeşidir."[568]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerif,  nikah akdinden Önce erkek,  karısına veya onun babasına ya da kardeşine birşey vermeyi taahhüd ederse, o şeyin zevcenin olacağına, fakat nikahtan sonra verilen eş­yanın ise, kimin eline teslim edilmişse, onun olacağına delâlet etmektedir. "Bir adama ikram edebilmek için en uygun vasıta kızı veya kız kardeşidir" cümlesinden maksat, "bir adamın kızı veya kız kardeşi ile evlenen bir kimse, o adama ikramda bulunmanın en uygun fırsatını bulmuştur" demektir. Binaenaleyh bir kimseye ikramda bulunmak isteyen kimse onun kızını veya kız kardeşini evlendirmesini fırsat bilip geline elden geldiğince ihsan ve ikramda bulunmalıdır çünkü bu geline yapılan ikram aynı zamanda babasına ve kardeşine yapılmış gibi olur.[569]

 

Bazı Hükümler
 

1. Nikahtan önce erkek tarafından kız tarafına verilen ya da verilmesi vad edilen mehir, hedi­ye ve benzeri şeylerin hepsi de zevcenin hakkıdır. İsterse verilen veya veril­mesi va'dedilen bu mallar başkasına verilmiş veya va'd edilmiş olsun, ne­tice değişmez. Fakat nikah akdinden sonra erkek tarafından verilen veya va'dedilen hediye ve bağışlar kız tarafından kimin eline teslim edilmişse, o hediye veya bağış o kimsenindir. Ömer b. Abdilazîz'le, imam Sevri ve Malik bu görüştedirler. Bu mevzuda Hattabi şöyle diyor: Bu hadis-i şerif kıza veya kadına verilecek mehrin dışında kendisine de hediye olarak bir-şeyler verilmesini şart koşan veli ile ilgilidir. Böyle bir şart ileri süren veli­ye istemiş olduğu bu malın verilip verilmeyeceği mevzuunda ulema ihtilaf etmiştir.

Süfyanı Sevri ile İmam Malik'e göre mehrin dışında kendisine de bazı hediyeler verilmek şartıyla kızını evlendiren bir babanın, istemiş olduğu hediyeleri kendisine değil kızına vermek icab eder. Binaenaleyh böyle bir şartla evlenmiş olan bir kimsenin bu hediyeleri, zevcesinin babasına değil, bizzat kendisine vermesi vaciptir. Nitekim Ata b. Tavusda bu görüştedir.

îmam Ahmed'e göre ise bu hediyelerin babaya verilmesi şart koşul­muş ise, babaya verilmesi icabeder, fakat babanın dışında bir veliye veril­mesi şart koşulmuşsa verilmesi gerekmez. Çünkü bir babanın, çocuğunun malından almaya hakkı vardır. Ali b. Huseyn'in kendisine bir miktar mal vermesi şartı ile kızım bir adama verdiği rivayet olunmuştur. Ayrıca Mesrûk'un da kızını on bin dirhem bahşiş karşılığında birisine verdiği ve bu parayı fukaraya ve hac yoluna harcadığı rivayet olunmuştur. İmam Şafiî'­ye göre velisi olduğu kızı ya da kadını bu şartlarda evlendiren bir kimseye hiç birşey verilmez. Sadece geline mehr-i misi vermek gerekir.[570]

İbn. Rüşd, Bidayetu'l-Müctehid isimli eserinde bu mevzu ile ilgili gö­rüşlerini şöyle ifade ediyor: "Fukahamn ihtilafına sebeb, bu hususta nika­hı alış verişe benzetmeleridir. Onu, bir malı satmak için ta'yin edilen veki­lin kendisi için bahşişi şart koşmasına benzetenler, nikah caiz değildir de­mişlerdir. Nitekim böyle bir satış da caiz değildir. Nikahın alış verişe ben­zemediğini söyleyenler ise bu şartla kıyılan nikahın sahih olduğunu söyle­mişlerdir.

Bu şartın, nikahın akdi esnasında koşulmasıyla akitten sonra koşul­muş olması arasında bir fark yoktur.[571]

Hanefi ulemasına göre kadından başkası için yapılan şart fasit değilse icabı yapihr.[572]

Hanefî imamlarından imam Ebu Yusuf'a göre Nikah akdinden önce kadının dışında birine vermek üzere va'dedilen veya şart koşulan şeylerin o kimseye verilmesi gerekir. İbnRüşd'ündelbeyan ettiği gibi böyle bir şart sahih olduğundan yerine getirmek icabeder.[573]

Şurasını da unutmamak gerekir ki İslamda evlenme güçleştirilemez. Bilakis neslin çoğalması ve fuhşun ortadan kalkması için kolaylaştırıhr. Bu bakımdan mehrin dışında hediyeler taîep etmek şöyle dursun, mehrin bile az olanı makbuldür. Çünki Fahri kâinat efendimiz "Nikahın en bere­ketlisi mehri en az olanıdır."[574] buyurmuşlardır. İhtiyat ve takva, velinin bu nevi şartlardan ve bu yolla gelecek hediye ya da bağışlardan uzak dur­masını gerektirir.

2. Erkeğin, zevcesinin akrabalarını ziyaret edib onlara ihsan ve ik­ramda bulunması müstehabdır. Ancak kız tarafının evlenmeyi güçleştire­cek şekilde bazı taleplerde bulunması, haraç kesmeye kalkması ise caiz değildir, haramdır.[575]

[552] Nesâi, nikâh 76; Ahmed b. Hanbel, I, 80.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/246.

[553] ibn Abdi'1-Berr, el-lstiâb,  II, 749.

[554] İbn Hacer el-tsâbe, VIII,  158.

[555] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/246.

[556] el-Furkân (25), 54.

[557] er-Ra'd (13), 39.

[558] Zürkânî, el-Mevâkib, II, 5.

[559] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/246-247.

[560] Ahmed b.  Hanbel, I, 80; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 252.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/248.

[561] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/248.

[562] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/249.

[563] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/249.

[564] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/249.

[565] İbn Mâce, nikâh 54; Beyhakî, es-Sünenü'I-kübrâ, VII, 253.

[566] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/250.

[567] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/250.

[568] Nesâi, nikâh 67; İbn Mâce, nikâh 41; Muvatta, nikâh 11; Ahmed b. Hanbel, II, 182.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/250-251.

[569] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/251.

[570] İbn Kudâme, el-Muğni, VII, 697.

[571] Meylânî, Ahmed, Bidayetu'l-Müctehid, II, 38.

[572] Davudoğlu Ahmed, Selamet Yolları, III, 319.

[573] bk. Sehârenfûri, Bezlu'l-Mechûd, X,  163.

[574] Şevkani, Neylu'l-Evlâr, VI,   189.

[575] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/251-252.