๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Ocak 2012, 20:00:19



Konu Başlığı: İyiliği Emir ve Kötülükten Nehy Etmek
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ocak 2012, 20:00:19
17. (İyiliği) Emir Ve (Kötülükten) Nehy Etmek

 

4336... Abdullah  b.  Mes'ud  (r.a)  Rasûlullah  (s.a)Mn     şöyle  bu­yurduğunu söylemiştir:

"İsrail oğullarında meydana gelen ilk kusur şudur: Birisi, (kötülük işleyen) başka bir adamla karşılaşır ve ona: "Ey adam! Allah'tan kork, yaptığını tcrket, çünkü o sana helal olmaz, derdi. Sonra ertesi gün onunla tekrar karşılaşır fakat dünkü yap­tığı, onunla birlikte yemesine, içmesine ve oturmasına mani olmazdı. Bunu yaptıklarında Allah onların kalblerini biri birine karıştırdı (Gü­nah işlemeyenlerin kalplerini günah işleyenlerin kalplerine muvafık kıldı)" Rasûlullah  sonra "İsrail oğullarından kafir olanlar; Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın dili ile lanetlendiler" diye başlayan ayetleri: "Fa-kat onların çoğu faştırlar."[125] mealindeki ayetin sonuna kadar okudu. Daha sonra şöyle buyurdu:

"Dikkat ediniz, gerçekten vallahi siz ya iyiliği emreder kötülükten menedersiniz, zalimin elinden tutup onu hakka döndürürsünüz ve onu hak üzere tutarsınız (ya da sizin de kalplerinizi biribirine karıştırır)[126]

 

4337... Ebu Ubeyde, İbn Mes'ud kanalıyla Rasûlullah (s.a) 'dan önce­ki hadisin benzerini rivayet etti. Ravi şunu da ilave etti: "......Ya da Allah bazınızın kalbini bazilarinmkine karıştırır. Sonra da onlara lanet et­tiği gibi size de lanet eder."

Ebu Davud şöyle dedi:

"Muharibi, Ala b. Müseyyeb'ten, O Abdullah b. Amr b. Mürre'den, O. Salim el-eflas'tan, O Ebu Ubeyde'den, Ebu Ubeyde de Abdullah'-dan ri­vayet etti.

Ayrıca, Halid et-Tahhan, A'Ia'dan o da Amr b. Mürre vasıtasıyla Ebû Ubeyde'den rivayet etmiştir."[127]

 

Açıklama
 

Hadisten anladığımıza göre İsrail oğullarından bazıjarı; kötülük yapan, günah işleyen arkadaşlarını görürler onları yaptıklarından men ederler. Sonra da sanki hiçbirşey ol­mamış gibi onlarla birlikte otururlar yerler ve içerlerdi. Günahkârlara gö­nüllerinde hiçbir buğz ve kırgınlık beslemezlerdi. Bu yüzden Allah (C.C) kötülük yapmayanların kalplerini de kararttı, Onları da kötülük yapanlara benzetti. Böylece hepsinin kalpleri katılaştı, hakkı kabulden uzaklaştı. Birçok ayet-i kerime ve hadisi şerifte bir toplulukta işlenen günahlara karşı verilecek cezanın sadece kötülere yönelik olmayacağı, toplumun tümüne şamil olacağı bildirilmiştir. Buna sebep olarak da iyilerin kötülüğe mani olmamaları gösterilmiştir. Bu ayet ve hadislerden birkaçının meal­lerini görelim:

Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

"Geldiği zaman sadece içinizdeki zalimlere mahsus olmayacak olan bir musibetten sakınınız." (el-Enfâl 8/25)

Şu hadisi şeriflerde aynı manaya delalet ederler:

"Allah c.c. umumun işlediği günahlar yüzünden suçsuzları ceza­landırmaz. Fakat aralarında günahın işlendiğini görür ve bunu en­gellemeye güçleri yettiği halde mani olmazlarsa müstesna."[128]

İbn Abbas (r.anhuma)'ın bildirdiğine göre efendimiz: "içerisinde sa-lih insanların bulunduğu bir belde halkı helak olur mu.?" sorusuna "evet" karşılığını vermiş, bunun sebebini soranlara da:

"Allah'a karşı yapılan isyanlar karşısında susmanız ve bunları umursamamanız buyurmuştur.[129]

Bu hadisten sonra gelecek olan hadis de aynı manaya delalet etmekte­dir.

Aliyyü'l- Karî, "İyilerin, ikrah olmadan ve kötüler kötülüklerine son vermeden günahkârlarla birlikte yemeleri ve içmeleri açık bir günahtjr. Çünkü Allah için buğzetmenin gereği, günahkârlardan uzak kalmak ve onları terke t m ektir." demiştir.

Hz. Peygamber sonra Maide suresinin şu mealdeki ayetlerim okumuş­tur:

"İsrail oğullarından inkar edenler Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitme-lerindendi. Biribirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi. Çoğunun inkar edenleri dost edin­diklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü ne kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir, onlar azapta temellidirler.

Eğer Allah'a peygambere ve ona indirilen Kur'aıı'a inanmış olsa­lardı onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fâsıtkır."[130]

Rasûlü Ekrem Efendimiz bu ayetleri okuduktan sonra ümmetine hita­ben tekitle ve yemin ederek: "İyilikle emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup hakka döndürür ve onu hak üzere tutarsınız" bu­yurmuştur. Bu rivayette, bu sözlerin karşıtı olan bölüm yer almamıştır.

4337 numaradaki rivayette ise bu sözlerin karşıtı: "Veya Allah bazınızın kalbini bazınıza karıştırır sonra da onlara lanet ettiği gibi size de la­net eder" cümleleri ile ifadelendirilmiştir.

Bu hadiste, emri bi'1-ma'ruf ve nehyi anil münker (iyiliği emredip kö­tülükten men etme)in müslümanların vazifesi olduğu görülmektedir. Ama bunun hükmü nedir? Bu konuda Aliyyü'1-Kari şöyle demektedir:

"İşlenen kötülük haramsa onu men etmek vaciptir. Kötülük mekruhsa onu men etmek menduptur. İyiliği emretmenin hükmü de ma'rufa tabidir. Eğer maruf vacipse emir vacip, mendupsa onu emir menduptur.

İyiliği emir ve kötülükten sakındırmanın şartı; fitneye sebebiyet ver­memesi, muhatabın denileni kabul edeceğinin zannedilmesidir. Onun ka­bul etmeyeceği zannedilirse, İslâmın şiarını göstermek için iyiliğin emre­dilip kötülükten sakındınlması gerekir. "Sizden her kim bir kötülük gö­rürse..." hadisindeki " her kim" sözcüğü, hitabın kadın-erkek, adil-fasık, çocuk-yetişkin herkese şamil olduğunu gösterir. Ama fasık olana emri bil ma'ruf ve nehyi anıl münkerde bulunması," insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutuyormusunuz ve yapmadıklarınızı niçin söylüyorsunuz" ayetleri gereğince uygun görülmemiştir."

Emr-i bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l münkerin hükmü, İslam âlimleri ara­sında ihtilaflıdır. Fahreddin Razi'nin, Tefsîr-i kebir (Mefâtihu'l-gayb)'in-de bildirdiğine göre, bazı alimler: "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten nehyedersiniz."[131] ayet-i kerimesine dayanarak emr-i bi'l Ma'ruf nehyi ani'l-münkerin farz-ı ayn olduğunu, kimi alimler ise; "Sizden hayra çağıran, doğruyu emreden ve ve fenalıktan men eden bir cemaat bulunsun...”[132] ayetinin ifadesi­ne bakarak farz-ı kifâye olduğun söylemişlerdir.

Bu ayetlerin tefsirinde, Ebu's-Sııud efendi de, yukarıda AIiyyü'i-Ka-ri'den naklettiğimiz sözlere benzer şeyler söylemiştir. Ebussûud şöyle de­miştir: "Vacip olan bir şeyi emretmek menduptur. Bütün kötülüklere ma­ni olmaya çalışmak ise farzdır. Çünkü Allah'ın kötü dediği herşey haram­dır.”

Emr-i bi'1-ma'rûf ve nehyi ani'l-münkerin yapılma mecburiyeti yuka­rıda da işaret ettiğimiz gibi bazı kayıtlarla bağlıdır. Bunlar sözün tesir edeceğinin bilinmesi, tesiri bilinmese bile kötü tepki görmeyeceğinden emin olunmasidır. Edilen nasihata küfürle veya kavga ile karşı gelinecek-se ses çıkartılmaz, sadece kalben buğzetmekle yetinilir.[133] Öyle kötülük­lerin işlendiği toplumlardan uzaklaşihr, yanlarında durulmaz.

İkinci rivayetin (4337 hadis) sonundaki talikta, Ebû Davud rivayetle­rin senedleri arasındaki ihtilafa işaret etmiştir. Buna göre Muharibi, Ala b. Müseyyeb ile Salim arasında Abdullah b. Amr b. Miirre'yi zikrettiği halde, Ebu Şihâb, Amr b. Mürre, demiş, Abdullah'ı anmamıştır. Halid el-Tahhân ise ikisine de muhalefet etmiştir. Çünkü o Salim'i anmamıştır.[134]

 

4338... Bize Vehb b. Bakıyye Halid'ten, Amr b. Avn'de Hüseyn'den aynı manâ ile haber verdiler. Halid ile Hüseyn İsmail'den, o da Kayş'tan nakletti, Kays şöyle demiştir:[135]

Ebu Bekr (r.a) Alah'a hamd ve sena ettikten sonra şunları söyledi: "Ey insanlar şüphesiz siz şu, "Siz kendinize bakınız, siz hidayet yolunda ol­duğunuzda sapıtan size zarar vermez" (Maidd VL105). âyetini yanlış an­lıyorsunuz." Vehb b. Bakıyye Halid'den:

Ebu Bekir'in şöyle dediğini nakletti:

Biz Rasûlullah (s.a)'i şöyle derken işittik:

"Şüphesiz insanlar zulmü gördükleri zaman, güçleri yettiği halde ona mani olmazlarsa, Allah'ın azabının hepsi üzerine inmesi pek ya­kındır."

Amr'da Hüseyin'den Ebû Bekr'in şunları söylediğini nakletti:

Ben RasûMIah'i şöyle derken işittim:

"Bir millet ki aralarında kötülük işlenir, sonra onlar o kötülüğü değiştirmeye güçleri yettiği halde değiştirmezlerse, Allah yakın bir zamanda mutlaka onlara genel bir azab verir."

Ebû Davûd şöyle demiştir:

Bu hadisi, Halid'in dediği şekilde Ebû Usârne ve bir cemaat rivayet et­ti. O rivayette Şu'be böyle dedi:

"Bir kavim ki aralarında kötülükler işlenir, sayılan onu işleyen­lerden çok olduğu halde ona mani olmazlarsa.....”[136]

 

Açıklama
 

Musannif Ebû Davud hadisi iki ayrı üstaddan almşür Bunlar Vehb b. Bakıyye ve Amr b. Avn'dır. Vehb b. Bakıyye'nin üstadı Halid (et-Tahhan), Amr b. Avn'ın üstadı da Hüseyin'dir. Halid ile Hüşeym her ikisi de İsmail'den rivayet etmişlerdir. Halid ile Hüseyin'in rivayetlerinde, Ebû Bekir (r.a)'in Rasûlullah'dan işittiğini söyleyerek naklettiği sözler arasında biraz fark vardır. Metinde bu farka işaret edilmiştir.

Ebu Davud'un, hadisin sonunda işaret ettiği rivayette, Şu'be, Ebu Be­kir (r.a)'den, hem Halid'in hem de Hüseyin'in rivayetlerine uymayan bir cümle isnad etmiştir. Bu, kötülüğe mani olmanın, kötülük yapmayanların yandan fazla olmaları ile kayıtlı oluşudur.

Hz. Ebu Bekir hitabesinde ashaba "Ey inananlar, siz kendinize ba­kın. Siz doğru yolu bulduğunuz zaman sapıtanlar size zarar ver-mez."(Maidc VI. 105) ayetini yanlış anladıklarını, bu ayetin mutlak manada emri bi'l-ma'nıfye nehyi ani'l-münkere engel teşkil etmediğini söylemiş ve sözünü Rasûlullahtan duyduğu nehyi ani'l-münkeri teşvik eden bir ha­disle teyid etmiştir.

İmam Nevevî, anılan âyetin emri bi'1-ma'rûf ve nehyi ani'l-münkerin vücûbuna mani olmadığını söyledikten sonra şöyle demektedir: "Muhak­kik âlimlere göre âyetin manası konusundaki sahih görüş şudur: "Siz üze­rinize düşeni yaptığınız zaman başkasının kusuru size zarar vermez. Bu: "Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez" (fâtır, 35-18) ayetine benzer. Durum böyle olunca emri bi'1-Ma'ruf ve nehyi ani'l-münker de kişinin üzerine düşen, mükellef tutulduğu şeylerdendir."

Bu hadiste Emri bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l-münkeri terketmenin aza­bın tüm halka şâmil olmasına sebep olduğuna delâlet etmektedir.[137]

 

4339... Cerir (b. Abdullah el-Beceli) (r.a) şöyle demiştir: Rasûlııllah (s.a) 'ı şöyle buyururken işittim: "Bir kimse bir toplum içerisinde bulu­nur ve o toplumda günahlar işlenir de, ona mani olmaya güçleri yet­tiği halde mani olmazlarsa, onlar ölmeden önce Allah mutlaka azabı­nı gönderir."[138]

 

Açıklama
 

Bu hadis de, önceki hadislerde geçen mananın aymm jfgjjg etmektedir. Gerçi ifade bakımından biraz farklılık varsa da bu, manaya ve hadislerin özüne tesir edecek durumda değildir.

Kötülüğe mani olmak; bundan sonraki hadiste geleceği gibi elle (fiili olarak durdurmak ve dille mani olmak ya da kalben buğzetmektir. Sorum­luluk, kişinin gücünün yettiği derecede engelleme yapmadığı takdirde söz konusudur. Allah kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez.[139]

 

4340... Ebû Said el-Hudri demiştir ki;

Rasûlullah (s.a)'i: "Kim bir kötülük görür de onu eli ile değiştirme­ye gücü yeterse eli ile değiştirsin (mani olsun)..." buyururken işittim.

Hennad hadisin geri kalanının kesti, İbn A'la[140] ise şu şekilde tamam­ladı."(eli ile değiştirmeye) gücü yetmezse, dili ile (değiştirsin) Dili ile (değiştirmeye) gücü yetmezse kalbi ile (değiştirsin) Bu sonuncusu ise, imanın en zayıfıdır."[141]

 

Açıklama
 

Bu hadis Ebû Davud'un kitabussalat bölümünde 1140 nolu hadis olarak daha önce geçti. Hadisin oradaki rivayetinde Ebû Said el-Hudri bu hadisi, Mervan'ın, bayram gü­nü minberi musallaya çıkarması ve bayram namazından önce minbere çıkması üzerine "sünnete muhalefet ettin" diyen bir adamın sözünü te'yid için rivayet etmiştir.

Hadisin zahiri, bir kötülüğün işlendiğini gören bir müslümanın o kötü­lüğe gücü ölçüsünde eli veya dili ile mani olmasının, bunlara gücü yetme­diği zaman kalbi ile buğzetmesinin gerektiğine delîl teşkil etmektedir.

Kötülüğe el ile mani olmak, onu fiilen engellemektir. Kötülük aletini kırmak, içki ise dökmek, bir malın gasbı ise gasbedilen malı sahibine ge­ri vermektir. Kötülüğe fiilen engel olmanın boyutları sadece bu değildir. Öyleki Emr-i bîl-Ma'ruf ve Nehy-i anil-Münker'in birçok safhasında ken­disini gösteren oldukça önemli bir konudur.

Dil ile1 mani olmak; kötülük işleyene nasihat etmek, Allah'ın o kötülü­ğü işleyenler için vaad ettiği cezayı hatırlatmak ve o konudaki âyetleri okumaktır.

Kalb ile mani olmak da; o kötülüğe razı olmamak, kölülük işleyene içinden buğzetmektir. Davranışın bu şekli kötülüğü manen engellemektir. Çünkü onun gücü daha fazlasına yetmemektedir.

Kötülüğe kalben buğzetmekle yetinmek imanın en zayıf durumda olu­şudur. Nevevi bundan maksadın imanın semeresinin az olması olduğunu söyler. Aliyyü'I-Kâri ise: "Bu durumdaki müslüman, iman ehillerinin en zayıfıdır. Çünkü o kuvvetli olsaydı ve dini gayreti yüksek birisi olsa idi kalben buğzetmekle yetinmezdi. En efdal cihad, zalim sultanın yanında hak söz söylemektir, "manasındaki hadis bunu teyid etmektedir."

Münavi'de bu sözden maksadın; "İslâm veya islamın semere ve eser­leri" olduğunu söyler.

Hadisin zahiri, emri bil maruf ve nehyi anil münkerin kademeli uygu­lanışı olan bu tarzı gruplara bölmemiş tüm müslümanlara teşmil etmiştir. Yani kötülüğe el ile mani olmak şu grubun, dil ile mani olmak öteki grubun, kalben buğzetmek de başka bir grubun işidir diye bir ayırım yapma­mıştır. Ancak bazı alimler kötülüğü el ile engellemenin devletin, dil ile engellemenin alimlerin, kalben buğzetmenin de avamın vazifesi olduğu­nu söylemişlerdir.[142]

Kanaatımızca da bu, yerinde bir sınıflandırmadır. Eğer bir İslâm dev­leti müşahhas olarak varsa ve bütün kurumlan mevcutsa devletin engel olabileceği bir takım kötülüklere birileri mani olmaya kalkışırsa karışık­lık çıkabilir, Usulünü bilmeden dil ile mani olmaya çalışmak ve münker-den kaçındırmak da fayda yerine zarar getirebilir. İnsanları hakka yaklaş­tıracağı halde uzaklaştırabilir. Zaten emri bi'1-mâârûf ve nehyi anil mün-kerin, muhatabın karşı çıkmaması ile kayıtlanması da bu namâyı ifâde eder.[143]

 

4341... Ebu Ümeyye eş-Şa'banî şöyle demiştir;

Ebu Sa'lebe el-Huşeni'ye:

Ya Ebu Sa'lebe! Şu, "Siz kendinize düşeni yapın." (Maide 105) ayeti hakkında ne dersiniz?" dedim. Şu karşılığı verdi:

Vallahi sen onu iyi bilen birisine sordun. Ben de onu Rasûlullah (sa.)'a sormuştum. Şu cevabı verdi:

"Biribirinize iyiliği tavsiye ediniz. Kötülükten men ediniz.[144] Öyle ki itaat edilen bir cimrilik, tabi olunan nefsi arzular (ahiiete) tercih edilen dünya ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gö­rürsen kendine düşeni yap. Halkı terket şüphesiz sizin ardınızda sa­bır günleri var. O günde sabretmek avuçta kor tutmak gibidir. O günlerde bir iyi amel işleyene, onun yaptığının benzerini yapan elli kişinin sevabı vardır."

Bir başkası benim soruma ilaveten: "Ya Rasûlullah elli kişinin ecri mi?! dedi. Rasûlullah (sa.), "Sizden elli kişinin ecri" buyurdu.[145]

 

Açıklama
 

Tirmizi bu hadis için "hasen ayet ve garib" demiştir.Hadisin vürûduna sebep, birçok ayet ve hadiste va-rid olan emri bi'l-mafruf nehyi anil münker vazifesi ile; "Ey inananlar, siz kendinize düşene bakınız. Hidayette olduğunuz zaman sapıtan ki­şi size zarar vermiz." manasına gelen ayetin arasım tevfiktir. Çünkü ba­zı sahabiler bu ayetin, emri bi'1-maruf ve nehyi ani'l-münkerin vücubu ile çelişkili olduğunu zannediyorlardı. Zira ayetin zahiri, kişilerin başkaları­nı bırakıp kendilerine düşeni yapmalarını emretmektedir. Bu ayette amaç­lanan mananın islam uleması tarafından nasıl anlaşıldığını 4338 numara­lı hadisi izah ederken aktarmıştık. Burada hadiste geçen bazı tabirleri açıklamak yetinmek istiyoruz:

İtaat edilen bir cimrilik: Cimrilik diye terceme ettiğimiz kelimesi, cimrilik kelimesinin tam karşılığı olan              dan daha şiddetlidir, Türkçemizde bu mânayı ifade edecek başka bir kelime olmadığı için cimrilik kelimesi ile terceme ettik.

Buhl ve şuh kelimesi arasında başka farklara da işaret edilmektedir. Bazıları buhl'un hırsla, şuh'hun da hırsın dışında olan cimrilik olduğunu, bazıları da buhl'un özel, şuh'hun genel olduğunu söylerler. Bir başka gö­rüşe göre de buhl; maldaki cimrilik, şuh ise mal ve iyilikte olan cimrilik­tir.

Cimriliğin itaat olunan bir konumda olması da nefsin cimri eğilimlere itaat edip, bunu uygulama alanına koymasıdır.

Tabî olunan nefsî arzular: Nefse ait olup, tabi olunan arzular, İslama uymayan isteklerdir.

Ahirete tercih edilen dünya: Dünya hayatında arzu edilen mal ve mev­kidir.

Her görüş sahibinin kendi görüşünü beğenmesi: Yani herkesin kitap ve sünnete, hak ve adalete bakmadan kendi görüşünü beğenmesi, ashab ve tabiuııa uymayı terketmesidir. Bu durumda olan kişi kendi görüşünü be­ğenir, başkasının dediğine kulak asmaz. Doğruyu kabule yanaşmaz.

Sabır günleri: İleride gelecek olan ve sabretmekten başka çarenin ol­mayacağı günlerdir, ya da maksat sabrın övüleceği günlerdir. O günlerde öyle hadiseler olacak ki, onlara karşı sabredebilmek, kor halindeki ateşi elde tutmak kadar güç olacaktır. Yahut da sabreden kişi, elinde korlaşmış ateş tutanın çektiği zorluğu çekecektir.

Fahri kainat efendimiz o günlerde iyi bir iş yapanın başka zamanlarda onun yaptığı amelin aynısını yapanın alacağı ecrin elli katını alacağını söylemiştir.

Fethu'l-vedûd'da bu hükmün genel olmadığı, o günlerde yapılması güç amellerle ilgili olduğu söylenmiş ve buna "sizden biriniz Uhud da­ğı kadar altın tasadduk etse onlardan (sahabilerden) birisinin bir müdd'üne[146]  ve yarısına erişemez," hadisi şahit tutulmuştur.

Şeyh İzzuddîn de bu mânanın mutlak olmayıp iki kural üzerinde yapı­landığını söyler. İzzüddin'in işaret ettiği kaideler şunlardır:

1- Ameller verdikleri faideye ve sonuca göre değer kazanırlar-,--

2- Ahir zamanda garip olan İslâmın ilk günlerinde garip olan gibidir. Çünkü Rasûlullah (s.a); "İslam garib olarak başlamış, garib olarak dö­necektir. Benim ümmetimden garip olanlara ne mutlu."buyurmuştur.

Bu hadiste kastedilen garip müslümanlar, içinde yaşadıkları zamanlar da yalnız kalanlardır. Durum böyle olunca, İslâm'ın ilk günlerindeki in-fak efdaldir. Rasûlullah (s.a)'ın Halid b. Velid'e söylediği şu sözler bunu gösterir: "Eğer biriniz Uhud dağı kadar altın tasadduk etse onlardan biri­sinin müdd'üne ve yansına ulaşamaz." Buna sebep, o yardımın İslam fü­tuhatını gerçekleştirmeye ve Allah'ın kelimesini yüceltmeye vesile olma­sıdır. Kişinin bedenî olarak cihada katılımı da böyledir. Sonrakiler bu konuda öncekilerin derecesine ulaşamazlar. Çünkü öncekilerin sayıları, az yardımcıları sınırlı idi. Kötülükten nehyetmek ise, sonraki müslüman­lar için güçtür. Çünkü o zamanda iyiye yardımcı az, münker ise çoktur. Bu yüzden Fahr-i kainat efendimiz "Dinine yapışan sanki avııcunda kor tutar gibi olacaktır." buyurmuştur. Yani bir gün gelecek, dinin emir ve ya­saklarını gözeterek islamı yaşamak elde kor tutmak kadar zor olacaktır. Önceki müslümanlar için ise böyle bir meşakkat sözkonusu değildir.

Şeyh İzzeddin'den özetle naklettiğimiz bu bilgilerden anlıyoruz ki, sa­bırdan başka çarenin kalmadığı günlerde, emri bi'1-maruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesini yapan veya benzen güzel amel işleyen; yani o günde yapılması güç olan bir ameli işleyen bir müslüman aynı ameli daha önce işleyen bir müslümanm alacağı sevabın elli katım alacaktır. Yani hadiste­ki hüküm mutlak değil, yapılan amelin önem ve meşakkatine göredir.

Bu hadis ve izah tam günümüze ışık tutmaktadır. Bu gün için sadaka vermek, hac ve umre yapmak o kadar güç değildir. Çünkü insanlar zen­ginleşmiş vasıtalar artmış, sıkıntılar kalkmıştır.Ama nefsin haramlardan korunması, dünya zevklerine önem verilmesi, cihad, emri bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker gibi ameller öyle değildir. Daha güçtür, dolayısıyla sevabı da fazla olur.[147]

 

4342... Abdullah b. Amr b. el-As (r.anhuma) dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İnsanların eleneceği (iyilerin gidip) kötülerin kalacağı, ahid ve emanetlerinin bozulacağı ve ihtilafa dü­şüp şöylece- parmaklarını biri biri arasına soktu olacakları zamanın gel­mesi yakındır. - veya geldiği zaman haliniz ne olur?" [148]

Oradakiler:

(O zaman) Biz ne yapalım, ya Rasûlullah (s.a)? dediler, Rasûlullah

"İyi bildiğinizi alır, kötü gördüğünüzü bırakırsınız. Kendinize ait işlere yönelir, umuma ait işleri terkedersiniz.[149]

Ebû Davûd der ki: Abdullah b. Amr vasıtasıyla tek vecihten böylece rivayet edildi.[150]

 

Açıklama
 

Peygamber (s.a) efendimiz bir mucize olarak ileride olacak bazı olayları haber vermiş, yeryüzünü kötülerin dolduracağını, insanların anlaşmazlıklara düşüp biribirlerine gi­receklerini emanete riayet ve ahde vefanın ortadan kalkacağını bildirmiş­tir. O gün geldiğinde de; müslümanlara hak olarak bildikleri şeyleri yap­maya devam edip, kötü bildiklerinden uzak kalmalarını, başkalarını bıra­kıp sadece kendi işleri ile ilgilenmelerini tavsiye etmiştir.

Çünkü işaret edilen zaman geldiğinde fesat artıp cehalet yayılacak, na­sihat fayda vermeyecek, vaizlere ve nasihatçılara kulak asılmayacak bu yüzden de emri bil-maruf nehyi anil -münker vazifesi sağlıklı yapılmaya-b ilecek.[151]

 

4343... Abdullah b. Amr b. el-As (r.anhuma) şöyle demiştir;

Biz Rasûlullah (s.a)'in etrafında (toplanmış) oturuyor iken (o) fitneden bahsedip şöyle buyurdu:

"İnsanları; ahidleri karışmış, emanetleri azalmış ve şöylece - par­maklarını biribirine soktu- olmuş bir halde gördüğünüz zaman..."

Ben kalkıp:

"Allah beni sana feda kılsın o zaman ne yapayım?" dedim:

"Evine kapan, dilini tut, hak bildiğini al, kötü gördüğünü bırak. Kendine ait işlere sarıl, ammeye ait işleri terk et." buyurdu.[152]

 

Açıklama
 

Bu hadis aşağı yukarı önceki hadisin aynıdır. Fitnenin yayılıp ve nasihatin fayda vermediği, emri bi'1-marûf ve nehy'i ani'l-münkerin kâr etmediği bir zamanda insanın kendi şahsi ile meşgul olup başkalarını terketmesinin caiz olduğuna delâ­let etmektedir.

Avnü'l-Ma'bud müellifi; "Bu, kötüler çoğalıp iyiler azaldığı zaman emri bi'1-ma'ruf nehyi ani'l münkeri terketmeye ruhsattır" der.[153]

 

4344... Ebû Said el-Hudri şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) "En efdal cihad, zalim sultanın -veya zalim emirin-[154] yanında adaleti söylemek­tir." Buyurdu.[155]

 

Açıklama
 

Hadisin Tirmizi'deki rivayetinde, "en efdal cihad" yerine "cihadın en efdalindendir." denilmektedir. İbn Mace'nin bir rivayetinde de "adaleti söylemek" yerine "hakkı söy­lemek" denilmiştir.

Zalim sultanın yanında hakkı veya adaleti söylemekten maksat ona iyi­liği hatırlatıp kötülükten men'etmektir. Bu hareketin en efdal cihad oluşu Hattabi'nin dediğine göre şu yöndendir: "İnsan düşmanla savaş ettiği za­man galip mi geleceği, mağlup mu olacağı belli değildir. Mağlubiyetten korktuğu gibi galibiyet umudunu da taşır. Ama zalim bir hükümdarın ya­nında hakkı söyler onu kötülükten men etmeye çalşırsa kesin bir şekilde kendisini tehlikeye atmıştır."[156]

 

 

4345... Urs b. Amira el-Kindi (r.a)'den[157]  rivayet edildiğine göre:

Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde günah işlendiği (bir kötülük yapıldığı) zaman birisi ona şahit olur da çirkin görürse -bir seferinde de inkar ederse demiştir - o kötülükten uzakta olan kişi gi­bidir. Kötülükten uzakta olup da ona razı olan ise ona şahid olan (bir­likte olan) kimse gibidir."[158]

 

Açıklama
 

Hadis, kötülüğe kalben buğzetmenin kişiyi sorumluluktan kurtaracağına delalet etmektedir. Sarihle­rin belirttiğine göre bu, kötülüğe dil ile mani olma gücüne sahip olmayan­lar hakkındadır. Azizî'nin dediğine göre bu durumda olan kişinin kalben buğzetmesinin yanı sıra kendi kendine "Allahım, bu iş kötüdür. Ona razı değilim" demesi efdaldir.

Yine hadisten anladığımıza göre işlenen bir kötülüğün uzağında ol­makla birlikte onu beğenen, razı olan kişi, sanki kötülüğe şahit olup da ona iştirak etmiş gibi günah kazanır.[159]

 

4346... Adiyy b. Adiyy, Rasûlullah (s.a)'dan önceki hadisin benzerini rivayet etti Bu rivayette Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:

"Bir kimse kötülüğe şahit olur da onu çirkin görürse, ondan uzak­ta olan kimse gibidir."[160]

 

Açıklama
 

Bu rivayet de yukarıdakinin aynıdır. Ancak bu rivayet mürseldir. Çünkü Adiyy b. Adiyy, Rasûlul­lah (s.a)'i görmemiştir.

Yukarıdaki hadisin dipnotunda belirttiğimiz gibi bu zat Urs b. Ami-ra'nın kardeşinin oğludur, tâbiûn'dandır.[161]

 

4347... Ebu'l Bahteri demiştir ki; Rasûlullah (s.a)'den işiten birisi, -Süleyman Rasulullah'ın ashabından bir adam dedi-[162] bana, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "İnsanlar, günahları ve ayıpla­rı çoğalıncaya kadar helak olmayacaklardır."[163]

 

Açıklama
 

"Günahları ve ayıpları çoğalıncaya kadar", diye terceme ettiğimiz ya'zirü" kelimesi if al babından                 =yu'ziru" şeklinde de rivayet edilmiştir.

Bu fark, bir ravi şüphesi olarak metinde mevcuttur. Bu fiilin hem sülasi-den hem if'âl babından aynı manaya geldiğini söyleyenlere uyarak biz farklı rivayetlere tercemede işaret edemedik. Azınlıkta kalan bir grup âli­me göre ise kelimenin if al babından manası, "Özrü izale etmek" demek­tir . o zaman bu cümlenin manası: "Onlar için bir özür kalmaymcaya ka­dar...." olur.

Hadisin buradaki rivayetinde sahabi ravi anılmamıştır. Taberi ise bu hadisi tefsirinde Abdülmelik b. Meysere, ez-Zarid kanalıyla, Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayet etmiştir. Abdullah b. Mes'ud hadisi rivayet edince kendisine, "Bu nasıl olur?" denilince; baskınımıza uğradıklarında söz­leri; gerçekten biz haksızdık demekten ibaret kalmıştır." [164] ayetini okumuşlardır. İbn Mes'ud'un bu âyeti okuması sanki ikinci izahı destek­lemektedir.[165]

[125] Maide: 5/78-81.

[126] Parantez içerisindeki kısım bu rivayette mevcut değildir. Ancak mananın anlaşılması için bu takdire ihti­yaç vardır. Bir sonraki rivayet bu ilaveyi içermektedir. Tirmizi, Tefsîru'l - Kur'an, 5,6,7: İbn Mace. fiten 20.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/486-487.

[127] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/487.

[128] Ahmed b. Hanbel, müsned V, 192.

[129] Gazzali, İhyâ-u ulumi'ddin, II, 376 (Taberani ve Bezzar'dan)

[130] Maide, 5/78-81.

[131] Al-i İmrân, III, 110.

[132] Al-i İmran, III, 104.

[133] Fahreddiner - Razi, Mefâtihu'l-gayb, III, 27.

[134] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/487-490.

[135] Fetevây-i Hindiyye, V, 352, 353.

[136] Tirmizi, Tefsîru'l - Kur'an, 5,6.7; filen 8; İbn Mace, fiten 20.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/490-491.

[137] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/491.

[138] İbn mâce, fıten 20; Ahmet b. Hanbel IV, 361, 363. 364, 366.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/492.

[139] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/492.

[140] Hennad ve Ebu'l A'la, Ebu Davud'un hadisi rivayet elliği üsiadlardır. Hennad hadisi kısa kesmiş. Ebu'l.Ala tamamını rivayet etmiştir.

[141] Müslim. el-İyman 78: Timizi, fıten 11; İbn Mace, fiten 21; Nesai, iyman 17.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/492-493.

[142] Fetavay-ı Hindiyye, V, 353.

[143] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/493-494.

[144] Aynu’I-Ma'budlaki bir izaha göre mana "İyiliğe imtisal ediniz, kötülükten kaçınınız" şeklindedir.

[145] Tirmizi, tefsir 6; İbn Mâce, fiten 21.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/494-495.

[146] Müd: 832 gr. buğday alan bir ölçek

[147] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/495-497.

[148] Buradaki şek raviye aittir.

[149] İbn Mâce, filen 10; Ahmed b. Hanbel II, 220, 221.

[150] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/497-498.

[151] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/498.

[152] îbn Mace, filen. 10; Ahmed b. Hanbel II, 162, 212, 220, 221.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/498.

[153] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/499.

[154] Şüphe ravilerden birisine aittir.

[155] Tirmizi, fiten 13: İbn Mace, filen 20; Nesai, biat 37; Ahmed. b. Hanbel III, 19, 61; IV, 314, 315.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/499.

[156] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/499.

[157] Amira Urs'un annesidir. Babasının adı Kays'dır. Zehebî'nin bildirdiğine göre Urs b. Amira Adiyy'in kar­deşidir. Kardeşinin oğlu Adiy b. Adiy kendisinden hadis rivayet etmişür. Urs b. Amira şahabıdır.

[158] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/499-500.

[159] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/500.

[160] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/500.

[161] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/500.

[162] Hadisi Ebu Davud'a Süleyman b. Harb ve Hafs b. Ömer rivayet etmişlerdir. Birinci rivayet Hafs'a, ikin­cisi de Süleyman'a aittir.

[163] Ahmed, b Hanbel  IV, 260; V, 293.

Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/500-501.

[164] A'râf, 7/5.

[165] Sünen-i  Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/501.



Konu Başlığı: Ynt: İyiliği Emir ve Kötülükten Nehy Etmek
Gönderen: Ramazan. üzerinde 14 Haziran 2017, 21:10:31
Es Selamun Aleykum. Rabbim azginlik ve taskinlik eden kavimler gibi eylemesin bizleri . Allah cc rizasini kazanmak icin olanca gucuyle mucadele edenlerden olalim insAllah .

Allah cc razi olsun


Konu Başlığı: Ynt: İyiliği Emir ve Kötülükten Nehy Etmek
Gönderen: Sevgi. üzerinde 14 Haziran 2017, 21:19:36
Ve aleykümselam dinimiz herzaman iyiliği emreder kötülüğü yasaklar bizlerde iyilerden olalım inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: İyiliği Emir ve Kötülükten Nehy Etmek
Gönderen: Rüveyha üzerinde 14 Haziran 2017, 22:11:14
Ve aleykümselam.. Mevlam bu düşturda her daim olmayı nasip etsin.. Mevlam yardımcımız olsun


Konu Başlığı: Ynt: İyiliği Emir ve Kötülükten Nehy Etmek
Gönderen: Mehmed. üzerinde 15 Haziran 2017, 05:25:51
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri iyiliği emreden kötülükten nehyeden kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun