๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Mayıs 2012, 18:05:50



Konu Başlığı: Hicret Sona Ermiş Midir?
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Mayıs 2012, 18:05:50
2. Hicret Sona Ermiş Midir?


 

2479. ...Muaviye (b. Ebi Süfyan)dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.)'ı; 'tevbe (vakti) sona ermedikçe hicret (vakti) de sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tevbe sona ermez" buyururken işittim.[22]   

   
Açıklama

       

Küfür ülkesinden İslam ülkesine göç etmek, müslüman-lar için kıyamete kadar devam edecek olan dinî bir gö­revdir. Hadis-i şerifte hicretin, Allah'a dönmek ve O'na iman etmek ma­nalarına gelen tevbenin sona erdiği vakte kadar; tevbenin de; güneşin, ba­tıdan doğuncaya kadar devam edeceğinden bahsedilmesi bunu ifade eder. Metinde geçen "tevbe (vakti) sona ermez" anlamına gelen cümlede "...Ama Rabbinin bazı (kıyamet) alametleri geldiği gün daha Önce inan­mamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, artık inanma­sı bir fayda sağlamaz."[23] âyet-i kerimesine bir işaret vardır. Nitekim bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor: "...Güneş battığı yerden doğ­madıkça kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğup da insanlar onu görünce hepsi iman ederler. Fakat daha önce iman etmemiş olanlara o günkü iman­ları asla fayda vermez."[24]

Hadis ulemasından Hattâbî'nin beyânına göre, İslam'ın ilk yıllarında Allah yolunda hicret mendup idi. Allah Teâiâ ve tekaddes hazretleri; "Al­lah yolunda hicret eden kimse, yeryüzünde gidecek çok yer bulur, bolluk bulur,''[25] buyurarak müslümanları Allah yolunda hicrete teşvik etti. Mekke müşriklerinin müslümanlara yaptıkları zulüm son haddine erişince, cenab-ı Hak bu ayet-i kerimeyi indirerek onları hicrete teşvik etti ve hicret eden kimselere genişlik ve bol rızık va'detti. Nihayet Hz. Peygamber Medine'ye hicret edince müsİümanların bulundukları yerlerden Hz. Peygamberin bu­lunduğu Medine'ye göç etmeleri, dinlerini peygamberlerinden öğrenip ge­rektiğinde müsİümanların safına katılarak onlara yardımcı olmaları farz kılındı. Daha sonra Mekke fethedilip de, Allah'ın emirlerini yerine getir­meye müsait bir ülke haline gelince artık hicretin farziyyeti sona erip men-dupluğa dönüştü. Yani Mekke'nin fethinden sonra müslümanlar için hic­ret farz olmaktan çıkıp mendup ve müstehab oldu. Bu hadis-i şerifte kıya­mete kadar devam edeceğinden bahsedilen hicretten maksat, mendub olan hicrettir. Meseleyi bu şekilde ele alınca bu hadis-i şerifle bir numara/sonra gelecek olan "Fetihden sonra hicret yoktur" anlamındaki hadisin arasını uzlaştırmak mümkün olur. Bir başka ifadeyle, fetihten sonra yürürlükten kalkan, hicretin farziyyetidir.Kıyamete kadar devam edecek olan ise, men­dub iyy etidir.

Esasen bu iki hadisten, mevzumuzu teşkil eden Muaviye hadisinin senedi tenkid edilmiştir. Bir numara sonra gelecek olan hadis ise, sahih ve muttasıl bir senetle rivayet olunmuştur.[26]

İbn Hacer el-Askalâni'ye göre ise, hicret iki türlüdür: Biri korku di­yarından güven diyarına hicret; diğeri küfür diyarından İslam diyarına hicrettir. Mekke'den Habeşistan'a hicret ve Allah'ın Rasûlünün hicretin­den önce Medine'ye göç, birinci tür hicret idi. Hz. Peygamber'in Medine'­ye yerleşmesinden sonra Medine'ye hicret ise, ikinci tür hicrettendir. Ama Mekke fethedildikten sonra Mekke'den hicret kalkmıştır. Küfür diyarın­dan hicret ise, devam etmektedir. Abdullah b. Ömer'in de belirttiği üzere dünyada küfür diyarı var olup kâfirlerle savaş sürdükçe küfür diyarından hicret de devam edecektir. Nitekim Allah'ın elçisi (s.a.); "Düşmanla çar-pışıldığı sürece hicret devam eder."[27] buyurmuştur. Bu hadise göre hicre­tin farz olduğu küfür diyarı, savaşın sürdüğü, müslümamn baskı ve zulüm altında tutulup dinini açığa vuramadığı ülkedir. Fakat müslümanların dînî vecibelerini yapabildikleri İslam ülkeleriyle barış veya ittifak antlaşması yapmış memleketlerden hicret etmek farz değildir. Çünkü oralarda insan, dinini izhardan ve dininin gereklerim yerine getirmekten korkmaz .Bugün en geniş anlamıyla özgürlüğün bulunduğu, herkesin inancında tamamen serbest olduğu Avrupa ve Amerika'dan hicret etmek farz değildir. Ama durum değişir, bu ülkeler müslümanlarla savaşa girer ve buralarda yaşa­yan müslümanlar da onların ordularıyla beraber müslümanlara karşı sava­şa zorlanırlarsa o zaman oralardan İslâm diyarına hicret etmek farz olur.[28]

 
Bazı Hükümler

 

1. Hicret kıyamete kadar devam edecektir.

2. Kıyamete kadar tevbe kapısı açıktır.

3. Güneşin batıdan doğması kıyamet alâmetlerindendir.[29]

 

2480. ...îbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasûlıülah (s.a.) Fe­tih (yani) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurdu; "(Artık) hicret yok­tur. Fakat cihad ve niyet vardır. (Devlet idarecileri tarafından) top­tan cihada çağırıldığınızda cihada çıkınız."[30]

 
Açıklama

 

Bir numara önceki hadis-i şerifin şerhinde de ifâde ettiğimiz gibi, Mekke fethedildikten sonra, orası İslârn ülkesi haline geldiğinden ve insanlar kitleler halinde Allah'ın dinine girmeye başladığından dolayı Mekke'den Medine'ye hicret etmenin farziyyeti kalk­mış ve hicretin yerini cihad ile cihad için niyyet almıştır. Binaenaleyh Al­lah yolunda cihad maksadıyla bulunduğu yeri terketmek, kıyamete kadar meşru kalacaktır.

Hafız îbn Hacer'in beyânına göre, islâmın ilk yıllarında hicretin farz kılınışının hikmeti Mekke'de bulunan müstumanların oradaki kâfirlerin akıl almaz zulümlerine maruz kalmalarıdır. Mekke kafirleri oradaki müs-İümanları dinlerinden döndürmek için akla hayale gelmedik işkenceler uy­gulamaya başlayınca Allah Teâlâ zulme uğrayan bu müslümanlar hakkın­da şu ayet-i kerimeyi indirmiştir: "Kendilerine yazık eden kimselere, can­larını alırken melekler: Ne işte îdiniz? dediler. (Bunlar): Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük, diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: Peki Allah'­ın yeri geniş değil miydi, ki onda göç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gideydiniz? İşte onların durağı cehennemdir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası."[31]

Bu hüküm, küfür diyarında kalıp da orada dinini korumaktan ümidi­ni kesen fakat hicret etmeye gücü yeten kimseler için kıyamete kadar ge­çerlidir. Bu duruma düştüğü ve hicrete de gücü yettiği halde hicret etme­yen kimseler hakkında Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmuştur;

"-Müslüman olduktan sonra (Allaha) ortak koşan bir müşrik kafir­lerden ayrılıp müslömanlara katılmadıkça Allah onun hiçbir amelini kabnl etmei."[32]

"Ben müşrikler arasında yerleşip kalan kimselerden beriyim."[33]

Bu mevzuda İbnü'l-A'râbî şunları söylüyor: "Hicret, küfür diyarın­dan tslam memleketine göç etmektir. Rasûlulİah (s.a.) zamanında hicret farz idi. Hicretin farziyyeti, hayatı tehlikede olanlar için ondan sonra da devam etmiştir. Esasen durdurulan hicret, Peygamber (s.a.) nerede olursa olsun, onun yanma gitmek için yapılan hicrettir."

Metinde geçen "fakat cihad ve niyet vardır" manasına gelen cümle hakkında et-Tıybî (-743) ile diğer bazı ulema şunları söylemiştir:

"Bu istidrak, kendinden sonraki hükmün kendinden evvelki hükme muhalif olmasını iktiza eder. Mana şudur: Vatanından ayrılıp Medine'ye gitmekten ibaret olan hicret bitmiş, yerini cihad sebebi ile memleketinden ayrılmaya bırakmıştır. Binaenaleyh cihad sebebi ile hicret bakidir. Küfür diyarından kurtulmak, okumak için gurbete çıkmak, fitneden kaçmak gibi halisane bir niyyetle yapılan hicret de öyledir. Bunların hepsinde niyyet mu'teberdir."

İmam Nevevî diyor ki: "Mânâ; hicretin sona ermesi ile inkıta'a uğrayan hayrı, cihad ve iyi niyetle elde etmek mümkündür; demektir." İslam devletlerinin zayıflaması veya müslümanların gayr-i müslim devletlerin ida­resine geçmeleri neticesinde hicret olayı hicretten sonra da günümüze ka­dar devam edegelmiştir. Gayr-i müslim idaresinde kalan müslüman halk çeşitli zuîüm ve işkencelerle zorla hristiyanlaştırılmaya veya dinsizleştiril-meye maruz kaldıkça, bunlar zaman zaman İslâmî ülkelere hicret etmek için çare aramışlardır. Nitekim Endülüs ve Sicilya ile Dobruca, Macaris­tan, Kuzey Sırbistan ve Kuzey Bosna (Miladi 9-12. asırlarda) bunun en bariz misalleri olmuşlardır.[34]

 
Bazı Hükümler

 

1. Mekke'nin fethinden sonra müslümanlardan (Medine ye) hicret etme mükellefiyeti kaldırılmış­tır.

2. Cihad kıyamete kadar devam edecektir.

3. Cihad etmek, ilim tahsil etmek, fitneden kurtulmak gibi iyi niyet­lerle memleketini terkeden bir kimse de hicret sevabına nail olur.

4. Mekke kıyamete kadar İslam ülkesi olarak kalacaktır.

5. Allah yolunda yürüyerek, manevi âlemlerde terakki etmek isteyen bir kimseden, önce nefsinin bütün alışkanlıklarım terketmesi, manevi fü­tuhat gerçekleşinceye kadar buna devam etmesi istenir. Eğer fetih müyes­ser olmazsa o zaman Allah rızasını kazanmak niyetiyle nefsine ve şeytana karşı cihad etmesi emredilir.[35]

 

2481. ...Âmir dedi ki; etrafında bir topluluk varken Abdullah b. Amr (r.a.)'a bir adam gelip yanına oturdu ve;

Bana Rasûîullah (s.a.)'den işittiğin bir şey söyle. dedi. Bunun üzerine (Abdullah şöyle) dedi:

Ben Rasûlullah (s.a.)'i (şöyle) buyururken işittim; "Gerçek müs-lüman, müslümanların (onun), elinden ve dilinden emin olduğu kim­sedir. Gerçek muhacir de Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak kalan kimsedir."[36]

 
Açıklama

 

Bilindiği gibi mutlak lafız, kemaline masruf olduğundan, metinde geçen "el-müslim" kelimesiyle kâmil müs-lümanlar kasdedilmiştir. Yoksa "müslümanların elinden ve dilinden emin olmadığı kimseler müslüman değildir" demek istenmemiştir. Bazı ilim adam­ları ise, "o zaman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimse­lerin hepsinin kâmil müslüman olması icabeder" diyerek bu görüşe itiraz etmişlerse de onlara; "buradaki kâmil müslimden maksat, müslümanların elinden ve dilinden emin olmaları yanında, İslâmın diğer emirlerini de ye­rine getiren ve yasaklarından kaçınan müslüman kasdedilmiştir" diye ce­vap verilmiştir.

Gerçekten Araplar, "Alim Zeyd'dir", "mal devedir" dedikleri za­man; "Kâmil âlim Zeyddir", "en iyi mal devedir" demek isterler. Hadis ulemasının ileri gelenlerinden el-Hattâbî bu cümleye, "Müslümanların en faziletlisi Allah'ın hukuku ile kulların hukukunu hakkıyla edâ eden kimsedir" diye mânâ vererek bütün bu incelikleri belirtmek istemiştir.

Bazılarına göre ise, bu cümle ile bir kimsenin müslümanlığının alâ­metleri kasdedilmiştir. Nasıl ki "konuşunca yalan söylemek, verdiği söz­den dönmek, emânete hıyanet etmek" bir münafığı tanımaya yarayan alâmetlerse[37] müslümanların bir kimsenin elinden ve dilinden emin olmala­rı da o kimsenin müslüman olduğunun alâmetidir.

Ayrıca bu cümle ile müslümanları Allah'ın emirlerini hakkıyla yerine getirmeye teşvik manası da kasdedilmiş olabilir. Çünkü kulların hakkına riâyet eden ve onları incitmeyen bir kimsenin Allah'ın hakkına öncelikle riâyet etmesinden daha tabii birşey olamaz. Binaenaleyh, bu hadiste müs­lümanların hakk ve hukukuna riâyete teşvik edilmekle, ondan daha önem­li olan Allah'ın hukukunun öncelikle yerine getirilmesi gerektiği vurgulan­mak istenmiş olabilir.

Metinde geçen "müslümanlar" kelimesiyle müslüman erkeklerle birlikte tağlib yoluyla bütün müslüman kadınlar ve müslümanların idaresin­de yaşayan bütün zımmîler kasdedilmiştir. Bu bakımdan kâmil bir müslü­man eliyle ve diliyle müslüman erkekleri incetmediği gibi müslüman ka­dınları ve zımmileri de incitmez. însanyı bütün duygu ve düşüncelerine tercüman olması itibariyle hadisi şerifte insanın organları içerisinden özel­likle "dil" zikredildiği gibi bütün işlerin yapılmasında kendisine en çok ihtiyaç duyulması bakımından da el zikredilmiştir.

Alkame'nin beyânına göre zâhirr ve batmî olmak Üzere iki türlü hic­ret vardır.

Zahiri hicret bir kimsenin dinini muhafaza için küfür diyarından müs­lüman diyarına göç etmesidir.

Batınî hicret ise, nefsi emmâresini ve şeytanın emir ve teşviklerini terkedip Allah'ın emirlerine sarılmaktır. Fahr-i kainat efendimiz, vatanını terkederek bir islam Ülkesine göçetmek isteyen kimselere, hicretin sadece yurt değiştirmekten ibaret olmadığını, aslında hicretin dini bir mânâ ifâde ettiğini ve Allah'ın emirlerine sarılmanın önemli bir görev olduğunu ha­tırlatmak maksadıyla bu hadis-i şerifte, "Gerçek muhacir Allah'ın yasak­ladığı şeylerden uzak kalan kimsedir" buyururken, aynı zamanda Mekke'­nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle hicrete fırsat bulamayan kim­seleri de teselli etmiştir. Çünkü hicretin asıl manası, Allah'ın yasakların­dan uzak kalmakla gerçekleşir.[38]

 
Bazı Hükümler

 

1. Müslümanları incitmek yasaklanmıştır.

2. Kamu müslümanlar olduğu gibi noksan müslümanlar da olabilir. Bu hadis, "Müslümanın noksanı olmaz" diyen mürcie mezhebi taraftarları aleyhine bir delildir.

3. Günahları terketmek, nehyedilenlerden kaçınmak teşvik edilmiştir.[39]

[22] Darimî, siyer 70, Ahmed b. Hanbel, VI, 99.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/440.

[23] el-En'âm (6),  158.

[24] bk. Buhari, fiten 25.       

[25] en-Nisâ (4),  100.

[26] bk. el-Hattabi, Mealim'üs-sünen, III, 8.

[27] Ahmed b. Hanbel, V, 270.

[28] bk. S. Ateş, Kur'an-ı Kerim'in Yüce Meali ve Çağdaş Tefsiri, I, 619, 620.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/440-442.

[29] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/442.

[30] Buhârî, Sayd 10; Cihad I, 127, 194; menakib'ül-ensâr 45; meğazî 53; Müslim, imâre .58; Tİrmizî, siyer 33; Nesâî, bey'at 15; Îbn Mâce, keffarat 12; Dârimî, siyer 69; Ahmed b. Hanbel, 1, 226, 266, 316, 355; II, 215; III, 22, 401, 430, 431, 467, 469; V, 71,  187; VI, 466.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/442.

[31] en-Nisa (4) 97.

[32] bk. Nesâî, zekât 73; îbn Mâce, hudûd 2; Ahmed b. Hanbel, V, 4, 5.

[33] bk. 2645 numaralı hadis.

[34] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/442-444.

[35] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/444.

[36] Buhârî, İman, 4, 5; rikâk 26; Müslim, iman 64, 65; Tirmizi, kıyâme 52; imân 12, Nesâi, iman, 8, 9,  11; Dârimî, rikak 4, 8; Ahmed b. Hanbel, II,  160,  163,  187, 191, 192, 195, 205, 206, 209, 212, 215, 224, 379; III, 154, 372, 440; IV,. 114, 385, VI, 21, 22.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/444-445.

[37] bk. Müslim, imân  107,  108.

[38] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/445-446.

[39] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 9/446.