๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 14 Kasım 2011, 18:52:32



Konu Başlığı: Günah İşlemeyi Adayana Keffaret Gerekir Diyenler
Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Kasım 2011, 18:52:32

Günah İşlemeyi Adayana Keffaret Gerekir Diyenler[167]


 

3290... Âişe (r.anha)'dan, Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:

"Allah'a isyan konusunda adak olmaz. (Eğer adanmışsa) onun keffareti yemin keffaretidir."[168]

 

Açıklama
 

Tirmizî, Zührî'nin bu hadisi Ebû Seleme'den işitmediğine işaretle, hadisin sahih olmadığını söyler. Münzirî de; "Tirmi­zî'den başkaları, Zührî'nin bu hadisi Süleyman b. Erkâm'dan işittiğini söy­lemişlerdir. Süleyman b. Erkâm ise metruktür" der.

Şevkânî'nin nakline göre; Ahmed b. Hanbel, "Bu hadisin hiçbir değeri yoktur. Bir kalp para bile etmez" demiştir. Buharî de; "Âlimler bu hadisi terk ettiler. İçlerinde Amr b. Ali, Ebû Dâvûd, Ebû Zür'a, Nesâî, İbn Hib-bân ve Dârekutnî'nin de bulunduğu bir grup da tenkid etmişlerdir" demek­tedir.

Bununla ilgili olarak, Hattâbî de şöyle der:

"Eğer bu hadis sahih olsaydı onunla hükmetmek vacib, onun hükmü­ne dönmek lâzım olurdu. Ancak hadisi bilen âlimler onun maklûb bir hadis olduğunu söylemişlerdir."

Hattâbî bu hükmü verdikten sonra hadisin maklûb oluşu yönünü izah eder. Ancak bu teknik bir konu olduğu için buraya almaya gerek görmedik. İlgi duyanlar aslından bakabilirler.

Bu hadis Sahih-i Müslim'de, İmrân'dan rivayetle şu manaya gelecek şer kilde yer almıştır: "Allah'a isyan konusundaki bir adağa vefa yoktur (edil­mez)"; Müslim'deki başka bir rivayet ise, "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz" şeklindedir.

İmam Nevevî, hadisin şerhinde şöyle demektedir:

"Bu hadis, içki içmek gibi günah olan bir şeyi adayanın adağının bâtıl olduğuna delildir. Bu, adak olmaz ve ne yemin keffareti ne de başka bir kef-faret gerekmez. Mâlik, Şafiî, Ebû Hanîfe,[169] Dâvûd ve cumhur bu görüşte­dirler. Ahmed b. Hanbel ise İmrân b. el-Husayn. ve Hz.Âişe vasıtasıyla Ra-sûlullah'tan rivayet edilen; "Allah'a isyan konusunda nezir olmaz. Onun kef-faretı, yemin keffaretidir" hadisi ile hükmederek, bu adak ile yemin keffa­reti gerektiğini söylemiştir. Cumhur ise Müslim'deki, İmrân b. Husayn ha­disini delil almışlardır. "Onun keffareti yemin keffaretidir" hadisi ise ha-disçilerin ittifakı ile zayıftır...".

Avnü'l-Ma'bûd sahibi; İbn Hacer'in, Nevevfnin bu sözüne karşılık, "Ta-havî ve Ebû Ali b. es-Seken bu (Allah'a isyan konusundaki nezrin keffareti, yemin keffaretidir mealindeki) hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. O halde bunun zayıflığına ittifak nerede?" dediğini nakletmektedir.

Sindî de şöyle der: "Hadisteki; "Allah'a isyan konusunda nezir yoktur" sözünün manası, o asla tahakkuk etmez demek değildir. Çünkü bu; "o nez­rin keffareti yemin keffaretidir" sözü ile uyuşmaz. Aksine mana; o nezre vefa gösterilmez, demektir. Nitekim bu, bazı sahih rivayetlerde açıkça gö­rülmektedir."

Bu sözleriyle Sindî de hadisin sahih olduğuna işaret etmektedir.

Üzerinde durduğumuz bu hadisi Aliyyü'1-Kârî, Mirkât'da, hiç bîr ten­kide tabi tutmadan izah etmiş, hatta bunun sıhhatine delâlet eden şu sözleri söylemiştir: "Bu hadisi, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmişlerdir. Hadis (Misbâh'ın) bazı nüshalar(in) da mevcut değildir. Ama sahih olanı mev­cut olmasıdır. Çünkü bu hadisi Suyutî, Câmiu's-Sağîr'in de aynı lafızla zik­retmiştir."

Yine Aliyyü'1-Kârî; "Masiyetle ilgili olan nezrin keffaretinin yemin kef­fareti olduğu" hükmüne Ebû Hanîfe'nin iştirak ettiğini söyleyip, bunun Şâ-fiîler aleyhine delil olduğunu belirttir^

Buraya kadar yazılanlardan Çıkan sonuca göre; âlimlerin bir kısmı, üze­rinde durduğumuz hadisin zayıf olduğunu söylerken, bir kısmı sahih olduğunu iddia etmişlerdir. Hadisin sahih olduğu kabul edildiğinde, günah bir şeyi yapmak üzere adakta bulunana yemin keffaretini gerekli görenler için delildir.

Bu konu bir önceki hadisin izahında açıklanmıştır.[170]

 

3291... İbn Şerh, bize İbn Vehb'den, o; Yunus'dan Yunus da İbn Şihâb'dan önceki hadisi aynı mana ve aynı isnadla rivayet etti.

Ebû Dâvûd dedi ki:

Ahmed b. Şebbûye'yi şöyle derken duydum: "İbnü'l-Mübârek; -bu hadis hakkında- Ebû Seleme haber verdi, dedi. Bu; Zührî'nin, ha­disi Ebû Seleme'den duymadığına delâlet eder."

Ahmed b. Muhammed de; "Eyyûb -yani EbîSüleyman-'un bize haber verdiği şey bu sözün tasdikidir" demiştir.

Yine Ebû Dâvûd dedi ki:

Ahmed b. Hanbel'i şöyle derken işittim: "Bu hadisi bize ifsad et­tiler. " Kendisine: "Sence onun ifsadı doğru mu ve onu İbn Ebî Üveys'-den başkası rivayet etti mi?" denildi. "Eyyûb -yani Eyyûb b. Süley­man b. Bilâl- ondan (İbn Ebî Üvey s) daha iyidir. O hadisi Eyyûb da rivayet etmiştir," karşılığını verdi.[171]

 

Açıklama   
 

Ebu Dâvûd bu sözleri, geçen hadisin zayıflığına işaret için kitabına almıştır.[172]

 

3292... Bize Ahmed b. Muhammedel-Mervezî haber verdi. Bize, Eyyûb b. Süleyman, Ebû Bekir b. Üveys'den, o Süleyman b. Bilâl'-den, Süleyman, İbn Ebî Atık ve Musa b. Ukbe'den, onlar İbn Şihâb'-dan, îbn Şihâb da Süleyman b. Erkâm'dan haber verdi. Süleyman'a Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme vasıtasıyla Hz. Âişe (r.anha)'dan Ra-sûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduğunu bildirmiş:

"(Allah'a) isyan konusunda adak olmaz. (Adanmişsa) onun keffareti, yemin keffarelidir."

Ahmed b. Muhammed el-Mervezî şöyle dedi:

Gerçekte hadis; Ali b. el-Mübârek'in Yahya.b. Ebî Kesîr'den, onun Muhammed b. Zübeyr'den, onun babasından, onun da İmrân b. Hu-sayn vasıtasıyla Hz. Peygamber (s.a)'den rivayet ettiği hadistir.

Mervezîfbu sözüyle), Süleyman b. Erkâm'ın bu hadiste vehme düş­tüğünü ve onu kendisinden Zührî'nin alıp (Süleyman'ı anmadan) mürsel olarak Ebû Seleme'den, onun da Hz. Âişe'den rivayet ettiğini kasdetmiştir.

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin bir benzerini Bakiyye, EvzaVden; Evzaî, Yahya'dan; Yahya, Muhammed' b. Zübeyr'den, Ali b. Müba­rek'in isnadı ite rivayet etmiştir.[173]   

 

Açıklama
 

Bu rivayet, babın ilk hadisinin değişik bir isnadla gelen başka bir rivayetidir. Rivayetin, Sünen'e alınmasından maksat, isnaddaki bir zaafa işaret olduğu için, âdetimizin aksine senedi de terceme ettik.

Rivayeti Ebû Davud'a nakleden Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, ha­disin kendisine kadar gelen senedini verdikten sonra, hadisi tenkid eder ve gerçek rivayetin Ali b. el-Mübârek'in senedde işaret edilen rivayeti olduğu­nu söyler.

Ebû Davud'un izahına göre el-Mervezî'nin bu sözdeki maksadı, babın ilk hadisinin senedindeki bir tedlise işarettir. Buna göre; Süleman b. Erkâm hadiste vehme düşmüş ve kendisinden de Zührî rivayet etmiştir. Fakat Züh-rî, Süleyman b. Erkâm'ın zayıf olması sebebiyle, onu atlamış ve doğrudan doğruya Ebû Seleme'den duymuş gibi nakletmiştir. Bu hareketi ile hadisi kuv­vetli göstermek istemiştir.

Sindî, Nesâî haşiyesinde; el-Mervezî'nin bu iddiasına şu şekilde bir iti­razda bulunmaktadır: "Hz. Âişe'nin hadisi; bazı isnadlarda 'Zührî'den, Ebû Seleme'den' bazılarında ise, "bize Ebû Seleme haber verdi' şeklinde varid olmaktadır. Bu, Zührî'nin hadisi Ebû Seleme'den işittiğini gösterir. Bazı is­nadlarda ise; 'Süleyman b. Erkâm'dan, Yahya b. Ebî Kesir ona haber verdi ki o Ebû Seleme'den işitti' şeklindedir. Bu çelişkinin; Zührî'nin bir defa Sü­leyman'dan, bir defa da Ebû Seleme'den dinlemiş olabileceğini söyleyerek giderilmesi mümkündür. Bu takdirde hadisin zayıf olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz. Özellikle, Ukbe ve İmrân'ın hadisleri bu hadisin sabit oldu­ğunu gösterir."

Sindî bu sözleri ile, Zührî'yi tedliste bulunma töhmetinden korumakta ve zayıf olduğu iddia edilen bu hadisin sabit olduğunu belirtmektedir.

Hadisin ifade ettiği fıkhı hüküm ve bu hükümle ilgili görüşler babın ilk hadisinde geçmiştir.[174]

 

3293... Ukbe b. Amir (r.a) haber verdi ki:                    .

O, Hz. Peygamber (s.a)'e, yalınayak yürüyerek başı örtüsüz (ba­şı açık) hacca gitmeyi adayan kız kardeşinin durumunu sordu.Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:

"Ona emrediniz, başım örtsün, (bir şeye) binsin ve üç gün oruç tutsun."[175]

 

Açıklama
 

Beyhakî, bu hadisin isnadında ihtilâf olduğunu ve Ebû Dâ-vûd'un İbn Abbas'tan gelen rivayetinde, "(Bir şeye) binsin" sözünden sonra; "Kurban olarak bir deve götürsün" sözünün bulunduğunu söyler.

Avnu'l-Ma'bûd sahibi; Sübülü's-Selâm'dan naklen, söyleyenlerin ismini belirtmeden, bu hadisin, Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun olduğunun söylendiğini nakleder. Yine orada belirıildiğine göre Buharı; "Ukbe b. Âmir'in hadisinde, kurban olarak bir deve götürme emri yoktur. Şayet bu sahihse sanki o, nedb için bir emirdir. Onun vechinde de gizlilik vardır" demiştir.

Hattâbî; Hz. Peygamber (s.a)'in, başı açık olarak hacca gitmeyi ada­yan kadına başını örtmesini emretmesini, günah olan bir şeyi yapmak için bulunulan adağın geçersiz olduğuna delâlet sayar. Hattâbî'nin anlayışına göre; yalın ayak hacca gitme konusundaki adak geçerlidir. Böyle bir adakta bulu­nan gücü yettiği nisbette o şekilde yürür. Yürüyemez hale gelince, bir şeye biner ve Mekke'de bir kurban keser. Avnü'l-Ma'bûd'da ise, yalınayak hac­ca gitmeyi adamanın muteber olmadığı belirtilmektedir.

Yine Hattâbî, 3303 numarada gelecek olan hadisin şerhinde Hz. Pey­gamber (s.a)'in oruçla ilgili emrini şöyle açıklar:

"Hz. Peygamber (s.a)'in, "üç gün oruç tutsun" sözü, orucun hedy (kur­ban edilmek üzere Mekke'ye götürülen hayvaniden bedel olmasından dola-' yıdır. Kadın oruçla hedy arasında muhayyer bırakılmıştır. Bu, av öldüren ihramımın; bu avın varsa benzeri veya kıymetini fakirlere vermek ya da her müd buğdaya mukabil bir gün oruç tutmak arasında muhayyer olmasına ben­zer..."

Hattâbî bu sözleri ile, günah olan bir şeyi yapmayı adayan kişinin adağımn geçersizliği ve kendisine yemin keffareti gerekmediğini belirtiyor. Ha­disi de bu anlayış istikametinde izah ediyor.

Sübülü's-Selâm'da ise, üç gün orucun, günah olan başı açık hacca git­mekle ilgili nezre riayet edilmeyeceği için keffaret olarak emredildiği kayde­dilir. Sübülü's-Selâm'ın ifadesi şu şekildedir: "Her halde üç gün oruç tut­makla ilgili emir, başı örtmemekle ilgili adak sebebiyledir. Çünkü bu, gü­nah işlemek konusunda bir adaktır. O halde bir yemin keffareti gerekmiştir. Bu. hadis, Allah'a isyanı adayana yemin keffareti gerektiğini söyleyenlerin delillerindendir."

Aliyyü'1-Kârî de, buradaki orucun keffaret için olduğuna işaret ediyor ve şöyle diyor:

"Önceden geçtiği gibi günah işleme konusundaki adak gerçekleşir fa­kat ona vefa gerekmez. Aksine o adak yerine getirilmez ve bir yemin keffa­reti ödenir. Bizim görüşümüz ve hadislerden anlaşılan budur..."

Demek ki, âlimler hadisi kendi görüşlerine göre yorumluyorlar. Masi-yetle ilgili nezirden dolayı keffareti gerekli görmeyenler, Hattâbî'nin dediği gibi; karşı tarafta olanlar da Aliyyü'l-Kârî'nin dediği gibi izahda bulunuyorlar. Sübülü's-Selâm sahibi, her iki görüşü benimseyen mezheplerden birin­den olmamakla beraber, Hanefîlerin görüşü istikametinde fikir beyan etmek­tedir.

Hadiste mevzubahs edilen diğer bir konu da; Kabe'ye yaya olarak git­meyi adama meselesidir. Genel olarak âlimlerin bu konudaki fikirleri şöyle­dir: Yaya olarak hacca gitmeyi adamak caizdir. îbn Kudâme; bu konuda ihtilâf bilmiyorum, der. Böyle bir adakta bulunan kişinin gücünün yettiği . ölçüde yürümesi gerekir. Yürümekten aciz duruma düşerse kendisine bir kur­ban gerekir. Şafiî'nin bir görüşüne göre bu kurban müstehaptır. Ebû Hanî-fe'den gelen bir rivayette, böyle bir adakta bulunan kişi ihrama girdiği yer­den itibaren yürümeye başlar. İmam Şafiî'nin meşhur görüşü de bu istika­mettedir. Hanbelîlere göre; yürüyemediği için bineğe binen kişiye bir yemin keffareti lâzımdır.

Kadı İyaz'ın şöyle dediği nakledilir: "Hacca yürüyerek gitmek bir tâat-tir. O halde bunu adayan kişi, diğer tâatleri adadığında olduğu gibi bunda da adağına riayet etmelidir. Ancak yürüyemez hale gelince bir bineğe biner ve bunun fidyesini verir." Yürüyerek gitmeye gücü yettiği halde bineğe bi­nerse, Şâfiîlerden meşhur olan görüşe göre; günahkâr olmakla birlikte hacc veya umresi sahihtir. Kendisine bir kurban gerekir. Bu konuda kurbandan maksat bir koyun kesmektir.

3296 numarada gelecek olan hadis de bu görüşü te'yid etmektedir.[176]

 

Bazı Hükümler
 

1. Günah olan bir şey yapmayı adayan kişi adağını yerine getirmez, uç gün oruç tutar.

2. Yalınayak hacca gitmeyi adayanın adağına riayet etmesine gerek yok­tur.

3. Yaya olarak hacca gitmeyi adayan, gücü yeterse adağını yerine geti­rir. Gücü yetmezse bir bineğe biner ve ceza olarak kurban keser.[177]

 

3294... Bize Mıhled b. Halid haber verdi, bize Abdürrezzak ha­ber verdi, bize İbn Cüreyc haber verdi, İbn Cüreyc; "Bana Yahya b. Saîd yazdı" dedi. Bana, Benî Damra'nm azadlısı Ubeydullah b. Zahr habern verdi, -o herhangi bir adamdı- ki kendisine Ebû Saîd er-Ruaynî, o hadisi Yahya'nın isnadı ve manasıyla haber verdi.[178]

 
Açıklama
 

Bu rivavet yukarıdaki hadisin değişik isnadla gelen başka bir rivayetine işaret etmektedir. Ebû Davud'un bazı nüshaların­da mevcut değildir. [179]

 

3295... İbn Abbas (r.anhüma)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir adam Hz. Peygamber (s.a)'e gelip:

Ya Rasûlallah! Kız kardeşim -yürüyerek hacca gitmeyi- adadı. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah (c.c) kız kardeşinin meşakkat çekmesi ile bir şey yapacak değil, (onun yorulmasına muhtaç değildir). (Bir bineğe) binerek hacca gitsin ve yemininden dolayı keffaret ödesin."[180]

 

3296... İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre;

Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi Kabe'ye yürüyerek gitmeyi adadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) kendisine, bir bineğe binmesini ve bir hedy götürmesini emretti.[181]

 

3297... îbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre; Ukbe b. Âmir'in kız kardeşinin yaya olarak hacca gitmeyi adadı­ğı haberi Rasûlullah (s.a)'a ulaşınca Efendimiz:

"Şüphesiz Allah onun adağına muhtaç değildir. Ona emret, bir şeye binsin" buyurdu.Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisin benzerini Saîd b. EbîArûbe rivayet etmiştir. Halid de İkrime vasıtasıyla Hz. Peygamberden hadisin benzerini rivayet etmiştir.[182]

 

3298... İkrime'den;

Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi... (Yukarıdaki Hişâm'm hadisinin manası rivayet edildi. İkrime bu rivayetinde, hedy (kurban)'i anmadı. Bu rivayette Hz. Peygamber:

"Kız kardeşine emret, bir bineğe binsin" buyurdu (ğu belirti­lir).Ebû Dâvûd dedi ki:

Hadisi, Halid de İkrime'den, Hişâm'ın rivayetinin manası ile ri­vayet etti.[183]

 

3299... Ukbe b. Âmir el-Cühenî'nin şöyle dediği rivayet edilmiş­tir:     

Kız kardeşim, Beytullah'a kadar yürümeyi adayıp, benden ken­disi adına Hz. Peygamber'e danışmamı istedi. Ben de Hz. Peygamber'e danıştım. Rasûlullah (s.a):

"Hem yürüsün, hem de (bir bineğe) binsin" buyurdu.[184]

 

Açıklama
 

3293 numaradaki hadisten itibaren yedi. hadiste bahsedilen olay ve olayın kahramanları aynıdır. Yalnız isnadiarda ve me­tinlerdeki bazı farklardan dolayı musanif hadisi tekrarlamıştır. Rivayetlerin bir kısmının ilk ravisi Ukbe b. Âmir, bir kısmınınki de İbn Abbas'tır.

Metinler arasındaki en önemli farklar da; ilk (3293 numaralı) hadiste Ukbe b.Âmir'in kız kardeşinin yalınayak, başı açık haccetmeyi adadığı bil­dirilmektedir. Bu hadiste, kadının başını açmasının da bulunması, adağı, gü­nah olan bir şeyi adama bölümüne sokmuştur. Onun için Hz. Peygamber kendisine yemin keffareti emretmiştir. Diğerlerinde ise, anılan kadının sa­dece yürüyerek haca gitmeyi adadığı söz konusu ediliyor. Ayrıca, ilk hadiste Hz. Peygamber'in kadına oruç tutmasını emrettiği ifade edildiği halde, di­ğerlerinde bu mevcut değildir. Ancak sonraki bazı hadislerde bir hedy emri yer almaktadır. Bu rivayetlerde, yemin keffareti değil de hedyin emredüme-si, adağın sadece insanın gücünün yetmediği bir şey olmasından dolayıdır.

Hadislerde geçen, Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi; Âmir'in kızı Ümmü Hibbân'dır. Hz. Peygamber'e biat etmiştir.

Bir rivayette; kadının şişman olduğu, bu yüzden yürümekte zorluk çek­tiği de bildirilmektedir.

3293 numarar1 iki hadis izah edilirken, yaya olarak hacca gitmenin ada­nabileceği, fakat bu adağın bir özre binaen yerine getirilmemesi halinde kef-faret olarak bir hayvan kurban edileceği belirtilmişti.

Hac ve umre kasdı olmadan, yaya olarak Kabe'ye gitmeyi adamanın geçerli olup olmadığında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe'den; umre veya hacc niyeti olmadan yapılan adakların muteber olmadığı rivayet edil­miştir. Şafiî de aynı görüştedir.

Mâlikîlerden bir rivayete ve İbn Ömer ile İbn Zübeyr'e göre; yaya ola­rak hacca gitmeyi adayan kişi, bir müddet yürümekten aciz kalır ve binerse, ertesi sene o binekli geçtiği mesafeyi yürüyerek yeniden haccetmesi gerekir. Aczi devamlı olduğu takdirde bir hedy gerekir.

Bu son hadiste Hz. Peygamber'in, Ukbe'nin kız kardeşi için; "Hem yü­rüsün, hem binsin." şeklinde emir buyurduklarını görmekteyiz. Bundan; gücü yettiği nisbette yürüsün, takatsiz kaldığında da binsin manası anlaşılmakta­dır, îbn Hacer ve Nevevî'nin izahları da bu istikamettedir. Bu anlayış; yaya olarak hacca gitmeyi adayana, aciz değilse adağına uyması gerekir tarzında­ki görüşe uygundur. 3301 numarada gelecek olan Eneş hadisinde, yürüme sözkonusu edilmeden, adakta bulunan zatın bir bineğe binmesinin emredil-diği belirtilmektedir. Çünkü o zat yaşlı idi. Aczi belli idi. Onun için Hz. Pey­gamber (s.a), kendisinden yürümesini istememişti.[185]

 

Bazı Hükümler
 

1. Yaya olarak Kabe'ye gitmek üzere yapılan nezirler sahihtir. Ancak Ebu Hanife ye göre; gidiş maksadı­nın hac veya umre olması gerekir.

2. Böyle bir adakta bulunan kişi, gücünün yettiği ölçüde, adağına ria­yet eder. Yürümekten aciz kaldığı takdirde bir bineğe biner ve bir kurban keser. Bu vaciptir. İmam Şafiî'nin bir görüşüne göre ise müstehaptır.[186]

 

3300... İbn Abbas (r.anhüma) şöyle anlatmıştır:

Rasûlullah (s.a) (insanlara) hitab ederken, güneşin altında ayak­ta duran bir adam görüp durumunu sordu.

Bu, Ebû İsrail'dir. Ayakta durmayı, oturmamayı, gölgelen-memeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adadı, dediler.

Peygamber (s.a):

"Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın" buyurdu.[187]

 

Açıklama
 

Münzirî, bazı âlimîerin; hadiste anılan Ebû İsrail'in, Kayser el-Âmirî olduğunu çünkü sahabeler arasında Ebû israil kün­yesinin sadece bu zâta ait bulunduğunu söylediklerini nakleder. Münzirî'nin bildirdiğine göre, Ebû İsrail'in adı bu hadisten başka hiçbir hadiste geçme­miştir. Ebû Kasım el-Beğavî; Ebû İsrail'in adının Kuşeyr olduğunu söyle­miştir.

Bezlü'l-Mechûd'da ise, Ebû Amr'ın; "Onun adının Cuseyr olduğu söylenildi" dediği kaydedilmektedir. Ebû İsrail'in, Ensar'dan mı yoksa Kureyş'ten mi olduğunda da ihtilâf vardır.

Hz. Peygamber (s.a), cemaate karşı konuşma yaparken güneşte ayakta duran birisini görünce adamı merak edip sormuş. Kadı Iyaz; "Hz. Peygamber'in sorusu, adamın adını öğrenmeye yöneliktir. Kendisine cevap olarak isminin söylenmesi de bunu gösterir" der. Ancak başkaları, sorunun hem adamın adını hem de durumunu öğrenmeye yönelik olduğunu söylerler.

Hadis-i şerifte iki yönlü bir adak söz konusudur. Bunlardan birisi masiyet (günah) yönü, diğeri de tâat yönüdür. Adağın güneşin altında hiç otur­madan ayakta durma ve konuşmama şeklinde olan kısmı masiyet, oruç tutma kısmı da tâattır. Hz. Peygamber (s.a); adağın masiyet olan kısmını reddet­miş, ibadete ait kısmının ise devamını istemiştir.

Hadisten anlıyoruz ki, Kur'an'da ve sünnette meşru oldukları belirtil­meyen ve insana eziyet veren şeyler ibadet değildir. Yalınayak yürümek, gü­neşin altında kalmak bu kabildendir.

Avnü'l-Ma'bûd sahibi; Hz. Peygamber'in Ebu İsrail'i ayakta durmak­tan ve güneşin altında kalmaktan men etmesini gözönüne alarak, hadisin, günah işleme konusundaki adakların geçerli olmayacağına hamledildiğini söy­ler. Bundan Önceki babın ilk hadislerim izah ederken bu konuda âlimlerin farklı görüşte oldukları belirtilmiş ve bu görüşlere işaret edilmişti.

Kurtubî de; Ebû İsrail kıssasının, günah olan veya gücünün yetmeyece­ği bir şeyi yapmayı adayana keffaretin gerekli olmadığını söyleyenler için bü­yük bir delil olduğunu söyler. Bu meselenin de münakaşası daha önce geçti. Burada tekrarına gerek duymuyoruz.

Hattâbî; hadisteki, adağa konu olan şeylerden orucun dışındakilerin be­dene eziyet verdikleri ve birer ibadet olmadıkları için, günaha dönüştükleri­ni; dolayısıyla bu adaklara vefanın gerekmediği gibi, keffaretin de lâzım olmadığını savunur.

Bu konuda Aynî'nin söyledikleri de şöyledir: "Oruç bir ibadet oldu­ğu için, Hz. Peygamber (s.a)Ebû İsrail'e orucunu tamamlamasını emretmiş­ti. Ama diğerleri böyle değildir. Bu hadis, mubah olan şeyleri konuşmama ve Allah'ı anmayı terketmenin tâat olmadığına delildir. İçerisinde tâat ol­mayan, kitap ve sünnetle ibadet oldukları bildirilmeyen; güneşin altında dur­mak gibi bedene eziyet olan şeyler de böyledir. Tâat, Allah ve Rasûlü'nün emrettikleridir."

Avnü'I-Ma'bûd sahibi; hadisi, bazı mutasavvıfların nefis tezkiyesi adı altında nefse zulüm ederek kendilerine eza ve cefa etmelerinin caiz olmadı­ğına da delil olduğunu kaydeder.[188]

 

Bazı Hükümler
 

1. İbadet cinsinden bir şeyi yapmayı adayan kişi adagına riayet etmelidir.

2. Günah olan bir şeyi yapmayı adayan kimse, adağının gereğini yerine getirrîıez. Bazı âlimlere göre bunun yerine bir yemin keffareti öder. Bazıları­na göre bir şey gerekmez.

3. Aynı anda içerisinde hem tâat hem de günah bulunan şeyi veya şeyle­ri adayan kişi, tâat cinsinden olanları yapar, günah olanları yapmaz.

4. Kitap ve sünnette emredilmeyen ve bedene eziyet kabilinden olan şeyler tâat değil aksine isyandır.[189]

 

3301... Enes b. Mâlik (r.a)'den rivayet edildiğine göre;

Rasûlullah (s.a), iki oğlunun arasında götürülen bir adam görüp durumunu sordu.

Yürümeyi adadı, dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber:

"Şüphesiz Allah bunun nefsine azab etmesine muhtaç değildir/' rmyurdu ve (bir şeye) binmesini emretti.

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisin benzerini Amr b. Ebî Amr, A’rac'dan, o da Ebû Hureyre vasıtasıyla Hz. Peygamber'den rivayet et­miştir.[190]

 

Açıklama
 

Buhar'î hadisi hem Kitabü's-Sayd'de hem de Kitabü'l-Eymân'da rivayet etmiştir. Kitabü'l-Eymân'daki rivayet ek ;iktir. Tamamı Kitabü's-Sayd'dadır. Orada Hz. Peygamber'in, oğulları ara­mda yürümeye çalışan ihtiyarı görünce durumunu sorması, ( iJU jıu )"Bu-ıun hali ne?!"şeklinde ifade edilmiştir.

Müslim'in Ebû Hureyre'den yaptığı bir rivayette de, Hz. Peygamber'in htiyara: "Ey ihtiyar! Bin, şüphesiz Allah sana da, senin adağına da muhtaç leğildir." buyurduğu belirtilmektedir.

Bazı kaynaklarda, oğulları arasında güçlükle yürüyebilen bu ihtiyarın ıbû İsrail olduğu kaydedilir.

Bu hadis, yaya olarak hacca gitmeyi adayıp da yürümekten aciz olan .işinin bir bineğe binebileceğine delâlet etmektedir. Gerçi burada bu durumda olan kişiye herhangi bir keffaret söz konusu edilmemiştir; ancak, bu babın daha önce geçen hadislerinden bu durumda olanların bir kurban keseceği anlaşılmaktadır. Konunun detaylı incelemesi, önceki hadislerde geçmiştir.[191]

 

3302... İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre;

Rasûlullah (s.a) Kabe'yi tavaf ederken, kendisini, burnundaki hal­ka ile bir başkasının çektiği bir adama rastladı. Hz. Peygamber (s.a) halkayı eli ile kopardı ve adama, onu eli ile yedmesini emretti.[192]

 

Açıklama
 

Hadis, BuhaıTde üç defa tekrarlanmıştır. Bunlardan ikisi Kitabü'l-Hacc'da, birisi de Kitabü'l-Eymân-dadır, Bu üç ri­vayetten, hacc bahsindekilerden birisi diğer ikisinden farklıdır. Bu rivayet şu şekildedir:"Hz. Peygamber (s.a) Kabe'yi tavaf ederken bir adama rastla­dı. Adamın eli, başka birine bir kayışla yahud bir iple ya da başka bir şeyle bağlanmıştı. Hz. Peygamber eli ile bu bağı kopardı. Sonra da yanındaki adama;"Bunu elinle yed" buyurdu."

Buharı'deki birbirinin aynı olan diğer iki rivayet de şu manadadır: "Hz. Peygamber (s.a) Kabe'yi bir bağ (yular) ile veya başka bir şeyle tavaf eden bir adam gördü ve o bağı kopardı."

Hadisin Nesâî'deki rivayetinde; anılan adamın bu şekilde tavaf etmeyi adadığı kaydedilmektedir. Zaten hadisin, üzerinde durulan konu ile alâkası, bu rivayet sayesinde daha iyi anlaşılmaktadır. Buharı ve Ebû Davud'un ha­disi nezir konusunda vermeleri de adamın bu şekilde tavafı adadığına delildir.

Aynî; cahiliye devri Araplarınm böyle davranışlarla Allah'a yaklaşacak­larını zannettiklerini söyler. Demek oluyor ki adam, cahiliye devrinden kal­ma yanlış bilgisinden dolayı burnuna bağladığı bir iple çekilerek tavaf etme­yi adamış, Hz. Peygamber de bunu görerek mani olmuştur.

Tercemeye, "Burnundaki bir halka" diye geçtiğimiz kelimesi; devenin boynuna veya burnuna bağlanan kıl veya yünden yapılmış halka şek­linde bir iptir. Demir halka değildir.[193]

 

Bazı Hükümler
 

1. Tavaf esnasında hayırlı şeyler konuşmak caizdir.

2. Tavaf halınde olan kışı, gayrı meşru bir şeyin ya­pıldığını görürse bunu eli ile değiştirmelidir.

3. Bir kimse, Allah'a tâat olmayan bir şeyi adarsa bu adağına riayet ge­rekmez.

4. insanlar, insan şerefine yakışmayacak tutum ve davranışlardan ka­çınmalıdırlar.[194]

 

3303... İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre: Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi yürüyerek hacca gitmeyi adadı. Ama buna gücü yetmiyordu. Hz. Peygamber (s.a), (Ukbe'ye):

"Şüphesiz Allah (c.c), kız kardeşinin yürümesine muhtaç değildir.(Bir şeye)binsin ve bir deve veya sığır kurban etsin" buyurdu.[195]

 

3304... İkrime, Ukbe b. Âmir'den rivayet etmiştir: Ukbe (r.a) Hz. Peygamber (s.a)'e;

Kız kardeşim Kabe'ye kadar yürümeyi adadı, dedi. Bunun üze­rine Hz. Peygamber (s.a):

"Allah (c.c), kız kardeşinin Kabe'ye kadar yürümesi ile bir şey yapacak değildir." buyurdu.[196]

 

Açıklama
 

Bu iki hadis Lü'lüî'nin rivayetinde mevcud değildir. Onun için bazı matbu nüshalarda yer almamıştır.

Mizzî; bu rivayetlerin Ebu'l-Hasen b. el-Abd'm rivayeti olduklarını, Ebu'I-Kasım'ın bunları zikretmediğini söyler.

Bu rivayetler aşağı yukarı aynı lafızlarla daha evvel geçmiştir. Ancak burada dikkati çeken önemli bir konu göze çarpmaktadır: Yukarıdaki ha­diste Hz. Peygamber'in, kadına binmesini emrettikten sonra bir "bedene" kurban etmesini de emrettiği görülmektedir. Bedene; Hanefîlere göre, bir deve veya sığır; İmam Şafiî'ye göre, bir devedir. Halbuki 3296 numaradaki ha­diste Hz. Peygamber'in hayvan türü anmadan bir hedy götürmesini emretti­ği beyan edilmekteydi. Âlimlerin, hedyin bir koyunla karşılanacağı görüşünde oldukları kaynaklarda ifade edilmektedir. Buna göre ortaya bir güçlük çık­maktadır. Bu rivayette açıkça Hz. Peygamber, "bedene" kesilmesini emret­tiği halde âlimler bir koyun kurban edilmesini nasıl yeterli bulmuşlardır?

Bu rivayetin, Ebû Davud'un bazı nüshalarında bulunmaması, buna se­bep olabilir mi? Bilemiyoruz.[197]

[167] Bu bab bazı nüshalarda mevcut değildir.

[168] Tirmizî, nüzûr 2; İbn Mâce, keffarât 16.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/261.

[169] Muğnî, Mirkât, Bidâyetu'l-Müctehid, Neylü'l-Evtâr ve Bezlü'l-Mechûd'da, Ebû Hanî­fe'nin görüşü buna tam zıt olarak verilmektedir. Nitekim önceki hadiste bu görülmüştür.

[170] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/261-263.

[171] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/263.

[172] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/264.

[173] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/264-265.

[174] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/265.

[175] Müslim, nüzûr 11; Tirmizî, nezûr 17; Nesâî, eymân 33; İbn Mâce, keffârât 20; Ahnıed b. Hanbel, IV, 145, 147, 149, 151.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/265-266.

[176] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/266-267.

[177] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/268.

[178] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/268.

[179] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/268.

[180] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/268-269.

[181] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/269.

[182] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/269.

[183] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/270.

[184] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/270.

[185] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/270-271.

[186] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/271-272.

[187] Buharı, eymân 31; îbn Mâce, keffârât 21; Muvatta 6; Ahmed b. Hanbel, IV, 168.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/272.

[188] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/272-273.

[189] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/273.

[190] Buharı, eymân 31, sayd 27; Müslim, nüzûr 9, 10; Tirmizî, nüzûr 10; Nesâî, eymân 42.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/274.

[191] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/274-275.

[192] Buharı, hacc 65, eymân 31; Nesâî, hacc 135, eymân 30; Ahmed b. Hanbel, I, 364.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/275.

[193] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/275.

[194] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/276.

[195] Tirmizî, nüzûr 10.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/276.

[196] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/276-277.

[197] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/277.



Konu Başlığı: Ynt: Günah İşlemeyi Adayana Keffaret Gerekir Diyenler
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Temmuz 2016, 23:09:06
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri gunahdan haramdan ali koysun inşallah yolundan ayirmasin...


Konu Başlığı: Ynt: Günah İşlemeyi Adayana Keffaret Gerekir Diyenler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 09 Kasım 2016, 20:53:19
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri yanlış işler yapmayanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun