๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 26 Kasım 2011, 23:54:23



Konu Başlığı: Cünublükten Yıkanmak
Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Kasım 2011, 23:54:23
97. Cünublükten Yıkanmak

 

Bu bâb cünuplükten dolayı yıkanmakla ilgili hadisleri ihtiva etmekte­dir.( ) (gasl) yıkamak, ( ) (gusl) yıkanmak mânalarında kul­lanılır.

Gusl lûgatta "akıtmak" ıstılahta ise, "bedende, suyun varması müm­kün olan her yere suyu ulaştırmak (bütün vücûdu yıkamak)" manalarına gelir. Ağızın ve burnun içi, yıkanması gereken yerlerdendir.

Cenabet, lügatta uzaklık demektir. Cünup olan kişi, yıkanıncaya kadar namaz ve mescidlere yaklaşmaktan men' edildiği için, bu isim verilmiştir. Şeriata göre, namazın sıhhatine mâni, bedende olan manevî pisliktir.

 

239....Cübeyr b. Mut'im[382] 'den rivayet edildi ki:

Sahabe-i Kiram (r.a,) Rasûlullah (s.a.)'m yanında cünuplukten dolayı yıkanmaktan bahsettiler. Rasûlullah (s.a.) her iki eli ile de gös­tererek "Bakın ben başıma üç defa (üç avuç) dökerim" buyurdu.[383]

 

Açıklama
 

Şerhini yaptığımız bu hadis Peygamber sallellahü aleyhi vesellemin guslederken başa üç defa eliyle göstererek (su döküp) guslettiğini beyan eder.

Şafiî ulemasından Nevevî "Bu hadis başa üç defa su dökmenin rnüste-hab olduğuna delâlet eder. Ashabımız başa kıyasla bedeni de aynı hükmün altına sokmuşlardır" der. Hanefî ve Hanbelilerin görüşü de Nevevînin işa­ret ettiği gibidir. Yani gusülde bütün bedenin üç defa su dökülerek yıkan­ması müstehabtır.

Mâlikîlere göre sadece başın üç defa yıkanması mendûptur. Beden için mendub oluşuna delâlet edecek bir şey yoktur. Bu hadisin zahiri ile Buhârî (gusül, 5-15) ve Müslim'in Hz. Âişe'den rivayet ettikleri hadis, Malikîlerin görüşünü te'yîd etmektedir. Buhârî, sarihlerinden Askalânî de îbn Battal'dan şu nakli yapar: "Asıl olan bir defa yıkamaktır."

Zaten bedenin üç defa yıkanması sabit olsaydı, bu bize kadar gelirdi.[384]

 

Bazı Hükümler
 

1. Din büyüklerinin yanında ilmî konuların müzâkeresi câizdir.

2. Yıkamldığında başa üç defa su dökmek müstehaptır.

3. Öğretmenin Öğreteceği şeyi, öğrencinin anlayabileceği bir şekilde an­latması gerekir.

4. İlmi mevzular konuşulurken bir mevzuyu aydınlatmak için ilim ada­mının müdâhelede bulunması yerindedir.

 

240....Âişe (r.anha)den şöyle demiştir: "RasûluIIah (s.a.) cünuplükten dolayı yıkanmak istediği zaman süt kabına benzer bir kap is­terdi.[385] (Kap gelince) iki avucu ile su alır ve önce başının sağ tarafım, sonra da sol tarafını yıkardı. Daha sonra iki eline tekrar su alır ve ba­şının tamamına dökerdi."[386]  [387]

 

Açıklama
 

Bu haciis-i şerif bir Önceki hadisi açıklar mâhiyettedir. Şöy­le ki birinci hadiste Hz. Peygamber başına elleriyle üç defa su dökmekle iktifa etmişti. Burda ise, birinci su ahşıyla başının sağım, ikin­cisi ile solunu, üçüncüsü ile başının tümünü yıkadığı Hz. Âişe tarafından nakledilmektedir.

Hz. Peygamberin yıkanmaya başından başlayıp onu üç defa yıkaması, kir tutmakta başın en önde gelen azalardan olduğunu ve dolayısıyla, bu şe­kildeki guslün hikmetini tebarüz ettirmektedir. Nitekim, Malikîlerin de baş­tan başka üç defa yıkanması nıendup olan aza olmadığını söylemeleri bunu göstermektedir.[388]

 

Bazı Hükümler
 

1. Gusül ve abdest için su hazırlamak meşru olur.

2. Gusle başı yıkayarak başlamak müstehaptır.

3. Yıkamaya önce sağdan başlanması gerekir.

 

241....Teymullah b. Sa'lebe'nin oğullarından biri olan Cumey b. Umeyr'den, demiştir ki;

"Annem ve teyzem ile birlikte Âişe (r.anha)nin yanına gitmiştik. Onlardan birisi Âişe (r.anha) ye; gusülde neler yapardınız? diye sor­du. Âişe (r.anhâ) da şu cevabı verdi:

Rasûlullah (s.a.) önce namaz için aldığı abdest gibi abdest alır, sonra başına üç defa su dökerdi. Biz ise, saçımızdaki örgülerden do-,layı bes defa dökeriz."[389]  [390]

 

Açıklama
 

Bundan önceki hadislerde Rasûlullah'ın gusülden önce abdest aldığına dair bir işaret olmamasına rağmen, bu hadis-i şerifte gusülden önce namaz abdesti gibi abdest aldığım daha sonra başına üç defa su dökerek gusül yaptıkları anlatılmaktadır.

Hz. Âişe her iki hadiste Rasülullah'ın başına üç defa su dökerek gusle başladığını, diğer bir olayda birinci hadis-i şerifi şerheder mahiyette gusül­den önce abdest aldığım söylemektedir. Yine Hz. Âişe ve Hz. Meymûne, 243-245 no'lu hadisler de Hz. Peygamberin gusül öncesi neler yaptığım an­latmaktadırlar. Her hadis diğer bir hadisin şerhi durumundadır. Böylece üm­metin maslahatı sağlanmış olmaktadır. Bu konuda geniş bilgi 243-245. ha­dislerde gelecektir. Açıklamaya çalıştığımız hadis-i şerifin delâlet ettiği nok­taları ise, ulemâmız şöyle belirlemiştir:

Hadis-i şerifin zahirinden gusülden önce abdest almanın sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Ulemânın ekserisinin görüşü de bu merkezdedir. Sadece Dâvûd (-ızâhiri) ile Ebû Sevr gusülden Önce abdest almanın vâcib olduğunu ile­ri sürmüşlerdir. Ancak bu görüşe delil olabilecek bir açıklama getirilmemiştir.

Ayrıca bu hadis-i şerifteki Âişe (r.anhâ)nın "Biz saçımızdaki örgüler­den dolayı beş defa su dökeriz" ifadesine göre, kadınların başlarını beş defa yıkamalarının müstehap olması gerekir. Ancak senedde adı geçen Cümey'den dolayı bu hadis zayıf sayılmış ve delil olarak kabul edilmemiştir. Ayrıca ilerde gelecek olan 251 no'lu hadiste kadınların örgülerinin durumu ve baş­larına üç defa su dökebileceklerine dair açık ifadeler bulunmaktadır.[391]

 

Bazı Hükümler
 

1. Gusle abdestle başlamak sünettir.

2. Erkekler üç, kadınlar beş defa başlarına su dökebi­lirler.

3. Kadınlar saçlarım örebilirler.

4. Saçlarının dibine su ulaşıyorsa kadınların saç örgülerini çözmeleri ge­rekmez.

 

242....(Ebu Davud'un Süleyman b. Harb el-Vâşihî ve Müsedded'den rivayet ettiği hadiste) Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir:

"Rasûlullah (s.a.) cünuplükten dolayı guslet (mek iste)diği zaman -Süleyman b. Harb'in rivayetine göre,- önce sağ eliyle sol eline su dö­ker  -Müsedded'in rivayetine göre de- önce kaptan suyu sağ eli üzerine dökerek ellerini yıkar,- sonra ikisinin ittifakla rivayetine göre- ve fercini yıkardı. (Bundan sonra Müsedded): Suyu sol eline dökerdi. Âişe (r.anhâ) bazan ferci kinayeli olarak söylerdi (sözlerini ilâve etti).

(Hadis'in bundan sonraki kısmında Süleyman ve Müsedded itti­fak etmişlerdir:) Rasûlullah sonra namaz için aldığı abdest gibi abdest alır, her iki elini de kaba daldırıp (su alır) suyun (başının) derisine ulaştığını bilinceye veya[392] deriyi paklayıncaya kadar saçlarını hilaller ve başına üç defa su dökerdi. Sudan artan olursa onu da vücûduna dö­kerdi."[393]  [394]

 

Açıklama
 

Hadiste Rasûlullah'ın gusle ellerinden başladığı ancak Süleymana göre sağ eh ile sol eline su döktüğü; Mısedded e göre ise, kabtan direkt olarak sağ eline su döktüğü şeklinde beyân edilmektedir. Daha sonra her iki râvinin de ittifakı ile avret mahallini -burada Müsedded'in beyânına göre sağ eliyle döküyor sol eliyle avret yerini- yıkıyordu. Bunu müteâkib namaz abdesti gibi abdest alıyor, sonra da iki elini kaba daldırarak su alıyor, saçlarım ve vücudundaki kılları ovalayarak aralarına suyun nüfuz etmesini sağlıyordu. Suyun tenine değmesiyle oranın temizlenmesine kanaat getirdiği an, üç defa başına su alarak bütün vücudunu yıkıyordu. Artan su kalırsa hepsini birden vücuduna döküyordu.

Kadı Iyaz, bazı kişilerin, bu hadise dayanarak vücuttaki bütün kılların ovalanmasının gerektiği görüşünü benimsediklerini söyler. Mâlikîlere göre sık otsun, seyrek olsun, vücuttaki bütün kılların ovalanması vâcibtir. Şafiî ve Hanbelilere göre, ovalanmadığı takdirde su deriye ulaşıyorsa kılların ova­lanması mendub, ulaşmıyorsa vâcibtir.

Bu meselede Hanelilerin görüşü de şöyledir: Ovalanmadan su deriye ka­dar ulaşırsa saçın ve sakalın ovalanması müstehap, ovalanmadan deriye ulaş­mazsa, farzdır.

Gusülde bedenin ovalanmasını şart koşmayanlar bu hadisi delil göste­rirler. Zira ( ) suyu akıtmak, dökmek anlamına gelmektedir, der­ler. Vücudu ovalamanın hükmü ile ilgili görüşler, abdestle ilgili bahiste ve­rilmiştir.[395]

 

Bazı Hükümler
 

1. Cünuplükten dolayı yıkamldığında önce eller ve avret yen yıkanmalıdır.

2. Gusle başlarken abdest almak sünnettir.

3. Kılların dibi ovalanmalıdır.

4. Rasûlullahın tertibi üzere gusül yapmak sünnettir.

 

243. …Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir:

"Rasûlullah (s.a.) cünuplükten dolayı gusletmek istediği zaman Önce ellerini bileklerine kadar, sonra da fercini kaşığıyla yıkar ve on­lar üzerine su dökerdi. Ellerini temizledikten sonra duvara sürterdi. Sonra abdest almaya başlar (abdest aldıktan) sonra da başına su dö­kerdi."[396]  [397]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerifte geçen  ( ) kelimesi kasık ve koltuk altı gibi kirlerin toplandığı suyun zor ulaştığı yerlere denir. Bu­rada  fere kast  edilmektedir. Zabtı  bazı  nüshalarda  ( ) "dirseklerini" şeklindedir. Irakî doğru olanının bu olduğunu kaydetmekte­dir,   ( ) "sonra onun üzerine suyu döktü" cümlesinin açıklanmasında, sarihlerden kimi kasıklara, kimi ellere kimi de bütününe şâmil olabileceğini söylemişlerdir.

Rasüllah (s.a.)'in avret yerlerini yıkadıktan sonra ellerini duvara sürt­mesi, ellerindeki herhangi bir kokunun kalma ihtimaline binaendir. Günü­müzde temizleyici sabun ve benzerlerinin kullanılmasının lüzumuna işaret­tir. Ayrıca önceden de belirtildiği gibi tuvaletten sonra ellerin sabunla yıkan­ması da gerekmektedir.[398]

 

Bazı Hükümler
 

1. Gusulde msan vücudundaki suyun zor yetiştiği yer­leri yıkamakta mübalağa edilmesi gerekir.

2. Ellerde pislik eseri kalmaması için ek temizleyici kullanılmalıdır. Böyle bir şey olmadığı takdirde toprakla temizlenmelidir.

 

244....Âişe (r.anhâ) şöyle buyurmuştur: "Vallahi eğer isterseniz, size cünuplükten dolayı yıkanmış olduğu yerdeki duvarda Rasûlullah'ın elinin izini gösterebilirim.”[399]  [400]

 

Açıklama
 

Münzirî, bu hadisin mürsel olduğunu, Şa'bî'nin bunu Hz.Aışe (r.anha)den duymadığını söyler.

Fazla bilgi önceki hadiste geçmiştir.

 

245....İbn Abbâs, teyzesi Meymûne[401] ’nin şöyle dediğini haber ver­miştir:

"Rasûlullah (s.a.) için cünuplükten dolayı yıkanacağı suyu ha­zırladım. Kabı sağ elinin üzerine eğdi, iki veya üç (bu şüphe el-A'meş'tendir) defa yıkadı. Sonra avret yerine su döktü ve orayı sol eliyle yıkadı. Daha sonra da (sol) elini yere sürttü ve yıkadı.Bilahere ağzına ve burnuna su aldı, yüzünü ve ellerini yıkadı, başına ve vücuduna su döktü, kenara çekilerek ayaklarını yıkadı.[402] Ona hav­luyu verdim almadı, suyu bedeninden (silip silkeleyerek) atmaya baş­ladı. (el-A'meş der ki) Bunu (Rasulullah'm havluyu almayıp, üzerin­den su serptiğini) İbrahim (en-Nehâiy)e söyledim. İbrahim; "onlar havlu kullanmakta bir beis görmezlerdi, fakat onu âdet edinmeyi kerih addederlerdi" dedi.

Ebû Dâvud, Müsedded'in şu sözünü nakleder: "Abdullah İbn Dâ-vûd'a, "Onlar havluyu âdet edinmeyi kerih görürlerdi" şeklinde bir şey biliyor musun? dedim o; evet öyledir (Meymune'nin rivayetinde, onlar bunun âdet olmasını kerih görürlerdi ibaresi yoktu) fakat ben kitabımda bu ibareyi mevcut olarak buldum, dedi."[403]

 

Açıklama
 

Hadis-i Şerifte geçen "iki veya üç defa yıkadı" ifadesindeki şek, tercümede belirttiğimiz gibi Süleyman el-A'meş'tendir. Ni­tekim bu şüphenin ondan geldiğim Buhârî de belirtmiş bulunuyor. Ancak yine ei-A'meş'in rivayet ettiği ve Ebû Avâne'nin Sahîh'inde kaydettiği aynı hadîste, "ellerine üçer defa su döktü" deyip şek belirten bir ifade kullanma­mıştır. Hafız İbn Hâcer aynı şahıstan gelen bu farklı rivayetler hakkında şu yorumunu yapar: "A'meş anlaşıldığı kadarıyla önceleri bu konuda şek et­mekte iken, sonraları hadisi hatırlamış ve "üç defa" diyerek kati bir ifade kullanmıştır. Çünkü bu rivayeti A'meş'ten üç defa ve tereddütsüz olarak ri­vayet eden ibn Fudayl, şüpheli olarak rivayet edenlerden daha sonraları on­dan hadis dinlemiştir."

Hadis'in bundan sonraki kısımlarından Rasûlullah (s.a.)'in sol eliyle edep yerini yıkadığı, bu yıkama esnasında eline herhangi bir kokunun bulaşmış olma ihtimaline karşılık ellerini yere iyice sürttüğü anlaşılmaktadır. Bu da yüce Rasûl'ün temizliğe ne derece önem verdiğini, hoş olmayan kokuların bedeni üzerinde kalmaması için ne derece dikkat ettiğini göstermektedir.

Gusül ve abdest esnasında ağıza ve buruna su alıp mazmaza ve istinşâk yapmanın hükmünün ne olduğunda ulemâ arasında farklı görüşler vardır:

Îbnu'l-Mübârek, Ahmed b. Hanbel ve İshâk gibi imamlara göre abdestte de gusülde de mazmaza ve istinşâk vâcib (farz) dır.

Hanefîlerle Süfyân es-Sevrî'ye göre, gusülde farzdır, abdestte değildir. Mâlik ve Şafiî âlimlerine göre ise, her ikisinde de sünnettir.

Bu konuda yeterli açıklamalar, daha önceden Abdest ile ilgili hadisle­rin açıklaması üzerinde durulurken verilmiş bulunuyor. Bu bakımdan bura­da delillerini ayrıca tekrar etmeye gerek görmüyoruz. "Sonra başına ve bedenine (su) döktü” ifadesinden Rasûlullah (s.a.)'in saçları arasını ovala­madığı, sadece suyu dökmekle iktifa ettiği anlaşılır. Halbuki, daha evvel Ra­sûlullah (s.a.)'in daha su dökünmeye başlamadan vücutta kıl olan yerlerini ovaladığı zikredilmişti. Burada râvinin hadisi uzatmamak için bunu zikretmemiş olduğu anlaşılabileceği gibi, Peygamber (s.a.)'in ovalamayı bazan terkettiği de anlaşılabilir.

Hadis-i şeriften Rasûlullah (s.a.)'ın ayaklarını yıkamak için yerini de­ğiştirdiği ve ayaklarım yıkamayı en sona bıraktığı anlaşılmaktadır, bu mâ­nâyı ifâde eden başka rivayetler de vardır. Cumhur, bu rivayetlere istinaden, mutlak olarak gusülde ayakları en son yıkamanın müstehap olduğu görüşü­ne varmışlardır. İmam Mâlik'den eğer yer temiz değilse ayakları yıkamayı sona bırakmamn, temizse abdestin hemen akabinde yıkamanın müstehap ol­duğu da rivayet edilir.

İmam Ebû Hanife ve talebelerine göre, gusledilen yer leğen, küvet gibi suyun biriktiği bir yerse ayakları yıkamayı en sona bırakmak, değilse abdes­tin hemen sonunda yıkamak müstehaptır.

"Ona havlu verdim almadı" cümlesinin Buhârî ve Müslim'deki ifade­leri lafız yönünden farklı ise de mânâ itibariyle herhangi bir farklılık yoktur.

Câbir b. Abdillah, İbn Ebî Leylâ ve Saîd b. Müseyyeb bu hadise daya­narak, gusül ve abdestten sonra kurulanmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Şâfiîlerin meşhur kavline göre, silinmeyi terk etmek müstehaptır. Osman b. Affân, Hasan b. Ali, Enes b. Mâlik, Hasen el-Basrî, Ebû Hanîfe, Mâlik ve Ahmed (Allah hepsine rahmet etsin) abdest ve gusülden sonra ku­rulanmada kerahet görmemişlerdir. Bunlar görüşlerine İbn Mâce'nin Selmân-ı Fârisî tankıyla rivayet ettiği;

"Rasûlullah (s.a.) abdest aldı, üzerinde olan yün di b bey i ters çevirdi ve onunla yüzünü sildi"[404] hadisi ile Tirmizî'nin Hz. Âişe'den rivayet ettiği "Rasuiullah'ın bir bez parçası vardı, abdestten sonra bununla kurulanırdı"[405] hadi­sini delil kabul etmişlerdir.

Resûlullah'ın havlu kullanmaması, her zaman kullandığının hilâfınadır. O'nun bu hareketi o gün havlu kullanma ihtiyacını hissetmemesinden veya serinleme isteğinin bulunmasından olsa gerektir.

Ayrıca bu hükümler sıcak iklimde bulunanlar içindir. Soğuk iklimde ya­şayıp silinme zorunluğu olan mü'minler için değildir. Çünkü mevzubahis olan sıhhattir. Soğuğun çok şiddetli olduğu yerlerde bazılarının "sünnettir" diye silinmemede ısrar etmeleri sünnete uygun bir hareket değildir.[406]

 

Bazı Hükümler
 

1. Abdest ve gusül suyunun hazırlanmasında başka-sından yardım istemek caizdir.

2. Kadının kocasına hizmet etmesi meşrudur.

3. Avret mahalleri sol elle yıkanmalıdır.

4. Avret mahalli yıkanmadan önce ve yıkandıktan sonra eller yıkanma­lıdır.

5. İstincadan sonra ellerde kalması muhtemel necaset artığını gidermek için (temizleyicinin bulmadığı zaman) toprağa sürtmek matluptur.

6. Gusülde mazmaza ve istinşak gereklidir. Üç defa olması sünettir.

7. Gusülde ayaklan yıkamanın en sonraya bırakılması meşrudur.

8. Gusülden sonra havlu ile silinmek terkedilebilir.

 

246....Şu'be'den rivayet edilmiştir,demiştir ki; İbn Abbas (r.a.) cünuplükten dolayı yıkanmak istediğinde sağ eliyle sol eline yedi defa su döker sonra da avret yerini yıkardı.

"Bir keresinde kaç defa su döktüğünü unuttu ve "kaç defa dök­tüm?" diye bana sordu. Ben de; bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine İbn Abbâs (hayretle) "Hey anasız (kalasıca), niçin bilmiyorsun?" de­di.

Daha sonra namaz için abdest aldığı gibi abdest alıp vücuduna su döker ve "Rasûlullah (sallellahü aleyhi ve sellem) cünuplükten işte böyle temizlenirdi" derdi.[407]  [408]

 

Açıklama
 

Hadis-i Şerifte geçen ( ) "Anasız kalasıca!" sözü Nihâye'de belirtildiğine göre zem ve sebbetme için kullanılan bir deyimdir. "Sen sokağa bırakılmış, annesi belli olmayan birisin" manası­na gelir. Bu sözün bazan teaccübmânâsında medh için kullanıldığı da söyle­nir. Tîbî daha çok medh için kullanıldığını söyler. Herhalde îbn Abbâs, bu­rada Şu'be'yi zem etmek veya ona küfretmek değil de, dikkatsizliğinden do­layı ona hayret ettiğini göstermek istemiştir.

Bu hadis-i şerifin zahirinden anlaşıldığına göre Rasûlullah (s.a.) cünup­lükten dolayı yıkandığında ellerini yedi defa yıkardı. Ancak râvîler içerisin­de Şu'be b. Dinar bulunduğu için bu hadis zayıf sayılmıştır. Şu'be b. Dinar tenkid edilmiştir. Hadisi hüccet kabul edilmez, üstelik hadis, Rasûlullah (s.a.)'in yıkandığında ellerini üç defa yıkadığını bildiren sahih hadislere zıt düşmektedir.

Şayet üzerinde durduğumuz hadis sahih kabul edilirse, o zaman Rasû­lullah (s.a.)'ın ellerini üç defa yıkadığını bildiren hadislerle neshedilmiş olur. Oysa durum böyle değildir. Hüccet olarak üç defa yıkanmayı bildiren ha­disler kabul edilmiştir.

 

247....Abdullah b. Ömer (r.a.)den, şöyle demiştir:

"Namaz elli (vakit), cünuplükten dolayı yıkanmak yedi defa ve elbiseden idrarı yıkamak yedi defa idi. Rasûlulah (s.a.) namaz beş vakit, cünuplükten dolayı yıkanmak bir ve elbiseden sidiği yıkamak da bir defaya indirilinceye kadar (Allah'a) duaya devam etti."[409]

 

Açıklama
 

Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, Cenab-ı Allah başlangıcında namazı elli vakit, cünuplükten dolayı yıkanmayı yedi defa ve elbisedeki sidiği yıkamayı yedi defa gerekli kılmıştı. Rasûlullah (s.a.) Cenabı Allah'ın rahmet ve şefkatinin büyüklüğüne güvenerek bunların hafifletil­mesi için duâ ve tazarruda bulunmaya başladı. Rasûlullah (s.a.)'ın isteği na­maz beş vakit, diğerleri de birer defa oluncaya kadar devam etti.

Namazın önce elli vakit olarak farz kılınıp da sonra beş vakte indiril­mesi Mi'rac gecesinde olmuştur. Müslim'deki rivayete göre, Rasûlullah (s.a.) hâdiseyi şu şekilde haber vermiştir:

"Allah (c.c) bana her gün ve gece de elli vakit namazı farz kıldı Mûsâ (a.s.)'mn yanına indim, bana "Allah, ümmetine neyi farz kıldı" diye sordu, ben de "elli vakit namazı" dedim.

Rabbine dön ve hafifletilmesini iste. Çünkü ümmetinin gücü buna yetmez. Ben îsrail oğullarım imtihan edip denedim   dedi. Ben de Rabbime dönüp "Ya Rabbi benim ümmetime (namazı) hafiflet" diye duâ ettim. Al­lah (c.c) beş vaktim indirdi. Sonra tekrar Musa (a.s.)'ya döndüm ve Allah'­ın benden beş vakti eksilttiğim söyledim, Mûsâ (a.s.):

Ümmetinin gücü buna da yetmez, Rabbine dön ve hafifletilmesini iste, dedi. Cenab-ı Allah: "Ya Muhammed, bunlar her gece ve gündüz beş namazdır. Her namaz için on namaz (sevabı) vardır, bu da elli eder" buyu­run caya kadar Allah (c.c) ile Mûsâ (a.s.) arasında gidip gelmeye devam ettim."[410]

Cünuplükten dolayı yıkanmanın bir defaya indirilmesi ile, elbisedeki id­rarı yıkamanın bir defaya indirilmesinin namazla birlikte Mi'raç gecesinde veya ayrı ayrı zamanlarda olması muhtemeldir.

Ancak sarihlerin beyânına göre İslâm'ın ilk yıllarında olabileceğini söy­lemeleri yanında hadis zayıf olduğu için delil değildir, diyenler üzerinde faz­la durmadıklarından yeterli bilgi elde edilememiştir. Hadisin sahih olduğu kabul edilse bile namazın elli vakitten beş vakte indirilmesi hususu sahih ha­dislerle sabittir. Fakat cünuplükten temizliğin, elbisenin yedi defa yıkana­rak temizlenmesinin hükmü sahih hadislerde varid olmamıştır. Buna göre de imamların ittifak ettikleri husus cünüplekte su bütün vücûda nüfuz et­mesi halinde bir defa ile iktifa edileceğidir. Elbisede de durum aynıdır.

Elbisedeki bir pisliğin yıkanması, Şafiî ve Mâlikîlere göre bir defadır. Ancak Şafiîlere göre üç defa yıkamak menduptur. Eğer necaset bir veya üç defa yıkamakla yok olmamışsa, zail oluncaya kadar yıkamaya devam etmek gerekir. Ahmed b. Hanbel'den gelen iki rivayetten biri de bu şekildedir. Muğnî müellifi İbn Kudâme bunu tercih etmiştir.

Hanefîlere göre necaset ikiye ayrılır:

Necâset-i Galîza: İnsanın tersi ve sicjiği, eti yenmeyen hayvanların tersi, sidiği ve salyası, eti yenen hayvanlardan tavuk, kaz ve ördeğin tersi, kan, irin, meni, mezi, vedî, hayz ve nifas ileistihazakanlan ağız dolusu kusuntu gibi insanın bedeninden çıkıp da abdesti bozan şeyler bir de şarap ve boğaz­lanmadan ölmüş hayvanın eti ve derisi.

Necâset-i hafife: Atın ve eti yenen ehlî ve vahşi hayvanların sidiği, eti yenmeyen kuşların tersi, eti yenen hayvanların, eşek ve katırın sidiği, İmam A'zam'a göre galiza, imameyne göre hafifedir. Fetva İmameynin görüşüne göre verilmektedir.

Bu necasetlerden galizanın katı olanının dirhem miktarından fazlası na­maza mâni, daha azı mâni değildir. Sıvı olanında ise, avuç içi miktarından azı namaza mâni değil, daha fazlası mânidir.

Necâset-i hafifenin isabet ettiği yer elbisenin veya bedenin dörtte birin­den az ise namaza mâni değil, dörtte birine denk veya daha fazla ise, nama­za mânidir.

İmam Ebû Yûsuf'a göre enine boyuna bir karış miktarı namaza mâni değil, daha fazlası mânidir. Elbise veya bedende namaza mani olacak mik­tarda pislik varsa (ister galiza, ister hafife) hemen yıkanması gerekir. Bu pisliklerde ya gözle görülür yani, kuruduktan sonra iz bırakır, ya da gözle görülmez yani kuruduktan sonra iz bırakmaz.

Gözle görülen bir necasetle pislenmiş olan şey, pisliğin aynı ve eseri yok olunca temiz olur. Temizleme yolunun, yıkamak, silmek, ovalamak (v.s.) olması arasında fark yoktur. Pislik yıkanarak giderilecekse suyun akıcı veya durgun,az veya çok olması arasında fark olmadığı gibi yıkamanın adedi de mühim değildir. Mühim olan pisliğin kendisi ve eserinin ortadan kaldırılma­sıdır.

Renk ve kokudan ibaret olan eserin kalması, (izalesi meşakkatli olduğu için) zarar vermez. Bunları gidermek için sabun ve deterjan kullanmak za­rureti yoktur.

Gözle görülmeyen (iz bırakmayan) necasetle pislenmiş olan şey, yıka­yanın zann-i galibine göre temizlenmiş oluncaya kadar yıkanır.Müftâbih olan görüşe göre aded mühim değildir. Ancak zann-ı gâlib üç defa yıkamak ve yıkanılan şey sıkilabilecek cinsten ise, her seferinde sıkmakla hasıl olur. Bil­hassa üçüncü yıkayışta damlalar kesilinceye kadar sıkılmaya devam edil­melidir.

Bu hususta itibar sıkanın kendi kuvvetinedir. Tahtavî'nin beyânına gö­re, galebe-i zannın üç defa yıkamakla hasıl olacağı şeklinde bir mecburiyet yoktur. Bu üçten az yıkamakla da hâsıl olabilir. Hatta pis bir elbise üzerin­den su akıtılsa ve zann-ı galibe göre o elbisenin temizlendiği kanaati hasıl olsa. yıkama ve sıkma olmadığı halde, o elbisenin kullanılmasicâizolur.Vesveseli olmayan kimse hakkında zahir budur. Vesveseli olan için uygun olan, zann-ı galibi sayı ile takdir etmektir ki, o da üçtür.

Eğer elbisenin yıkandığı su akıcı olmazsa, o zaman her bir yıkanışta sı­kılması zâhir-i rivayete göre lâzımdır. Ebû Yûsuf'tan sıkılmanın şart olma­dığına dâir bir görüş de rivayet edilmiştir. Esas olan temiz olduğuna dair zann-i galibin hasıl olmasıdır.[411]

 

Bazı Hükümler
 

1. Ser’î hükümlerin bazılarının bazıları ile nesh edilmelen caizdir.

2. Cenab-ı Allah, ibâdetleri hafifletmek suretiyle bu ümmete merhamet etmiştir.

3. Kulun mahzurlu olmayan bir şeyi Rabbisin'den istemesi caizdir.

4. Rasûlullah (s.a.)'ın şefaati makbuldür.

 

248....Ebû Hureyre (r.a)'den, demiştir ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:

"Muhakkak her kılın altında cünuplük vardır. Bütün kılları yı­kayınız, teni temizleyiniz."[412]

EbûDâvûd, "Haris b. Vecih'in kendisi zayıf, hadisi münker"dir, dedi.[413]  [414]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır ki, cünuplükten dolayı yıkanan kışı vücudunun tamamına suyu ulaştırmahdır. Suyun isabet etmediği bir kıl bile kalsa cünuplük devam eder. Hattâbî "Hadisin zahiri, gusledecek kişinin saç örgülerim çözmesi gerektiğine işaret eder. Çünkü vücuttaki kılların tek tek yıkanması gerekir. Bu da ancak örgülerin çözül­mesiyle mümkündür. İbrahim en-Nehaîbu görüştedir. Ancak ulemânın cum­huruna göre su saçların dibine ulaşırsa örgülerin çözülmesine lüzum yoktur" der.

İmam Nevevî ise, "cumhura göre gusleden kadın saç örgülerini çözme­den su saçlarının tamamına ulaşırsa örgüleri çözmesine lüzum yoktur, aksi takdirde örgülerin çözülmesi vaciptir. Bizim görüşümüz de budur. Ümmü Seleme'nin hadisi, örgüler çözülmeden suyun saçlarının tamamına ulaşmış olduğuna hamledirir" demektedir.

Hanefilere göre, saç örgülerinin çözülüp çözülmemesi hususunda erkekle kadın farklıdır. Kadınların saçlarının dibine su ulaştığı takdirde, örgülerin çözülerek saçların yıkanmasına lüzum yoktur. Çünkü Müslim'in bir rivaye­tinde, ümmü Seleme (r.a.) Rasûlü Ekrem (s.a.)'e:

"Ya Resulullah ben saçlarımı örerim, cenabetten dolayı yıkanacağımda onu çözeyim mi?" diye sormuş, Rasûllah da "Hayır" cevâbım vermiştir.[415]

Erkeklerin ise saçları örgülü ise, guslettiklerinde örgülerini çözüp suyu saçlarının tamamına ulaştırmaları gerekir. Bu konuda 251. hadisin şerhinde daha fazla bilgi verilecektir.

Yine Hattâbî'nin ifade ettiğine göre, gusülde mazmaza (ağıza alma) ve istinşâk .(buruna su alma) yi farz görenler bu hadis-i şerife istinad etmişler­dir. Çünkü hadis-i şerifte, her kılın yıkanması emredilmektedir. Burunun için­de de kıllar olduğuna göre burunun içinin de yıkanması gerekir, Hadis-i şerifteki  ( ) "deriyi (vücûdun dışını) temizleyin" emri de ağıza su almanın farziyetine delâlet eder.

Aynî de yukarıda verilen bilgileri tekrar ettikten sonra İmam-ı Azam'm bu hadise dayanarak mazmazayı ve istinşaki farz saydığını söylemektedir. Hattabî bu hadise dayanılarak mazmazanın farz sayılmasına itiraz ederek şöyle demektedir: ( ) sözü lügatlara göre, vücudun dışı, gözün gördüğü kısımdır. Ağızın ve burunun içine beşere değil, ( ) (edeme) denilir. Dolayısıyla ( ) emri mazmaza (ağıza su alma)nın farz olduğuna delalet etmez."

Ancak lügatçılann ifadesi Hattâbî'nin ortaya attığı görüşe zıt düşmek­tedir. Meselâ Cevherî'nin beyanına göre ( ) (edeme) derinin ete bitişik olan kısmıdır. Ağız ve burunun içi ise, böyle değildir. Öyleyse bu hadis-i şerifteki ifâdelere dayanarak mazmaza ve istinşakı farz saymak yerinde bir harekettir.

Bu konu ile ilgili bilgi için 106. hadis-i şerif ve açıklamasına bakılabilir.[416]

 

Bazı Hükümler
 

1. Cünuplükten dolayı yıkanmada bütün vücudun ve vücuttaki kılların yıkanması farzdır.

2. Deriye suyun ulaşmasına mâni olan pisliklerin izâle edilmesi şarttır.

 

249....Ali (r.a.)Men rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Kim kıl dibi kadar bir yeri yi kam ayıp cünup bırakırsa ona (terk edilen yere veya bu yeri yıkamayıp terk eden kişiye) şöyle böyle (veya şu kadar süre) azab edilir."[417]

Ali (r.a.) "Bunun (bu şiddetli azabı duyduğum) için (üç defa) ba­şıma (saçıma) düşman oldum" der ve saçını da tıraş ederdi.[418]

 

Açıklama
 

Hadis"i §erifte Secen ( )  zamiri bazı müshalarda ( ) şeklinde müennes olarak gelmiş ve harf-i cerre sebebiyet ma

nâsı verilmiştir. Bezlü'l-mechûd'deki kayıt o şekildedir. Terceme Menhel'in açıklamasına göre ve zamir müzekker kabul edilerek yapılmıştır.

Tîybî bu hadise dayanarak başı tıraş etmenin sünnet olduğuna hükmet­miş ve; "Rasûlullah (s.a.) Ali'yi başını tıraş etmekten men'etmediğine göre bu bir takrîrî sünnettir. Aynca Rasûlullah (s.a,) ümmetine Hulefâ-i Râşidîn'in sünnetine uymalarını emretmiştir” demiştir.

îbn Hacer, ve Aliyyü'1-Kârî Tîybî'nin görüşünü reddederek "Bir hali­fenin yaptığı Rasûlullah (s.a.) ve diğer üç halifenin yaptıklarına muhalif oldu­ğunda sünnet değil, ruhsat olur" demişlerdir.[419]

 

Bazı Hükümler
 

1. Gusülde vücudun ve vücuttaki kılların tamamına suyu ulaştırmak farzdır.

2. Vücuttan veya vücuttaki kıllardan bir parçayı (kadınların örgüleri müs­tesna) yıkamayıp kuru bırakan kişi, Allah'ın dilediği kadar azap görecektir. Yıkandıktan hemen sonra bu kuru kalan yerleri de yıkarsa ittifakla guslü tamam olur. Ama hava ve yıkanan kişinin mizacı mutedil olduğu halde di­ğer azaları kurduktan sonra daha evvel yıkanmayan kısmı yıkarsa Malikilere göre guslün iadesi lâzımdır. Diğer üç mezhebe göre lâzım değildir.

3. Başı tıraş etmek caizdir.[420]

[382] Cübeyr b. Mut'im Kureyş'in büyüklerindendir. Ensâb ilmini çok iyi bilirdi. Bedir'de esir edilen kureyşlileri kurtarmak maksadıyla Medine'ye gelmiş ve Rasûlullah (s.a.)ın okuduğu Kur'ân-ı Kerim'i dinlemişti. Bu gönlünde İslama karşı bir yakınlığın doğma­sına sebeb olmuştur. Cübeyr, Hayber Savaşı olduğu sene müslüman olmuştur. Mek­ke'nin fethi senesinde İslama girdiğini söyleyenler de vardır. Rasûlullah'tan 60 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan 6'sı Buhârî ve Müslim'de müşterek olarak mevcuttur. H. 57 veya 59 senesinde Medine'de vefat etmiştir. (Bilgi için bk. Buhârî el-Tarîhu'l-kebir, II, 223; İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-ta'dît, II, 512; tbnu'I-Kayserânî, el-Cem' beyne ricâli's-sahîhayn, I, 76; lbnu'1-Esîr, Usdu'l-ğâbe I, 323; Zehebî A'lâmu'nmıbelâ, III, 95-99; İbn Hacer, el-tsâbe, I, 225; Tehzîbu't-Tehzîb, II, 63; Ibnu'i-İmad Şezerâtu'z-zeheb, I, 64.).

[383] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 431-432.

[384] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 432.

[385] Ahmed Naîm Efendi hadis-i şerifteki (k-j1^) kelimesini, Kâmûs tercemesine istina­den "külek" şeklinde terceme etmiştir. Kâmûs'ta "el-hiiâb" kelimesi İçin: "Sut sağa­cak kaba denir ki, külek ve susak tabir olunur" diyor. Ahmed Naım Ebû Avâne'nın Ebû Âsim en-Nebîl'den naklen bu kabın, uzunluğunun ve genişliğinin bir karıştan az olduğunu, Beyhakî'nin de sekiz rıtıl su alan bir testi olarak takdir ettiğini kayd etmek­tedir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, I, 207).

[386] bk. Buhârî, gusl 6; savm 65; buyu' 98; Müslim, hayz 39; mesâcîd 229; sıyâm 110; buyu' 23; Nesâî, gusl 19; Ahmed b. Hanbel, I, 321, 346, 367; II, 19, 116, 375.

[387] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 432-433.

[388] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 433.

[389] bk. Nesâî, tahâre 149; Ibn Mâce, tahâre 94; Dârimî, vudû' 115; Ahmed b. Hanbel, VI, 188.

[390] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 433-434.

[391] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 434.

[392] Buradaki şüphe râvilerden birisindendir.

[393] Ahmed b. Hanbel, I, 183; IV, 188.

[394] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 435-436.

[395] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 436.

[396] bk. Ahmed b. Hanbel, VI, 102, 227.

[397] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 436-437.

[398] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 437.

[399] Hadisi sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

[400] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 437-438.

[401] Meymûne binti'l-Hâris.RasûluIIah'ın hammlarındandır. Rasûlullah (s.a.) onunla hicre­tin altıncı senesinde evlenmiştir. Kendisinden 46 hadis rivayet edilmiştir. Bunların yedi­sinde Buhârî ve Müslim ittifak etmiştir. Ayrıca Buhârî'de bir, Müslim'de de beş hadisi vardır. H. 51 de vefat etmiş ve namazını tbn Abbâs (aldırmıştır. (Bilgi için bk. İbn Sa'd, Tabakâl VIII, 132-140; tbnu'1-Esîr, Üsdu'I-ğâbe, VII, 272; Zehebî, A'lâmu'n-nubelâ, II, 238-245; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 411-413; Tehzîbu't-Tehzîb, XII, 452; îbnu'1-tmâd, ŞezerfituVzeheb, I, 12, 58).

[402] Buhârî, gusl 8, 11, 18, 21; Nesâî, Gusl 22; Ahmed b. Hanbel, VI, 335.

[403] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 438-439.

[404] İbn Mâce, tahâre 59.

[405] Tirmizî, tahâre 40.

[406] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 439-441.

[407] Ahmed b. Hanbel, I, 307.

[408] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 441-442.

[409] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 442-443.

[410] bk. Buhârî, salat 1; enbiya 5; Müslim İman 259, ?63, Tirmizî, mevâkıt 45; Nesâî, salat 1; İbn Mace Likâme 194; Ahmed b. Hanbel, IH, 149; V, 144.

[411] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 443-446.

[412] Tırmızî, tahâre 78; İbn Mâce, tahâre 106.

[413] Tırmizî: "Haris b. Vecih'in hadisi garibtir"; Şâfıî, "Bu hadis sabit değildir"; Beyhakî, "Bunu ehl-i ilim inkâr etmiştir" der.Dârakutnî İlel'inde: "Malik b. Dinar Hasen'den mursel olarak, Ebânü'l-Attar Kata-de tarikiyle Hasen'den o da Ebû Hureyre'den rivayet ettiklerini" söylemektedir.

[414] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 446.

[415] Müslim, hayz 58; Tirmizî, tahâre 77; Nesaî, tahâre 149; tbn Mâce, tahâre 108; Dârimî, vudû 115; Ahmed b. Hanbel, VI, 289, 315.

[416] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 446-448.

[417] İbn Mâce, tahâre 106. Ahmed b. Hanbel, I, 94, 101, 133.

[418] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 448.

[419] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 448-449.

[420] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 449.