๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 28 Mayıs 2012, 16:26:55



Konu Başlığı: Borç Konusunda Şiddet Göstermek
Gönderen: Zehibe üzerinde 28 Mayıs 2012, 16:26:55
9. Borç Konusunda Şiddet Göstermek


 

3341... Semüre (b.Cündüb)r.a'den şöyle rivayet edilmiştir. Derki:

Rasûlullah (s.a) bize hitab edip:

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" diye sordu.Kimse cevap vermedi. Sonra tekrar;

"Filan oğulllarından burada kimse var mı?" dedi. Yine kimse cevap vermedi. Rasûlullah (s.a) üçüncü defa tekrar;

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" buyurdu. Bu sefer bir adam kalkıp:

Ben varım ya Rasûlallah! dedi. Hz. Peygamber:

"Önceki iki seferde niçin cevap vermedin? Şüphesiz ben sizin için sadece hayır anarım. Arkadaşınız, borcuna mukabil hapsedildi (cennete sokulmadı)" buyurdu.

(Semüre der ki:)

O adamı, arkadaşının bütün borçlarını öderken gördüm. Öyle ki, artık ondan bir şey isteyen hiç kimse kalmadı.

 

Ebû Dâvûd şöyle dedi: (Hadisi Semüre'den nakleden Sem'ân), "Müşennec'in oğlu Sem'an'dır.[70]

 
Açıklama

 

Nesâî'nin rivayetinden anlaşıldığına göre, metinde konu edilen konuşma bir cenazede geçmiştir. Hz. Peygamber (s.a) ve sa-hâbîler, bir cenazeyi defnetmek için gitmişlerdi. Rasûlullah (s.a) cemaate bir konuşma yapıp, falan sülâleden kimsenin olup olmadığını sordu. Kimsenin cevap vermemesi üzerine sorusunu üç defa tekrarladı. Nihayet bir adam kalkıp kendisinin o sülâleden olduğunu söyledi. RasûlullahJia, ölen zâtın borçlan yüzünden hapsedildiğini, cennete bırakılmadığını söyleyip onun borçlarının ödenmesini istedi. Adam da, cemaata sorarak, ölünün kime borcu varsa hiç bırakmadan hepsini ödedi.

Hadis-i şerif; insanlara olan borcun ne derece önemli olduğunu, öden­meyen kul haklarının kişinin cennete girmesine mani olacağını göstermekte­dir. Bu babda gelecek olan hadisler, konunun önemine daha çok açıklık ge­tireceklerdir.

Allah (c.c), şirkten başka bütün günahları tevbe ile affettiği halde; kul borcunun affını, alacaklının affetmesine bağlamıştır. İleride gelecek olan 3345 numaralı hadiste belirtildiği üzere, zenginin borcunu vermeyip savsaklaması zulümdür.

Borcunu ödemeyi istediği halde, imkânsızlığından dolayı ödeyemeyene, mühlet'vermek alacaklılar için farzdır. Bakara sûresinin 280. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: "Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar, ona mühlet ve­rin. Bilmiş olasınız ki, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır."

Âlimler bu âyetle istidlal ederek, darda olan borçlu için mühlet vermenin farz, borcu tamamen bağışlamasının da müstehap olduğuna hükmetmişlerdir.

Dürrü'l-Muhtâr'da; haddizatında farzın nafileden daha üstün olduğu, ancak üç şeyin bundan müstesna tutulduğu kaydedilir ve; darda kalanın bor-eunu bağışlamak mendûb olduğu halde, bunun da vacib olan mühlet ver­mekten daha üstün olduğu ifade edilir.

Ebû Ca'fer et-Tahavî'nin rivayet ettiği bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a); "Darda kalan borçluya mühlet verene, her gün için sadaka sevabı var­dır." buyurmaktadır.

Hadis-i şerif, borçlu olan müslümanların borcunu ödeyivermenin öne­mine de işaret etmektedir. Müslim'in, Ebû Mes'ud'dan rivayet ettiği şu ha­dis, bu durumda olanların nail olacağı ecre en güzel bir şekilde delâlet et­mektedir:

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Sizden önceki milletlerden bir adamın hesabı görüldü. Onun hiçbir hayrı yoktu. Ancak o zengindi, insanların arasına karışır, kölelerine; darda ka­lanlara göz yummalarını emrederdi. Allah (c.c): Ondan vazgeçin, biz buna ondan daha lâyığız, buyurdu."[71]

Yine Müslim'in Ebû Katâde'den rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygam­ber (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Her kimi, Allah'ın kendisini kıyamet gününün kederlerinden kurtar­ması sevindirirse, darda olana mühlet versin ya da tamamen terketsin."[72]

Yukarıda işaret edildiği gibi bu hadisi Nesâî rivayet etmiştir. Ayrıca Buharî'nin Tarilı-i Kebîr'inde de vardır.

Buharı; "Sem'an'ırt Semüre'den, Şa'bî'nin de Sem'an'dan hadis duy­duğu bilinmemektedir." der. Tehzîbu't-Tehzîb'de ise, "Sem'an'dan Âmir b. eş-Şa'bî rivayette bulunmuştur, başkası değil." denilir. İbn Hibbân ve Ebû Nasr da Sem'an'ın güvenilir bir ravi oluduğvnu söylerler.[73]

 
Bazı Hükümler

 

1. İnsanlar, başkalarına olan borçlarını ödemede titizlik göstermelidirler.

2. Başkasına borçlu olarak ölen kişinin borcu onun cennete girmesine engel olur.

3. Ölen birisinin borcunun bir başkası tarafından ödenmesi caizdir.[74]

 

3342... Ebû Mûse'l-Eş'arî (r.a)'den, Rasûlullah (s.a)'in şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiştir:

"Allah katında; nehyettiği büyük günahlardan sonraki en bü­yük günah; kişinin ödeyecek mal bırakmadan, borçlu olduğu halde Allah'ın karşısına çıkmasıdır."[75]

 
Açıklama

 

Bu hadiste; kişinin borçlu olarak ve ödeyecek mal bırakmadan ölmesinin günah olduğuna işaret edilmektedir. Tabiatıyla günah olan, ölmek değil, ödemeden ve ödenmesi için tedbir almadan borçlu kalmaktır.

Aslında, insanın borç alması hiç de kötü bir iş değildir. Hatta Tıybî'nin ifadesine göre mendubdur. Karşılıksız olarak bir müslümana borç veren kişi dinimizce övülmüştür. "Karz-ı hasen" denilen bu güzel tutum, müslüman-lara mahsus güzel hasletlerdendir. Bir kişinin borç vermesi, ötekinin borç­lanması demektir. Bir taraftan borç veren övülür ve buna teşvik edilirken, öbür taraftan borçlananın kötülenmesi tasavvur edilemez. Gerçi Hz. Pey-gamber'in borçtan kaçtığı, borçtan Allah'a sığındığı tarzında birçok haber­ler variddir. Ama bu, ödeyememe veya alacaklı karşısında mahcup düşme korkusuna mebnidir. Çünkü bizzat Hz. Peygamber'in borç aldığı ve buna mukabil zırhım rehin bıraktığı bilinmektedir.

O halde bu hadiste günah olarak vasıflanan borç, kişinin ödemekte ku­surlu olduğu veya günah olan bir iş için aldığı borçtur. Çünkü bu, hakların zayi olmasına sebeptir.

Tıybî bu hadisi izah ederken muhtemel bir itiraza ve bunun cevabına işaret eder. Okuyucunun da hatırına geleceğini tahmin ettiğimiz için, Tıybî'­nin sözlerini aynen naklediyoruz:

"Eğer; "Şehidin, borç dışındaki bütün günahları affedilir" hadisinde, Allah haklarında kolaylaştırma esastır ama kul haklarında böyle değil de­nilmişti. Halbuki burada kul borcu büyük günahlardan daha aşağı kabul edil­miştir, dersen buna şu karşılığı veririz: Biz orada borçtan sakındırmak için, biraz mübalâğa olarak anladık. Ama burada söz, zahir manasında kullanıl­mıştır."

Demek oluyor ki, borç; hadislerde belirtilen büyük günahlar gibi değil­dir. Çünkü büyük günah Allah'a isyandır. Borç almak ise caizdir. Hz. Peygamber'in borcunu ödemeyenler için böyle ağır bir ifade kullanması, borçların önemsenmeyerek, hakların kaybolmasını önlemek içindir.[76]

 

3343... Câbir (r.a)'den rivayet edilmiştir; der ki: Rasûlullah (s.a), borçlu olarak ölenin cenazesini kılmazdı. (Bir gün) bir cenaze getirildi. Rasûlullah (s.a): "Onun borcu var mı?" diye sordu.

Evet, iki dinar borcu var, dediler.

"Arkadaşınızın namazını kılınız" buyurdu. Bunun üzerine, Ensar'dan olan Ebû Katâde;

O iki dinarı ben yükleniyorum, Ya Rasûlallah, dedi. Hz.Pey­gamber de adamın namazını kıldı.

Allah (c.c), Rasûlü'ne fetihler müyesser buyurunca Efendimiz: "Ben her mü'mine kendi nefsinden daha evlâyım. Her kim borç bırakırsa (borçlu ölürse) onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakırsa vârislerine aittir" buyurdu.[77]

 
Açıklama

 

Buharî'nin Seleme b. el-Ekva'dan rivayet ettiği hadise göre, Hz. Peygamber'e üç cenaze getirilmiş, Efendimiz her birisi için borcunun olup olmadığını sormuş, birincisinde "hayır" cevabını alıp cenazesini kılmış, ikincisinin borcu olduğunu fakat üç dinar da para bıraktı­ğını öğrenmiş ve onun da cenaze namazını kılmış, üçüncünün ise borcu ol­duğunu fakat geride bir şey bırakmadığını söylemişler, o da cemaate; "Siz namazını kılın" diye emretmiş, Ebû Katâde'nin o zâtın borcunu yüklenmesi üzerine Efendimiz de namazım kılmıştır.

Ehû Davud'un rivayetine benzer bir-Jıadis, Müslim'de, beş ayrı rivayet halinde Ebû Hureyre'den nakledilmiştir.

Gösterilen rivayetlerin tümünde; Hz. Peygamber'in, getirilen bir cena­zenin namazına durmadan önce onun borcunun olup olmadığını sorduğu, yoksa veya borcu olduğu halde geriye mal birakmışsa cenazesini kıldığı, borcu olup malı bulunmazsa kendisinin kılmayıp sahâbîlerine kılmalarım emretti­ği anlaşılmaktadır.

Bazı âlimler, Hz. Peygamber'in bu davranışını iki türlü yorumlamışlardır:

a) İnsanları borçtan sakındırmak, ödemedeki kusur ve savsaklamaya ceza olarak borçluların namazını kılmazdı.

b) Borçlunun üzerindeki kul hakkından dolayı duasının makbul olma­ması endişesiyle kılmazdı.

Bazı âlimler ise, Hz. Peygamber'in borçluların namazını kılmamasının; "Kim borçlu olarak ölürse, o borç bana aittir." sözü ile neshedildiğini söy­lerler. Nitekim Sahih-i Müslim Şerhi'nde,.İbn Abbas'dan rivayet edildiği söy­lenen bir hadiste şöyle denilmektedir:

"Hz. Peygamber (s.a), borçlu olarak ölen kimsenin namazını kılmıyor­du. Derken bir zat vefat etti. Rasûlullah (s.a):

"Bunun borcu var mı?" diye sordu. Evet, dediler.

"Öyleyse cenazenizin namazını kılın" buyurdu.

Bunun üzerine Cebrail (a.s) inerek şunları söyledi:

Allah (Azze ve Celle) buyuruyor ki: "Benim indimde zalim ancak zu­lüm, israf ve isyan hususunda borçlanandır; çoluk çocuk sahibi namuslu kim­seye gelince onun namına ben ödeyeceğine kefilim."

Bunu işitince Peygamber (s.a) hemen o zâtın cenaze namazını kıldı ve bundan sonra:

"Her kim yoksulluk veya borç bırakırsa bana yahut benim üzerime kalır; kim miras bırakırsa ailesi efradına kalır." buyurdu. Bir daha böylesinin na­mazlarını kıldı."[78]

Üzerinde durduğumuz hadiste; Ebû Katâde'nin, ölenin borçlarına kefil olması üzerine Rasûlullah'ın cenaze namazını kıldığı görülmektedir. Bu du­rum, ölünün borcuna kefil olmanın caiz olduğunu gösterir.

Aliyyü'1-Kârî, Mirkât'da, Şerhu's-Sünne'den şunları nakleder:

"Hadis; ister geride mal bıraksın, ister bırakmasın, ölünün borcuna kefil olmanın caiz olduğuna delildir. Bu, ulemanın çoğunluğunun görüşüdür. İmam Şafiî de aynı görüştedir. Ebû Hanîfe ise, geriye mal bırakmadığında kefale­tin caiz olmadığını söyler. Bir kimse hür bir müslümanın borcuna kefil olsa ve borçlu ölse, ittifakla kefalet devam eder. Borçlu fakirin ölümü, kefaletin devamına mani olmadığına göre ölüye kefil olmak da caizdir."

Tıybî ise; "Hadise sarılmak, bu kıyastan daha evlâdır." der.

Kârî devamla şöyle demektedir: Bazı âlimlerimiz; Ebû Yusuf, Muhammed, Mâlik, Şafiî ve Ahmed, hadise sarılmışlar ve ölen borçluya -mal bırak-masa bile- kefil olmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. "Çünkü eğer sa­hih olmasaydı, Hz. Peygamber o zâtın cenaze namazını kılmazdı." derler.

İmam Ebû Hanîfe rahimehullah; "Müflis olarak ölene kefalet sahih de­ğildir. Çünkü müflis olarak ölen birinin borcuna kefil olmak, düşmüş bir borca kefil olmak demektir. Düşmüş bir borca kefil olmak da bâtıldır. Ha­disteki hâdisenin önceden olan bir kefaleti ikrar olması muhtemeldir. Çün­kü kefalette ikrar ve inşa lafzı aynıdır. Ayrıca bir fiilin hikâyesi umum ifade etmez. Sonra, Ebû Katâde'nin sözünün kefalet değil bir va'd olması da müm­kündür. Hz. Peygamber'in namaz kılmak istememesi, ona borcunu ödeme yolunu göstermek içindir. Bu zahir olunca da namazını kılmıştır." der.

Mirkât'tan yaptığımız bu nakiller, ölüye kefalet konusunu yeteri kadar açıklığa kavuşturdu sanıyoruz.

Hadisin devamında; Cenab-ı Allah Hz. Peygamber (s.a)'e fetihler mü­yesser kılıp, hazineye ganimetler dolunca Efendimiz'in borçlu olarak ölen­lerin borcuna kefil olduğu ve, "Ben bütün mü'minlere kendi nefislerinden daha evlâyım" buyurduğu görülmektedir.

Busöz: "O peygamber mü'minlere öz ne­fislerinden evlâdır..."[79] âyet-i kerimesinden iktibastır.

Hz. Peygamber'in, mü'minlere kendi nefislerinden evlâ oluş yönünü» merhum H. B. Çantay değişik tefsirlerden nakille şöyle izah eder:

"Din ve dünya işlerinin hepsinde evlâdır. Zira Peygamber, mü'minlere salah ve selâmetlerini mucib şeylerden başkasını emretmez ve razı olmaz. Fakat nefs böyle değildir. Binaenaleyh mü'minler, peygamberini nefislerinden da­ha çok sevmeli, onun emrini herşeyden üstün ve nafiz tanımalıdır (Beyzavî). İbn Mes'ud radıyallahü anh'ın kıraetinde, “Ve o (Peygamber) onların (mü'minlerin) babasıdır." ziyadesi vardır, (bu şazdır). İmam (Mü-câhid) der ki: Her Peygamber ümmetinin manevî babasıdır. Bundan dolayı­dır ki, mü'minler de birbirleriyle din kardeşi olmuşlardır (Medârik). İmam Ahmed'le Buharı, Müslim, Nesâî, İbn Mâce'nin Enes radıyallahü anh'den tahric ettikleri bir hadis-i şerif meali: "Sizden herhangi biriniz beni evladın­dan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe hakiki mirinin olamaz."[80]

 
Bazı Hükümler

 

1. Borçlu, borcunu sağlığında ödemeye gayret etmelidir.

2. Hz. Peygamber'in, borçluların borcuna kefil olması, bazı âlimlerce, borçlu olarak ölenlerin mallarının hazinece ödenmesinin gerekli olduğuna delil sayılmıştır.

3. Ölen kimsenin borcuna kefil olmak caizdir.

4. Kişi, günahkâr olduğunu bildiği kimsenin cenaze namazına iştirak et­meyebilir.[81]

 

3344... İbn Abbas (r.anhuma)'dan rivayet edilmiştir; der ki: Rasûlullah (s.a) bir kafileden, yanında parası olmadığı halde bir dana satın aldı.[82] Danaya kâr verildi, Rasûlullah da sattı. Kârı, Abdülmuttalib oğullarının muhtaç kadınlarına dağıttı ve:

“Bundan  sonra yanımda parası  olmadan  hiçbir şey satın almayacağım" buyurdu.[83]

 
Açıklama

 

Ebû Davud'a hadis hem Osman b. Ebî Şeybe, hem de Kuteybe b. Saîd'den gelmiştir. Kuteybe'nin rivayeti mürseldir;

İbn Abbas hiç anılmadan İkrime'den nakledilmiştir. Osman'ın rivayetinde ise İkrime, İbn Abbas'dan nakilde bulunmuştur.

Tercemeye "muhtaç kadınlar" diye geçtiğimiz "Erâmil" keli­mesi, hem erkek hem de kadınların muhtaçları karşılığında kullanılır. Muh­taç erkeğe denildiği gibi, muhtaç kadına da denilir. Ancak İbnü'l'-Esîr, en-Nihâye adındaki eserinde bu kelimenin erkeklerden ziyade muhtaç kadınlar için kullanıldığını söyler. .

Bu kelime ister zengin olsun ister fakir, kocası ölen dul kadın veya karı­sı ölen erkek karşılığında da kullanılmaktadır. Kelimenin bu hadis içindeki karşılığı, Avnü'l-Ma'bûd'da birinci; Bezlü'l-Mechûd'da ikinci manası ile tefsir edilmiştir.

Hz. Peygamber'in, muhtaçlar dururken dul da olsalar zengin kadınları sadaka vermekte tercih etmeyeceği düşüncesiyle tercemeye Avnu'l-Ma'bûd'un izahını esas aldık.

Hadisin Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki rivayetinden, Hz. Peygam­ber'in dana satın aldığı kâfirlerin Medine'ye gelmiş bir kafile olduğu anla­şılmaktadır.

Demek ki Hz. Peygamber (s.a) Medine'ye gelen bir kafileden veresiye bir dana satın alıp teslim almış, bilâhere kendisine bir miktar kâr teklif edi­lerek danaya müşteri olunmuş, o da danayı satıp borcunu ödemiş ve kârını Abdülmuttalib oğullarının kadınlarına dağıtmıştır. Hadisin konu ile ilgili yö-~ nü; Hz. Peygamber'in, "Bundan sonra para olmadan bir şey satın almayacağım" tarzındaki sözleridir. Bu, Efendimiz'in borçlanmaktan dola­yı rahatsız olduğunu ve pişmanlık duyduğunu gösterir.[84]

 
Bazı Hükümler

 

1. Hadis, bizleri borçlu duruma düşmekten sakındırmaktadır. Ancak bu, borçlu bir şey satın almanın caiz olmadığına işaret etmez. Bu özel bir prensiptir.

2. Veresiye satın alınan bir malı teslim aldıktan sonra parasını ödeme­den o malı satmak caizdir.

3. Sadaka verirken akrabaya öncelik tanımak müstehaptır.[85]

[70] Nesâî, buyu 98; Ahmed b. Hanbel, V, 20.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/348-349.

[71] Müslim, müsâkât 26.

[72] Müslim, müsâkât 31.

[73] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/349-350.

[74] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/350.

[75] Ahmed b. Hanbel, IV, 392.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/350-351.

[76] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/351-352.

[77] Buharî, ferâiz 15; Müslim, ferâiz 16; Tirmizî, cenâiz 69; İbn Mâce, mukaddime 11, sa­dakat 13; Nesâî, cenâiz 67, ıydeyn 22.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/352.

[78] A.Davudoglu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, VIII, 138-139.

[79] Ahzâb, (33) 6.

[80] Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, II, 740.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/353-355.

[81] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/355.

[82] "Dana" manasına gelen kelimesi, bazı nüshalarda şeklinde varid ol­muştur. O zaman mana "bir mal" olarak anlaşılır. Yani, Hz. Peygamber'in satm aldı­ğı malın cinsi belirtilmeden, sadece bir şey satın aldığı ifade edilmiştir.

[83] Ahmed b. Hanbel, I, 235, 323.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/355.

[84] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/356.

[85] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/356.


Konu Başlığı: Ynt: Borç Konusunda Şiddet Göstermek
Gönderen: Ceren üzerinde 02 Temmuz 2016, 18:14:59
Esselamu aleykum.Peygamber efendimiz borcu olan kisiye imtiyaz taninmali zaman verilmesini ve allah rizasi icin yardim edilmelidir.Rabbim her turlu siddetden bizleri uzak eylesin inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Borç Konusunda Şiddet Göstermek
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 02 Temmuz 2016, 23:18:58
Ve aleykum selam;
Ölen birisin borcu varsa eğer o kişin borcu kendi sülalesinden birine kalır...Borcu olan kişin yakının borcunu en yakın zamanda ödemesi gerekir...rabbim borçlu bırakmasın inşlalah...Rabbim şiddetten korusun inşalalh...


Konu Başlığı: Ynt: Borç Konusunda Şiddet Göstermek
Gönderen: Mehmed. üzerinde 02 Temmuz 2016, 23:49:41
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Rabbim bizleri borç konusunda insanları sıkmayanlardan eylesin. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Borç Konusunda Şiddet Göstermek
Gönderen: Ruhane üzerinde 21 Ağustos 2016, 17:36:17
Borcunu ödemeyi istediği halde, imkânsızlığından dolayı ödeyemeyene, mühlet'vermek alacaklılar için farzdır. Bakara sûresinin 280. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: "Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar, ona mühlet ve­rin. Bilmiş olasınız ki, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır."
Ayeti kerime de de belirtilmiş..Durumu olmayipta  borcunu ödemek isteyene alacaklı tarafından yardımcı olunmalıdır..ve buda zaten farz imiş