๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 15 Kasım 2011, 06:07:00



Konu Başlığı: Birinin Malını Almak İçin Yemin Etmek
Gönderen: Zehibe üzerinde 15 Kasım 2011, 06:07:00
Birinin Malını Almak İçin Yemin Etmek[8]

 

3243... Abdullah (b. Mes'ûd) (r.a) Rasûlullah (s.a)'m şöyle bu­yurduğunu haber vermiştir:

"Bir kimse, müslüman bir kimsenin malım almak için yalan yere yemin ederse; Allah kendisine gazaplı olduğu halde Allah'a ulaşır."Eş'as (r.a) dedi ki:

Vallahi bu hadis benim hakkımdadır. Benimle bir yahudinin ara­sında (nizâlı) bir arazi vardı. Yahudi benim hakkımı inkâr etti. Duru­mu Hz. Peygamber'e arzettim. Rasûlullah (s.a) bana:

“Delilin var mı?" diye sordu.

Hayır, dedim. O zaman yahudiye: “Yemin et!" dedi.

Ya Rasûlullah! Öyleyse yemin eder, malımı alır götürür, dedim. Bunun üzerine Allah, "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin,” âyetini indirdi.[9]

 

Açıklama
 

Hadisin Buharı'deki rivayetinde; kelimesinden sonra bir de kelimesi vardır. Yanı oradaki rivayet, şeklinde başlamaktadır. "Sabr"dan maksadın ne oldu­ğu, önceki hadisin şerhinde geçmiştir. Ayrıca Buharî'nin rivayetinde âyet-i kerime hadisin sonunda değil, ortasında; Eş'as b. Kays'ın sözünden önce­dir. Ebû Dâvûd'da ise âyet, hadisin sonunda yer almıştır. Bir de; Ebû Dâvûd'da Eş'as'ın, "Bir yahudi ile aramda nizâlı bir arazi vardı..." dediği bil­dirildiği halde, Buharî'de: "Amcamın oğlunun arazisinde bir kuyum vardı" dediği zikredilmektedir. Bu hal, rivayetler arasında bir tezat görünümü arzetmektedir.

Aynî bu ayrılığı şu şekilde te'Iif eder: Eş'as'ın kuyusu, amcasının oğlu­nun tarlasının içindedir. Ebû Davud'un rivayetindeki "arz"dan maksat da kuyunun yeridir. Amcasının oğlunun yahudi olması da pek tabiidir. Çünkü Yemenlilerin bir kısmı yahudi idi. Yusuf Zü Nüvas oraya hâkim olup', Ha-beşlileri kovdu. İslâm Yemen'e girdiği zaman, onlar yahudi idiler.[10]

Aynî'nin bu ifadeleri gözönüne alındığında Buharı ve Ebû Dâvûd'daki hadisleri müştereken düşünerek şöyle diyebiliriz: Eş'as; "Amcamın yahudi olan oğlunun arazisi içinde, onunla benim aramda yeri nizâlı bir kuyu var­dı..." demek istemiştir.

Hadis-i şerifte; bir müslümanm malını almak için yemin eden kişi anla­tılırken; ( >ü lj y>} ) "O yemininde yalancı olduğu halde" kaydı yer al­mıştır. Bİzim "yala" yere" diye terceme ettiğimiz bu kayddan anlaşılıyor ki; bilmeden, unutarak veya zorlanarak yemin eden kişi, hadiste ifade edilen hükmün dışında kalmaktadır.

Rasûlullah (s.a), bir müslümanın malını almak içiri yemin eden kişinin Allah'a, Allah kendisine öfkeli olduğu halde ulaşacağını bildirmiştir. Bun­dan maksat şudur: Allah (c.c) böylelerine, gazaba uğrayanlara yaptığı mua­meleyi yapacak, onlara azab edecektir.

Hadisin devamında; Eş'as b. Kays'ın başından geçen bir hâdise yer al­maktadır. Bu bölümde, önemli bir fıkıh kaidesine işaret edilmektedir kî o da şudur: "Beyyine müddeiye, yemin müddea aleyhe (davalı) aittir." Çün­kü Hz. Peygamber (s.a), Eş'as'a; "Delilin var mı?" diye sormuş, o "hayır" deyince yahudiye yemin teklif etmiştir. Buradaki beyyineden maksat, iki ta­ne şahittir. Bu konu, ilende gelecek olan Kitabu'l Büyû'da izah edilecektir.

Hadisin ışık tuttuğu diğer önemli bir nokta da; dünyevi ahkâm husu­sunda İslâm idaresi altında yaşayan müslümanlarla, gayrı müslimlerin aynı hükümlere tabi oldukları ve onların mallarının da müslümanların malları gibi dokunulmazlığının olduğudur. Çünkü öyle olmasaydı Hz. Peygamber da­vaya gerek duymadan, nizâlı araziyi müslüman olan davacıya verir, işi biti­rirdi. Ama öyle yapmadı, davacının delili olmayınca, davalıya yemin teklif etti.

Eş'as (r.a), muhatabının bir yahudi olduğunu, dolayısıyla hakka huku­ka riayet etmeden yemin ederek arazisini elinden alabileceğini söyleyince, me­tinde zikri geçen âyet inmiştir. Biraz önce de işaret edildiği gibi, anılan âyet, Buharî'nin rivayetine göre; Eş'as'm sözü üzerine değil Hz. Peygamber (s.a)'in yalan yere yemini kötüleyen ifadesi üzerine inmiştir. Ancak bu ayrılığın pek önemi yoktur. Fakat aynı âyetin, ticaret malını ikindiden sonraya bıraktp da yalan yere yemin edenlerle ilgili olarak indiğine işaret eden haberler de vardır.

Aynî, bu farklı rivayetler için de şu mütalaayı beyan eder: "Âyetin, ay­nı anda her iki hâdise için de inmiş olması mümkündür. Çünkü âyetin ifade­si her iki kaziyyeyi hatta daha fazlasını şamil olacak derecede geneldir."

Hadis metninde, baş tarafı yer alan âyetin tamamının meali şöyledir: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların âhi-rette nasipleri yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir."

Bu hadiste sözü edilen yemin; bile bile yalan yere edilen yemindir. Bu yemine "yemin-i gamûs" denildiği, konunun girişinde belirtilmişti.

İbn Battal; bu hadis ve âyetle, cumhurun, gamûs yemininde keffaret olmadığı hükmünü çıkardıklarını söyler. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a) ha­diste bu yeminin cezası olarak; günahı, Allah'ın gazabını zikretmiş, keffare-ti anmamıştır. Eğer yemin-i gamûsun keffareti olsaydı Hz. Peygamber (s.a) bunu da belirtirdi.

İbnü'l-Münzir de; "Yemin-i gamûsta keffaretin gerekli olduğuna delâ­let eden hiçbir hadis bilmiyoruz. Aksine sünnet, bu yeminde keffaret olma­dığına delâlet etmektedir" der.

İbn Battâl'm da belirttiği gibi; içlerinde İmam A'zâm Ebû Hanîfe, İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel'in de bulunduğu cumhura göre, gamûs yemininden dolayı keffaret gerekmez. Tevbe ve istiğfar edilir, Allah dilerse affeder.

Şâfülere göre ise; gamûs yemininden dolayı da keffaret gerekir, yani kef­faret bu yeminin günahını düşürür.

İbn Rüşd'ün ifadesine göre; bu ihtilâfa sebep; Kur'ân'daki ifadelerin âmm oluşunun hadislerdeki ifadelere aykırı gibi görünmesidir. Çünkü, Mâide sûresinin 89. âyetinde; "Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü hesaba çeker. Yemininizin keffareti, aileni­ze yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yeminlerini­zin keffareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz di­ye Allah size böylece âyetlerini açıklıyor." Duyurulmaktadır. Buradaki ifa­deler, yemin-i gamûsun da, mün'akide cinsinden olduğu için, keffaretin ge­rekli olduğunu gösterir.

Âyet-i kerimenin sonuna doğru, "Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutu­nuz..." buyuruluyor. Bu şüphesiz ileriye matuf olarak yapılan, yemin-i mün'-akideye aittir. Dolayısıyla âyetin baş tarafında konu edilen yeminin de yemin-i gamûs değil, yemin-i mün'akide olması daha muvafıktır. Onun için âyet, Şâ-fiîlerden çok, cumhura delil olsa gerektir.

Şâfiîlerin görüünü benimseyen âlimler, cumhurun dayandığı bazı ha­dislerin, çeşitli yönlerden ma'lul olduğunu söylemişlerdir.[11]

 

Bazı Hükümler
 

1. Başkasının malını almak için, yalan yere yemin eden kişiye Allan (c.c) gazaba uğrayanlara yaptığı muame­leyi yapacak, onlara azab edecektir.

2. İslâm idaresi altında yaşayan zimmîler muamelatla ilgili konularda, İslâm ahkâmına tabidirler.

3. Davalarda; delil getirmek davacıya aittir. Davacı delil getiremezse da­valıya yemin teklif edilir.

4. Müslümanm malını haksız yere almak caiz olmadığı gibi, gayri müs-Iim tebeanın malını almak da caiz değildir.[12]

 

3244... Eş'as b. Kays (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Kinde ve Hadramevt'den olan iki adam, Yemen'deki bir arazi konusunda Ra-sûlullah (s.a)'in huzurunda davalaştılar.Hadramh:

Ya Rasûlallah! Benim arazimi bunun babası gasbetti. O, (şu an­da) bunun elindedir, dedi.Rasûlullah (s.a):

"Delilin var mı?" buyurdu.

Hayır, fakat onun; o arazinin benini olup, babasının benden gasbettiğini bilmediğine, Allah adına yemin etmesini istiyorum.

Kindî, yemin etmeye hazırlandı. Hz. Peygamber (s.a): "Yemin ederek bir mala sahip olan kimse, Allah (c.c)'a ancak elleri ayakları kesik olarak varır." buyurdu. -Bunun üzerine Kindeli: ;- Arazi onundur, dedi.[13]

 

Açıklama
 

Ahmed b. Hanbel'in MiisnecTinde, Adiyy b. Umeyre tarafından rivayet edilen ve buradaki hadiseye benzeyen bir ha­berde Kindeli olan şahsın adının İmriü'I-Kays olduğu belirtilmektedir. An­cak bu, meşhur şair Îmriü'1-Kays değildir.

Kinde; Arabistan'ın güneyinde cahiliye devrinde yaşayan bir kabiledir. Babalarının adına nisbetle bu ismi almışlardır. Bunlardan bir kısmı Amr b. el-As'la birlikte Mısır'a gitmişlerdir. Meşhur filozof Kindî, şâir Ebu'1-A'lâ el-Maarrî ve İmriü'1-Kays bu kabileye mensupturlar.

Hadramevt, Arabistan Yarımadasının güneyinde, Yemen'de bir yerin adıdır. Eski Hımyerîlerin merkezi idi. Bu bölgeye mensup olan kişilere "Hadramî" denilir.

Hadiste konu edilen hâdise Eş'as b. Kays tarafından rivayet edilmekte­dir. Eş'as, bundan evvelki İbn Mes'ûd hadisindeki bir yahudi ile nizâh ara­zisi olup, Rasûlullah'a davacı olan şahıstır. Ancak, olaylar arasında o kadar fark var ki, iki hâdisenin aynı olduğunu söylemek mümkün değildir. O hal­de, İbn Mes'ûd tarafından rivayet edilen önceki haber ile üzerinde durduğu­muz haber ayrı ayn iki hâdiseye aittirler. Zaten önceki haberde davacı duru­munda olan Eş'as Kindelidir. Burada ise davacı olan Hadramhdır. Kindeli ise davalıdır.

Bu haberin muhtevası, metinde açıkça görüldüğü gibi bir arazi davası­dır. Şahıslardan birisi arazisinin hasmının babası tarafından zorla elinden alındığını iddia ile Rasûlullah'a dava etmiştir. Hz. Peygamber, davaciya id­diasını isbat için delilinin olup olmadığını sormuştur. Delilden maksat iki şahittir.                         

Davacı, şahidinin olmadığını fakat, hasmının "Vallahi, bu arazinin onun olup babamın gasbettiğini bilmiyorum" diye yemin etmesini istediğini söy­ledi. Kindeli, teklif edilen yemine hazırlanınca Hz. Peygamber (s.a); yalan yere yemin ederek bir mala sahip olan kişinin, Allah'a "eczem" olarak va­racağını haber verdi.                                                 

Eczem: Eli ayağı kesik, bereketi, delili ve hareketi olmayan, cüzzamlı gibi manalara gelir.

Tıybî;"Eczemü'I-huccet; konuşacak dili, elinde delili olmayan demek­tir. Yani, onun bir müslümamn malını zulmen alması ve yalan yere yemin etmesi konusunda kendisini savunacak delili yoktur." der.

Bunlardan hangisi alınırsa alınsın, yalan yere yemin ederek, bir başka­sının malını alan kişinin âhirette büyük azaba uğratılacağı anlaşılmaktadır.

Kindeli şahıs; yalan yere yemin konusundaki cezanın şiddetini öğrenin­ce yemin etmekten vazgeçmiş ve arazinin hasmına ait olduğunu kabul etmiştir.[14]

 

Bazı Hükümler
 

1. Davalarda davacının delili yoksa, davalıya yemin tekin edilir. Bu yemin için davacının özel bir kalıp tek­lif etmesi caizdir.

2. Hâkimin, kendisine arzedilen davaları sonuçlandırmadan önce taraf­ların gerçeği ikrar etmeleri için telkinde bulunması iyidir. 

3. Yalan yere yemin ederek, başkasının malına sahip olan kişi Allah'ın huzuruna eli kolu kesik, cüzzamlı olarak çıkacaktır.[15]

 

3245... Alkame b. Vâil b. Hucr el-Hadramî, babasın(Vâil)'dan şu haberi nakletmiştir:

Hadramevt ve Kinde'den birer adam Rasûlulîah (s.a)'a geldiler. Hadramh olan:

Ya Rasûlallah! Bu adam, benim babamdan kaian arazime zorla sahip oldu.Kindeli:

O, benim elimde (sahip olduğum) arazimdir. Orayı ekiyorum. Bunun orada hakkı yok.

Hz. Peygamber (s.a) Hadramlıya; "Delilin var mı?" diye sordu.Hadramlı:

Hayır. Rasûlullah (s.a):

"Senin için ancak onun (Kindelinin) yemini var (ona yemin et­tirme hakkın var)." Hadramlı:

Ya Rasûlallah! Bu facir birisi, yemin ettiği şeye aldırmaz, hiçbir günahdan sakınmaz.Hz. Peygamber (s.a):

"Senin bundan başka hakkın yok."

Kindeli yemin etmek için (minberin yanma doğru) gitti. Arkasını dönünce Rasûlullah (s.a): "Dikkat edin! Vallahi eğer haksız yere ye­mek için bir mal üzerine yemin ederse şüphesiz Allah Teâlâ'ya, o ken­disinden yüz çevirmiş olduğu halde varacaktır." buyurdu.[16]

 

Açıklama
 

Bu haber de, önceki gibi; bir Hadramlı ile bir Kindeli arasındaki arazi davasını konu etmektedir. Ancak, öncekinden se­net yönüyle tamamen farklı olduğu gibi metin yönüyle de oldukça farklıdır. Meselâ bu rivayette öncekinden farklı olarak, Hadramî'nin dava ettiği ara­zinin kendisine babasından kaldığı, Kindeli'nin, hasmının iddiasını reddet­tiği, Hadramlmın, Kindeliyi facirlikle itham edip yalan yere yeminden sa­kınmayacağını iddia ettiği, Kindelinin; yemin etmek için mihraba doğru git­tiği bildirilmektedir. Ayrıca, geçen rivayetin sonunda, Hz. Peygamber (s.a)'in, "Bir başkasının malını yalan yere yemin ederek alanın, Allah'a eli ayağı ke­sik olarak ulaşacağını" söylediği belirtildiği halde bunda; "Allah'a, Allah ondan yüz çevirmiş olduğu halde varacağı" belirtilmektedir. Bütün bu fark­lılıklardan her iki haberde anlatılan olayların ayrı ayrı olduğunu anlaşıl­maktadır.

Bu haberde, babın diğer hadislerinde bulunmayan bir konu karşımıza çıkmaktadır, o konu şudur: Davacı dava neticelenmeden hasmını fücurla, yalan yere yemin etmekle itham etmektedir! Hz. Peygamber (s.a) de bu it­hamı men etmemiş, sadece: "Senin, ona yemin ettirmekten başka hakkın yok" buyurmuştur. Bu hal, davacının yaptığının meşru olduğunu göster­mektedir.

Hattâbî, bu konu ile ilgili olarak şöyle der: "Bu hadisde hasımlar ara­sında cereyan eden münazaada, taraflardan birisi sözü esas konudan çıka­rıp hasmını hıyanet, fücur ve haramı helâl görme gibi bir şeye nisbet ederse, bu konuda bir hüküm verilmeyeceğine delil vardır."

Yine bu hadiste; öncekilerden ayrı olarak, yemin edecek kişinin yemin etmek için minberin yanına doğru gittiği de sözkonusu edilmektedir. Hattâbî bu konuda da şöyle der:

Ravinin; "Yemin etmek için (minbere doğru) gitti ve arkasını dönünce" sözleri; Hz. Peygamber zamanında yeminin minberin yanında edildiğine de­lildir. Böyle olmasaydı Kindelinin Rasûlullah'ın meclisinden gidip arkasını dönmesinde mana olmazdı. Hz. Peygamber'in şu sözü de buna şahitlik eder: "Yeşil bir misvak dalına da olsa benim minberimin yanında (yalan yere) ye­min eden kişi Cehennemdeki yerine hazırlansın."[17]

Hz. Peygamber (s.a)'in, "O Allah'a, Allah kendisinden yüz çevirmiş olduğu halde varır” sözündeki, Allah'ın yüz çevirmesinden maksat, Allah'­ın ona değer vermemesi, gazab etmesi, rahmetinden uzaklaştırmasıdır.[18]

 

Bazı Hükümler
 

1. Bir mah' eIinde tutan kişi (sahibu'1-yed, zi'I-yed) o mala, onu iddia eden yabancıdan daha çok mustehaktır. Yani malı elde bulundurma, o mala sahip olmanın delilidir. Araziyi elde tutmak; onu ekip biçmekle, evi elde tutma içinde oturmakla olur. Ma­lın çeşidine göre zi'1-yedlik değişir.

2. Davacı, iddiasını isbat için delil getiremez ve davalı da davacının id-.d i asını ikrar etmezse davalının yemin etmesi gerekir.

3. Başka deliller, malı elde bulundurma (zi'I-yedlik) delilinden daha önce gelir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a), Kindelinin "Bu arazi benim elimde, ora­yı ekiyorum" demesine rağmen Hadramlıya, delilinin olup olmadığını sor­muştur. Eğer zi'1-yedlik de diğer delillere denk olsaydı, Kindelinin deliline karşı yeni bir delil istemezdi.

4. Davalı, günahkâr, facir birisi de olsa yemini kabul edilir ve karşı ta­rafın delili yoksa, bu yeminle dava sona erdirilir.

5. Hasımlardan birisi diğerine dava esnasında "yalancı, facir, zalim" gibi isnadlarda bulunsa, bu sözler ayrı bir davayı gerektirmez.

6. Bir kimse, mirasla ilgili bir şey iddia etse, hâkim de o kişinin murisi­nin öldüğünü ve başka bir vârisin olmadığını bilse, dava esnasında başka delil istenmeden bununla hükmeder. Çünkü Hadramh, "Bu adam bana ba­bamdan kalan araziye zorla sahip oldu" demiş, Hz. Peygamber de gerçek­ten Hadramlının babasının ölüp ölmediğine veya başka vârisinin bulunup bulunmadığına delil istememiştir. Eğer Rasûlullah (s.a) onun, babasının mi­rasına tek vâris olduğunu bilmeseydi, bunu isbat için delil isterdi.

7. Mahkemede, hasımlardan birisinin salih, dürüst, diğerinin de yalancı, günahkâr olması verilecek hükmü etkilemez. Hüküm hasımların halleri­ne göre değil, delillerine göre verilir.[19]

[8] Concordance bu bab'a numara vermemiştir.

[9] Âl-i İmran, (3) 77. Buharî, eymân 18, ahkâm 30; Müslim, îman 220, 221; Tirmizî, büyü 42; îbn Mâce, ahkâm 7; Ahmed b.Hanbel, I, 379, 442, V, 211, 212.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/172-173.

[10] Aynî, Umdetü’l-Karî, XIII, 196.

[11] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/173-175.

[12] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/175-176.

[13] Dârimî, fadâilu'l-Kur'an 3; Ahmed b. Hanbel, V, 212, 213, 284, 285.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/176.

[14] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/177.

[15] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/178.

[16] Müslim, îmân 223;'Tirmizî, ahkâm 12.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/178-179.

[17] İbn Mâce, ahkâm 9.

[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/179-180.

[19] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/180-181.



Konu Başlığı: Ynt: Birinin Malını Almak İçin Yemin Etmek
Gönderen: Ceren üzerinde 05 Nisan 2018, 17:55:33
Esselamu aleykum.haksız yere malda sahiplik elde etmek isteyen kişi allahın azabina kavuşur.rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Birinin Malını Almak İçin Yemin Etmek
Gönderen: Mehmed. üzerinde 05 Nisan 2018, 19:34:06
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri yalan yere yemin etmekten muhafaza eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Birinin Malını Almak İçin Yemin Etmek
Gönderen: Sevgi. üzerinde 06 Nisan 2018, 01:41:33
Aleyküm Selam. Birinin malını elde etmek için yalan yere yemin eden kişi Allahın azabına uğrıcaktır. Rabbim bizleri dünya sevgisinden uzak etsin inşaAllah