๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Nisan 2012, 20:44:49



Konu Başlığı: Bazı Kaza (Yargı) Hükümleri
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Nisan 2012, 20:44:49
31. Bazı Kaza (Yargı) Hükümleri


 

3633... Ebû Hureyre (s.a)'den rivayet olunduğuna göre; Peygam­ber (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Yol (un eni)hakkında anlaşmazlığa düştüğünü/ zaman onu yedi arşın yapın."[192]

 
Açıklama

 

Zira', arşın demektir. Hem müzekker, hem de müennes bir kelimedir. Bazı rivayetlerde müzekker bazılarında müennes olarak zikredilmesi bundandır. Burada zira'dan murad; her beldede âdet olan arşın ve metre gibi uzunluk ölçüleridir.

Açılacak yol hakkında Nevevî şunları söylüyor: "Bir kimse mülkü olan bir yerin bir kısmını gelip geçenlere yol olarak ayırırsa, bu yolun mikdarı o kimsenin ihtiyarına bırakılır. Efdal olan yolu geniş bırakmaktır. Ama hadisten murad bu değildir. Şayet yol, bir cemaatin arazisi arasında bulunur da onu yenilemek isterler ve şu kadar olsun diye bir mikdar üzerinde anlaşırlarsa, bu anlaşma muteber olur. Yolun ne kadar olacağında ihtilâf ederlerse o zaman yol yedi arşın bırakılır. îşte hadisten murad budur. Ama yedi arşından daha geniş olarak yapılmış bir yol bulur­sak bu yolun az da olsa bir yerini ele geçirmeye kalkışmak hiçbir kimseye caiz değildir. Yalnız etrafındaki boş yerleri işlemek caizdir.Yoldan geçenle­re zarar vermemek şartıyla bu yer ihya suretiyle mülk edinebilir..."

Tahavî, bu hadisin; yeni açılacak yollar hakkında olduğunu söylemiş­tir. el-Mühelleb ise, "Bu hüküm evlerin arasındaki yollar hakkındadır. Ev sahipleri aralarında yol açmak isterlerse yedi arşın genişliğinde yapmaları icap eder. Ta ki gelip geçenlere ve yük getirip götürenlere zarar vermesin" demiştir.

Taberî, bu hükmün âlimlere göre vücub ifade ettiğini bildiriyor. Bazı­ları da bu hadisin ana caddeler hakkında olduğunu, mahalle arasında yeni açılacak yolların anlaşmaya bağlı olup yedi arşından daha az olabileceğini söylemişlerdir.[193] Hadis-i şerifin o günkü şartlar altında vârid olduğunu, bu günse şartların değiştiğini unutmamak lâzımdır.[194]

 

3634... Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet olduğuna göre; Rasûlullah (s.a):

"Biriniz (din kardeşinizden) duvarına ağaç (ucu) sokmak için izin isterse (duvar sahibi) onu(n bu isteğim) reddetmesin" buyurmuştur.

(Bu hadisi Ebû Hureyre'den rivayet eden A'rac bu hadise ilâve­ten şunları da söyledi: Ebû Hureyre bu hadisi söyleyince onu dinleyen halk işittikleri sözlerden memnun olmadılar, hemen) başlarını önleri­ne eğdiler. Bunun üzerine (Ebû Hureyre): "Sizi niçin (böyle hadisten) yüz çevirir bir halde görüyorum? (Şunu iyi bilin ki) ben bu (sözün so­rumluluğu) nu sizin omuzlarınız üzerine atıyorum." dedi.

Ebû Dâvûd dedi ki; "Bu hadisi bana îbn Ebî Halef rivayet et­miştir, en uzun rivayet de budur.”[195]

 
Açıklama

 

Bi'r müslümanın diğer bir müslümandan duvarına ağaç ucu sokmak üzere izin istemesi, komşular arasında olabilecek bir durumdur. Komşulardan biri ev yaptırırken yaptıracağı evin ağaçlarının bir ucunu ekonomik sebeplerle komşusunun duvarı üzerine koymak suretiyle komşu duvarın4an yararlanmak ve bu suretle masrafın ağırlığından kurtul­mak ister. Rasûl-i Zişan Efendimiz, bu hadis-i şerifte ümmetine, kendi du­varlarından bahsedilen şekilde yararlanmak isteyen din kardeşlerinin bu isteklerini reddetmemelerini tavsiye etmektedir.

Hattâbî'nin açıklamasına göre; İmam Ahmed'in dışındaki tüm ulema­ya göre bu hadiste geçen "reddetmesin" emrinin hükmü farz değildir. İyi komşuluk münasebetleri cümlesinden bir tavsiye niteliğindedir.

İmam Ahmed'e göre ise, bu emir farziyyet ifade etmektedir. Bu bakım­dan bir kimse duvarından bu şekilde yararlanmak isteyen kimsenin isteğini reddedemez. Kendisine gelen bu mevzu ile ilgili duvarlar hakkında hâkim buna göre hüküm vermekle mükelleftir.

Kastalânî'nin-açıklamasına göre, Ebû Hureyre'nin sözünde geçen "ha" zamiri bazılarına göre metindeki "ağaç" anlamına gelen "hasebe" kelime­sine dönmektedir. Bü takdirde Ebû Hureyre'nin sözü, "Eğer siz bu hadisin hükmünden hoşlanmazsanız o zaman ben de bu ağaçları sizin omuzlarınızın üzerine koyarım" anlamına gelir ve bu hükmün yerine getirilmesinin gerek­liliği mübalağalı bir şekilde ifade edilmek için söylenmiştir. Hattâbî de bu görüştedir.

Tıybî'ye göre, Ebû Hureyre böyle demekle, bu hadisin hükmünden mem­nun olmayan kimselere hadisin sıhhatini ve hükmünün mutlaka uygulanması gerektiğini isbat etmek, Hz, Peygamber'in komşuluk hukuku ile ilgili sözle­rini düşünmeye davet etmek istemiştir.

Biz Bezlü'l-Mechûd yazarının şerhine uyarak, tercememizde bu zamiri Hz. Peygamber'in hadisine ve onun sorumluluğuna gönderdik.

Nevevî'ye göre, Ebû Hureyre'nin bu sözünün manası, "Bu hükmü si­zin aranızda açıkça söyleyip omuzlarınızın arasına ağır bir şeyle vurur gibi sizin canınızı sıkacağım" demektir.

Bu hadisin hükmü konusundaAvnü'l-Ma'bûd yazarı Nevevî'den nak­len şöyle diyor:"İmam Şafiî ile Mâlikî alimlerinden bu mevzuda iki görüş nakledilmiştir. Birinci görüşe göre, bu hadisle amel etmek farz, ikinci görü­şe göre ise menduptur. Bu iki görüşten en sahih olanı, bu hükmün mendup olduğu görüşüdür.İmam Ebû Hanîfe'ye göre de bu hadisle amel etmek men­duptur.İmam Ahmed ile hadis ulemasına göre ise, bu hadisle amel etmek farzdır."[196]

 

3635... Peygamber (s.a)'in sahâbîlerinden olan Ebû Sırma'dan ri­vayet edildiğine göre; Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Zarar verene Allah zarar verir. Güçlük çıkarana Allah güçlük çıkarır."[197]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifte, herhangi bir müslümamn malına, canına ve­ya şerefine haksızlıkla zarar veren bir kimseyi Allah'ın zara­ra sokacağı, yine aynı şekilde bir müslümamn işlerini güçleştiren bir kimse­ye de Allah'ın güçlük çıkaracağı ifade buyurulmaktadır. "el-Cezâü min cinsi'l-amel" Cezalar işlenen suçun cinsinden verilir." İlâhî kaidesince yüce Allah, kendi ehli ve iyâli durumunda olan mü'min kullara haksız yere zarar veren kimseleri zarara uğrattığı gibi, meşru bir sebep olmaksızın bir müslümana güçlük çıkaran kimselere de güçlük çıkararak ondan kulunun intikamını alır. Bu hadis-i şerif müslümana eziyet etmenin haram olduğuna delâlet etmektedir.

Bu hadisin ravisi Ebû Sırma (s.a), Hz. Peygamber'in sohbetinde bulun­ma saadetine eren sahâbilerdendir.

Avnü'l-Ma'bûd yazarının açıklamasına göre; ismi Mâlik b. Kays olup İbn Ebî Enîs diye anılan bu sahâbî Bedir savaşına katılmıştır. İsminin Kays b. Mâlik, Mâlik b. Es'ad veya Lübâbe b. Kays olduğuna dair rivayetler de bulunan bu sâhabî Ensar'dan ve Neccâr kabilesindendir.[198]

 

3636... Semüre b. Cündüb'den rivayet olunduğuna göre;

Kendisinin Ensar'dan birisinin bahçesinde yeni dikilmiş bir hur­ma ağacı varmış. (Bahçe sahibi olan) kişi ailesi ile beraber (o bahçede kalıyor) imiş. Semüre o hurmanın yanına giri(p çıkı)yormuş. Onun bu giriş çıkışından (bahçe sahibi) rahatsız oluyor ve (bu durum) onun gü­cüne gidiyormuş. Bu sebeple (Semüre'den) bu hurmayı kendisine sat­masını istemiş. Semüre (bu teklifi) kabul etmemiş. Bunun üzerine Se­müre'ye ağacı (oradan söküp başka bir bahçeye) götürmesini teklif et­miş. (Semüre bu teklifi de) reddetmiş. Bunun üzerine (bahçe sahibi) Peygamber (s.a)'e varıp durumu kendisine anlatmış. Peygamber (s.a) de Semüre'ye bu ağacı (bahçe sahibine) satmasını rica etmiş, Semüre (bu teklifi) kabul etmemiş. Sonra ona bu ağacı (buradan başka bir ye­re) nakletmesini teklif etmiş, (Semüre) bunu da kabui etmemiş. Bu­nun üzerine, yapılmasını tavsiye ettiği (iyi) bir iş olarak;

"Onu bu bahçenin sahibine bağışla, (karşılığında) sana şu ka­dar (sevap) var" diye emretmiş.

(Semüre yine) kabu! etmeyince;

"Sen zarar göreceksin!" demiş ve (bahçe sahibi olan) Ensarî'ye de:

"Git, onun hurmasını sök!" buyurmuş.[199]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifte, bir kimsenin bir müslümana zarar vermeye hakkı olmadığı, bir kimsenin bir müslümana zarar vermesi halinde bu zararın önlenmesi için verilen zarardan daha az olmak şartıyla, zarar ile mukabele etmenin bile caiz olduğu ifade edilmektedir.

Çünkü bu hadis-i şerifte Peygamber Efendimizin Semüre'ye, komşusu­nun hurmalarına verdiği zarardan dolayı kendi hurma fidanını komşusunun hurma bahçesinden sökmesini emrettiği açıklanmaktadır.

Bu, bir zarar önlenmek istendiği zaman kendi misli ile mukabele edile­meyeceği, ancak daha az bir zararla mukabele edilebileceği anlamına gelir.

Bu husus islâm ulemasının şu sözlerinde ifadesini bulmuş ve kanunlaş­mıştır:

"ed-Dararü'leşeddyüzâlü bi'1-ehaff = Bir Zarar-ı eşed, zarar-ı ehaf ile izâle olunur."[200]

"ed-Dararü lâ yüzâlü bi'd-darar = Bir zarar kendi misli ile izâle olu­namaz."[201]

Hattâbî, hadis-i şerifte sözü geçen hurma ağacının söküldüğüne dair bir ifade bulunmadığına bakarak, Hz. Peygamber'in, metinde geçen "Git onun hurmasını sök" anlamındaki emrinin hakiki manada bir emir olmayıp Se-müre'yi komşusuna verdiği zarardan alıkoymak için söylenmiş bir tehdit ol­duğunu söylemiştir. Bu Hattâbî'nin şahsi görüşüdür.[202]

 

3637... Urve'nin Abdullah b. ez-Zübeyr'den rivayet ettiğine göre;

Bir adam (halkın) kendisi ile (hurma bahçelerini) suladıkları Harre arkı (içinden gelen su) yüzünden Zübeyr'den davacı olmuş. (Zübeyr'i dava eden bu) Ensarlı (zat Zübeyr'e):

Suyu bırak, (önünü.kesme kendi haline) akıp gitsin! demiş. (Zü-beyr onun bu isteğini) kabul etmemiş.

Peygamber (s.a) de Zübeyr'e:

“Ey Zübeyr, (bahçeni) sula ve sonra suyu bırakıver, komşuna (gitsin)" buyurmuş. Bunun üzerine Ensarlı öfkelenip:

Ey Allah'ın Rasûlü! (Zübeyr) halanın oğlu olduğu için mi (böy­le hüküm veriyorsun)? demiş.

Rasûlullah (s.a)'ın yüzünün rengi atmış, sonra:

“(Ey Zübeyr! Sen kendi bahçeni iyice) sula, sonra suyu (bahçe)

duvann(ın) temeline (veya ağaçların köklerine) erişinceye kadar salma" buyurdu.

Zübeyr (sözlerine devam ederek) dedi ki: Allah'a yemin olsun ki,"Rabbin hakkı için, onlar aralarında vuku bulan her çekişmede seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar"[203] âyetinin bu hâ­dise hakkında indiğini zannediyorum.[204]

 
Açıklama

 

Metinde geçen "cedr" aslında "duvar" demektir. Hadis sa­rihlerinin açıklamalarına göre burada "duvar temeli" anla­mında kullanılmıştır."Ağaçların kökü" anlamında kullanıldığını söyleyen­ler de vardır.

Hafız İbn Hacer'e göre, bu kelime burada, bahçe sulanırken ağaçların arasına toprakların yığılmasıyla yapılan ark anlamında kullanılmıştır. Bu gö­rüşe göre Hz. Peygamber Zübeyr'e, "Suyu toprak kanalları seviyesine çı­kıncaya kadar bahçende tut. Ondan sonra komşunun bahçesine gönder" de­mek istemiştir.

Aslında Rasûl-i Zişan Efendimiz, Zübeyr ile şikâyetçi durumunda olar kişi arasında ilk verdiği hükümde, iyi komşuluk münasebetleri açısından mü­samahalı davramış, kendi yakınının biraz feragat etmesini gerektirecek şe­kilde hüküm vermişti. Karşıdakinin bunu anlamadığını görünce Zübeyr'e: suyu bahçede ağaçların köklerine kadar iyice işleyinceye kadar bekletmel suretiyle hakkını son haddine kadar kullanmadıkça komşu bahçeye salma masını emretti. Burada, Hz. Peygamber'in öfkeli anında bile olsa her zaman hakkı söylediğini[205] unutmamak gerekir.

Hz. Peygamber'in ilk hükmüne itiraz eden kişi şayet müslüman idiyse şüphesiz ki bu yaptığı iş şeytanın iğvâsına kapılmaktan başka bir şey değil dir. Fakat bu kimsenin hakiki bir müslüman olmayıp münafıklardan biri ol ması ve kabilesi Ensar toluluğundan olduğu için Ensarî diye anılmış olmas ihtimali de vardır. Nitekim Rasûl-i Ekrem'in hükmüne uymayanların mü' min olamayacağını bildiren Nisa sûresinin 65. âyetinin bu olay üzerine inmesi de bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.

Bununla beraber belki de âyet daha önce inmiştir. Ensarhmn Hz. Peygamber'in hükmüne rıza göstermemesi üzerine âyet kendisine okunurak Al lah'ın buyruğu hatırlatılmış da olabilir.[206]

 

3638... Sa'lebe b. EM Mâlik'den rivayet olunduğuna göre; ken­disi (ashab-ı kiramın) ileri gelenlerinden bazı kimseleri şöyle derler­ken işitmiştir:

Kureyş'ten bir adamın Kureyza oğulları (mn arazisi) içerisinde bir hissesi vardı. Mehzûr (vadisin)de suyunu beraberce paylaştıkları bir su kanalından dolayı (Kureyza oğullarını) Rasûlullah (s.a)'a şikâyet etti. Rasûlullah (s.a) da onlar arasında; suyun (bir bahçede) ancak to­puklara yükselinceye kadar (tutulabileceğine), yukarı (başta bulunan) kimsenin (suyu bu kadar süre bahçesinde tuttuktan sonra), aşağıda bu­lunan kimse(nin bahçesi) üzerine göndermesi gerektiğine hükmetti.[207]

 

3639... Amr b. Şu'ayb'in dedesinden rivayet olunduğuna göre;

Rasûlullah (s.a), el-Mehzûr (denilen vadi)deki su kanalı hakkın­da, (insanın oradan gelen suyu) topuklara yükselinceye kadar tutabi­leceğine, (kanalın) yukarı (başında bulunan) kimse (nin onu bu kadar beklettikten) sonra aşağı (da bulunan bahçeler) üzerine bırakıvermesi gerektiğine hükmetmiştir.[208]

 
Açıklama

 

Bu hadıs-i şerifler, tarlası veya bahçesi suyun kaynağına daha yakın olduğu için aşağıdaki tarlalara nisbetle suyun kendi tarlasına daha önce uğradığı tarla sahiplerinin bu suyu topuklara ulaşın­caya kadar kendi tarlalarında tutabileceklerine, daha sonra aşağı tarlalara salı­vermeleri gerektiğine delâlet etmektedir.

Avnü'l-Ma'bûd yazarının İbnü't-Tîn'den naklen yaptığı açıklamaya göre; bu hadisler, bahçesine veya tarlasına su gelen kimse o suyu topuklara erişinceye kadar bahçesinde bekleterek aşağıda bulunan bahçelere salmayabilir diyen cumhuru ulemânın delilidir.

İbn Kinâne'ye göre ise; bu hüküm, her tarla veya bahçe için geçerli de­ğildir. Ancak, hurmalıklar ve ağaçlıklar için geçerlidir. Ekin tarlaları için ise bu süre suyun nalın tasması seviyesine çıkmasına kadardır. Bundan sonra salıverilir.

Taberi'ye göre ise, bu süre araziden araziye değişir. Her arazi için yete­ri kadar bekletilir.[209]

 

3640... Ebû Saîd el-Hudrî'den, şöyle dediği rivayet olunmuştur:

İki adam bir hurma ağacına ait sahanın boyutları hakkında an­laşmazlığa düşerek Rasûlullah (s.a)'a başvurmuşlardı.

(Bu hadisi Amr b. Yahya'nın babasından nakleden Ebû Tuvale Abdurrahman b. Ma'mer ile Amr b. Yahya'dan) birinin rivayetinde (şu ibare vardır): "Hz. Peygamber) o ağacıfn ölçülmesini) emretti, (ağaç) ölçüldü yedi zira, (uzunluğunda) bulundu." (Diğerinin rivaye­tinde de:) "Beş zira' (uzunluğunda) bulundu. Bunun üzerine (Hz. Pey­gamber, bu ağacın sahasının boyutları hakkında) buna göre hüküm verdi." ibaresi vardır.

 (Bu hadisi Ebû Tuvale'dert nakleden) Abdülaziz (b. Muhammed de bu tesbit işini açıklarken şöyle) dedi: (Hz. Peygamber, sözü geçen) hurmanın yapraksız dallarından birini(n getirilmesini) istedi. Dal ge­tirildi ve ağaç (bu dalla) ölçüldü.[210]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifte, bir hurma ağacının çevresinin mikdarı üze­rinde çıkan bir ihtilâfı Hz. Peygamber'in nasıl çözümlediği anlatılmaktadır.

Metinde açıklandığı üzere, Hz. Peygamber bu ağacın boyunun ölçül­mesini emretmiş, ölçülünce ağacın yedi zira' (dirsekten parmak uçlarına ka­dar olan mesafe) yahutta beş zira' uzunluğunda olduğu görülmüş. Bunun üzerine ağacın dört tarafından bu kadar uzunluktaki bir mesafenin bu ağa­cın harimi (sahası) olduğuna, binaenaleyh bu sahayı kimsenin ihlâl edeme­yeceğine hükmetmiştir.

Ravi Abdülaziz'in hadisin sonuna eklediği açıklamadan anlaşıldığı üze­re ağacın boyu şöyle ölçülmüştür: Ağacın dallarından bir zira' uzunluğunda bir dal kesilip onunla ağacın boyu ölçülmüştür.

Hadis-i şerif, ölü bir arazide dikilen bir ağacın hariminin her taraftan beş zira'(3-3,5 metre) veya yedi zira' olduğuna delâlet etmektedir, nitekim Hanefî âlimlerinden Mavsilî, Hanefî ulemasının bu mevzudaki görüşünü açık­larken şöyle diyor: "Ölü bir arazide dikilen bir ağacın harimi her taraftan 3-3,5 metredir."[211] Binaenaleyh bu hadis Hanefî ulemasının bu mevzudaki delilidir.[212]

Harim ise, bir şeyin çevresinde bulunan sahadır ki o şeyinhukuku ve ayrılmaz bir bütünü kabilindendir. Bu yerde sahibinden başkasının tasarru­fu haramdır.[213]

Abdullah b. Ahmed'in Zevâidü'I-Miisned'inde ayrıca Ebû Avâne ile Taberânî'nin Ubâde b. Sâmit'ten rivayet ettiği bir hadis-i şerif se, Hz. Peygam­ber'in her bir hurma ağacı için dört taraftan dalı uzunluğunda harim tesbit ettiği ifade edilmektedir.

İbn Mâce'nin rivayeti de böyledir. Bu durum hâdisenin tekerrür ettiği­ni gösterir. Durum böyle olunca, bir ağacın hariminin iki şekilde tesbit edil­diğini ve bu iki şeklin de caiz olduğu ortaya çıkar.

Yahutta mevzumuzu teşkil eden hadisin en doğru tefsiri Ubâde b. Sâmit hadisidir.[214]

 

 [192] Buharî, mezâlim 29; Müslim, müsâkât 144; Tirmizî, ahkâm 20; İbn Mâce, ahkâm 16; Ahmed b. Hanbel, I, 235, 303, 313, 317, II, 228, 429, 466, 474, 495.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/231.

[193] Bk. Davudoğlu Ahmed,Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi,VIII, 121.

[194] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/231-232.

[195] Buharı, mezâlim 20, eşribe 24; Müslim, müsâkât 136; Tirmizî, ahkâm 18; İbn Mâce, ahkâm 15; Muvatta, akdiye 32; Ahmed b. Hanbel, II, 240, 463, 111,480.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/232.

[196] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/232-233.

[197] Tirmizî, birr 27; İbn Mâce, ahkâm 17; Ahmed b. Hanbel, III, 457.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/233-234.

[198] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/234.

[199] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/234-235.

[200] Bk.Mecelle,Madde 27.

[201] Bk.Mecelle,Madde 25.

[202] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/235-236.

[203] Nisâ,(4) 65.

[204] Buharı, tefsir (4) 12, sulh 12, müsâkât 6-8; Müslim, fadâil 129; Tirmizî, ahkâm 2( tefsir (4) 13; İbn Mâce, mukaddime 2, rühûn 20; Nesâî, kudât 19,27; Ahmed b. Hanbel, I, 166, IV, 5.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/236-237.

[205] Bk. 3646 nolu hadis.

[206] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/237.

[207] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/237-238.

[208] İbn Mâce, rühûn 20; Muvatta, akdiye 28.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/238.

[209] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/239.

[210] İbn Mâce, rühûn 23.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/239-240.

[211] Bk. el-İhtiyâr Tercemesi, 189.

[212] Bk. Aynî, Binâye, IX, 448.

[213] Bk. el-İhtiyâr Tercemesi, 188.

[214] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/240.