๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Ocak 2012, 20:29:24



Konu Başlığı: Avcılığa Düşkünlük Hakkında
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ocak 2012, 20:29:24
24-25. Avcılığa Düşkünlük Hakkında (Gelen Yasaklayıcı Hadisler)

 

2859... Bir defasında Süfyan es-Sevrî şöyle dedi: Peygamber sal-lallahü aleyhi ve sellem:

"Çölde oturan kimse(nin huyu) sertleşir. Av peşinde gezen ga-filleşir. (Fasık) sultanların kapısın)a giden, fitneye düşer" buyurdu.[325]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerifde, çölde eyleşen kimselerin kalplerinin katılaşacağı, mizaçlarının sertleşeceği, ömrünü av peşinde geçirenlerin gafîlleşeceği, fasık idareci kapılarında ömür tüketenlerin de fitneye du­çar olacakları ifade buyurulmaktadır.

Gerçekten çölde oturanlar, kendilerine güzel ahlaklı, yumuşak huylu ol­manın manasını ve faziletini öğretecek ilim adamlarıyla buluşmaktan, irşad meclislerine katılmaktan mahrum kaldıkları için, kalblerinin gıdalarını hak­kıyla alamazlar. Dolayısıyla kalpleri her gün biraz daha sertleşir ve katıla­şır. Neticede o kimse katı kalpli, kötü huylu bir adam haline gelir.

Av peşinde gezen kimse, zamanla kendisini ava o kadar çok kaptırır ki, etrafında olup bitenlerden haberi olmadığı gibi, Allah'ın emir ve yasaklarını da unutmaya başlar. Neticede kendisini tamamen nefsinin ve şeytanın pen­çesine teslim etmiş gafil bir insan olur.

Zalim idarecilerle düşüp kalkan kimseye gelince; bunlar iki tehlikeye ma­ruz kalmaktan hali değillerdir.

1. Ya o zalim sultanın keyfi hareketlerini ve uygulamalarını tasdik ederler ve onun zulmüne iştirak etmiş olurlar.

2. Yahut da onların bu hareketlerine karşı çıkarlar ve kısa zamanda on­ların hışmına uğrarlar.[326]

 

Bazı Hükümler
 

1. İçerisinde ilim, irfan ve fazilet öğretilen şehirlerde oturmak, kendisinde bu imkanlar bulunmayan köy ve kasabalarda oturmaktan daha faziletlidir.

2. İnsanın kendisini farzları, vacipleri ve mendupları unutturacak dere­cede ava verip vakitlerini av peşinde geçirmesi mekruhtur. Ancak, geçimini avcılıkla geçirmek zorunda kalan kimselerin avcılık yapmalarında bir sakın­ca olmadığı gibi, kişinin karşısına çıkan bir avı avlamasında da bir sakınca yoktur. Sakınca kişinin eğlence için vakitlerini av peşinde öldürmesidir.

Ayrıca bir avı avlamak için başkalarının ekinlerini itlaf etmek veya kendilerini ikametgahlarında izac etmek caiz değildir.[327]

3. Ulemanın zalim ve fasık idarecilerin kapılarına gidip, onlarla düşüp kalkmaları yasaklanmıştır.

Çünkü zalim sultanlar veya idareciler, zulümlerine devam ederlerken ule­manın onlarla düşüp kalkması, bu zulmü onların da tasvip etmesi anlamına gelir ki; bu durum zalim idarecilerin ve zulümlerinin halkın tümü tarafın­dan benimsenip tasvip edilmesine sebep olur.

Oysa ulema, hakkı ve adaleti koruyup yaşatmakla, halk da hakkı ve ha­kikati öğrenmek için onlara müracaat etmekle mükelleftir.

Cenab-ı Hakk Kur’an-ı keriminde "Allah kendilerine kitap verilenler­den: -onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz- diye söz almıştı"[328] buyurarak ulemaya: ".... Eğer bilmiyorsanız zikr ehline (yani me­seleyi bilenlere) sorun"[329] buyurmak suretiyle de ulemanın dışındaki halka bu mükellefiyetlerini bildirmiştir.

Özellikle ulemayı bu hususta dikkatli ve uyanık olmaya davet eden hadis-i şeriflerden bazılarının meali şöyledir:

a. "Benden sonra birtakım yalancı ve zalim emirler gelecektir. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerine yardımcı olan kimseler benden değil­lerdir, ben de onlardan değilim. Kevser havzında benim yanıma da gelmeye­ceklerdir."[330]

b. Ebû Zer-i Gıfârî (r.a) Hz. Seleme'ye şöyle demiştir:

"Ey Seleme (zalim) sultanların kapısına gitme. Çünkü sen onların dün­yalığından birşey elde edemezsin. Fakat onlar senden, onların dünyalığın­dan daha faziletli olan dinini alırlar."[331]

 

2860... Peygamber (s.a)'den (rivayet edilen bir önceki) müsedded hadisi bir de mana olarak Ebû Hureyre'den (rivayet olunmuştur. Hz. Ebû Hureyre bu hadisi):

"Kim (devamlı olarak zalim) idareci ile düşer-kalkarsa fitneye düşer" (anlamına gelen lafızlarla) rivayet etti. (Daha sonra bu rivâyetine şu manaya gelen cümleyi de) ilave etti:

"Kul (zalim) sultana yaklaşmakla Allah'dan uzaklaşmaktan başka birşey kazanmaz."[332]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerifte de bir önceki hadis-i şerifte olduğu gibi zaHm sultanlara yaklaşan kimselerin onun zulmüne iştirak ederek hak ve hakikatten ve dolayısıyla Allah'ın rahmetinden uzaklaşacakları haber verilmektedir.

Bu hadis-i şerif lafızlarıyla bir önceki hadisin aynısı değilse de, mana cihetiyle bir önceki hadisin son cümlesinin aynısıdır.[333]

 

2861... Ebû Sa'lebe el-Huşenî'den demiştir ki: Peygamber (s.a) (şöyle buyurmuştur):

"Ava (okunu) atıpta, onu üç (gün üç) gece sonra (atmış olduğun) okun üzerinde olduğu haide (Ölü olarak) ele geçirecek olursan, kokuş­mamış olması şartıyla onu yiyebilirsin.”[334]

 

Açıklama
 

Bu hadis» vurulduktan sonra gözden kaybolup üzerinden bir gece geçmiş olan bir avın etini yemek haramdır diyen Maliki âlimlerinin aleyhine bir delildir. Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre; burada geçen üç gece tabirindeki üç adedinin bağlayıcı bir te'siri yoktur. "Herhangi bir süre" anlamında kullanılmıştır.

Bilindiği gibi, Hanefî âlimlerine göre, vurulduktan sonra gözden kay­bolan ve bir süre sonra bulunan bir avın etinin helal olabilmesi için üç şart vardır:

1. Avcının okunun av üzerinde bulunması,

2. Başka avcıya ait okun veya bir ok yarasının bulunmaması ve başka bir tesirle öldüğünün ortaya çıkmış olmaması,

3. Avcının onu aramaya zaruretsiz olarak mola vermemiş olması.

Bu üç şart bulunduğu takdirde av kokuşmuş olsa bile eti yenir. Aliyyü'l-Kari'nin açıklamasına göre, Hanefi âlimleri bu hadisteki kokuşmuş avı ye­menin terk edilmesi ile ilgili emrin hükmü istihbab içindir. Bu bakımdan yen­memesi iyi olur fakat, yenecek olursa haram işlenmiş olmaz.

Nitekim Hanefi âlimlerinden İbn Melek'in ifadesine göre, Hz. Peygam­berin (s.a) kokmuş eti yediği rivayet olunmuştur.

İmam Ahmed de kokmuş et yemenin helal olduğunu söylemiştir. Fakat İmam Ahmed'e göre vurulduktan sonra uzun süre gözden kaybolan bir avın eti helal değildir. Kendisine vurulduktan sonra geceli gündüzlü bir gün göz­den kaybolan bir avın hükmü sorulunca, bir günün uzun bir süre olduğunu ve dolayısıyla bu avın haram olduğunu söylemiştir. Bu, İmam Ahmed'in uzun bir süre sözüyle geceli gündüzlü bir günlük süreyi kasdettiğini gösterir. Bu bakımdan Hz. İmam'a göre vurulduktan sonra kaybolup sadece bir gecenin veya sadece bir gündüzün sonunda ölü olarak bulunan bir avın eti helaldir.

İmam Malik'e göre; vurulduktan sonra av gündüzün bulunamayıp ak­şamleyin ölü olarak ele geçerse, o avın eti helaldir. Fakat üzerinden bir gece geçmişse onun eti haram olur.

İmam Şafiî'ye göre; vurulduktan sonra oku atan kimsenin gözünden kay­bolmuş olan bir avın eti asla yenmez. Şafiî mezhebinin kokmuş bir etin ye­nip yenmemesi hususundaki görüşlerini açıklarken İmam Nevevî şunları söylüyor: "Kokmuş yemeği yemekten nehiy tahrim değil, kerahet-i tenzihiyye içindir. Diğer kokmuş etlerle yiyecekleri yemek te tenzihen mekruhtur, ha­ram değildir. Fakat sıhhat için zararlı hale gelmiş olması müstesna. Bazı âlim­lerimiz kokmuş etin haram olduğunu söylemişlerse de bu görüş zayıftır.

Biz bu meseleyi münasebet düştüğü için 2849 numaralı hadis-i şerifle 2857 numaralı hadisi şerifin şerhinde açıklamıştık.[335]

 

 

[325] Tirmizî, fiten, 69; Nesâî, sayd 24; Ahmed b. Hanbel, 1-357, 11-371, 440.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/37-38.

[326] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/38.

[327] Büyük İslam İlmihali, Bilmen, Ö. Nasûhi.

[328] Âl-ilmran, (3) 187.

[329] Enbiyâ, (21), 7.

[330] Nesaî, biat 35, 36; Teysiru'l-Vüsul 1-327.

[331] İthaf-üs-Sadet-il-Müttekin VI-127.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/38-39.

[332] Ahmed b. Hanbel, II-371.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/39-40.

[333] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/40.

[334] Müslim, sayd 9; Nesâî, sayd 20; Ahmed b. Hanbel, IV-I94.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/40.

[335] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/40-41.