๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 19 Mayıs 2012, 11:36:22



Konu Başlığı: Alışveriş Yapanların Muhayyerliği
Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Mayıs 2012, 11:36:22
51. Alışveriş Yapanların Muhayyerliği


 

3454... Abdullah b. Ömer (r.anhüma)'den, Rasûlullah (s.a)'ın şöy­le buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Alışveriş yapanlardan her biri, birbirlerinden ayrılmadıkları müd­detçe, arkadaşına karşı muhayyerdir. Ama muhayyerlikle satış müs­tesna."[398]

 
Açıklama

 

Bu hadis, alıcı ve satıcının birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe, yaptıkları akdi feshedebileceklerine delâlet etmektedir.

Bu muhayyerliğe bazı âlimler; meclis muhayyerliği, bazıları da kabul mu­hayyerliği demektedir. Bu ayrı isimlendirmeye sebep; konunun hükmünde­ki farklı görüşlerdir. Şimdi bu görüşlere göz atalım:

a) Alıcı ve satıcı akdi yaptıkları meclisten bedenen ayrılmadıkça taraf­lardan birisi akdi bozmak yetkisine sahiptir. Buna göre; taraflar arasında icab (alım veya satım teklifi) ve kabul (yapılan teklifi kabul) tamamlanmış, yani alışveriş yapılmışsa, taraflar o mecliste bulundukları müddetçe birisi; "Ben akdi bozuyorum, almaktan -ya da satmaktan- vazgeçtim" diyebilir.-Buna meclis muhayyerliği denilir. Taraflar, alışverişi yaptıktan sonra bir mu­hayyerlik şartı koşmadan kalkar giderlerse, yani meclis dağılırsa artık akid kesinleşmiştir. Bu babın hadislerinin zahirleri bu görüşü desteklemektedir. Nevevî, âlimlerin büyük çoğunluğunun bu görüşte olduklarını söyler. Şafiî ve Hanbelî mezheplerinin görüşleri de bu istikamettedir.

b) Alıcı ve satıcı fiatta anlaşıp "aldım ve sattım" diyerek akdi kesinleştirdikten sonra artık tarafların hiçbirisinin akdi bozma yetkisi yoktur. Bu konudaki hadislerde sözkonusu edilen muhayyerlikten maksat; kabul mu­hayyerliğidir. Meclisten maksat da söz meclisidir.

Bu görüşe göre; alışverişte bulunacak olan taraflardan birisi icabda bu­lunsa alışverişle ilgili söz devam ettiği müddetçe bu icabı kabul edip etme­mekte serbesttir. Yani isterse kabul eder ve akit kesinleşir, isterse kabul et­mez. İcabda bulunan kişi de, karşı taraf kabul etmediği müddetçe teklifin­den vazgeçebilir. Fakat karşı taraf kabul etmişse akit kesinleşmiş olur. İcab-dan sonra karşı taraf daha akdi kabul etmeden önce, söz mevzuu değişirse artık icab hükümsüz kalır ve bundan sonraki kabulün faydası olamaz.

Bu görüşte olanlar; yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, "Taraflar birbir­lerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler" manasındaki hadislerdeki muhayyer­liği kabul muhayyerliğine hamletmişler, alışverişle ilgili konuşma devam et­tiği müddetçe kendisine icabda bulunan kişinin bu icabı kabul edip etmeme konusunda muhayyer olacağını söylemişlerdir. Bu görüş sahipleri; karşı gö­rüşün iddiasının, yapılan akdi bozmak istemeyen tarafın hakkını ibtali ge­rektireceğini ve bunun da caiz olmadığını söylerler. Yine bunlar hadislerde­ki "alışveriş yapanlar" ifadesini kendi görüşleri için delil alırlar. ÇÜnkü, "alışveriş yapanlar" tabiri akdi yapmakta olanlar için kullanılır. "Aldım, sattım" tabirlerini kullanıp alışverişi bitirdikten sonra, taraflar "alış­veriş yapan" olmaktan çıkarlar, birbirlerine yabancı olurlar.

Bu görüş Hanefî veMâlikîlere aittir. Rabîa, Nehaî ve bir rivayete göre Sevrî de aynı görüştedirler.

Hattâbî; Nehaî ve Hanefîlerle Mâlikîlerin bu görüşlerine temas ettikten sonra, hadislerin karşı görüşü desteklediklerini, hadisin ravisi İbn Ömer'in de bu şekilde tefsir ettiğini söyler.

Hattâbî; Nehaî ve onun görüşünde olanların görüşlerini tenkid sadedinde şöyle der:

"Eğer hadisin manası, Nehaî'nin anladığı gibi olsaydı, onun hiçbir fay­dasının olmaması gerekirdi. Çünkü çok açıktır ki, alıcı akdi kabul etmeden önce kabul edip etmeme konusunda serbesttir. -Yani bu konunun hadisle ısbat edilmesine ihtiyaç yoktur.- Aynı şekilde satıcı da satış akdini gerçekleştirmeden önce malının tek mâlikidir. İstediği gibi tasarrufta bulunabilir­ler. Kimse onları, mallarını ellerinden çıkarmaya zorlayamaz. Ancak kendi­leri isterlerse satarlar. Bu herkesçe bilinen genel bir hükümdür. Özel bir ha­ber ise ancak özel bir hüküm için rivayet edilir. Sabittir ki; alışveriş yapan­lar (mütebâyi'an) sözcüğü, akid yapanlar için kullanılır. Bey' (alışveriş) ke­limesi alışverişi yapanların yaptıkları işten türemiştir. Bu da ancak o iş bit­tikten (alışveriş akdi tamamlandıktan) sonra aercekleşir. Meselâ, zinakâr diye zina yapmış olana, hırsız diye hırsızlık yapmış öiana denilir. Durum böyle olunca alışveriş yapanların, akdi yapanlar olduğu kesin olur. O halde, akid bittikten sonraki ayrılma (sözle değil) ancak bedenle olur."

Hattâbî, her iki tarafın daha başka bazı delillerine de temas ederek, da­ha geniş bilgi vermektedir. Ama biz, yukarıya aktardığımız özet bilgi ile me­seleye ışık tuttuğumuz, okuyucuya genel bir malumat verdiğimiz kanaatıyla daha geniş tafsilata girmiyoruz.

Hadisin sonunda Hz. Peygamber (s.a), tarafların birbirlerinden ayrıl­madıkları müddetçe muhayyer olduklarını belirttikten sonra, "muhayyer­likle satışı" o hükümden istisna etmiştir; şimdi de kısaca bu tabiri açıklayalım:

"Muhayyerlikle satış" tabirinin ifade ettiği ilk mana, alıcı ve satıcıdan birisine bilâhare akdi bozabilme yetkisi tanıyan bir şartla yapılan satıştır. Tabii, meselenin birtakım teknik incelikleri vardır. Biz bu konuya 3500 numaralı hadisi izah ederken temas edeceğiz. Akla gelen bu ilk manaya göre hadisin manası; "Alışverişte bulunanlardan her biri, ayrılmadıkları müddetçe akdi fesh veya kabul konusunda muhayyerdir. Ayrılınca akit kesinleşir, taraflar dönmez. Ama eğer birisi için muhayyerlik şart koşulmuşsa (üç gün içerisin­de veya tayin edilen başka bir müdde. zarfında akdi bozabilme yetkisi şart koşulmuşsa) onun akdi bozma yetkisi meclisle kayıtlı kalmaz. Şart koşulan müddetin bitimine kadar devam eder." şeklinde anlaşılacaktır..

Nevevî, bu istisnanın manası konusunda üç görüş olduğuna işaret eder. Bu görüşler şunlardır:

1- Akid bittikten sonra, meclis dağılmadan önce taraflardan birisini mu­hayyer bırakmak.

2- Bizim yukarıda işaret ettiğimiz; üç gün veya daha az bir müddet için şart koşulmuş şart muhayyerliği (hıyâr-ı şart). Buna göre, meclis dağılsa bile muhayyerlik devam eder.

3- Meclis içerisinde her iki taraf için de muhayyerliğin bulunmaması şar­tıyla yapılan akiddir. Bu durumda taraflar akde başlarken, mec lis muhay­yerliğinin bulunmamasını şart koşmuşlarsa, "aldım, sattım" sözleri ile akid kesinleşmiş olur. Ancak bu yolla yapılan bir alışveriş, -içerisinde şart bulun­duğu için- âlimlerin çoğuna göre caiz değildir.[399]

 
Bazı Hükümler

 

1. Alışveriş yaparken, alıcı ve satıcı birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe akdi feshedebilirler.

2. Taraflar ayrıldıklarında akit kesinleşir, ancak birisi için muhayyerlik şart koşulmuşsa, öngörülen süre içerisinde muhayyer olan kişi akdi feshe­debilir.[400]

 

3455... Bize Musa b. İsmail haber verdi, bize Hammâd Eyyûb'dan, o Nâfi'den; Nâfi, İbn Ömer'den, İbn Ömer de Hz. Peygamber (s.a)'den önceki hadisi mana olarak rivayet etti. (Bu rivayetinde):

"... Ama birisi arkadaşına; "seç (muhayyer ol)" derse müstesna" dedi.[401]

 
Açıklama

 

Bu rivayet önceki hadisin başka bir naklidir. Önceki hadis­ten farklı olarak bunda yukarıdaki cümleyer almıştır. Buna göre bu rivayetin tamamı şu şekilde olacaktır:

"Alışveriş yapanlardan her biri, birbirlerinden ayrılmadıkları müddet­çe arkadaşına karşı muhayyerdir. Ama birisi ötekine, seç (muhayyersin) derse müstesna."

Demek ki, önceki rivayetteki; "Ama satışta muhayyerlik bulunursa müstesna" cümlesi bu rivayette, "Ama birisi, ötekine seç derse müstesna" şeklindedir. Rivayetler arasında mana yönünden pek fark yoktur. Hattâbî, bu istisnanın; hadiste sözkonusu edilen muhayyerliğin, meclis muhayyerli­ği; ayrılmadan maksadın da bedenle ayrılma olduğuna delâlet ettiğini söyler.

Aynî ise şöyle der:

"Hattâbî; bu, meclis muhayyerliğinin sübutu konusunda en açık şey­dir. Bu söz, hadisin zahirine zıt düşen tüm te'villeri ortadan kaldırır, demiş­tir. Buna karşı ben de derim ki: Hattâbî'nin meclis muhayyerliğinin sübu-tundaki en açık şeydir, sözü, âkitlerden birisi icabda bulunduğu zaman öte­ki muhayyerdir; isterse kabul eder, isterse reddeder şeklinde anlaşılmalıdır. Ama, taraflar icab ve kabulde bulundukları zaman akid tamamlanmıştır. Mu­hayyerlik şart koşulmamişsa veya mal ayıplı değilse muhayyerlik sözkonusu değildir. Nesâî'nin, Semüre'den tahric ettiği şu hadis bunun delilidir:

Hz. Peygamber (s.a) üç defa: "Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrı­lıncaya veya her biri akitten arzu ettiğini alıncaya kadar muhayyerdirler" buyurdu. Tahavî, "Rasûlullah'm bu hadisteki; her biri arzu ettiğini alınca­ya kadar sözü, taraflar için caiz olan muhayyerliğin akdin tamamlanmasın­dan önceki muhayyerlik olduğuna delâlet eder. Bu durumda, taraflar ara­sında, hadiste söz konusu edilen ayrılmanın, satıştan sonra bedenle ayrılma olduğunda ihtilâf yoktur. Ve yine müşterinin maldan istediğini alıp, isteme­diğini bırakmasının caiz olmayışında da ihtilâf yoktur" der.

Ben de diyorum ki; hadisteki ayrılmaktan maksat söz ile ayrılmaktır, bedenen değil. -Yani taraflar, alım satımla ilgili konuşmayı terkedinceye ka­dar muhayyerdirler.

Hattâbî'nin; bu mana tüm te'villeri ortadan kaldırır, sözü kabul edile­mez. Çünkü iki te'vil çelişirse hadis bırakılır, kıyasla amel edilir. Bu konu­daki kıyas; alışveriş akdinin kira ve nikâh akidleri ile kıyaslanmasıdır. Mu­hayyerlik, bu akidlerde akid bittikten sonra bedenen ayrılıncaya kadar de­vam etmediği gibi, alım satım akdinde de devam etmez. Bu akidler arasın­daki ortak nokta, hepsinin icab ve kabulle tamamlanmalarıdır..."

Görüldüğü gibi Aynî bu sözleri ile, Hanefîlerin görüşünü kuvvetlendir­meye çalışmıştır.[402]

 

3456... Abdullah b. Amr b. el-Âs, Rasûlullah (s.a)'ın şöyle bu­yurduğunu rivayet etmiştir:

"Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrılmadıkça (akdi kabul edip etmemekte) muhayyerdirler; ama akitte muhayyerlik şartı bulunursa müstesna, (o zaman birbirlerinden aynlsalar bile, lehine şart koşula­nın muhayyerliği devam eder). Akit yapanlardan birisinin karşı taraf ikâle ister korkusuyla (oradan hemen) ayrılması helâl olmaz.”[403]

 
Açıklama

 

Tirmizî, hadisin hasen; İbn Huzeyme de sahih olduğunu söylemiştir.

Hadisin zahiri, alışverişte bulunan tarafların meclis içinde oldukları müddetçe akdi kesinleştirmek veya feshetmek serbestisinde uluduklarına delâlet etmektedir. Bu muhayyerliğin meclis muhayyerliği mi yoksa kabul muhay­yerliği mi olduğu konusunda 52. bâbda geçen hadislerde verdiğimiz görüşler burada aynen caridir. Hadisin bir bölümünde; akit yapılırken taraflardan birisi lehine muhayyerlik şartı koşulması halinde hüküm önceki hükümden istisna edilmektedir. Bu durumda taraflar birbirlerinden ayrılmış olsalar da­hi, lehinde muhayyerlik şart koşulmuş olanın seçme hakkı, kararlaştırılan müddetin -Ebû Hanîfe'ye göre bu müddet üç güriü geçemez- sonuna kadar devam eder.

Hadisin son bölümünde de Hz. Peygamber (s.a) Efendimiz; alım satım akdini yapanlardan birisinin, karşı taraf ikâle yapmayı ister endişesiyle mec­listen ayrılmasının caiz olmadığına işaret buyurmuştur.

İkâle: Alım satım akdi kesinleştikten sonra, tarafların kendi rızaları ile akdi feshetmeleridir. Bu konu ile ilgili yeterli bilgi 3460 nolu hadisin izahı esnasında verilecektir.

Bilindiği gibi; alım satım a/di yapanların muhayyerliği konusunda âlim­lerin iki farklı görüşü vardı. İçlerinde Hanefîlerin de bulunduğu bir gruba göre; bu muhayyerlikten maksat kabul muhayyerliği, meclisten maksat da söz meclisi idi. Şâfiîler ve Hanbelîlere göre ise; bu muhayyerlik meclis mu­hayyerliği, ayrılması da bedenen ayrılmak idi. İşte hadisin ikâle ile ilgili olan son bölümünü her grub kendi anlayışına göre izah etmiş ve kendi görüşüne delil kabul etmiştir.

Bezlü'l-Mechûd'da, Hanefîlerin görüşünü teyid eder bir tarzda şöyle de­nilmektedir:

"Bu söz; alım satım akdinin icab ve kabul ile tamamlanıp bundan son­ra muhayyerliğin kalmadığını teyid etmektedir. İkâle isteme meselesi buna delâlet eder. Çünkü eğer taraflar meclisin sonuna kadar fesh serbestisine sa­hip olsalardı, hiçbirisinin ikâle (akdi fesh) istemeye ihtiyaçları olmazdı. Çünkü muhayyerliğin bulunması halinde, her bir taraf ikâle isteme ihtiyacı duyma­dan akdi tek başına feshedebilirdi."

Avnü'l-Md'bûd'da da, meclis muhayyerliğini kabul etmeyenler (Hane-fîler)*in bu hadisi delil edindiklerine işaretle, onların; "Çünkü bu hadiste; karşı tarafın, ikâle dışında bir yolla akdi fesh edemeyeceği bildirilmektedir." dedikleri kaydedilmektedir.

Yine Avnü'l-Ma'bûd'da, meclis muhayyerliğini kabul edenlerin (Şafiî ve Hanbelîler) yukarıdaki görüşe verdikleri cevap şu sözlerle beyan edil­mektedir:

"Hadis bu ilâveyle onların lehine değil, aleyhine delildir. Çünkü hadi­sin manası; taraflardan birisi, karşı taraf akdi fesheder endişesiyle meclisten ayrılmasın demektir. İkâle istemekten murad; taraflardan pişmanlık duya­nın akdi feshetmesidir. Tirmizî ve başka âlimler bu şekilde anlamışlar ve şöyle demişlerdir: Eğer ayrılmak ^sözle olsaydı o zaman kişinin akidden sonra mu­hayyerliği olmazdı. İkâleden murat da gerçek manası olsaydı, meclisten ay­rılmanın bir manisi olmazdı. Çünkü ikâle, meclise mahsus değildir. Hadisin baş tarafında meclis muhayyerliğinin caizliği belirtilmiş ve bunun meclisin sonuna kadar devam ettiği ifade edilmiştir. Malumdur ki muhayyerlik hak­kı olan kişinin ikâle istemeye ihtiyacı yoktur. O halde buradaki ikâle iste­mekten maksat akdi feshetmektir.

Kişinin meclisten ayrılmasının helâl olmayışından maksat da ayrılma­nın haramhğı değil, mekruh oluşudur."

Her iki tarafın hadise bakış açılarını kaynaklardan naklen verdik. Ayrı bir yoruma girmek istemiyoruz.[404]

 

3457... Ebu'l-Vadiy' (Abbâd b. Nüseyb)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir savaş için sefere çıkmıştık. Bir yerde konakladık. Arkadaşla­rımızdan biri, bir köle karşılığında bir at sattı. Sonra günlerinin kala­nını (bu şekilde) geçirdiler. Ertesi gün sabah olunca asker hazırlandı. Atı alan atını eğerlemek üzere kalktı. (Ama) satan pişman olup alıcı­ya geldi ve alışveriş (i feshetmek) istedi. Müşteri ise atı vermek isteme­di. Bunun üzerine satan;

Hz. Peygamber (s.a)'in arkadaşı Ebû Berze aramızda hakem ol­sun, dedi.

Beraberce, ordunun bir bölümünde bulunan Ebû Berze'ye geldiler ve ona hâdiseyi anlattılar.

Ebû Berze:

Aranızda Hz. Peygamber (s.a)'in hükmü ile hükmetmeme razı mısınız? Rasûlullah (s.a); "Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılma­dıkça (akdi kesinleştirmek veya feshetmekte) serbesttirler" buyurdu

dedi.

Hişâm b. Hassan dedi ki: "Cemil (İbn Mürre), Ebû Berze'nin: Sizi ayrılmış olarak görmedim, dediğini haber verdi. "[405]

 
Açıklama

 

İbn Mâce'nin rivayetinde at alım satımından bahseden hâdi­se hiç anılmamakta, sadece Ebû Berze'nin Rasûlullah (s.a)'den naklettiği cümle yer almaktadır.

Tirmizî'deki rivayette ise; at alım satımı ile ilgili olan hâdisenin bir ge­mide cereyan ettiği görülmektedir,

Hişâm b. Hassan'ın Cemil b. Mürre'den yaptığı rivayete göre; Ebû Berze, at alıp satan kişileri -akdin üzerinden bir gece ve gündüzün bir kısmı geçmiş olmasına rağmen- birbirlerinden ayrılmış telakki etmemiştir. Halbuki bu iki şahsın tüm bu zaman zarfında aynı mecliste olmaları düşünülemez. Şüphe­siz her biri yemek, içmek, zaruri ihtiyaçlarını gidermek, namaz kılmak gibi vesilelerle birbirlerinden ayrılmışlardır. Demek oluyor ki Ebû Berze'nin mec-liten maksadı, alım satımın yapıldı?' mevki, bölgedir. Taraflar aynı ordu­nun içinde bulundukları için, ordugâhın tamamını tek meclis kabul etmiş ve taraflar burasını terketmediklerine göre, birbirlerinden ayrılmamışlardır. O halde Rasûlullah'ın hadis-i şerifleri gereğince, taraflardan isteyen akdi fes­hedebilir hükmüne varmıştır.

Şafiî ve Mâlikîler, Ebû Berze'nin bu sözlerine bakarak onun da, mu­hayyerliği kaldıran ayrılmanın bedenen ayrılma olduğu görüşünü benimse­diğini söylerler. Ancak, Ebû Berze meclisin sınırlarını geniş tutmuş, ayrıl­mış saymak için tarafların sadece bedenen ayrılmalarını yeterli görmeyip, ak­din yapıldığı yeri terketmelerini de gerekli görmüştür.

Hanefîler; Ebû Berze'nin sözlerinin kendi anlayışının eseri olduğunu, onun için hadisin aleyhlerine delil kabul edilemeyeceğini söylerler.[406]

 
Bazı Hükümler

 

1. Bedellerden birisi para olmasa bile iki malı birbirlerı ile alıp satmak caizdir.

2. İnsanlar aralarındaki anlaşmazlıkları, bir hakem tayin ederek çöze­bilirler.

3. Tayin edilen hakemin bilgili olmasr gerekir.

4. Hakem hüküm vereceği zaman âyet ve hadislerin ışığında hüküm ver­melidir.

5. Alışveriş kesinleşmeden (taraflar akit meclisini terketmeden) isteyen akdi feshedebilir. Bu mesele ulema arasında ihtilaflıdır.[407]

 

3458... Yahya b. Eyyûb şöyle demiştir:

Ebû Zür'a,[408] birisine bir şey sattığı zaman onu muhayyer bıra­kır, sonra da; "Sen de beni muhayyer bırak. Ben, Ebû Hureyre (r.a)'yi, Rasûlullah (s.a); (alışveriş yapan) iki kişi ancak birbirlerinden razı ola­rak ayrılsınlar, buyurdu derken işittim." derdi.[409]

 
Açıklama

 

Tirmizî'nin rivayetinde Ebû Zür'a'nm kıssası mevcut değil­dir. Tirmizî hadis için; "bu garib hadistir" demektedir.

Hadisten, ilk bakışta anladığımıza göre Ebû Zür'a bir alışveriş yaptı­ğında, "arzu etmiyorsan akdi feshet, pişmanlık duyarsan vazgeçebilirsin" gibi sözlerle karşı tarafı muhayyer bırakır, aynı muhayyerliğin kendisi için de tanınmasını isterdi. Bu hareketine delil olarak da Ebû Hureyre'den işitti­ği Rasûlullah'ın şu sözlerini naklederdi: "Alışverişte bulunan iki kişi (ayrıl­dıklarında) birbirlerinden razı olarak ayrılsınlar."

Alım satım akdinde meclis muhayyerliğini kabul edenler, bu hadisi de kendileri için delil sayarlar. Ancak hadis böyle bir anlayışa pek müsait de­ğildir. Çünkü; hadisin Hz. Peygamber (s.a)'den nakledilen bölümünün mu­hayyerlikle bir ilgisi yoktur. Ebû Zür'a'nın; karşı tarafı muhayyer bırakıp, kendisi için de muhayyerlik istemesi aslında meclis muhayyerliğine değil şart muhayyerliğine delâlet eder. Zira eğer bu meclis muhayyerliği olsa idi, Ebû Zür'a'nın onu vermesine ve kendisi için istemesine gerek kalmazdı. Zaten mevcut olan bir şeyin verilmesi veya istenilmesi düşünülemez.

Aliyyü'1-Kârî bu hadisi izah ederken şöyle der:

"Allah bilir, hadisten kastedilen; tarafların parayı vermek ve malı tes­lim konularında birbirlerinden razı olarak ayrılmalarıdır. Aksi halde, zara­ra uğramak ve zarar vermek sözkonusu olur ki bu da dinen yasaktır. O hal­de maksat, birisinin ayrılacağı zaman öbüründen izin istemesi, yapılan alış­verişten pişmanlık duymuşsa ikâle yapabileceklerini söylemesidir. Böyle yap­madan ayrılmak konusundaki nehiy tenzihidir. Yani yukarıdaki söylenilen­leri yapmadan meclisi terketmesi haram değildir, belki tenzîhen mekruhtur. Burfun caiz oluşunda icma vardır."

Aliyyü'l-Kârî'nin ifadesine göre; el-Eşref ise, meclis muhayyerliğinin or­tadan kalkmasını gerektireceği için, taraflardan birinin ötekinin izni ve ha­beri olmadan ayrılmasının caiz olmadığını söyler. Ancak, yukarıda işaret edil­diği üzere tarafların birbirinin izni olmadan ayrılmalarınının caiz olduğu ic­ma ile sabittir.[410]

 
Bazı Hükümler

 

1. Alışveriş yapanlar, yaptıkları akde razı olmalıdırlar.

2. Ahşverişte taraflardan birisine veya her ikisine -bir süre tayin ederek, o süre içerisinde- akdi feshetme muhayyerliği verilebilir. Bu muhayyerliğe şart muhayyerliği denilir. Akdin gereğinden değildir. Şart koşmaya bağlıdır.[411]

 

3459... Hakîm b. Hizâm'dan, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir:

"Alım satım akdi yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça muhay­yerdirler. Eğer (malın özellik ve kıymeti konusunda) doğru konuşur­lar ve (aybını) açıkça söylerlerse akidleri onlar için bereketlendirilir. Ama (aybı) gizlerler ve yalan söylerlerse, yaptıkları alım satımın bere­keti giderilir."

Ebü Dâvûd dedi ki: '

Saîd b. EbîA rûbe ve Hammâd da aynen böyle rivayet ettiler. Hemmâm ise üç kerre: "Birbirlerinden ayrılıncaya veya (akdi kesinleştir­me ya da feshetmeyi) seçinceye kadar..." dedi.[412]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifin ilk bölümünde, alım satım akdi yapanların birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe akdi feshetme serbestisine sahip oldukları bildirilmektedir. Bu konu, üzerinde durduğumuz ba­bın tüm hadislerinin esas mevzuu olduğu için, şimdiye kadar gereken bilgi verilmiştir.

İkinci bölümde ise, alışveriş yapan müslümanlar dürüstlüğe teşvik edil­mekte; dürüstlüğün, akde bereket, hile ve yalancılığın ise zarar vereceği be­lirtilmektedir. Bu arada; malın varsa aybının açıkça söylenmesinin bereke­te, gizlenmesinin ise zarara sebep olduğu ifade edilmektedir.

Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Peki, bu satışın hukukî sonucu ne­dir? Herkes başına gelene razı mı olacaktır, yoksa malı verip parasını geri almak hakkına sahip midir?

Kısaca bu konuya temas edelim:       

Önce ayıp (kusur) ne demektir? Bunun tarifini verelim. Hanefî âlimle­rine göre; tacirler arasında fiata menfi yönden tesir eden yani fiatı düşüren her kusur ayıptır. Aybı tayinde başvurulacak merci bu işin ehli olan tacirlerdir.

Ayıplı olan bir mal satın alan kişi, eğer malı alırken maldaki kusuru gö­rür ve buna razı'olursa artık itiraz hakkı kalmaz. Ama alıcf, malı aldığı za­man maldaki aybı farketmez de daha sonra anlarsa isterse fiatta değişiklik yapmadan malı kabul eder, isterse satıcıya geri verip parasını alır. İşte müş­terideki bu muhayyerliğe; ayıp muhayyerliği manasına "hıyâru'1-ayb" de­nilir. Müşterinin, malı geri vermeyip de, fiatını düşürtmeye hakkı yoktur. Ancak müşteri, satın aldığı mal üzerinde onun özelliğini değiştirecek biçim­de bir tasarrufda bulunur, veya mal müşterinin elinde de ayıplanır ve daha sonra eski aybını farkederse; eski aybm malda meydana getireceği değer farkını geri alır. Fakat sonraki durumda satıcı malını yeni aybı ile birlikte geri al­maya razı olursa alır. Bu durumda müşteri, malı vermeyip ayıpdan dolayı paranın bir kısmını geri isteme hakkına sahip değildir. Ya eski ayba razı olup, malı elinde tutacak veya geri verip parasını alacaktır.     

Maldaki ayıptan dolayı müşterinin muhayyerliği olan "hıyâru'1-ayb"; fıkıh kitaplarının bey' (alım satım akdi) bahsinde müstakil bir başlık altında incelenmiştir. Geniş malumat oralarda vardır.[413]

 
Bazı Hükümler

 

1. Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça, akdi feshedebilirle yetkisine sahiptirler.

2. Alışveriş yapanlar dürüst oldukları takdirde kazançlarının bereketi artar. Dürüstlüğü terkederlerse zarar ederler.[414]

[398] Buharî, büyü 19, 22, 42, 43, 44, 46, 47; Müslim, büyü 43, 46, 47; Nesâî, büyü 4, 8, 9, 10; Tirmizî, büyü 26; îbn Mâce, ticârât 17; Dârimî, büyü 15; Muvatta, büyu 79.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/537.

[399] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/537-539.

[400] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/540.

[401] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/540.

[402] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/540-541.

[403] Tirmizî, büyü 26; Nesâî, büyü II; Ahmet b. Hanbel, II, 183.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/541.

[404] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/541-543.

[405] Tirmizî, büyü 26; İbn Mâce, ticârât 17; Ahmed b.Hanbel, I, 59.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/543-544.

[406] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/544.

[407] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/544-545.

[408] Tâbiûn âlimlerinden birisidir.

[409] Tirmizî, büyü 27; ibn Mâce, ticârât 18.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/545.

[410] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/545-546.

[411] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/546.

[412] Buharı, büyü 19,22,44,46; Müslim, büyü 47; Tirmizî, büyü 26; Nesâî, büyü 4,8; Dârimî, büyü 15.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/546-547.

[413] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/547.

[414] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 12/548.