Konu Başlığı: Abdestin Farziyeti Gönderen: Zehibe üzerinde 02 Aralık 2011, 21:33:03 31. Abdestin Farziyeti 59....Ebu'l-Melîh Âmir, babası Üsâme b. Umeyr'den[287] Resûlullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah haramdan verilen hiçbir sadakayı ve abdestsiz (su veya toprakla temizlenmeden) de hiç bir namazı kabul etmez." [288] [289] Açıklama Ğulûl: kelimesinin asıl anlamı, taksim edilmeden önce ganimetten mal çalmaktır. Başkasına, ait olan bir malı habersiz almak manasına da gelir. Hadisin metnindeki "gulûl" ise "mutlak haram mal" demektir. Bu mânânın genel olması bakımından terceme buna göre yapılmıştır. Bu itibarla haram bir maldan verilen sadakayı Cenab-ı Hak kabul etmez. Ancak sahibinin razı olmasıyla kabul eder. Şunlar da bu hükme girer: Kadının, kocasının malından izni olmadan sadaka vermesi, Vekilin, müvekkilinin malından izinsiz sadaka vermesi, Kişinin, ortağının maundan izinsiz sadaka vermesi, Vâsî'nin sadaka olarak vermesi gereken malı kendinde harcaması veya harcanması, gereken yerlerin dışında harcaması, Vakfa bakan kimselerin vakfın gelirlerini haksızlıkla ele geçirip sadaka olarak vermeleri. Binaenaleyh bü durumda olan kişiler bu mallan sahiplmerine, sahipleri yoksa onun varislerine iade etmedikçe mesuliyetten kurtulamazlar. Keza usûlüne uygun olmayan alış-verişlerle ele geçen mallan sahiplerine geri vermek mümkün değilse, sevap beklemeden fakirlere vermelidir. Bu hadis-i şerif namaz için abdestin farz olduğunu ifâde eden bir nass-dır. Far2 olsun, nafile olsun her namaz için abdest şarttır. Bu hususta icmâ vardır. Kadı Iyaz diyor ki; "Namaz için abdestin ne zaman farz kılındığı konusu ihtilaflıdır. İbn Cehm'e göre îslâmiyetin ilk yıllarında abdest almak sun? net idi. Ancak daha sonra teyemmüm âyetinin inmesiyle farz oldu. Ulemânın çoğunluğuna göre ise abdest, teyemmüm âyeti inmeden evvel de farz idi. Bir de her namaz kılmak isteyene mi, yoksa sadece abdestsiz olanlara mı farz olduğu konusunda da ihtilâf vardır. Seleften bazılan, "her namaz için ab-dest almak farzdır" demişler ve "Namaza kalkmak istediğiniz zaman yüzlerinizi yıkayın”[290] âyetini delil göstermişlerdir. Ulemânın çoğunluğu "Başlangıçta her namaz kılmak isteyen kimse için abdest almak farz idi, ama sonra bu âyetin hükmü neshedildi" demişlerdir. Bazılarınca her namaz için abdest almak menduptur. Bazıları da "âyeti kerimedeki emir abdesti olmayanlar içindir, abdestli kişiler için abdest yenilemekse mustehabtır" demişlerdir. Fetva ehli bu görüş Üzerinde birleşmişler ve aralarında ayrılık kalmamıştır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur; "Eğer siz abdestsiz iken namaza kalkarsanız abdest alın.” İmam Nevevî şöyle der: "Abdest almadan veya teyemmüm etmeden namaz kılmanın haram olduğunda ulema arasında ittifak ve icma vardır. Bu hususta farz namazla nafile namaz arasında fark yoktur. Şükür secdesi, secdc-i tilâvet ve cenaze namazı da aynıdır. Şa'bî ile Ibn Cerir et-Taberî cenaze namazının abdestsiz kılınabileceğini söylemişlerse de bu görüş bâtıldır. Bir kimse özürsüz olarak kasten namazı abdestsiz kılsa, bizim mezhebe (Şafiî mezhebi) ve cumhur-u ulemâya göre kafir olmaz. Ebû Hanife'den kâfir olacağına dair bir rivayet vardır. Çünkü abdestsiz namaz kılmak, namazla alay etmektir. Bizim delilimiz şudur: Küfür ittikaddan doğar» yani abdestin farz olmadığını itikad ederse kâfir olur. Halbuki biz itikadı sağlam olan kimsenin abdestsiz namaz kılmasını sözkonusu ediyoruz. Bütün bunlar abdestsiz namaz kılan kimsenin özrü bulunmadığı hali ile ilgilidir." İmam Nevevî, su veya toprak bulamayan kişi hakkında da Şafiî ulemasının dört kavli bulunduğunu, bunların en sahihinin o kişinin içinde bulunduğu hal ile namazını kılıp sonra suyu bulunca abdest alıp namazım iade edeceği görüşü olduğunu söyler.[291] Bu konuda Menhel yazarı şöyle diyor: Özründen dolayı abdestsiz olarak namaz krlan kimseye gelince bu kimse su, ya da su yerine geçen toprak cinsinden bir şey bulamayan kimse gibidir. Bu hususta delil bakımından en kuvvetli görüş su ya datoprak bulamayan kimsenin bulunduğu hal üzere namazını kılıp iade etmeyeceğine dâir olan görüştür. Bu kimsenin bu haliyle namazını kılması icab ettiğinin delili, "ben size bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiği ölçüde yapınız”[292] hadisidir. İade etmemesinin sebebi ise, iade edeceğine dair bir delilin bulunmamasıdır. Ahmed b. Ahmed ile Şafiî'lerden Müzeni bu görüştedirler. Şâfiîyyeden meşhur olan görüşe göre bu kimse namazını kılar, sonra taharete imkân bulunca iade eder. "Mâlikîlerden bazıları da bu görüştedir. Mâlikîlerin mutemed olan görüşüne göre bu kimsenden namaz edâen ve kazaen sâkit ohır". "İmam Ebû Hanife'ye göre su ya da toprak cinsinden bir şey bulamayan kimsenin abdestsiz olarak namaz kılması küfürdür. İmam Ebû Yûsuf'a göre ise, bu kimse suyu buluncaya kadar namaza niyet etmeden namaz kılıyormuş gibi rükû’ ve secde eder fakat suyu bulunca iade eder"[293] Bazı Hükümler 1. Haram maldan verilen sadaka kabul edilmez. 2. Özürsüz olarak abdestsız veya gusulsuz kılınan namaz kabul edilmez. Bu hususta nafile ile fark arasında herhangi bif fark yoktur. 3. Abdestsiz namaz kılan kâfir olmazsa da ekseri ulemâya göre günahkâr olur. 60....Ebû Hureyre (r.a.) den, demiştir ki: Resulüllah (s.a.) şöyle buyurdu: "Abdestsiz olduğu zaman, abdest alıncaya kadar (abdest almadıkça) Allah, hiç birinizin namazını kabul etmez.[294] [295] Açıklama Hadis-i şerifte geçen "hades" kelimesi ile abdestsizlik, gusülsiüzlük ve nayız hallerinin hepsi kast edilmiştir. Binaenaleyh namazdan evvel veya namaz içerisinde bu hallerden birinin meydana gelmesiyle namaza devam etmek caiz değildir. Nitekim Ebû Hûreyre Hazretlerine hadesin ne olduğu sorulduğu zaman: "yellenmektir" diye cevap vermiş olması, işin en hafifini zikrederek daha ağır hallerin hades sayılmasının pek tabii olacağını ifade etmek içindir. Burada namazın kabul edilemeyeceğinden maksat da, sahih olmayacağıdır. Yoksa "Kim bir kâhini tasdik ederse onun namazı kabul olmaz"[296] Ve, "Eteğini yerde sürüyen kişinin ve efendisinden kaçan kölenin namazı kabul olmaz.[297] Hadis-i şeriflerindeki gibi namazın semeresi olan sevabı olmaz anlamında değildir. Bir ilâhî emir şartlan yerin egetirilerek yapıldı mı kabul edileceği umulur ve mecazen "kabul edildi" denilir. Binaenaleyh namaz kılacak kimse abdestsiz ise, mutlaka abdest almalıdır. Burada "abdest almayınca" denilmesinin hikmeti, taharette suyun asıl oluşundandır. Yoksa su bulunmadığı veya kullanmak mümkün olmadığı zaman teyemmüm edilebilir. Nitekim Ebû Zer (r.a.)'den gelen bir hadis-i şerifte "On sene bile su bulunmasa temiz toprak müshimanın abdest suyudur” buyurulmuştur.[298] [299] Bazı Hükümler 1. Abdestsizlik veya gusülsüzlük hallerinden temizlenmedikçe kılınan namaz sahih olmaz.Bu hallerden birisi kendisinde bulunan kimsenin temizlenmesi şarttır. 2. Abdest, namazın sıhhatinin şartlarındandır. Abdestli olan kişinin tekrar abdest alması vacip değildir. Bu mesele, inşallah "hadeste şüphe" konusunda daha genişçe ele alınacaktır. 61....Ali[300] (r.a.)'den demiştir ki; "Resûiullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Namazın anahtan, temizlik (abdest-teyemmüm) dir. Girişi, tekbir almak; çıkışı selâm vermektir"[301] [302] Açıklama Metindeki "tuhûr"dan maksat, su ile veya toprak ile temizlenmektir.Bu da hem abdesti, hem de guslü içine almaktadır. Hadis-ı şerifte namaz, kilitli bir hazineye benzetilmiştir. Binaenaleyh ab-destsiz ve gusülsüz kimseler bu hazineyi açamazlar. Ancak bu mânevi pislikten temizlenen kişiler namaz hazinesinin kilidini açarak o kıymetli mücevherleri elde edebilirler. Taharet namazın şartıdır. Namaza giriş ise "tabiîm" kelimesiyle ifade edilmiştir. Tahrim haram kılmak demektir. Zira namaza "Allahü ekber" diyerek başlayan kimseye, artık namazın dışında (konuşmak, yemek, içmek gibi) bir işle meşgul olmak haram olur. îşte bu sebepten iftitâh tekbirine tahrîm tekbiri de denir. Namaza tekbir ile girilmesi hususunda ittifak olmakla birlikte, rükünden mi, yoksa şarttan mı olduğunda ihtilâf vardır. Namaz için şart ve rükün nedir? Hadesten taharet, necasetten taharet, sert-i avret... gibi. Namazın dışında olup da lüzumlu olana "şart; kıyam, kıraat... gibi namazın içinden olup da terk edilmesi halinde namazı bozana da rükün denir. Bunların böyle olduklarında ittifak vardır. îftitâh (namaza giriş) tekbirlerinin alınması ile namaza başlanacağına göre, onu namazın dışında sayan Hanefî fukahasımn çoğunluğunca iftitâh tekbiri namazın şartındandır. Rükündendir (namazın içindendir) diyenlere göre ise, tekbîr ile namaz arasında bir fasıla olmadığı için namazın içinden, yani rükünlerinden sayılmıştır. Bu sebeble cemaatle namaz kılanların, imamdan evvel iftitâh tekbirini almaları halinde ihtidalarının sahih olmadığında ittifak edilmiştir. Çünkü imama uymamış sayılırlar. Namaza giriş tekbiri'ne gelince: Bu mevzuda Menhel yazarı şöyle diyor: "Cumhuru ulemaya göre bu hadis-i şerif namaza ancak Allahü Ekber sözüyle girilebileceğine, bu lâfzın dışında bir lafızla girilemeyeceğine delâlet etmektedir. îmam Ebû Hanife'ye göre ise, Allah'ı tazim ifâde eden lâfızlarla da namaza girilebilir." Ancak bu lâfızlar içerisinden Allahu ekber lâfzını seçerek namaza onunla başlamak vacib olduğundan bu lafzı terketmek mekruh olur. Delili ise "Al-lahü ekber sözüyle başlamayan kimsenin^ namazı tamam olmaz."[303] mealindeki hadis-i şeriftir [304] ve: "Rabbİnin ismini anıp namazı kılan” [305] âyet-i kerimesi de buna delâlet eder. Çünkü burada geçen zikir kelimesi tekbirden daha kapsamlıdır. îmam-ı Mâlik ile İmam Ahmed ve selef ulemâsının ekserisine göre ise, namaza ancak "Allahü ekber" lâfızıyla başlanabilir. İmam-ı Şafiî'ye göre ise, "Allahu ekber*' ve "Allahu'I-Ekber" lafızlarından biriyle başlanabilir. Bu iki lafzın dışında bir lafızla başlamak caiz değildir. Delili ise, mevzumu-zu teşkil eden hadis-i şeriftir. Bu hadisten anlaşılan budur. Çünkü Ekber lâfzının başına "el" harf-i tarifini ilâve etmek hadis-i şerifte yerine getirilmesi emredilen "Allahu ekber” lafzına bir noksanlık getirmez, ancak bu lâfız yerine başka bir lâfız kullanmak, bu emre aykırı düşer. "Allahu ekber" lafzından başka bir lâfızla namaza başlamanın caiz olmadığını söyleyen cumhur-u ulemanın delilleri ise, şunlardır: Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte geçen "et-tekbir" kelimesinin başında bulunan harf-i tarifin "and" için olması dolayısıyla "Allahu ekber** lâfzına delâlet etmesi. 856 ve 857 numaralı hadisler; Hz. Peygamberin bütün namazlarında devamlı "Allahu ekber” sözüyle başlamış olması. Hanefi fakihlerinden Ebû Yûsuf'a göre, tekbir köjtünden gelen "Allahu ekber", "AUahu'I-Cebîr" Ie de girilebilir. İmam Ebû Hanife ve İmam Muhammed "Cenab-ı Hakk'ı tazim ifâde eden bütün lâfızlarla namaza girilebilir" demektedirler. "er-Rahmanu Ekber" "Allahu Ecel*', "Allahu A'zam" gibi, ancak "Allahu Ekber" lafzı ile girmek vaciptir. Yukarıda zikredilen lafızlarla da namaza girilir ise de, namazın vacibi terk edilmiş olur. Namazdan selâmla çıkma: Hanefi Mezhebinde, teşehhüd miktarı oturduktan sonra, namazdan isteyerek çıkmak, imam-ı Azam'a göre farz, İma-meyne göre vâcibtir. Ancak, namazdan çıkışın selâmla olması, ittifakla vâcibtir. Çünkü Hanefî Mezhebine göre "tek kişinin naklettiği (ahad) hadis'le ancak vâcib sabit olur" Binaenaleyh bu hadisde âhâd bir hadis olduğundan, Hanefilerce, selâm vererek namazdan çıkmanın hukmu vâcib olmakla beraber, mâlikiler ve Şâfiîlerce farzdır. Hanefî Mezhebinde namazdan selamla çıkılmasının vâcib oluşuna delil, Ibn Mes'ud hadisidir. Resul-i Ekrem (s.a.) Ibn Mes'ûd (r.a.) a teşehhüdü öğretirken, "İşte bunu, bunu, yaptın mı namaz borcundan kurtuldun" dediğine ve namazın tamamlanması için selâmdan soz etmediğine delâlet eden 857 numaralı hadistir. Ancak cumhura göre Hz. Peygamber'in Ibn Mes'-üd'a selâmdan bahsetmemesinin sebebi, onun selâm lâfzında kusur etmemiş olmasıdır.[306] Bazı Hükümler 1. Namazın sıhhati için taharet şarttır. 2. Namaza girmek ancak ıftıtah tekbınyle olur. Tekbîr farzdır. 3. Namazdan çıkış ancak selâmladır.Hanefilere göre selâmla çıkış vâcîbtir. Diğer mezheblere göre farzdır.[307] [287] Usame b. Umeyr b. Âmir: Buhârî bu râvînin sahabe olduğunu söylemiştir. Sünen sa-hiblert, imam Ahmed, Ebû Avâne, İbn Huzeyme, tbn Hibbân ve Hâkim de sahihlerinde ondan hadis nakletmişlerdir. Kendisinden oğlu rivayette bulunmuştur. 7 hadisi vardır. (Bilgi için bk; lbnu'1-Esîr, Üsdu'l-gâbe, I, 82). [288] Buhârî, zekat 7; Müslim, tahâre 1; Tirmizî, tahâre 1; Nesâî, tahâre 103; zekât 48; İbn; Mâce, tahâre 2; Ahmed b. Hanbel, II 20, 39, 51, 57, 73, V, 74, 75. [289] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 115-116. [290] el-Mâide (5), 6. [291] Nevevî, Şerha Sahih-* Müslim III, 103. [292] Buhârî, l'tisam 6; Müslim, fedâil 130; hac 412, Nesâî, hac i; tbn Mâce Mukaddime 1. [293] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 116-118. [294] Buhârî, hiyel 2; vudû' 2; Müslim, tahâre 2; Tirmızî, tahâre 56; Ahmed b. Hanbel 308, 318. [295] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 118. [296] Müslim, Selâm 125; Ahmed b. Hanbel H, 429; IV 68, V, 380. [297] Müslim, İmân 164; Nesâî, tahrîmıTd-dem 12. [298] Buhârî, Teyemmüm 5, 6; Ebû Dâvud, tafaâre 123; Tirmizi, tahâre 92; Nesâî, tahâre 203; Ahmed b. Hanbel, V, 146, 147, 155, 180. [299] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 118-119. [300] Ali b. Ebî Talib, Ebu'l-Hasen: Peygamberimizin amcası Ebû Tâlib'in oğludur, Kureyş-lıdır. Peygamberlikten on yıl önce Mekke'de doğmuş, henüz çocukken müslüman olmuştur. Hicretin 35. yılında Hz. Osman'ın şehid edilmesi üzerine dördüncü halife olmuştur. 4 sene, 8 ay bu görevde kaldıktan sonra 63 yaşında iken 17 Ramazan 40 H. (24 Ocak 661 M) Pazar günü sabah namazını kılmak üzere camiye giderken Haricilerden İbn Mülcem tarafından kılıçla vurulmuş, iki gun sonra da şehid olmuştur. Hz. Ali buyuk bir âlim idi. Hz. Peygamber damadıydı. Peygamberimizin soyu kızı Hz. Fatıma ile Hz. Ali neslinden devam etmiştir. Henüz çocuk denilecek bir yaşta iken musluman olduğu halde, Allah yolunda hakkıyla savaşmış, ilim amel, ibâdet ve siyâseti beraber yürütmüştür. Zamanında Cemel(H. 36/M. 656ve Sıffîn (H. 37) olaylan^cere-yan etmiş, hilâfet hususunda anlaşmazlıklar baş göstermiştir. Aşere-i mübeşşeredendir. Hz. Ali hadisleri kabul ve rivayet hususunda çok dikkatli davranırdı. Hadis rivayet edenlere yemin ettirdikten sonra hadislerini alırdı. Zamanı daha çok siyasî çekişmelerle geçtiği için fazla hadis rivayet edememiştir. 586 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan 20'sini Buhârî ve Müslim ortaklaşa rivayet etmişlerdir. Dokuzunu sadece Buhârî.beşini-de sadece Müslim rivayet etmiştir. (Bilgi için bk. İbn Sa'd, Tabakât, JII, 19-40; İbnu'l-Imâd, Şezerâtu'z-Zeheb, I, 35, 40-49, 51, 62-64; Anhsârî, Asr-ı Saadet, I, 344-365). [301] Ebû DâvÛd, Salât 73; Tirmiâ Mcvâkît 63; İbn Mâce; tahâre 3; Dârimî, vudû' 22; Ah-med b. Hanbel, 1,123, III, 340. [302] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 119-120. [303] el-Heysemî, Mecmau'z-Zevttd, II, 105. [304] Zafer Ahmed el-Osmanî, t'laü's-sünen, II, 159. [305] el-A'la (87), 15. [306] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 120-122. [307] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 122. Konu Başlığı: Ynt: Abdestin Farziyeti Gönderen: Ceren üzerinde 27 Ağustos 2017, 19:08:06 Esselamu aleykum.Rabbim bizleri hakkiyla abdest alan ve feyzine erişen kullardan eylesin inşallah. ..
Konu Başlığı: Ynt: Abdestin Farziyeti Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Ağustos 2017, 19:09:38 Ve aleykümüsselam Rabbim bizlerin abdestini dosdoğru eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Abdestin Farziyeti Gönderen: Sevgi. üzerinde 09 Aralık 2017, 23:43:23 Ve aleykümüsselam Abdest çok önemlidir Çünkü abdest güzel olursa ibadet güzel olur Rabbim paylaşım için razı olsun
|