๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sufilerin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ekim 2011, 00:03:50



Konu Başlığı: Ben Adil Melik Zamanında Doğdum Hadisi
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 14 Ekim 2011, 00:03:50
3. Ben Adil Melik Zamanında Doğdum Hadisi

Bu hadiste kastedilen Sasânî hükümdarı Enûşirvan diye meşhur m. 531-579 yılları arasında hüküm süren I. Hüsrev b. Kubad'dır. Mecusî olan bu zât, ölümünden sonra tabutu sokaklarda bir hafta dolaştırılmış, onun üzerin­de alacağı olan bir kimse bulunamamıştır. Bu ve buna benzer güzel hallerin­den dolayı İslâmî kaynaklarda Enûşirvan'ia ilgili hikaye ve menkıbelere sıkça yer verilmiştir. [1531]

Bursevî, Hadİs-i Erbaîn adlı eserinde bir vesile ile temas ettiği bu hadis İçin;

"Gerçi ehi-i hadis ânı tahriç etmemişlerdir velâkin keşfen sahihtir [1532] demiştir. Şerhu Nuhbe'de bu görüşünü, "Hadisin bazı hadis hafızlarına göre cerhedilmesine itibar edilmez" [1533] cümiesiyle belirtmiştir. Muhaddislerin bu hadisi tahriç etmemeleri, hadisi sahih görüp eserlerine almamaları demek olsa gerektir. Aksi takdirde hadis ilk asırlardan itibaren tespit edilmiş, mevzu­atla ilgili eserlerde üzerinde görüşler belirtilmiştir.

Hadisçilerden Halîmî (Ö.403/1012), [1534] Şuabu'Mmân adlı eserinde ha­disin sahih olmadığını, eğer sahihse Kİsra Enûşİrvan'ın gerçekte âdil oldu­ğundan değil, belki âdil İsmiyle şöhret bulduğundan ona bu ismin verildiğini, yoksa Resûlullah (s.a.)'in Allah'ın hükmü dışında başka bir şeyle hükmeden birisini âdil olarak nitelemiyeceğini söylemiştir. Ebû Ömer b. Kudâme sene­dinin munkatı olduğu, Sağânî (ö.650/1252) mevzu hadisler arasında yer aldığı, Sehâvî (Ö.902/1496) de aslının bulunmadığı kanaatindedirler. [1535]

Çağdaş hadisçilerden Elbânî hadisi bazı cahillerin rivayet ettiğini, aslının olmadığını söylemiştir. Hatta salihlerden biri rüyasında Hz. Peygamber (s.a.)'e bu hadis için Hâkim en-Neysâburî fö.405/1014)'nin uydurma dedi­ğini sormuş, Resûl-i Ekrem de Hâkim'in bu görüşünü tasdik ederek böyle bir ifade kullanmadığını belirtmiştir. Elbâni bu rüyadan da hareketle her ne ka­dar rüyalar delil olmazsa da ulemânın tenkit ve tahkiklerine uygun olan yer­lerde isti'nâsa mani olmadığını ifade ederek hadisin kesin uydurma olduğu kanaatine varmıştır.[1536]

Hadisçilerin bu haber üzerindeki olumsuz açıklamalarına rağmen sûfiler özellikle de İbn Arabî ve ona bağlı müellifler, muhaddislerin naklen aslını bulamadıkları bu hadisi keşfen tespit etmişler, müslüman olmayan birine adil denilemiyeceği İddiasını geniş bir çerçeve İçinde ele alarak gayr-i müslim bir hükümdara da bazı özellikleri sebebiyle âdil denilebileceği şeklinde yo­rumlamışlardır. [1537]

İbn Arabî, Fütûhât'ın 402. babında Allah Teâlâ'nın bir takım isim ve sı­fatlarının bulunduğunu, halifeler ve nâibler üzerinde bu özelliklerin zuhur ettiğini, bazı naiblerin bu mertebeye ilahi bir ahid olmaksızın kendilerinin ulaşarak halkı arasında adaletle hükmettiklerini, hükümlerinde hakka dayan­dıklarını bunlara itaatin gerektiğini, bazılarının da güzel huylar demek olan mekârim-i ahlâkla amel etmeyip adaletle de hükmetmediklerini, bunlara itaa­tin lâzım olmadığını, meselâ Firavun'un böyle olduğunu ifade ettikten sonra, Hak için her zaman tam bir iktidarın olduğunu fakat cezalandırma işinde hikmet gereği bazan İhmal olmaksızın imhal (süre) verilip tehir edildiğini, dünya hayatında sulh ve sükûnun esas olduğunu, bazan şeriatla amel erme­yen fakat örfen sabit olan mekârim-i ahlâkla hüküm süren sultanların kadrini Hakk'ın bildiğini bundan dolayı da onları övdüğünü belirtmiştir. Nitekim Resûlullah (s.a.) nâib meliklerden olan Kisrâ zamanındaki doğum tarihinden bahsederken "Ben âdil melik zamanında doğdum" buyurmuştur. Kisra Enûşirvan münzel bir şeriat üzerinde bulunmadığı halde Resûl-i Ekrem (s.a.) onu meliklikle ve adaletle sıfatlandırmıştır. Bunun benzeri Kur'an'da da var­dır. Allah Teâlâ, ilahi hitapla görevlendirmediği kimseleri meliklikle zikretmiş, onlan bu kelime ile nitelemiştir.[1538] Zira onlar da perde arkasından Hakk'ın nâibleridir. [1539]

Bursevî, Rûhu'l-beyân'da İbn Arabi'nin bu fikirlerine uygun şeyler söy­ler ve kişinin müşrik olmasının melikliğe engel olmayacağını, Enûşirvan'ın âdil bir melik sıfatıyla şöhret bulduğunu, zira onun zulmetmemesi ve adaletli davranması sebebiyle buna hak kazandığını ifade eder kî, bu açıklamalar bütünüyle Fütûhât'taki bilgileri desteklemektedir. [1540]

Bursevî, bu hadis için sadece "keşfen sahihtir" demekle yetinmiş, [1541] genellikle keşif yoluyla alınan hadislerin kaynağı İbn Arabî'ye bir atıfta bu­lunmamıştır. Fakat hadisin Fütûhât'ta Hz. Peygamber'den nakledilmesi ve detaylı bir şekilde şerhedilmesi bize hadisin İbn Arabî'ye Qöre sabit olduğu fikrini vermektedir. [1542] Böylece muhaddislerin kabule yanaşmadıkları bu ha­disi sûfiler, başta İbn Arabî ve ona paralel olarak İsmail Hakkı Bursevî kendi­lerine has bir metodla tashih edip kabul etmişler, tarihi açıdan da mümkün görülebilen Hz. Peygamber'in Kisrâ Enûşirvan zamanında doğduğu gerçeğini vurgulamışlar ve hadiste yer alan âdil kelimesini de geniş bir şekilde şerh-ederek hadisçiler gibi düşünmediklerini göstermişlerdir.

Müslümanların dinî yaşantılarında sadece tarihi bir hakikatin ifadesi sa­yılabileceğine inandığımız bu hadisin uygulamada herhangi pratik bir faidesi bulunmamaktadır. Nakil yoluyla muhaddislere göre sabit olmayan bu hadi­sin keşif yoluyla tespit edildiği yalnız Bursevî tarafından öne sürülmektedir. Bir haberin hadis olup olmadığı keşif yoluyla değil aksine İsnadlann sağlam olmasıyla anlaşılabilir. Bununla birlikte sûfilerin hadis üzerinde yaptıkları ta-savvufî yorumların muhaddislerin yüzeysel ve dar yorumlarına göre daha derin ve zengin bir görünüm arz ettiği de gözden kaçmamaktadır. Nitekim Bursevî Kitâbü'n-Netice adlı eserinde Hz. Peygamber (s.a.)'in vilâdet nuru­nun aksinden dolayı Fars Kisrası Enûşirvan'a âdil denildiğini, Enûşirvan'm Resûl-İ Ekrem zamanında yaşamasından dolayı onun nurundan istifade etti­ğini söylemektedir. [1543]

Hz. Peygamber (s.a.)'in âdil melik zamanında doğmasıyla diğer zaman­larda doğması arasında bir fark yoktur. Önemli olan onun varlık alemini teşrif ederek peygamberlik vazifesiyle insanlığa gönderilmiş olmasıdır. Hz. Adem (a.s.) ile başlayan Allah'tan haber alma, onu bilme, tanıma olayı son Resul Hz. Muhammed (a.s.) ile daha da kemale ermiş, ilahi sırlar hazinesi demek olan kenzi mahft'den, gizli defineden pek çok bilgiler, ilimler onun vasıtasıyla insanlığa ulaştırılmıştır.


[1531] Mesûdî, I, 273-280; Tefazzuli, Ahmet, "Enûşirvan", DÎA., XI, 255.

[1532] Hadis-i Erbaîn, s. 182; bk. Şerhu Nuhbe, nr. 35, w. 151b; nr. 36 vr. 72b; Şerh-i Pend, s. 555; Rûh, IV, 201,

[1533]Şerhu Nuhbe, nr. 36 vr. 72b.

[1534] Ebû Abdillah Muhammed b. Halim, Buhara'lı Şafiî fakihlerindendir. Zamanında Mavera-ünnehr'de hadisçilerin Önderi olan bu zâtın Şuabu'1-iman adlı eseri meşhurdur. 403/1012 yılında vefat etmiştir. İbnu'1-Imâd, III, 167-168; Kettânî, s. 58; Zehebî, 1Iİ, 1030-1031.

[1535] Zerkeşî, s. 179; Sehâvî, s. 454; Aclûnî, II, 454; Eibânî, II, 425.

[1536] Elbânî, (I, 425; bk. Zerkeşî, s. 179; Sehâvî, 454; Karî, s. 204; Aclûnî, II, 454.

[1537]İbn Arabî, IV, 3.

[1538] Bakara (2), 246; Yûsuf (12), 43, 50, 54; Kehf (18), 79.

[1539]İbn Arabî, IV, 3.

[1540] Rûh, IV, 201. Hadis Şerhu Nuhbe'de de vardır. Nr. 35, vr. 151b, nr. 36, vr. 72b.

[1541] Hadis-i Erbain, s. 182.

[1542]İbn Arabî, IV, 3.

[1543] Kitabü'n-Netice, 1,253.