Konu Başlığı: 6.Remiz 2.sayfa Gönderen: Esila üzerinde 05 Şubat 2011, 00:58:38 باٰجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلاَلَةٍ جَلِيلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ بِتَعْدَادٍ اَبْرُومٍ وَسِمْرَازٍ اَبْرَمٍ وَبَهْرَةِ تِبْرِيزٍ وَاُمٍّ تَبَرَّكَتْ fıkrasıyla Risale-i Nur’un bidayette On İki Söz namında iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine اَقِدْ كَوْكَبِى 1 karinesiyle, bu fıkradaki on iki Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelûtiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazâli (r.a.) gibi çok imamlar Celcelûtiye’yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerinin mânâsını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilâf bulunduğundan, herbirisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum. Elhasıl: Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) bir defa اَقِدْ كَوْكَبِى fıkrasıyla âhirzamanda Risale-i Nur’u dua ile Allah’tan niyaz eder, ister ve bidayette on iki risaleden ibaret bulunduğundan, yalnız on iki risalesine işaret ediyor. İkinci defada تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ 2 fıkrasıyla daha sarîh bir surette Risale-i Nur’u medh ü senâ ile göstererek, tekemmülüne işareten, umum Sözleri ve Mektupları ve Lem’aları remzen haber verir. Hem On İki Söz namıyla çok intişar eden o küçücük risaleler bu fıkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi, “bedi” mânâsında olan Celcelûtiye kelimesine mutabık olarak, herbiri gayet bedi’ bir tarzda, güzel bir temsille, büyük ve derin bir hakikat-i Kur’âniyeyi tefsir ve ispat eder. Eğer bir muannid tarafından denilse, “Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) bu umum mecazî mânâları irade etmemiş.” Biz de deriz ki: Faraza Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) irade etmezse, fakat kelâm delâlet eder. Ve karinelerin kuvvetiyle işârî ve zımnî delâletle mânâları içine dahil eder. Dipnot-1 Yıldızımı parlat. Dipnot-2 Siracü’n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor. Celcelûtiye: (bk. bilgiler) Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)] Süryanî: (bk. bilgiler) bedî: güzel, benzersiz bidayet: başlangıç delâlet: delil olma, işaret etme elhasıl: kısaca, özetle faraza: varsayalım ki fıkra: bölüm, kısım hakikat-i Kur’âniye: Kur’ân hakikati ihtilâf: uyuşmazlık intişar eden: yayılan irade etme: kast etmek iştihar eden: meşhur olan işârî: işaret edilen karine: delil, ipucu kelâm: ifade, söz mecazî: gerçek anlamı dışında başka bir mânâda kullanılan medh ü senâ: övme ve yüceltme muannid: inatçı, inanmamakta direnen mutabık: uygun mutemed: güvenilir münasebet: bağlantı, ilişki nam: adı niyaz: dua, yakarış nüsha: kopya, nümune remzen: işaret ederek risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi sahih: doğru sarih: açık suret: biçim, görünüş sureten: şekil olarak tefsir: açıklama, yorum tekemmül: mükemmelleşme, olgunlaşma temsil: kıyaslama tarzında benzetme umum: bütün vech-i işaret: işaret yönü zımnî: gizli, örtülü âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi İmam-ı Gazâli: (bk. bilgiler – Gazâlî) şerh etmek: izah etmek, açıklamak |