๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Şualar => Konuyu başlatan: Esila üzerinde 05 Şubat 2011, 09:02:39



Konu Başlığı: 3.Remiz Üçüncüsü 3.Sayfa
Gönderen: Esila üzerinde 05 Şubat 2011, 09:02:39


اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا

Yani, ecnebi hurufları bin üç yüz kırk sekiz (1348)’de tâmim edilecek, çoluk-çocuk emirler ve fakirler icbar suretinde, gece dersleriyle öğrenmeye çalışacaklar.

Evet, سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا cümlesi tam tamına iki ت sekiz yüz (800), iki س yüz yirmi (120), iki ر dört yüz (400), iki ط on sekiz (18), bir ى on (10), mecmuu bin üç yüz kırk sekiz (1348)’dir. Aynı tarihte Lâtinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.

Sonra İmam-ı Ali (r.a.) Sekîne ile meşgul olan Said’e (r.a.) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُدْرِكًا لِذَلِكَ الزَّمَانِ der. İki-üç yerde kuvvetli işaretle Said (r.a.) ismini verdiği şakirdine hitaben, “Kendini Sekîne ile dua edip muhafazaya çalış” Yâ-i nidâî’den sonra müteaddit karineler ve emarelerle Said var. Demek يَاسَعِيدُ مُدْرِكًا لِذَلِكَ الزَّمَانِ 1 olur. Bu fıkra nasıl ki مُدْرِكًا kelimesiyle “el-Kürdî” lâkabına hem lâfzan, hem cifren bakar. Çünkü mim’siz دَرْكًا “Kürd”2 kalbidir. م ise  ل, ve ى ye tam muvafıktır. Öyle de, diğer bir ismi olan “Bediüzzaman” lâkabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber, bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (r.a.) hakikat-i halini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfz u vikaye için kesretli du-asını ve halvet ve inzivasını tamamiyle tabir ve ifade ettiğinden, sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da



Dipnot-1

 Ey o fitne ve felâket asrına yetişen Said!
Dipnot-2

 Yani tersinden okunuşudur.


Bediüzzaman: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)   Lâtinî huruf: Latin harfleri
Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)   Sekîne: içerisinde on dokuz harfli on dokuz âyet bulunan çok mühim, sükûnet ve emniyet veren bir dua
akabinde: devamında    cebren: zorla
cifren: (bk. bilgiler – Cifir İlmi)   ecnebi: yabancı
el-Kürdî: Kürt milletinden olan   emare: belirti, işaret
hakikat-i hal: bir şeyin gerçek durumu   halvet ve inziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
hilâf-ı âdet: alışılmışın dışında   hitaben: hitap ederek, seslenerek
huruf: harfler   hıfz u vikaye: muhafaza etme ve koruma
icbar: zorlama   karine: karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan ek belirti, ipucu
kaside: övgü şiiri   kesret: çokluk
lâfzan: söz olarak    makam-ı cifrî: (bk. bilgiler – Cifir İlmi)
mecmu: bütün   muhafaza: koruma, saklama
muvafık: lâyık, uygun   müteaddit: bir çok, çeşitli
sarahat: açıklık   suret: biçim, şekil
tabir etme: açıklama, yorumlama   tâmim etme: herkes tarafından uygulanması için genelge çıkarma
yâ-i nidâî: Arapçada birisine seslenmeyi ifade eden ve “Ey” anlamına gelen iki harfli kalıp   İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
şakirt: talebe, öğrenci


Konu Başlığı: Ynt: 3.Remiz Üçüncüsü 3.Sayfa
Gönderen: Kaan Han üzerinde 21 Nisan 2015, 18:33:00


اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا

Yani, ecnebi hurufları bin üç yüz kırk sekiz (1348)’de tâmim edilecek, çoluk-çocuk emirler ve fakirler icbar suretinde, gece dersleriyle öğrenmeye çalışacaklar.

Evet, سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا cümlesi tam tamına iki ت sekiz yüz (800), iki س yüz yirmi (120), iki ر dört yüz (400), iki ط on sekiz (18), bir ى on (10), mecmuu bin üç yüz kırk sekiz (1348)’dir. Aynı tarihte Lâtinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.

Sonra İmam-ı Ali (r.a.) Sekîne ile meşgul olan Said’e (r.a.) bakar, konuşur. Akabinde يَا مُدْرِكًا لِذَلِكَ الزَّمَانِ der. İki-üç yerde kuvvetli işaretle Said (r.a.) ismini verdiği şakirdine hitaben, “Kendini Sekîne ile dua edip muhafazaya çalış” Yâ-i nidâî’den sonra müteaddit karineler ve emarelerle Said var. Demek يَاسَعِيدُ مُدْرِكًا لِذَلِكَ الزَّمَانِ 1 olur. Bu fıkra nasıl ki مُدْرِكًا kelimesiyle “el-Kürdî” lâkabına hem lâfzan, hem cifren bakar. Çünkü mim’siz دَرْكًا “Kürd”2 kalbidir. م ise  ل, ve ى ye tam muvafıktır. Öyle de, diğer bir ismi olan “Bediüzzaman” lâkabına dahi “ez-zaman” kelimesiyle îma etmekle beraber, bin üç yüz elli dört (1354) veya bin üç yüz elli beş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said’in (r.a.) hakikat-i halini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfz u vikaye için kesretli du-asını ve halvet ve inzivasını tamamiyle tabir ve ifade ettiğinden, sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da



Dipnot-1

 Ey o fitne ve felâket asrına yetişen Said!
Dipnot-2

 Yani tersinden okunuşudur.


Bediüzzaman: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)   Lâtinî huruf: Latin harfleri
Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)   Sekîne: içerisinde on dokuz harfli on dokuz âyet bulunan çok mühim, sükûnet ve emniyet veren bir dua
akabinde: devamında    cebren: zorla
cifren: (bk. bilgiler – Cifir İlmi)   ecnebi: yabancı
el-Kürdî: Kürt milletinden olan   emare: belirti, işaret
hakikat-i hal: bir şeyin gerçek durumu   halvet ve inziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
hilâf-ı âdet: alışılmışın dışında   hitaben: hitap ederek, seslenerek
huruf: harfler   hıfz u vikaye: muhafaza etme ve koruma
icbar: zorlama   karine: karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan ek belirti, ipucu
kaside: övgü şiiri   kesret: çokluk
lâfzan: söz olarak    makam-ı cifrî: (bk. bilgiler – Cifir İlmi)
mecmu: bütün   muhafaza: koruma, saklama
muvafık: lâyık, uygun   müteaddit: bir çok, çeşitli
sarahat: açıklık   suret: biçim, şekil
tabir etme: açıklama, yorumlama   tâmim etme: herkes tarafından uygulanması için genelge çıkarma
yâ-i nidâî: Arapçada birisine seslenmeyi ifade eden ve “Ey” anlamına gelen iki harfli kalıp   İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
şakirt: talebe, öğrenci