Konu Başlığı: 29.lema ikinci bab 4.nokta Gönderen: Esila üzerinde 04 Şubat 2011, 12:39:16 Dördüncü nokta İman nuru, lezâiz-i meşrûanın zevâle başladıkları zaman hasıl olan elemleri, emsalinin vücut ve gelmekte olduklarını göstermekle izale eder. Ve kezâ, nimetlerin devam edip tenakus etmemesini, nimetlerin menbaını göstermekle temin eder. Ve kezâ, firak ve ayrılmaların elemlerini, teceddüd-ü emsalinin lezzetini göstermekle izale eder. Yani zeval düşüncesiyle bir lezzette çok elemler olur ki, iman o elemleri teceddüd-ü emsaliyle ihtar ve izale eder. Maahâzâ, lezzetlerin teceddüdünde de başka lezzetler vardır. Evet, bir semerenin şeceresi olmasa, o semerede münhasır kalan lezzet, onun yemesiyle zâil olur ve zevâli de mûcib-i teessür olur. Fakat o semerenin şeceresi mâruf ise, o semerenin zevâlinden elem hasıl olmuyor; çünkü yerine gelen var. Ve aynı zamanda, teceddüd haddizâtında bir lezzettir. Ve kezâ ruh-u beşeri en ziyade sıkan, ayrılmalardan neş’et eden elemlerdir. Nur-u iman o elemleri teceddüd-ü emsal ve tahaddüs-ü visâl ümidiyle izale eder. -------------------------------------------------------- ahbap: dostlar, sevgililer binaenaleyh: bundan dolayı ecnebî: yabancı elem: acı, keder, sıkıntı emsal: benzer firak: ayrılık haddizâtında: aslında, yaratılışında hasıl olmak: meydana gelmek ihtar: hatırlatma irâe eden: gösteren istimdat: yardım dileme istinad etmek: dayanmak izale etme: giderme kezâ: bunun gibi lezâiz-i meşrûa: meşru, helâl lezzetler lâkin: ama, fakat maahâzâ: bununla beraber menba: kaynak mevcudat: varlıklar muazzep: eziyet çeken, sıkıntı gören mutmain: şüphesiz, tam kanaatle inanma mâruf: bilinen, belli mûcib-i teessür: üzüntü verici münhasır: ait, sınırlı mütesellî: tesellî bulan neş'et eden: doğan, meydana gelen nokta-i istimdat: yardım alınacak yer nokta-i istinad: dayanak noktası nur-u iman: iman nuru, aydınlığı ruh-u beşer: insan ruhu semere: meyve tahaddüs-ü visâl: kavuşmayı idrak etmek, tahmin etmek teceddüd: yenileme teceddüd-ü emsal: benzerlerinin yenilenmesi temin etmek: sağlamak tenakus: eksilme, noksanlaşma tesbihhân: tesbih eden; Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan tevahhuş: korkma, ürküntü tevehhüm etmek: sanmak, zannetmek vehmetmek: vehme kapılmak, kuruntulanmak yetim: babası ölmüş olan çocuk; tek, yalnız zevâl: geçip gitme, kaybolma ziyade: çok, fazla zâil olma: kaybolma, geçip gitme âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat ünsiyet etmek: alışmak şecere: ağaç |