> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Risale-i Nur Külliyatı > Sözler > Zâika telgrafçıdır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zâika telgrafçıdır  (Okunma Sayısı 1157 defa)
12 Mart 2011, 20:41:24
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 12 Mart 2011, 20:41:24 »



Zâika telgrafçıdır; telziz ilebaştan çıkarma


HAŞİYE 1 Rububiyet-i İlâh, hikmet ve inâyeti, ağızla hem burunla iki merkezi teşkil eylemiştir içinde hudut karakolu. Hem,

Muhbirleri de koymuş. Şu âlem-i sagirde damarları telefon, âsapları telgraf hükmüne vaz eylemiş. Şâmme telefonu, hem

Telgrafa zâika inâyet memur etmiş o Rezzâk-ı Hakikî, erzak üstüne koymuş rahmetten bir tarife, taam ve levn ve hem

Rayiha. İşte şu havass-ı selâse, o erzak cânibinden birer ilânnâmesi, birer davetnâmesi, bir izinnâmesi, hem

Bir dellâldır ki, muhtaç ve müşteriler hep onlarla celb olur.

Mürtezik hayvanlara zevk ve rüyet ve şem, birer âlet vermiş. Hem,

Taamları muhtelif ziynetlerle süsletmiş. Havâî gönülleri avutup, lâkaytları teheyyüç ile cezb etmiş. Vaktâ, taam girse, hem

Ağıza, birden bire zâika her tarafa bir telgraf çekiyor bedenin aktârına. Şamme telefon veriyor, gelen taam nev'i, hem

Çeşitleri de söyler. Hâcetleri muhtelif, ayrı ayrı mürtezik, ona göre davranır, ona da hazırlanır. Ya cevab-ı red gelir, hem

Kapı dışarı atar, yüzüne de tükürür. İnâyet tarafından madem buna memurdur. Zevkle baştan çıkarma. Hem,

Telziz ile aldatma. Sonra o da unutur doğru iştiha nedir. Bir iştiha-yı kâzip gelir, başına çatar. Hatası, maraz ile, hem

İlletlerle cezalar gelir. Hakikî lezzet hakikî iştihadan çıkar; doğru iştiha sadık bir ihtiyaçtan. Bu lezzet-i kâfide şah, hem

Gedâ beraber. Hem bâhemdir bir dinar ve bir dirhem o lezzet berhem-zened. Eleme olur merhem.


Niyet gibi, tarz-ı nazar dahi âdeti ibadete çevirir
Şu noktaya dikkat et: Nasıl olur niyetle mübah âdât, ibâdât. Öyle tarz-ı nazarla fünun-u ekvan, olur maarif-i İlâhî.

Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "Ne güzeldir" yerine "Ne güzel yapmış Sâni; nasıl yapmış o mâhı!"

Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i kast ve itkan, tenvir eder şübehi.

Döner ulûm-u kâinat, maârif-i İlâhî. Eğer mânâ-yı ismiyle, tabiat noktasında, "zâtında nasıl olmuş" eğer etsen nigâhı,

Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur. Biçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı.


Böyle zamanda tereffühte izn-i şer'î bizi muhtar bırakmaz

Lezâiz çağırdıkça "Sanki yedim" demeli. "Sanki yedim" düstur eden, bir mescidi yemedi. HAŞİYE 2

Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tena'uma ihtiyar bir derece var idi.

Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer'î kalmadı.

Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maişeti basittir. Tagaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,

Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefiye tagaddîde tereffüh noktasında benzemek.


Zaman olur ki, adem-i nimet, nimettir

Hafıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda, musibet zamanında nisyan ona râcihtir.

Nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkim olmuş âlâmı unutturur.

Her musibette bir cihet-i nimet var
Ey musibetzede! Musibetin içinde bir nimet münderiçtir. Dikkat et de onu gör. Nasıl herşeyde vardır,

Bir derece-i hararet. Her musibette vardır bir derece-i nimet. Daha büyüğü düşün. Küçükteki nimetin,

Dereceyi görerek Allah'a çok şükür et. Yoksa istizamla ürkersen, "of, of"la üflersen, o da aksine şişer.

Şişer de dehşetlenir. Eğer merak da etsen, bir iken ikileşir. Kalbde olan misali, döner hakikat olur.

Hakikatten ders alır, sonra döner, başlıyor, kalbini tokatlıyor.


Büyük görünme, küçülürsün

Ey enesi çifteli, kafası da kibirli! Şu mizanı bilmeli: Her adam için

Elbet cemiyet-i beşerde, içtimaî binada, görmek görünmek için şu mertebe denilen bir penceresi var.

Ger pencere kamet-i himmetinden yüksekse, tekebbürle tetâvül edecek, uzanacak. Ger pencere kamet-i himmetinden alçaksa, tevazuyla tekavvüs edecek, eğilecek.

Kâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük. Nâkıslarda, küçüklük mizanıdır büyüklük.


Hasletlerin yerleri değişse, mahiyetleri değişir

Bir haslet; yer ayrı sima bir. Kâh dev, kâh melek, kâh salih, kâh talih. Misali şunlardır:

Zayıfın kavîye karşı izzet-i nefsi sayılan bir sıfat, ger olursa kavîde, tekebbür ve gururdur.

Kavînin bir zayıfa karşı da tevazuu sayılan bir sıfatı, ger olursa zayıfta, tezellül ve riyâdır.

Bir ülül'emr, makamında olursa ciddiyeti vakardır, mahviyeti zillettir. Hanesinde bulunsa, mahviyeti tevazu, ciddiyeti kibirdir.

Mütekellim-i vahde olsa eğer bir zatta, müsamaha hamiyet, fedakârlık bir haslet, bir amel-i salihtir.

Mütekellim-i maalgayr olsa eğer o zatta, müsamaha hıyânet, fedakârlık bir sıfat, bir amel-i talihtir.

Tertib-i mebâdide tevekkül, tembelliktir. Terettüb-ü netice noktasındaki tefviz, tevekkül-ü şer'îdir.

Semere-i sa'yine, kısmetine rıza ise memduh bir kanaattir, meyl-i sa'ye kuvvettir.

Mevcut mala iktifâ, mergub kanaat değil, belki dûn-himmetliktir. Misaller daha çoktur.

Kur'ân mutlak zikreder sâlihât ve takvâyı. İphamında remz eder makamatın tesiri. Îcâzı bir tafsildir; sükûtu geniş sözdür.


"Elhakku ya'lû" bizzat, hem âkıbet muraddır

Ey arkadaş! Bir zaman bir sâil dedi: "Madem el-hakku ya'lû haktır. Neden kâfir Müslime, kuvvet hakka galiptir?"

Dedim: Dört noktaya bak; bu müşkül de hallolur. Birinci nokta şudur: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir.
Öyle de, her bâtılın her vesilesi bâtıl olması yine lâzım değildir. Neticesi şu çıkar: Hak olan bir vesile, bâtıl vesileye galiptir. Dolayısıyla, bir hak bir bâtıla mağlûptur. Muvakkaten, bilvasıta olmuştur. Yoksa bizzat, hem daima değildir.

Lâkin âkıbetü'l-âkıbe, her dem yine hakkındır. Kuvvetin bir hakkı var, bir sırr-ı hilkati var. İkinci nokta şudur:

Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir.

Öyle de, her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş'et etmek yine lâzım değildir.

Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş'et etmek, öyle de, her dem sabit değildir.

Demek bir kâfirin Müslim olan bir vasfı, Müslimdeki lâmeşru vasfına galip olur. Bilvasıta, o kâfir dahi ona galiptir.

Hem dünyada, hayatın hakkı şamil ve âmmdır. O rahmet-i âmmenin bir cilve-i mânidar, onun bir sırr-ı hikmeti var; küfür mâni değildir.

Üçüncü nokta şudur: O Zât-ı Zülcelâlin iki vasf-ı kemalden iki şer'î tecellî, vasf-ı iradeden gelen meşietle takdirdir.

O da şer-i tekvînî. Vasf-ı kelâmdan gelen şeriat-i meşhure. Teşriî evâmire karşı itaat, isyan

Nasıl olur; öyle de, tekvînî evâmire itaat ve isyan olur. Birincisi galiben dâr-ı uhrâda görür

Mücâzâtı, sevabı. İkincisi ağleben dâr-ı dünyada çeker mükâfat ve ikabı. Meselâ, nasıl sabrın mükâfâtı zaferdir, atâletin mücâzâtı sefalet. Öyle de, sa'yin sevabı olur servet.

Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı bir maraz, panzehirin sevabı bir sıhhattir.

Bazan iki şeriat evâmiri, birşeyde beraber müçtemidir; herbirine bir cihet. Demek tevkînî emre itaat ki bir haktır.

İtaat galip olur o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâ ki galip olsa

Bir bâtıla ki, olmuş o da vesile-i hak. Bilvasıta bir hakkın bir bâtıla mağlûptur. Fakat bizzat değildir.

Demek "El-hakku ya'lû" bizzat demektir. Hem âkıbet muraddır; kayd-ı haysiyet maksuddur. Dördüncü nokta şudur:

Bir hak bilkuvve kalmış. Yahut kuvvetsiz kalmış. Ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.

Mühezzep ve müzehhep yapmak için muvakkat, bâtıl ona musallat. Tâ ki sebike-i hak ne miktar lüzum vardır,

Tâ mahz ve hâlis çıksın mebâdide, dünyada bâtıl etse galebe, fakat kazanmaz harbi. "Âkıbetü'l-müttakîn" ona vurur bir darbe. İşte, bâtıl mağlûptur. "El-hakku ya'lû" sırrı onu çarpar ikaba. İşte hak da galiptir.

HAŞİYE 1 İktisat Risalesinin çekirdeğidir. Belki on sayfa olan İktisat Risalesini kablelvücut on satırda okumuş.

HAŞİYE 2 İstanbul'da Sankiyedim namında bir mescid var. "Sanki yedim" diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zâika telgrafçıdır
« Posted on: 20 Nisan 2024, 00:19:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zâika telgrafçıdır rüya tabiri,Zâika telgrafçıdır mekke canlı, Zâika telgrafçıdır kabe canlı yayın, Zâika telgrafçıdır Üç boyutlu kuran oku Zâika telgrafçıdır kuran ı kerim, Zâika telgrafçıdır peygamber kıssaları,Zâika telgrafçıdır ilitam ders soruları, Zâika telgrafçıdırönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes