๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sözler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 12 Mart 2011, 20:37:07



Konu Başlığı: İcad ve cem-i ezdadda büyük bir hikmet var
Gönderen: Zehibe üzerinde 12 Mart 2011, 20:37:07
İcad ve cem-i ezdadda büyük bir hikmet var; kudret elinde şems ve zerre birdir


Ey birader-i kalb-i hüşyar! Ezdâdın cem'indendir tecellî-i iktidar. Lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri,

Hüsnün içinde kubhu, nef'in içinde dârrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı, bilir misin ki sırrı?

Hakaik-i nisbiye sübut, takarrur etsin. Birşeyde çok şey olsun; bulsun vücut, görünsün. Sür'at-i hareketle bir nokta bir hat olur.

Çevirmenin sür'ati yapar bir lem'a-i nur, daire-i nuranî. Hakaik-i nisbiye vazifesi dünyada daneler sünbül olur.

Kâinatın çamuru, revâbıt-ı nizamı, alâik-i nakşını odur teşkil ediyor. Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.

Hararette merâtip, ona olmuştur sebep tahallül-ü burudet.

Hüsündeki derecat kubhun tedahülüdür; sebep, illet oluyor.

Ziya zulmete borçlu; lezzet eleme medyun; sıhhat marazsız olmaz.

Cennet olmazsa belki Cehennem tâzip etmez. Zemherirsiz olmuyor; ger zemherir olmazsa, o da ihrak edemez.

O Hallâk-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi; haşmeti etti zuhur.

O Kadîr-i Lâyezâl, cem-i ezdad içinde iktidarı gösterdi; azamet etti zuhur. Madem o kudret-i İlâhî lâzime-i zâtî olur.

O Zât-ı Ezelîye hem zarure-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda merâtip olamaz. Herşeye nisbeti bir; hiçbir şey ağır olmuyor.

O kudretin ziyasına güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer mir'at olmuştur.

Denizin geniş yüzü gösterdiği güneşi, çin-i cebînindeki katreler de gösterir; şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor.

Aynı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında. Kudreti tanzir eder. Şebnemin gözbebeği küçücük bir güneştir.

Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir. Gözbebeği bir nurdur ki şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur.

Semâvat bir denizdir; bir nefes-i Rahmân'la çin-i cebînlerinde mevcelenip, katarat ki nücum ve hem şümustur.

Kudret tecellî etti, o katarâta serpti nuranî lemeâtı. Herbir güneş bir katre, herbir yıldız bir şebnem, herbir lem'a timsaldir.

O feyz-i tecellînin küçük bir aksidir o katre-misal güneş. Eder mücellâ canını o lümey'a zücâce dürri-misal parlıyor,

O şebnem-misal yıldız lâtif gözü içinde, bir yer yapar lem'aya, lem'a olur bir siraç, gözü olur zücâce, misbâhı nurlanıyor.


Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın, tâ neşvünemâ bulsun
Ey zîhassa-i meşhure, taayyünle zulmetme. Ger perde-i hafânın altında sen kalırsan, ihvânına verirsin ihsan ve bereketi.

Herbir ihvânın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali, herbirine celb eder bir nazar-ı hürmeti.

Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükerrem iken altında, üstünde zalim olursun. Güneş iken orada, burada gölge edersin,

İhvânını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus zalim birer emirdir. Sahih doğru böyleyse, hem de böyle görürsün.

Nerede kaldı yalancı tasannu ve riya ile kisb-i teşahhus, şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlâhî, hem o nizam-ı ahsen.

Bir ferd-i fevkalâde, kendi nev'i içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir, hem de eder müstahsen.

İşte sana misali: İnsan içinde veli, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mücmel. Cumada müstetirdir bir saat, kabul olur dua edersen.

Ramazan'da münteşir bir leyle-i zû-kadir. Esmâü'l-Hüsnâda muzmer iksir-i İsm-i Âzam. Bu misallerin haşmeti, hem de o sırr-ı hasen,

İphamda izhar eder, ihfâda ispat eder. Meselâ, ecelin iphamında bir muvazene vardır; her dakikada tutar ne vaziyet alırsan.

Kefeteyn-i havf ü recâ, hizmet-i ukbâ-dünya tevehhüm-ü bekaî, lezzet-i ömrü verir. Yirmi sene müphem bir ömür olsa ahsen,

Nihayeti muayyen bin senelik bir ömre. Zira nısfı geçerse, her saati geldikçe güya adım atarak darağacına gidersin.

Şey'en şey'en üzülmek ve hem de teselli vermez; sen de rahat etmezsin.


Allah'ın rahmet ve gazabından fazla tahassüs hatadır

Allah'ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah'ın gazabından fazla gazap edilmez.

Öyle ise işi bırak o Âdil-i Rahîme. Fazla şefkat elemdir; fazla gazap zemîme.


İsraf sefahetin, sefahet sefaletin kapısıdır

Ey müsrifli kardeşim! Tagaddî noktasında bir iken iki lokma; bir lokma bir kuruşa, bir lokma on kuruşa.

Hem ağıza girmeden, hem boğazdan geçtikten, müsâvi bir olurlar. Yalnız ağızda, o da kaç saniyede, bîhûşe verir nûşe.

Zevkî bir fark bulunur, daim onu aldatır o kuvve-i zâika; bedene, hem mideye kapıcı müfettişe.

Onun tesiri menfi, müsbet değil. Vazife yalnız kapıcıyı taltif ve memnun etmek. Nûş verirsin o bîhûşa.

Aslî vazifesinde onu müşevveş etmek, tek bir kuruş yerine on bir kuruşu vermek, olur şeytanî pîşe.

İsrafın en sefîhi, tebzîrin en sakîmi, bir tarzdır bir çeşidi. Heves etme bu işe.