> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Risale-i Nur Külliyatı > Sözler > Dokuzuncu Soz
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dokuzuncu Soz  (Okunma Sayısı 8528 defa)
29 Eylül 2011, 15:31:39
Nursima

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 169


« : 29 Eylül 2011, 15:31:39 »



Dokuzuncu Söz

 

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

فَسُبْحَانَ اللّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ اْلحَمْدُ فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ


         

Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsîsini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.

          Evet, herbir namazın vakti, mühim bir inkılâb başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u İlâhînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanât-ı külliye-i İlâhiyenin birer ma'kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâl'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tâzim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince ve derin mânâyı bir parça fehmetmek için «Beş Nükte»yi nefsimle beraber dinlemek lâzım...

          BİRİNCİ NÜKTE: Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yâni, celaline karşı kavlen ve fiilen "Sübhânallah" deyip takdîs etmek. Hem kêmaline karşı, lâfzan ve amelen "Allahü Ekber" deyip tâzim etmek. Hem cemâline karşı, kalben ve lisânen ve bedenen "Elhamdülillâh" deyip şükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te'kid ve takviye için şu kelimât-ı mübareke, otuzüç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı, şu mücmel hülâsalarla te'kid edilir.

 

sh: » (S: 43)

          İKİNCİ NÜKTE: İbâdetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp Kemâl-i rubûbiyetin ve Kudret-i Samedâniyyenin ve Rahmet-i İlâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yâni rubûbiyetin saltanatı, nasılki ubûdiyeti ve itaati ister; rubûbiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbını bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve Kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarrâ olduğunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.

          Hem de rubûbiyetin Kemâl-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlûkatın aczini görmekle Kudret-i Samedâniyyenin âzamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin.

          Hem rubûbiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyacatını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbının ihsan ve in'âmatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. Demek, namazın ef'âl ve akvali, bu mânâları tâzammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz'edilmişler.

          ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misâl-i Mûsaggarıdır ve Fâtiha-i Şerîfe, şu Kur'an-ı Azîmüşşân'ın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtın envâ'ını şamil bir fihriste-i nurâniyyedir ve bütün esnâf-ı mahlukatın elvân-ı ibâdetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir.

          DöRDÜNCÜ NÜKTE: Nasılki haftalık bir saatin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de; Cenâb-ı Hakk'ın bir saat-ı kübrâsı olan şu âlem-i dünyanın sâniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deverânı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvâr-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatırlatırlar. Meselâ:

          Fecir zamanı, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı mâdere düştüğü âvânına, hem semâvat ve arzın altı

 sh: » (S: 44)

gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuûnât-ı İlahiyeyi ihtar eder.

          Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemâline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-ı insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyat-ı rahmeti ve füyûzat-ı nimeti hatırlatır.

          Asr zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuûnât-ı İlahiyeyi ve in'âmat-ı Rahmâniyeyi ihtar eder.

          Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlûkatın gurubunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyamet ibtidasındaki harâbiyetini ihtar ile, tecelliyât-ı celaliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder.

          İşâ' vakti ise, âlem-i zulûmat, nehâr âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bâkiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhâr-ı Zülcelâl'in celalli tasarrufatını ilân eder.

          Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile, ruh-u beşer rahmet-i Rahmân'a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, îkâz eder ve bütün bu inkılâbat içinde Cenâb-ı Mün'im-i Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ve senaya müstehak olduğunu ilân eder.

          İkinci sabah ise, sabah-ı haşri ihtar eder. Evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı, ne kadar mâkul ve lâzım ve kat'î ise, haşrin sabahı da, Berzahın baharı da o kat'iyettedir.

          Demek bu beş vaktin herbiri, bir mühim inkılâb başında olduğu ve büyük inkılâbları ihtar ettiği gibi; Kudret-i Samedâniyyenin tasarrufat-ı azîme-i yevmiyesinin işaretiyle; hem senevî, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizâtını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır. Demek asıl vazife-i fıtrat ve esâs-ı ubudiyyet ve kat'î borç olan farz namaz, şu vakitlerde lâyıktır ve ensebdir.

sh: » (S: 45)

          BEŞİNCI NÜKTE: İnsan fıtraten gâyet zaîftir. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gâyet âcizdir. Halbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gâyet fâkirdir. Halbuki ihtiyâcâtı pek ziyadedir. Hem tenbel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gâyet ağırdır. Hem insâniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zevâl ve firakı, mütemâdiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.

          İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâl'in, bir Rahîm-i Zülcemâl'in dergâhına niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedâheten anlaşılır.

          Ve zuhr zamanında ki, o zaman, gündüzün kemâli ve zevale meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâgılin tazyikından muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in'âmât-ı İlâhiyyenin tezahür ettiği bir andır. Ruh-u beşer, o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o mânâsız ve bekasız şeylerden çıkıp Kayyum-u Bâki olan Mün'im-i Hakikî'nin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiane etmek ve Celâl ve âzametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve Kemâl-i Bîzevaline ve Cemâl-i Bîmisâline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazını kılmak; ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münasib olduğunu anlamayan insan, insan değil...

          Asr vaktinde, ki o vakit, hem güz mevsim-i hazînanesini ve ihtiyarlık hâlet-i mahzunânesini ve âhirzaman mevsim-i elîmânesini andırır ve hatırlattırır. Hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanı, hem o günde mazhar olduğu sıhhat ve selâmet ve hayırlı hizmet gibi niam-ı İlâhiyenin bir yekûn-u azîm teşkil ettiği zamanı, hem o koca Güneşin ufûle meyletmesi işaretiyle; insan bir misafir memur ve her şey geçici, bîkarar olduğunu ilân etmek zamanıdır. Şimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan, kalkıp abdest alıp şu

sh: » (S: 46)

asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâki ve Kayyum-u Sermedî'nin Dergâh-ı Samedâniyyesine arz-ı münâcat ederek, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek, İzzet-i Rububiyyetine karşı zelîlâne rükûa gidip, Sermediyyet-i Ulûhiyyetine karşı mahviyetkârane secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ı ruh bulup huzûr-u Kibriyâsında kemerbeste-i ubûdiyet olmak demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münâsib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fıtrat edâ etmek, belki gâyet hoş bir saadet elde etmek olduğunu; insan olan anlar.

          Mağrib vaktinde, ki o zaman, hem kışın başlamasından yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlûkatının vedâ-i hazînânesi iç...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dokuzuncu Soz
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:30:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dokuzuncu Soz rüya tabiri,Dokuzuncu Soz mekke canlı, Dokuzuncu Soz kabe canlı yayın, Dokuzuncu Soz Üç boyutlu kuran oku Dokuzuncu Soz kuran ı kerim, Dokuzuncu Soz peygamber kıssaları,Dokuzuncu Soz ilitam ders soruları, Dokuzuncu Sozönlisans arapça,
Logged
06 Aralık 2013, 00:19:39
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 06 Aralık 2013, 00:19:39 »

Namazın ehemmiyetini Üstad bir kere daha anlatmış.Allah razı olsun.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

03 Ocak 2014, 18:43:31
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #2 : 03 Ocak 2014, 18:43:31 »

namazın büyüklüğü hiç bir şeye benzemez ancak allah bilir en iyi onun işini ama yine de insanlar namazını bırakmasın kılamadığı namza kaza yapsın ama mutlaka kılsın
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Ocak 2014, 17:17:56
8-D fatma zehra

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 402


« Yanıtla #3 : 10 Ocak 2014, 17:17:56 »

namazın büyüklüğü hiç bir şeye benzemez ancak ALLAH bilir en iyi onun işini ama yine de insanlar namazını bırakmasın kılamadığı namza kaza yapsın ama mutlaka kılsın
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Bir günah işlediğinde hemen tövbe et, insan suya düştüğü için boğulmaz, çıkamadığı için boğulur.
15 Şubat 2014, 21:02:37
Kader 7/C

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 1.088



« Yanıtla #4 : 15 Şubat 2014, 21:02:37 »

ALLAH sizlerden razı olsun...
Çok güzelmiş gerçekten...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Dünya güzel olsaydı,doğarken ağlamazdık...

Yaşarken temiz olsaydık,ölünce yıkanmazdık.
Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes