> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Prof. Dr. Uğur Tanyeli
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Prof. Dr. Uğur Tanyeli  (Okunma Sayısı 1029 defa)
09 Ağustos 2012, 16:19:47
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 09 Ağustos 2012, 16:19:47 »



Prof. Dr. Uğur Tanyeli: Modern mimarî inançtan bağımsız bir şekilde inşa ediliyor…
İbrahim BARAN • 86. Sayı / SÖYLEŞİ


Herhangi bir varlığa inanma ihtiyacı insanoğlunun doğasının bir gereği. Allah’ın insanlara gönderdiği ilahi emirlere kimileri iman etti, kimileri inkâr etti. İman edenler, bu ilahi emir gereği bir hayat inşa ettiler kendilerine. Reddedenler de neye inandılarsa ona uygun bir hayat sürmeye çalıştılar. İnanç, bu hayatları belirleyen en önemli faktörlerden biri haline geldi. Kıyafetten sanata, yemekten ibadetlere hemen her şey o inanç sisteminin koşullarına göre şekillendi. Medeniyetin en önemli köşe taşlarından biri olan mimarî de inançtan önemli ölçüde etkilendi. Peki, inanç mimarîyi ne kadar etkiledi? Konuyu bu ana eksen çerçevesinde Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli ile konuştuk… 

İnanç ile mimari arasında nasıl bir ilişki var?
Buna kesin bir cevap verilemez. Çünkü çağlara göre değişen bir şeyden söz ediyoruz. Mimarlığı her çağda inanç bağlamında aynı şekilde düşünemeyiz. Bazı çağlarda deyim yerindeyse inanç; mimarlıkta, sanat eyleminde içselleşmiş demek gerekiyor. Anadolu’da belirli dönemlerde ya da modernitede kabaca bu kadar genelleme yapayım. Bir konuşmada ancak böyle bir genelleme yapılır, yazıyor olsam asla bu kadar genelleme yapmam, modern çağda dışsaldır diyebilirim. Dolayısıyla bir anlamda tercihe bağlı.

Bu ilişki modern çağda dışsal. Modernite öncesi dönem için ne söylenebilir?
Pre-modern dünyada bütün pratiklerin içsel olduğu bir ortamdan, bir bilgi rejiminden konuşuruz. Dolayısıyla mimarlık, aynı zamanda inancı yeniden ortaya koyan bir pratiktir. Diyelim ki resim yaptığınız zaman bir Ortodoks ikona ressamı olarak hem resim yapıyorsunuzdur hem de yaptığınız resim aynı zamanda ibadetinizin neredeyse bir parçasıdır. Birbirinden koparılamaz. Bu bağlamda içseldir demek bence yanlış olmaz. Her pratik aslına bakarsanız her seferinde dinî kimliği yeniden ortaya çıkarır. Toplumsal pratiklerin ayrışması, her pratiğin kendisine özerk bir yol açması şeklinde cereyan ediyor. Modernitenin tanımlarından bir tanesi de bu. İşte sanat burada kendi özerk varlığını ilan ediyor. Ve deyim yerindeyse mimarlık özerk bir pratik haline geliyor, ekonomi özerk bir pratik haline geliyor. Oysa pre-modern dünyada ekonomi bile dinin dışındaymış gibi gözükse de, aslında doğrudan doğruya dinîlikten koparılamayacak kadar onunla bütünleşik olur. Olur demeyeyim hatta çoğu zaman kural olan zaten budur pre-modern dünyada.

Modern dünyaya gelindiği zaman inanç ile mimari ayrışıyor, dışsallıktan da bunu kastediyorsunuz galiba…
Evet. Bu ayrışmanın adına zaten modernlik deniliyor.

MODERN ÇAĞ’DA İNANÇLA MİMARİ ARASINDAKİ İLİŞKİ YALNIZCA BUGÜN KONUŞULAN BİR DURUM DEĞİL

Merhum Turgut Cansever’in yaptığı gibi modern zamanlarda inançla mimarlık arasında bir ilişki tahayyül etmek mümkün mü?

Tabii ki mümkün. Ama bu bütün mimarlık alanına genelleştirilebilecek bir hâle artık gelemez. Bazıları için hiç bir pratikle diyelim sanatsal pratik bir bütünleşme rejimi içinde bulunmaz diye kısa bir şekilde özetlemek lazım belki de. Dolayısıyla da genelleme yapmak epey zor gibi gözüküyor. Turgut Cansever’in yaptığı modern dünyada ilk kez rastladığımız bir şey değil. Neredeyse modernite boyunca sık sık karşımıza çıkan bir durum. Türkiye’de Turgut Cansever’le biz büyük ölçüde bu meseleyle karşılaştık. Bunu önümüze getiren o oldu. Ama bu dediğim gibi dünyanın başka yerlerinde de karşımıza gelen bir durumdu.

Tarihsel süreçte de bu var zaten değil mi?
Tabii ki, başka ülkelerde vardır bu. Söz gelimi İngiltere’de 19.yüzyılın ortalarında Pugin adında bir mimarın, Katolik kimliğini her seferinde mimari kimliğinin yanına yerleştirdiğini, dolayısıyla mimarlık düşüncesinin içinde Pugin’in Katolik kimliğinin ciddi rol oynadığını -ki üstelik İngiltere’de Katolik olmak da zor bir iş tahmin edebileceğiniz gibi- biliyoruz. Katoliklik orada küçük bir azınlık sayılabilir. Bugün de öyledir zaten. Ama Pugin, Katolik kimliğini mimarlık kimliğinin içine yerleştirmiştir dersem abartılı olmaz.

Çok yaygın bir pratikten mi söz ediyoruz?
Hiçbir yerde çok yaygın olduğu söylenemez. Mısır’da Hasan Fethi’nin yapmaya çalıştığı da buna benzer bir durum. Nadir Ardalan var mesela. Farklı bir biçimde Turgut Bey’e benzeyen bir tarafı olduğunu hiçbir şekilde söyleyemem. Hatta Nadir Ardalan’ı fazla ciddiye aldığımı da söyleyemem. Açıkça söyleyeyim; bana öyle geliyor ki bu durumu kültüralist bir tavır olarak benimsemiş. Hani ne denir; “Dünyada söylenecek bir de bu laf var, ben de bunu söyleyeyim” gibi söylemiş. Turgut Bey’deki samimiyete, ciddiyete sahip olduğunu iddia edemem. Ayrıca dinî tavır bağlamında da çok farklı olduğunu söylersem yanlış olmaz. Hasan Fethi, Turgut Bey’e daha fazla benzer. Çok daha az yazmıştır, kuramsal açıdan düşünmesi de çok daha azdır. Turgut Bey daha fazla düşünmüştü. Çok daha fazla bir felsefî arayışı var. Hasan Fethi için böyle değil. Hasan Fethi’de İslamiyet’le mimarlık arasında bir diyalog arayışıyla karşılaşırız. Ama hayatının ancak sonunda gündeme gelmiş, dersem yanlış bir şey söylemiş olmam. Hasan Fethi 1960’larda bununla uğraşmadı. 1970’lerden başlayan bir süreçte ilgilenmeye başladı konuyla. Çok verimli olduğunu düşünmüyorum ama kimi mimarlık tarihçileri daha fazla önemsiyor olabilirler Hasan Fethi’yi. Büyük ölçüde de unutuldu. Ama Turgut Bey unutulmadı. Turgut Bey daha fazla ciddiye alındı. Çünkü Turgut Bey’in çok daha fazla yayını var hepinizin bildiği gibi. Turgut Bey’i vefatından sonra da bir anlamda daha önemli hâle getirdi böyle bir ürün toplamına sahip olması. Aynı ürün toplamına Hasan Fethi sahip olmadı doğrusu.

İNANCIN MİMARİDEKİ YERİ KİŞİLERİN DURDUĞU KONUMA GÖRE DEĞİŞİR

“İnanç pre-modern dönemde mimariden bir şekilde ayrıştırılamaz, mimarî inancı içselleştirmiştir” dediniz. Her olguyu, ilmî hakikati inşa eden birtakım dinamikler var. İnanç da mimarîyi inşa eden temel dinamiklerden biri. İnancın mimarîdeki yeri nedir?

Bu herkesin burada durduğu yere göre değişir. Kimisi için bütün mimarî hayatı belirleyen bir mesele hâline gelebilir. Kimisi için de gayet basit, çok açık söyleyeyim, sadece küçük bir çıkar meselesinden başka bir şey değil. Başka birisi için çok samimi bir talep. Ama ondan da daha fazla bir şey değil. Onun için bugünün dünyasında bir tek yönelimden söz etmek mümkün değil. Geçmiş de öyle değil. Modern öncesi dünyada hiç kimse bunun dışında bir pozisyon almıyor. Aklına gelmez. Zaten bütün pratikler bir biçimde gelir inançla bağlanırlar. Birbirlerinden ayrılmazlar, özerkleşmezler ki başka türlü düşünesiniz. Ama modern dünyada şu olabilir: Her eyleminizin içinde yine dinîliği yeniden üretebilme imkânınız var. Düşünseniz de düşünmeniz de. Yani örneğin; belirli bir cami talep ediyorsunuz, belirli bir cami gerçekleştirmek için de eylemde bulunuyorsunuz. Bunun için üstüne diyelim bir sivil toplum örgütü kurdunuz; bir cami yaptırma derneği. Bu cami yaptırma eyleminizin kendisi de zaten inancınızı yeniden üretir. Dolayısıyla böyle bir durumda yine mimarlıkla dinin ilişkisi içsel bir ilişkiye pekâlâ dönüşür. Ama çok belirgin bir biçimde Turgut Cansever’in yaptığı gibi tasarım kavrayışınızı, tasarım anlayışınızı belirleyen bir dinamik olur mu diyorsanız, o bazen olur bazen olmaz.

İnanç, günümüzde tasarım anlayışını belirleyen bir dinamik midir peki?
Böyle bir zorunluluk yok. Dünyadaki binaların çok çok önemli bir bölümünün inançla ilişkili olduğunu söylemek bana kolay gelmez. Önemli bir bölümüne gerçekten mimarlığın bir anlamda özerkleştiğini düşünerek bakabilirsiniz. Bu durumda, artık mimarlık kendi içinden konuşulmaya, doğrusunu yanlışını kendi iç bilgi alanının içinden tarif etmeye başlar. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu. Hâlbuki din ile ilişkilendirdiğiniz zaman mimarlıkta verdiğimiz kararların dinî gerekçelerinden konuşmak durumunda kalırsınız. Yine bir kez daha Cansever’in yaptığı gibi. Ama özerk olduğu zaman bunu yapmak zorunda kalmazsınız. Kendi içinden de konuşarak pekâlâ doğruya yanlışa iyiye güzele çirkine karar verme imkânınız olur. Bu kiminin aklına yatar kiminin aklına yatmaz. Çünkü modern dünyada bunun artık sınırını çizmenin de imkânı kalmaz. O kadar geniş bir çoğunluk içinden de konuşmaya başlarız ki burada sınır çizme çabası o anlamda olmaz. Ama amaçlayan için tabiî ki hayatî bir rol oynayacaktır.

Kimi bilim insanları –biraz da merhum Cansever’i işin içine katarak- bugünün dünyasında mimarinin yeni binalar, güzel binalar inşa etmenin temel gerekçesi olarak gelenekten beslenmeyi, bunun bir mecburiyet, bir zaruret olduğunu ifade ediyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Gelenekle bugün arasına bir çizgi çekip bu noktadan itibaren “Biz yeniyiz. Geçmiştekiler geçmişte kaldı” gibi bir sınır tayin etmek mümkün değil. Amaçlasanız da olmuyor zaten. Devrimlerde de gerçekleşmiş bir durum değil bu. Mesela Fransız tarihinin ortasına bir çizgi çekip bütün Fransız tarihinin 1789 öncesini unutmayı deneseniz de unutamazsınız. Gelenek kaçınılmaz olarak toplumu toplum yapan en önemli faktör. Aynı tarih içinde, aynı tarihsel süreçlerin içinde ortak bir geçmişi paylaşmaktan kaynaklanan bir toplumsal durum zaten. Böyle olunca gelenekten kopuş diye duyulan endişeyi ben anlamıyorum. Hiçbir toplum zaten kendisi olmaktan çıkamaz. Nitekim çıkmıyor da. Dahasını söyleyeyim: Her müdahalede onun içine ekleniyor zaten. O müdahale başka bir şey kılmıyor onu. O müdahale de toplumun tarihinin bir parçası olur. Ama onu başka bir şey yapmayı başaramaz. O zaman zaten ortada toplum kalmaz. Sadece hiçbir toplum bir grup insan şöyle davranalım dedi diye değişmiyor. Böyle bir dünya ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Prof. Dr. Uğur Tanyeli
« Posted on: 25 Nisan 2024, 14:00:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Uğur Tanyeli rüya tabiri,Prof. Dr. Uğur Tanyeli mekke canlı, Prof. Dr. Uğur Tanyeli kabe canlı yayın, Prof. Dr. Uğur Tanyeli Üç boyutlu kuran oku Prof. Dr. Uğur Tanyeli kuran ı kerim, Prof. Dr. Uğur Tanyeli peygamber kıssaları,Prof. Dr. Uğur Tanyeli ilitam ders soruları, Prof. Dr. Uğur Tanyeliönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes