> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Prof. Dr. Samir Salha
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Prof. Dr. Samir Salha  (Okunma Sayısı 1480 defa)
11 Temmuz 2012, 16:46:19
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 11 Temmuz 2012, 16:46:19 »



Prof. Dr. Samir Salha: Ortadoğu’da çözüm halk iradesiyle ortaya çıkacak…
İbrahim BARAN • 72. Sayı / SÖYLEŞİ


Ortadoğu coğrafyası tarihin en eski çağlarından bu yana hep kaos ve kargaşaya sahne oldu.   Farklı medeniyetlerin uzun mücadeleler sonucu elde ettiği bu topraklar deyim yerindeyse hiçbirine yar olmadı. Geçtiğimiz yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından sahipsiz kalan Ortadoğu’yu, bugün, kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak gören İsrail, hegemonyası altına almaya çalışıyor. İsrail-Filistin mücadelesi daha doğrusu bölgede varolan İsrail işgali sürerken, bir başka ülke Lübnan’da yaşanan siyasi kriz ve yakın bir coğrafyada, Tunus’ta yaşanan isyan hareketi uluslararası kamuoyunun dikkatlerini yeniden bölge üzerine çekti. Bölgede gerilim devam ediyor. Gelecek günler Ortadoğu’nun kaderinin yeniden çizileceği günler olacak belki de. Ortadoğu’yu, Tunus isyanını ve Lübnan krizini gelişmeleri yakinen takip eden bir akademisyenle, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Samir Salha ile değerlendirdik…

Ortadoğu her zaman olduğu gibi yine karışık. Ürdün’de ciddi bir kriz yaşanıyor, sonra hiç bitmeyen bir İsrail-Filistin savaşı var. Tunus’ta bir iç isyan söz konusu ve bu isyanın komşu ülkelere de sıçrayabileceği konuşuluyor. Ortadoğu’da neler oluyor?

Her şeyden önce Ortadoğu önemli bir bölge. Avantajları çok olduğu gibi dezavantajları da çok. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, dinsel, etnik ve sosyal anlamda kozmopolit bir yapıya sahip olması Ortadoğu’ya değer kazandırıyor. Ancak maalesef bu avantajlar hayra kullanılacağı yerde zarara kullanılıyor. Bölgede mevcut olan çok dinli, çok mezhepli farklı etnik yapılar bölge insanı için dezavantaj oluyor. Çünkü dış aktörler bu artıları kendi çıkarlarına uygun bir şekilde değerlendiriyorlar. Mesela coğrafi olarak Avrupa’nın da artıları ve eksileri mevcuttu. Bilim, buluş ve keşifler Avrupalılar için önemli meseleler. Ama aynı Avrupa iki büyük savaşa ev sahipliği de yaptı. Avrupa II. Dünya Savaşı’ndan sonra içerisinde bulunduğu olumsuz durumu kendi lehine çevirdi. Avrupa Birliği’ni kurdu. 3 ülkeyle başlayan bu teşkilat şu an 27 ülke ile yoluna devam ediyor ve giderek güçleniyor. Ortadoğu’da ise eksiler ön plana çıkıyor, artılar başkaları tarafından kullanılıyor. Ortadoğu insanının bu karmaşadan bir an önce kurtulması gerekiyor.

O zaman sorunu Ortadoğu toplumlarında mı aramak gerekiyor?
Ortadoğu meselesini tek bir temelde incelemek yerine çok katmanlı bir mesele olarak analiz etmek lazım. Ancak bölge toplumunun sorunların oluşmasındaki rolünü öncelemek gerekiyor. Çünkü Ortadoğu toplumları bu coğrafyada bulunan artıların sosyal, ekonomik ve stratejik anlamda ne kadar önemli olduğunu göremiyor. Bazıları da görüyor ama dış güçlerle mücadele edemediği için bu farklılıkları ve avantajları kendi lehine çeviremiyor. Burada dikkat çekilmesi gereken başka bir husus da güven bunalımı meselesi. Ortadoğu’da bir güven problemi var. Bu problem birey nezdinde, grup nezdinde, toplum ve devlet nezdinde yaşanıyor. Dünyanın büyük devletleri ise bu güven bunalımını kendi lehlerine kullanabiliyor. Her şeyden önce bu güven meselesinin çözülmesi lazım. Ortadoğu halkı vatandaş olarak kendi kimliğini yaşamıyor. Ortadoğu’da var olan kaos da bölge halkının geleceğe umutla, güvenle bakmasını engelliyor maalesef. Bu sorunun ortaya çıkmasındaki en temel nedense bireyin Ortadoğu’nun katı yönetimlerine teslim olması. Siyasi otorite halkın yerine karar veriyor ve bu kararlar doğrultusunda halkı yönlendiriyor. Bu nedenle Ortadoğu halkı hızlı bir şekilde aktif olmak zorunda. Kimliği ve geleceği nasıl şekillenecek? Bu doğrultuda düşünmek ve girişimlerde bulunmak zorunda. Ortadoğu nezdinde kolektif bir irade şart. Maalesef bu kolektif irade Ortadoğu’da mevcut değil.

İSYAN HAREKETİ TUNUS’TA DEĞİL MISIR’DA OLMALIYDI

Tunus’ta yaşanan isyan hareketini söyledikleriniz çerçevesinde değerlendirebilir miyiz?

Birçok nedenden dolayı Tunus’ta yaşanan bu gelişme sürpriz oldu. Bu hareketi ben mesela Mısır’da bekliyordum.

Bunu Mısır’ın toplumsal yapısına bakarak mı söylüyorsunuz?
Tabii. Sosyo-Ekonomik şartlar ve konjonktür, yönetsel bazı problemler ve bu problemlerin toplumsal yansımaları Mısır’da böyle bir sosyal patlamanın gerçekleşeceğinin sinyallerini veriyordu. Şayet bu sosyal patlamanın nerelerde olabileceğine ilişkin bir liste yapılırsa, Tunus bu listenin sonuna konabilecek bir ülke. Ama patlama Tunus’ta oldu. Bunun nedeni de Tunus’ta bulunan orta sınıfın diğer bölge ülkelerindekine nazaran yoğun olması. Bir ülkede orta sınıf ne kadar güçlenirse, yayılırsa denge o oranda artar. Tunus’ta orta sınıfın yoğun olarak bulunmasına rağmen böyle bir patlama yaşandı. Bunun nedeni de maalesef 300 bin diplomalı gencin işsiz olması. Tunus’un nüfusunun 5-6 milyon olduğunu düşünürsek bu az bir rakam değil.

Tunus’ta yaşanan kriz yalnızca ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasal şartlarıyla ilgili, ona mahsus bir problem mi, yoksa krize neden olan etkenler tüm bölge ülkelerinde de görülüyor diyebilir miyiz?
Tunus’la ilgili bir değerlendirme yaparken dikkat etmemiz gereken bazı hususlar var. Nitekim ifade ettim, bu sosyal patlama Tunus’ta değil, başka bir ülkede gerçekleşmeliydi. Ama sosyal patlama Tunus’ta oldu. Bunun bazı özellikleri de var, olayların yaşandığı haftanın hemen ertesinde Arap yönetimleri iç politikalarını ve halkla olan münasebetlerini yeniden gözden geçirmeye, sosyal ve ekonomik yeni bir takım kararlar almaya başladı. Alınan yeni kararların ardından nasıl gelişmeler olacak, bunu bilemiyoruz. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama bence devletler gözden geçirme politikalarını ortaya koyarken amaç halkı yatıştırmak, susturmak ve Tunus örneğinden uzaklaştırmak ise, sadece ve sadece bu amaçla yapılıyorsa yanlış bir politika izleniyor. Eğer Arap devletleri Tunus’ta yaşanan problemlerden ders almışlarsa bireyin önünü demokrasi ve özgürlükler bakımından açmaları gerekiyor. Yapılan reformlar bir göz boyaması olmamalı. Aksi takdirde yapılan reformlar hem ters tepecek hem de o ülkenin içerisindeki değişim taleplerinin hızlanmasına neden olacak. İşsizlikten bunalan bir sürü genç, yönetime yakın kesimlerin usulsüzlük, rüşvet, yolsuzlukla zengin olduklarını fark edince isyan etti. Son çıkan haberler de Devlet Başkanı’nın eşinin Merkez Bankası’ndan 1,5 ton altın alarak kaçtığı yönündeydi. Eğer bu haberler doğruysa ortada büyük bir skandal var demektir. Şöyle ilginç bir durum da söz konusu: Yeni gelen yönetimler de Anayasa’yı demokratikleştirerek halkın lehine kullanacakları yerde, yeni oluşturacakları Anayasa’yı kendi çıkarlarına uygun bir şekilde inşa ediyorlar. İşte Zeynel Abidin Bin Ali bunun en güzel örneği. Ne yaptı? Sürekli Anayasa’yı değiştirdi ve iktidarda kaldı. En son gitmeden “Ben 2014 yılına kadar iktidardayım. O tarihe kadar idare edin, sonrasında zaten Anayasa’yı değiştirmeyeceğim” dedi. Ne kadar basit bir mantıkla meseleleri tartışıyoruz değil mi? Üstelik bölge devletlerinin çoğunda da parlamento var, yani buralarda bir monarşiden söz edemeyiz. Ayrıca yönetimlerinde “ben gidersem dağılır” gibi bir düşünce var. Bazı yönetimler de -mesela Mısır- büyük güçlerin güdümünde yürütüyor iktidarını.

Mısır zaten bölgede ABD’nin bir temsilcisi gibi çalışıyor…
Zaten mesele de burada. Tunus da bunun en net örneklerinden bir tanesi. Zeynel Abidin Bin Ali gitmeden bir gün önce Beyaz Saray bir açıklama yaptı ve dedi ki; “Bin Ali bir açıklama yaptı, reform sözü verdi. Ona bir şans daha tanıyalım.” Ona sahip çıkan ilk ülke ABD oldu. Halk “hayır” dedi. Birkaç saat sonra iktidardan düşürüldü ve uzaklaştırıldı. Tunus tecrübesi şunu da ortaya çıkardı: Batı, ABD ya da başka bir büyük güç bölgeye ilişkin kötü bir politika geliştirirse başarısız olacak. Dolayısıyla bu sorun sadece Tunus’un sorunu değil, tüm bölge ülkelerinin sorunu. Yaşananlardan sadece Tunus değil bütün bölge ülkeleri ders almak zorunda.

LÜBNAN KRİZİNİ BİR ANLAMDA FRANSA ÇIKARDI

Lübnan’da da siyasi bir kriz yaşanıyor. Hizbullah’a bağlı 8 bakan istifa etti ve hükümet düştü. Bu istifalar Refik Hariri suikastının sorumlusu olarak Hizbullah’ın işaret edilmesine bağlanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Lübnan hassas bir konu. Malumunuz küçük bir ülke. 4-5 milyon nüfusu var ama içerisinde çok fazla etnik ve dinsel grubu barındırıyor. Aslına bakarsanız 17 farklı azınlık grubu Lübnanlılar için bir şans. Ama maalesef Lübnanlılar bu artıyı doğru bir şekilde kullanamadılar. Aksine bunu olumsuz bir durum gibi gördüler. Bunda da dış aktörlerin rolü çok önemli. Lübnan meselesinde Fransa çoğu kez devreye girdi. Çünkü I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa manda rejimi bağlamında Lübnan’a girdi ve 1946 yılına kadar orayı yönetti. Fransa Lübnanlılara çok farklı bir sistem önerdi. Daha doğrusu empoze etti. Dine ve mezhebe dayalı bir yapılanma, bir rejim ve oluşum. Dine dayalı bir otorite çok riskli bir şey bence. Lübnan Devlet Başkanı Hıristiyan’dır ama her Hıristiyan olmaz Maruni olmak zorundadır. Başbakanı Müslüman’dır, ancak her Müslüman olmaz Sünni olmalıdır. Meclis Başkanıysa Müslüman’dır fakat Şii’dir. Bu paylaşım yalnızca dine dayalı değil, aynı zamanda mezhebe dayalı da yapılıyor. İşte bu sistemin arkasında Fransa var. Fransa Lübnan’daki yapılanmayı kontrol etmek istediği için böyle bir yapı empoze etti. Lübnanlılar bu sistemi devirmek için iki kez mücadele ettiler ancak başaramadılar. Son kriz de Fransa’nın onlara önerdiği daha doğrusu dikte ettiği bu sistemle ilgili. Yaşananlar uzaktan bakıldığında bir hükümet krizi gibi görünüyor ama kriz, mevcut sistemin tıkanması nedeniyle yaşanan başlı başına siyasi bir sorun. Lübnanlılar probleme çözüm ararlarken dinî ya da me...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 11 Temmuz 2012, 16:46:41 Gönderen: Hafize Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Prof. Dr. Samir Salha
« Posted on: 19 Nisan 2024, 13:59:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Samir Salha rüya tabiri,Prof. Dr. Samir Salha mekke canlı, Prof. Dr. Samir Salha kabe canlı yayın, Prof. Dr. Samir Salha Üç boyutlu kuran oku Prof. Dr. Samir Salha kuran ı kerim, Prof. Dr. Samir Salha peygamber kıssaları,Prof. Dr. Samir Salha ilitam ders soruları, Prof. Dr. Samir Salhaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes