> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu  (Okunma Sayısı 1652 defa)
06 Ağustos 2012, 14:56:56
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 06 Ağustos 2012, 14:56:56 »



Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu: İran nükleer tesislerini gizlemekten, Batı da önyargılarından vazgeçmeli
İbrahim BARAN • 85. Sayı / SÖYLEŞİ


İçeride ve dışarıda birçok problemle karşı karşıya kalan Türkiye’nin komşuları arasında problem yaşamadığı tek ülke İran. Türkiye ile ilgili -en azından şu sıralar- görünürde bir problemi yok, ancak özellikle 2005’ten yani Mahmud Ahmedinejad’ın iktidara gelmesinin ardından İran’ın, İsrail ve Amerika başta olmak üzere birçok devletle nükleer silah çalışmaları nedeniyle arası açıldı. İran nükleer silah üreterek ve bunu bir gövde gösterisi haline getirerek, belki de İsrail’e gözdağı veriyor. Ancak süreç, son dönemde Amerikalı bir diplomatın iddia ettiği gibi İsrail-İran savaşına dönüşürse başta Türkiye olmak üzere Müslümanların yaşadığı ülkelerin canı sıkılacak. Peki, bu noktaya nasıl gelindi ve gelecek günlerde neler olacak? Bu sorunun cevabını Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Avrasya Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu ile aradık…

Ahmedinejad’ın 2005 Haziranı’nda Cumhurbaşkanı olmasının ardından İran’ın söylemleri önceki yıllara göre daha da sertleşti. Ahmedinejad İran’da neyi değiştirdi?
Ahmedinejad İran’da bir şeyleri değiştirdi, doğrudur. Ama öncelikle İsraillilerin ilginç bir ifadeleri var, onu paylaşmak isterim: “Ahmedinejad aslından bizim cumhurbaşkanımız.” Ahmedinejad göreve gelir gelmez “Siyonizim yeryüzünden silinmeli” gibi bazı açıklamaları oldu.


İranlılar İsrail’in adını bile ağzına almıyorlar. İsrail’e karşı böyle ilginç bir yaklaşımları da var değil mi?
İranlı devlet adamları İsrail kelimesini fazla kullanmazlar ve “Siyonist devlet” tanımını kullanırlar. Siyonizmin de yeryüzünden tamamen silinmesini isterler. Bu gibi açıklamalar Avrupa’da İran’la ilgili çok fazla kaygısı olmayan devletleri önemli ölçüde harekete geçirdi. Çünkü İsrail’in Amerika’da ciddi etkisi var. İsrail’in İran konusunda Amerika’nın dış politikasıyla çok ortak paydası var. Ama Avrupa’da gerek Almanya, gerek Fransa ve bir miktar da İngiltere; “İran gerçekten de bu silahları yapabilir mi? Yapsa ne olur?” gibi düşüncelerle İran’ı tehdit unsuru olarak görmüyorlardı. İran’ın nükleer programı konusunda, hem Amerika’nın hem İsrail’in çok da memnun olmadığı, Avrupa Birliği üçlüsü olarak bilinen Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları’nın 2003 Kasımı’nda Tahran’a gitmesiyle başlayan Avrupa Birliği-İran nükleer görüşmeleri sürecinin sonucundan da anlaşılıyor. O dönemde, Avrupa Birliği ülkeleri de Amerika’nın iddia ettiği kadar İran’ın ileri seviyede nükleer gücü olduğunu düşünmüyordu. Hele askerî harekât gibi bir girişimin son derece yanlış olacağını söylüyorlardı.

O halde Batı, İran konusunda kendi içerisinde bölünmüş görünüyordu.
Evet, yakın zamana kadar durum öyleydi. Ancak, Ahmedinejad açıklamaları bunun değişmesine etkili oldu. 2003-2005 dönemindeki veya öncesindeki tutumlarının aksine, Avrupa’daki liderler arasında, Avrupa’yla Amerika ve İsrail arasında bir birliktelik sağlandı. Bu birliktelik artarak devam ediyor. Bunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

AHMEDİNEJAD ADETA İSRAİL VE ABD LEHİNE KONUŞUYOR

Ahmedinejad’ın İsrail karşıtı söylemleri İsrail’in işine mi yaradı?

Hem de çok ciddi bir şekilde. İsrailli diplomatlar ve akademisyenler bu durumu biraz da espriyle karışık olarak, “Ahmedinejad bizim yıllardır uğraşıp da yapamadığımızı iki konuşmasıyla yaptı. Ona teşekkür ediyoruz. O aslında bizim cumhurbaşkanımız” gibi sözlerle ifade ettiler. Tabi Ahmedinejad‘ın açıklamaları, hem kendisinin siyasetteki birikimiyle, yaklaşımıyla, ideolojik duruşuyla alâkalı olarak, hem de o güne kadar 8 yıllık Hatemi döneminde, özellikle İran’ın nükleer programı konusunda taviz veren bir tutum sergilediği şeklindeki görüşün
İran’da hâkim olması sebebiyle içerideki hoşnutsuzluğu dışarıya yansıttı. 2004 ve 2005 yıllarında İran’a gitmiştim. Oradaki yetkililerle yaptığımız sohbetlerde, İran’ın nükleer alandaki çalışmaları hakkında daha fazla açıklık sağlaması konusunda bir görüş ortaya koyduğumuzda İranlılar tarafından “kendi toplumumuza göre buradaki siyasi ortama göre batılı ülkelerin taleplerini karşılamak konusunda o kadar ileri bir aşamadayız ki, eğer biraz daha ileri gidersek radikaller bizi yerimizden ederler ve tersine sert politikalar izlerler” gibi ifadeler kullanılmıştı. Yani o dönemde çok net olarak İran’ın içinde, Batı ile nükleer konuda müzakereler yapılmasını gereksiz bulan, hatta daha da ileriye giderek görüşmeye katılanları ülkenin çıkarlarına darbe vuran hainler olarak niteleyecek kadar sert eleştiren kişiler vardı. Ardından 2005 Haziranı’ndaki seçimi Ahmedinejad kazandığında ülkedeki radikal grupların tepkisinin dışarı vurduğu bir durum ortaya çıktı.

İran’da bulunan radikal gruplar, Ahmedinejad’ın iktidara gelme ihtimalini düşünerek buna uygun bir pozisyon mu belirlediler?
Tabi, seçimler öncesinde Ahmedinejad’la birlikte havanın değişeceğini hisseden İranlı bürokratlar zaten Batı’yla temaslarını koparmışlardı. Ahmedinejad göreve geldiğinde bütün görüşmeleri askıya aldı. Bu süreç onun ilk dönemi boyunca Batı’yla İran arasında diplomatik ve siyasi anlamda Batı’nın kaygılarını giderecek gelişmelerin önünü tıkadı. Bu dönemde İran nükleer çalışmalarına çok fazla ara vermedi. Aslında hiçbir dönemde ara vermedi.  Bu sebeple, Haziran 2009 seçimlerinde ekonomiyle ya da İran’daki yaşam şartlarıyla ilgili Ahmedinejad’a yönelik suçlamalardan çok, nükleer konuda izlediği politikanın İran’ın çıkarlarına darbe vurduğu eleştirisi çok etkili oldu.


Muhalefet Ahmedinejad’ı iç politikayla ilgili meseleler yerine, dış politikaya ait bir mevzu üzerinden mi köşeye sıkıştırmaya çalıştı?
Elbette. Normalde, dış politikaya ait bir meselenin seçimlerde çok fazla gündeme gelmemesi gerekir. Doğu’ya doğru gittikçe, dış politikayla ilgili meselelerde toplumsal ve siyasi konsensüsün sağlanmaya çalışıldığı görülür. Ahmedinejad’ın -kimilerine göre duyarsızlık olarak ifade edilen- 2005-2009 yılları arasında izlemiş olduğu nükleer politika içeriden çok ciddi eleştiri alınca seçimlere giderken bu konuda bazı açıklamalar yapmak zorunda kaldı. Seçim sonrası süreçte bu derece sert bir politika izlemeyeceği konusunda bir takım söylemler geliştirdi. Uluslararası güvenlik ve istikrar açısından İran’ın nükleer programının barışçı seviyede kalması çok önemli. İran’ın uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanması kadar yükümlülüklerini de yerine getirmesi açısından da çok önemli. Eğer İran uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmezse sadece bu konuda olumsuz bir örnek teşkil etmeyecek. Bununla birlikte İran’ın nükleer programı bölgedeki birçok ülkeyi de güvenlik tehdidiyle karşı karşıya bırakacak ve önlem almaya sevk edecek. Ve belki de başka ülkeleri de “İran’ın nükleer gücü varsa biz de yapalım. Madem uluslararası bir anlaşma var ve İran bunu tanımıyor, biz de tanımayabiliriz” noktasına getirebilecek.

İRAN ULUSLARARASI HAKLARINI KULLANIYOR

Ahmedinejad ve daha genel çerçevede İran, uluslararası anlaşmalara rağmen, daha da önemlisi Amerika ve İsrail’e rağmen –bu devletlerin neler yapabileceğini görmek için özellikle son 10 yıla bakmak yeterli- neye güvenerek bu şekilde hareket ediyor?

Nükleer alanda İran uluslararası doğan haklarını kullanıyor. Bunu söylemek mümkün.  Bu haklar çok somut bir şekilde ifade edilmiş. Bunları kullanmakta herhangi bir yanlış yok. Her ülke kendi hakkını kullanmak ister. Ama diğer taraftan İran, sorumluluklarını bana göre ve birçok kişiye göre tam olarak yerine getirmiyor. Uluslararası anlaşmalardan doğan haklar derken de, 1968’de imzalanıp 1970’te yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na taraf olan ülkeler nükleer silaha sahip olmadıkları ve bu yola giden herhangi bir girişimde bulunmadıkları takdirde, nükleer enerjiden barışçı amaçlarla yani elektrik üretmek, tıpta ve tarımda kullanmak gibi çeşitli barışçı amaçlı dediğimiz yöntemleri kullanması ve bu yönde teknoloji geliştirmesi, bilimsel birikim olması gibi haklardan bahsediyoruz. Uluslararası anlaşmalar bu gibi hakları destekliyor, teşvik ediyor. Bunu sadece kendi başlarına değil bu konuda gelişmiş ülkelere işbirliği yaparak da geliştirme imkânını sağlıyor. Bunlar içinde uranyum zenginleştirmek de var, plütonyum ayrıştırmak da var. Doğal Uranyum içinde binde 7 oranında bulunan U-235 izotopunu %3,5 ile 5 arasında zenginleştirince nükleer reaktörlerde kullanılan yakıt üretilir. Bunun için de zenginleştirme tesisi kurulması gerekir. Dünyada tabi her ülke hem reaktörü kurup hem zenginleştirme tesisi kurmuyor. Çünkü bu tesisler çok büyük ve pahalı, ayrıca ileri teknoloji gerektiriyor. Bu tesisler çalışırken çok yüksek enerji harcıyorlar. Bu yüzden birkaç ülke bir araya gelip ortak yakıt üretim tesisi kuruyorlar ve bu yakıtı üretiyorlar. Korkulan olay şu: Zenginleştirme oranını yakıtlarda kullanılan % 3,5 seviyesinden % 90’lara çıkarılırsa nükleer silah üretilecek duruma geliyor. İran’ın Tahran Araştırma Reaktörü’ne koyduğu yakıt % 20 oranında. Bu çalışmalar nükleer silah yapma amacı gütmediği sürece uluslararası hukuk açısında bir sakıncası yok.

Ancak bir takım niyetlerden bahsediliyor.
Niyet ölçer bir mekanizma yok. Niyetlerin siyaseten değişmesi çok kolay. İmkân kabiliyetler uzun sürede değişir. Bir tesis kurmak onu çalıştırmak, oradan bir şey üretmek 15-20 seneyi alır. Ama bir bakarsınız iki sene içinde Türkiye’nin bazı komşuları ile ilişkileri tersine dönmüş. O yüzden bir ülkenin sahip olduğu imkân kabiliyetleri hangi niyetler çerçevesinde geliştirdiği konusu burada sorun teşkil...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu
« Posted on: 25 Nisan 2024, 01:44:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu rüya tabiri,Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu mekke canlı, Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu kabe canlı yayın, Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu Üç boyutlu kuran oku Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu kuran ı kerim, Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu peygamber kıssaları,Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu ilitam ders soruları, Prof. Dr. Mustafa Kibaroğluönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes