> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Prof. Dr. Ayhan Kaya
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Prof. Dr. Ayhan Kaya  (Okunma Sayısı 880 defa)
20 Haziran 2012, 17:05:11
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 20 Haziran 2012, 17:05:11 »



Prof. Dr. Ayhan Kaya: İslam artık küresel siyasal bir dil
M. Fuat ER, İbrahim BARAN • 70. Sayı / SÖYLEŞİ


Geçtiğimiz ay İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair’in baldızının Müslüman olduğu haberi medyada duyuruldu. Bunun ardından özellikle İngiliz basını konuyla ilgili çeşitli tartışmalara ve dosyalara yer verdi. Örneğin Daily Mail, “Neden birçok modern, kariyer sahibi kadın İslam’a dönüyor?” başlıklı bir haber yayınladı. Bu tür haberler Avrupa’nın İslam’la yüzleşme, öteki’yle birarada yaşama, farklı olanı kabul, hoşgürü, İslamofobi gibi meselelerin uzantılarından. Avrupa’nın İslam’la imtihanını son gelişmeleri de göz önünde bulundurarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Kaya ile değerlendirdik. Kaya, bu sorun üzerinde derinlemesine çalışan ve meseleyi kavramak açısından ufuk açıcı görüşlere sahip önemli bir isim. Kaya’nın konuyla ilgili, geçtiğimiz yıl yayınlanan Islam, Migration and Integration (İslam, Göç ve Entegrasyon) adlı çalışması şu günlerde Türkçe’ye çevriliyor.

Oswald Spengler Batı’nın Çöküşü isimli eserde Avrupa’nın ilerleyen dönemlerde kaosa sürükleneceğini iddia ediyor. Bugün Avrupa Spengler’in öngördüğü dönemi mi yaşıyor?
Ben tarihe diyalektik bir perspektifle bakıyorum. Bu çerçeveden Avrupa tarihine bakıldığı zaman gelgitlerin daha fazla yaşandığı bir tarih olduğunu gözlemliyoruz. Kavimler Göçü’nden tutun da pek çok farklı toplumun sürekli yer değiştirdiği, sürekli savaşların ve mücadelelerin olduğu, entegrasyon ve dezentegrasyonun olduğu bir tarih var. Gerard Delanty Avrupa’yı bir anka kuşuna benzetir. Kendini sürekli yakan ve küllerinden yeniden doğan bir mitolojik figür gibidir Avrupa ona göre. Ben de bu fikre katılıyorum. Bugün rahatlıkla denilebilir ki Avrupa Birliği (AB) kendini yakmakla meşgul. Özellikle de neo-liberal bir söylemin hâkim olduğu AB Komisyonu ve AB ülkelerinde bu söylemin şu anda Avrupa’yı ciddi anlamda kendi içine kapalı bir coğrafya haline getirdiğini söylemek mümkün. Diğer taraftan Euro-İslam konusunda sıklıkla karşılaştığımız bir durum var: Bugün Avrupa ülkelerinde kiliseye giden insan sayısı sürekli azalmaktayken camiye giden insan sayısında bir artış gözlemleniyor. Öyle ki bazı kiliseler kepenk kapatıyor ve bir süre sonra camiye dönüştürülüyor ya da başka ibadethaneler haline geliyor. Başka bir perspektiften bakıldığında bu çok anlaşılabilir bir süreç. Eğer Spengler o zaman da böylesine bir pratiğe gönderme yaptıysa bugün Avrupa’yı artık küçülmekte olan, kendisine biçilen küresel bir güç rolünden gittikçe uzaklaşmakta olan ve ciddi bir liderlikten yoksun olarak varlığını şöyle ya da böyle sürdürmeye çalışan bir oluşum gibi görüyorum ben.

Reform hareketlerinin neticesi olarak Avrupa’da profan bir hayat bir anlamda sekülarizm oluşturulmaya çalışıldı. 1950’lere kadar bu anlayış devam ettirildi fakat sonraki süreçte Avrupa’da Hıristiyanlığa karşı yönlendirmeler söz konusu oldu. Şu an Avrupa’nın İslam’a yönelmesini bu temele dayandırabilir miyiz?
Pratiğe baktığımızda bugün Almanya’da Hıristiyan kökenli olup da din değiştiren, Müslüman olan çok sayıda insan olduğunu biliyoruz. Başka ülkelerde de benzeri bir gelişmeden söz etmek mümkün, mesela İngiltere, Hollanda gibi… Örneklerin sayısını daha da artırabiliriz. Bu biraz da bana Sovyetleri hatırlatıyor. Birlik yıkıldıktan sonra bu yıkıntının insanların anlam dünyalarında yol açtığı çöküntülerden insanlar kendilerini koruyabilmek, arındırabilmek ya da küreselleşmenin insanı destabilize eden, durağanlaştıran etkilerinden biraz olsun uzaklaşabilmek için bir takım ruhani unsurlara geri dönmeye çalıştılar. Mesela o dönemde köken olarak Hıristiyan Ortodoks olan insanlar çocuklarını camiye ya da İslami eğitim veren okullara göndermeye başladılar. Onlar için tek bir şey vardı: çocuklarının daha ruhani bir dünyada yetişmesini istemek. Dolayısıyla Avrupa’da yüzyıllardan beri yaşanan sekülerleşme, dünyevi olanla uhrevi olanın Kartezyen bölünmenin ya da parçalanmanın yaşandığı düzlemde özellikle de küreselleşmenin o bildik referansları ortadan kaldırdığı düzlemde insanların yeni bir arayış içerisinde olduklarını iddia etmek çok da abartılı olmayacaktır. Eğer bu soru içinde böyle bir varsayımı barındırıyorsa, evet gayet mümkün. İslam, küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan küresel kapitalizmin hegemonyasına muhalefet eden bir karşı-hegemonik güç ürettiği için özellikle sol söylemin neredeyse ortadan kalktığı bir dönemde biraz da muhalefetin dili olma, madunun dili olma işlevini de görmeye başlıyor. Öyle ki, kendilerini Avrupa’nın lanetlenmiş siyahları olarak gören bir takım yoksul Avrupalılar bile İslam’ın siyasallaşan dilinin cazibesine kapılıp kendilerini Müslüman olarak tanımlamaya bile başlıyorlar. Şunu iddia ediyorum; İslam belki insanların ruhani ihtiyaçlarına cevap verebilir ama diğer taraftan da bir takım insanların politik ihtiyaçlarına cevap veren politik bir dil haline gelmiştir. Bugün artık İslam’a sıradan bir din olarak bakmak yerine giderek küresel siyasal bir dil halini alan bir küresel oluşum olarak bakmak gerekiyor.

O halde Avrupa’da İslam’ın yayılmasını yalnızca sosyolojik bir vakıa olarak görmemek aynı zamanda siyasal ve ruhani yönleri de barından dinamik bir mesele olarak değerlendirmek gerekiyor.
Evet, İslam son derece siyasal ve toplumsal bir düzlemde ele alınması gereken bir mesele. İnsanlar kendilerine karşı yöneltildiğini düşündükleri hor görülme, aşağılanma durumlarında yaslanabilecekleri bir dil arıyorlar ve o dil de şu an İslam tarafından sunuluyor. Bu nedenle bugün dünyanın birçok yerinde İslami kimliği kullanmak suretiyle o aşağılanmışlığın üstesinden gelmeye çalışan milyonlarca insan mevcut. Hatta zamanında Fransa’daki banliyö eylemlerini değerlendirirken dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’in “Bunlar El-Kaide bağlantılı, çapulcu genç çocuklar” dediğini anımsayalım. Hemen ardından bunların hiçbirinin El-Kaide’yle bağının olmadığını Fransız resmî makamları açıkladılar. Hatta bu çocukların önemli bir kısmı kendilerini “Müslüman-ateist” olarak tanımlamışlardı. Müslümanlık burada siyasal ve hatta etnik bir kimlik haline bürünüyor.

TOLERANS PROBLEMLİ BİR KAVRAM

Bir yandan Avrupa’da İslam’a karşı bir önyargı var. İslamofobi’den bahsediliyor sıklıkla. Diğer yandan da Avrupa’da İslam yaygınlaşıyor…
Aslında İslam’a karşı ciddi bir önyargı var. Avrupa İslam’ı kültürel olarak kabullenmiyor. Batı çok da tolere etmek istemediği bir yapı ile karşı karşıya. Ama diğer taraftan da kamusal alanda daha sık görülen, yaygınlaşan bir mesele ile karşı karşıya. Bir taraftan korkuyor, bir taraftan da bu yaygınlaşmayı nasıl kontrol edebileceğine ilişkin herhangi bir fikri yok. Tolerans kavramı Avrupa’da ilk defa 16. yüzyılda konuşulmaya başlandı. Avrupa’da din savaşlarının yoğun olduğu bir dönemde üretildi. Bu kavramın özünde de şöyle bir yargı var: “Ben aslında senin doğru yolda olmadığını düşünüyorum. Değişen şartlar çerçevesinde seni çok istemememe rağmen seni yok edemiyorum da. O halde kabul edeyim seni…” Bu tolerans kavramından hareketle Avrupalının İslam ile doğru bir ilişki kurma ihtimali yok. Özünde yanlış olduğuna inanıp öteki’yle yaşamaya devam edeceksin. Bu sürdürülebilir bir birliktelik değil. Bir yerden çatlar. Çünkü tolerans kavramının içinden çıktığı düzlem Hıristiyanlık içerisindeki farkların giderilmesi ya da bir şekilde yönetilmesi ve daha ortak bir hayat kurulmasına ilişkindi. Ama bu defa farklı bir dinden bahsediyoruz. Avrupa, Yahudiliği de aslında çok da fazla kanıksayamadı. Ancak tarihsel yük, borç gibi nedenlerle Yahudilik Avrupa’daki varlığını devam ettiriyor. Ancak İslam’la henüz daha o yüzleşmeyi sağlayamadı. Çünkü daha yeni bir süreç bu. Bu sürecin daha da devam edeceğini düşünüyorum. Avrupa’da şu an yaşanan kriz İslam’ın seküler olduğu iddia edilen devlet tarafından barışçıl bir şekilde farklı olanların biraradalığını sağlamaya çalışma meselesidir. Ben şu âna kadar bu konuda çok da başarılı olduklarını ve olabileceklerini düşünmüyorum.

Avrupa’da Müslümanlara karşı geliştirilen bu tutum öteki söyleminin, hoşgörü söyleminin de içini boşaltıyor sanki. Farklı olana saygı duymak yerine kendi biçimlendirdiği, tanımladığı bir farklıyla muhatap olmak istiyor.
Tolerans zaten çok problemli bir kavram. “Ben seni istemiyorum. Gönül isterdi ki, ötekinin olmadığı daha homojen bir yapıda yaşayayım. Ancak şartlar seninle birlikte yaşamamı gerektiriyor. Bu nedenle seni tanımak durumundayım. Onun için seni tolere ediyorum” gibi bir düşünce gelişmiş. Tolerans kavramının olduğu yerde üstü örtülü bir şekilde intoleransı yani hoş görmemeyi kabul etmiş olursunuz. Mesela Hollanda tolerans kavramının ve çokkültürlülüğün beşiği. Bugün Hollanda’nın geldiği nokta intoleransın yüceltildiği bir nokta. Hoşgörü kavramı da bu anlamda problemli. Çünkü hoş görmek de karşısındaki insanın hata yaptığını baştan kabullenmek demektir. Bana sanki bunlar yerine daha sufi bir kavram olan “saygı” kavramının kullanılması ve bir tür saygı etiğinin geliştirilmesi daha doğru olur gibi geliyor. Ya da “tanıma” kavramını, “kabul etme” kavramını önerebilir miyiz gibi bir düşüncemiz de var. 14 Avrupa ülkesiyle beraber bunun çalışmasını yapıyoruz şimdilerde. Müslümanlar örneği burada bize yol gösteriyor. Avrupa’nın ötekisi İslam olduğuna göre Müslümanlar burada ayna tutuyorlar diğer Batılı toplumlara. Batılıların artık tolerensla öteki dinden olanları kabul edemeyeceklerini anlamaya başlamaları lazım, ötekinin ötekiliğini kabul etmeleri lazım. Saygı göstermek, bir takım müşterek noktaları bulmak lazım. Şu an Avrupa’nın verdiği sınav böyle bir sınav diye düşünüyorum.

AVRUPA’DA İSLAM SİYASAL BİR KİMLİK OLARA ALGILANIYOR

Seküler devletlerin her türlü mücade...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Prof. Dr. Ayhan Kaya
« Posted on: 26 Nisan 2024, 21:01:43 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Ayhan Kaya rüya tabiri,Prof. Dr. Ayhan Kaya mekke canlı, Prof. Dr. Ayhan Kaya kabe canlı yayın, Prof. Dr. Ayhan Kaya Üç boyutlu kuran oku Prof. Dr. Ayhan Kaya kuran ı kerim, Prof. Dr. Ayhan Kaya peygamber kıssaları,Prof. Dr. Ayhan Kaya ilitam ders soruları, Prof. Dr. Ayhan Kayaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes