> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Y. Hakan Erdem
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Y. Hakan Erdem  (Okunma Sayısı 1096 defa)
05 Haziran 2012, 11:46:49
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 05 Haziran 2012, 11:46:49 »



Y. Hakan Erdem: Popüler tarih, ağzına geleni söyleme alanı değildir
İbrahim BARAN • 56. Sayı / SÖYLEŞİ


Ahmet Hamdi Tanpınar, tarih bilimine dair “Bu tarihin de nasibi bu. Bilmeyen açıklamaya kalkar, bilen susar. Hiç matematik bilmeyenin matematikten bahsettiğini görmedim. Talihsiz bir bilgi dalı olsa gerek” yorumunda bulunur. Gerçekten de son dönemde bilen bilmeyen herkes tarih konuşuyor, tarih yazıyor. Hemen her televizyon kanalı tarih sohbetlerine, her gazete tarihçi yazarlara yer veriyor. Ne var ki, bu “tarihçi/yorumcu/anlatıcı”lar her zaman bir “tarihçi titizliği”yle yaklaşmıyorlar geçmişe. Bu yüzden tarihin gündeme gelmesi sevindirici olsa da, magazine dönük ve ciddiyetten uzak tavırlar rahatsız edici. Tarihi, tarihçiyi ve gündeme çıkarılan sözkonusu “magazinsel tarih”i, Tarih-Lenk isimli çarpıcı eseriyle tartışmalara sebep olan, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Y. Hakan Erdem’le değerlendirdik.

Popüler tarih on dönemde çok konuşuluyor, gündeme getiriliyor. “Popüler tarih” ne demek?

Tarihin günlük hayata konu olduğu günden bu yana, popüler tarih kavramını kullanmaya başladık. Akademik tarih-bilimsel tarih ayrımını her zaman aklımızın bir köşesinde tuttuğumuz için tarihin bu şekilde anlatılmasını popüler tarih olarak ifade ettik. Akademyanın kuralları içinde yazılan bir tarih değil, daha geniş kitlelerin ulaşıp anlayabileceği bir tarihi kastediyoruz popüler tarih derken. Fakat ben, popüler tarih-akademik tarih ayrımına çok da değer atfetmiyorum. Tarih tarihtir, bunu düzgün yapmak vardır, yapmamak vardır. Popüler tarihten “Dediklerinin doğru olmasına hassasiyet göstermesen de olur. Aklına ne gelirse söyle, zaten bunu, okuyacak adamlar da değerlendiremez” durumu anlaşılıyorsa bu hoş bir şey değil. Eğer buysa popüler tarih, ben onu popüler tarih olarak bile saymıyorum. O bir magazin tarih, bir tarih show. Bence popüler tarih, daha önce bir akademik camia için yapılan çalışmayı biraz okumasını kolaylaştırarak kitleye sunmaktır, popülerleştirmektir.

Ya da popülarize etmektir…


Evet. Bunu isterse yazarın kendisi yapar, isterse başkası. Sorumluluğu çok daha ağırdır akademik tarihte yazmanın. Ama popüler tarihte referans vermezsiniz, kaynağınızı göstermezsiniz. Kaynaklarını irdeleyip tartışmazsınız. O vardığınız sonuca nasıl ulaştığınızı akademik bir yayında uzun uzun kaynaklarınızı iç tenkit, dış tenkit yaparak meslektaşlarınız için yaparsınız. Ama meslekten olmayan çok daha geniş bir kitleyi çok ilgilendirmeyeceğini düşünüyorsanız uzun uzun kaynaklarınızı tartışmazsınız. Bu açıdan bakıldığında popüler tarih de çok sorumluluk gerektirir. Referansınız yoktur ama söylediğiniz şeyden sorumlusunuzdur. Daha geniş kitleye anlattığınız için sorumluluk sizin sırtınızdadır. Yani popüler tarih, ağzına geleni söyleme alanı değildir.

SİYASİ YASAKLAR TARİHE YÖNELTTİ

Tarih, 1980’lere kadar çeşitli siyasi kaygılarla belli kalıplar içinde tutuldu. Detaylara çok fazla inilmedi. 1980’lerden sonra tarihin biraz daha geniş kitlelerin algılayacağı şekilde tartışılması gündeme geldi. Türkiye’de popüler tarihin başlangıcını nereye dayandırabiliriz?


Biraz daha öteye dayandırabiliriz. 1950’lere, 60’lara belki de daha geriye. Tarih dergileri çıkmaya başladığı zamana mesela. Hayat Tarih dergisi çıktığı zamana kadar götürmek mümkün. 50’ler filan diyebiliriz. Ama şuna katılıyorum; 80’lerden sonra yeni açılımlar oldu. 80’lerden sonra siyasi faaliyetler askıya alınıp yasaklanınca, tarih meşru bir alan haline geldi. Eskiden siyasetle ilgilenen insanlar, hatta çeşitli siyasi gruplar “biz nerede yanlış yaptık” diyerek kendilerinin muhasebesini yaparken tarihe de merak saldılar. O anlamda 80’lerde bir açılım sağlandı ama onu rahat rahat 1950’lerden, 60’lardan başlatmak, hatta daha da geriye gitmek her zaman mümkün. Bugün devam eden anlamıyla “magazin tarihi” 60’larda başlamıştır. Daha evveli de şöyle mümkün; mesela 1930’larda yazan Ahmet Refik Altınay da popüler tarih yapıyordu. Ama o benim anladığım gibi yapıyor, akademik anlamda popüler tarih yapıyor. Şimdi o adamcağız arşive girer, bütün kronikleri okur, fakat sonunda bir miktar da kurgulaştırarak malzeme sunar. Ahmet Refik Altınay iyi bir örnek. Tarihi sevdiren adam derler. Reşat Ekrem Koçu iyi bir örnek. Fakat bugünkü anlamıyla tarih dergilerinin yaygınlık kazanmasıyla popüler tarih eğilimleri ortaya çıkmıştır. 

Tarih ve Toplum, Popüler Tarih gibi dergilerin ortaya çıkması da bu süreci hızlandırdı galiba?

Tarih ve Toplum daha çok kitle okusun diye düşünülen, çok yeni açılımlar sağlayan bir dergiydi. Çok da faydalı oldu. Ciddi ama popüler bir tarih külliyatı sundu. Uzunca bir süre toplumun tarih algısında da önemli bir rol oynadı. Şimdi Toplumsal Tarih var, ona da aslında akademik tarafa biraz daha fazla meyleden popüler bir tarih dergisi demek mümkün. NTV Tarih dergisine daha popüler bir tarih dergisi diyebiliriz. Toplumsal Tarih’te özgün araştırmalar var. Yeni, ilk defa yayımlanan, dipnotlu, referanslı, özgün araştırmalar... Fakat NTV Tarih’e baktığımda şunu görüyorum: 1960’larda yayımlanan popüler tarih dergilerinde çıkmış konuları tekrar sunuyorlar. Dolayısıyla o hakikaten bir popüler tarih dergisi. Yani konular da maalesef Türkiye’de çok fazla değil. Ne biliyorlarsa onu yazıyorlar.

MAGAZİN TARİH CİDDİ ARAŞTIRMALARIN ÖNÜNÜ KESİYOR

İktisatta “Gresham Kanunu” var. Bu kanun “kötü paranın iyi parayı kovması” gibi bir iddia ortaya atıyor. Teşbihte hata aranmaz. “Magazinsel tarih” olarak ifade ettiğiniz popüler tarih de bilimsel tarihin önüne set çekiyor mu?


Kesinlikle set çekiyor, doğrudur. Birçok tarihçi var Türkiye’de. Aslında Türkiye’nin tarihçilik birikimi çok üst seviyede. Yetişmiş, meslekten birçok tarihçi var. Gençler doktora tezi yazıyorlar, araştırma yapıyorlar, arşivlerde dirsek çürütüyorlar. Harika monograflar çıkıyor. Gidip kitapçıları dolaşırsanız, birçok yeni konu olduğunu görürsünüz. Bunları bir külliyat halinde basan yayınevleri var. Size on tane düzgün yayınevi sayabilirim ki, çok güzel tarih malzemesi basıyorlar. Bunların çoğu da doktora tezidir, hatta bazıları master tezidir. Şimdi bu ülkenin bu kadar güzel bir tarih birikimi varken, bunlara teğet geçen, bu birikimi hiç görmeyen başka bir dünya da var. Bahsettiğim güzel kitaplar, güzel monograflar filan beş yüz satıyor, bin satıyor. Yani ulaşmıyor kitleye, kimse reklamını yapmıyor, üzerine kimse konuşmuyor, böylece bu birikim bir köşede kaybolup gidiyor. Öte yandan da tarihçilik formasyonu almamış, tarih okumamış –yakın bir disiplin okumuş olabilir ama tarih okumamış– hobi olarak yazan fakat kendini dev aynasında gören “tarihçiler” var. Bazıları açık açık diyorlar ki, “ben tarihçi değilim, endüstri mühendisiyim, ama bunu da hobi olarak yapıyorum”; onları tenzih ederim. Ama bir şekilde kendini toplumun tarih hocası tayin etmiş ve tarih metodolojisi nedir, eleştiri nasıl yapılır, doğru kaynağa nasıl ulaşılır bundan bihaber bir dolu adam var. Zannederim bunlar hem toplumun tarih algısını değiştiriyorlar, hem gerçek tarihçilerin önünü kesiyorlar, hem de hakikaten piyasadan itiyorlar. Düzgün bir yayıncıya gittiğiniz zaman o yayınları görüyorsunuz. Ama onların kitleselleşmesini, topluma ulaşmasını engelliyorlar. Çok mu zor bir dille yazılmış diye bakıyorum, hayır. Bunların hepsini ortalama üniversite tahsili görmüş insanlar –ki, Türkiye’de artık çok insan var böyle– rahatlıkla okuyabilir. Adam oturmuş, Osmanlı’ya sığınan mülteciler üzerine bir çalışma yapmış. Beri tarafta diğeri “Ben şimdi bunu niye okuyayım ki?” diyor. Ama konu şöyle olsaydı; “Osmanlı’ya sığınan dönmeler ülke içinde nerelere geldi?”, bu tonda yazılmış olsaydı, o zaman okurdu insanlar. İşte bu tonda yazılmış eserler maalesef ciddi araştırmaların önünü kesiyor.

Tarih-Lenk kitabınızda Türkiye’de “tarihçi” sıfatıyla bir şeyler yazan insanların kitaplarındaki hataları çok açık bir şekilde ortaya koydunuz. Bu hatalar sehven mi yapılıyor yoksa kasten mi?

Sehven olan hataları koymamaya gayret ettim. Metodolojim hata yapan bir insanın hatasının üzerine atlamamak oldu. Sehven hatadan kimse uzak, arî değil. Böyle tutarlı seri halinde hata varsa, yani yüzlerce hata yapıyorsa ve dikkatsizse, verilerini kontrol etmiyorsa, onları yapılan hatalar olarak dikkate aldım. Yoksa büyük tarihçilerimizin de, rahmetli olmuşların da çok büyük hataları var. Öyle biliyorlar, öyle kalmış akıllarında, onların üzerine gitmedim. Hepimizin yapabileceği türden hatalarla ilgilenmedim. Tutarlı olarak dikkatsizlik varsa tabii. Bazıları kasıtlı çarpıtmalar olabilir. Mesela adamın kitabı çalıntı. Adamın kitabı çalıntıyken, “kardeş bir de şurada bir hata var” demek, çalıntı bir ceketle dolaşan birine, “ceketin ütüsüz” demek gibi bir şey. Ceketin kendisi çalıntı çünkü. Ceketin kendisi çalıntıyken şurası ütüsüz, şurası kırışık denir mi? Dolayısıyla orada olan şeyler çok masumane. Mesela transkripsiyon hataları masumdur nispeten. Çünkü Osmanlıca değişik şekillerde okunulabilir. Tak kelimesini tok diye okuyabilirsiniz. Yapılan iş oldukça ihtiva etmeli bir konuyu, kendisine konu edindiği bir şeyi. Hele ki kitap yazıyorsanız, kitap böyle iki tane fikir ile bir tane konuyu çekip çevirerek yazılmaz. Kapsayıcı olur ve çok şey yazarsınız, tartışırsınız. Öyle olduğu için kapsayıcılık adına basit transkripsiyon hatalarından aldım, intihalden yola çıktım, intihali bile boş verin, metin uyduranlara kadar geldim. Oturuyorsunuz mesela, Sultan Abdülhamit Han adına anı uyduruyorsunuz. Olmayan bir hanzâde sultan adına… Ben bunların adını soyadını her şeyini verdim. Öyle birkaç gün içinde yapmadım bunu. Toplumda birazcık yadırgandı…

Fakat ezber bozan, cesur bir çalışma olduğu da ifade ed...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Y. Hakan Erdem
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:02:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Y. Hakan Erdem rüya tabiri,Y. Hakan Erdem mekke canlı, Y. Hakan Erdem kabe canlı yayın, Y. Hakan Erdem Üç boyutlu kuran oku Y. Hakan Erdem kuran ı kerim, Y. Hakan Erdem peygamber kıssaları,Y. Hakan Erdem ilitam ders soruları, Y. Hakan Erdemönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes