๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 14 Aralık 2009, 16:01:39



Konu Başlığı: Vahyin Mertebe ve Şekilleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Aralık 2009, 16:01:39
Vahyin Mertebe ve Şekilleri


Bu bölümde, Peygamber (sav)e sadık rüya şeklinde başla yan ve peyderpey gelerek yirmi üç yılda tamamlanan Kur´an´ı Kerim´in nüzulünü sağlayan vahyi inceleyeceğiz.

Kur´an-ı Kerim bizlere, Cenab-ı ALLAH´ın, Peygamberlerine nasıl hitapta bulunduğunu şöyle açıklıyor:

"ALLAH bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiy sure tiyle veya perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip iz niyle dilediğini vahyeder." (Şura: 51)

Şüphesiz bu ayet-i kerime, Cenab-ı ALLAH´ın, kendileriyle ko nuşmak için kulları arasından seçtiği elçilere hitapta bulunuş yollarını saymaktadır. Hz. Muhammed (sav)´e Rabbimiz, acaba hangi şekilde hitapta bulunmuştur? Bu bölümde bu sorunun cevabını vermeye çalışacağız. Çünkü biz daha vahyin ilk nüzu lü konusunu işliyoruz. Bundan sonra vahyin nihayetine kadar olan safhaları anlatmaya çalışacağız.

"Zadü´1-Mead" adlı eserinde Ibn Kayyım, vahyin yedi merte besi olduğunu anlatmaktadır. Bu bölümlerden herbirini açıkla maya çalışacağız. Bu taksimatın, söz konusu sayıyı kapsamadı ğını görmekteyiz. Çünkü bu taksim yapılırken, kısımlar ara­sındaki sınırın net bir şekilde ayrılmadığı görülür. Şimdi vah yin mertebelerini sıralamaya çalışacağız:

1- Sadık rüyalar: Vahyin bu mertebesi Peygamber (sav)´de mevcuttu. Risaîtle görevlendirildiğinde, sadık rüya görmüş ve Kur´an-ı Kerim´in ilk kısmı bu rüya ile kendisine nazil olmuştu. Nitekim bu husus İbn İshak´ın "Siretwinde de anlatılmaktadır. Daha sonra Cebrail, açıkça kendisine gelip görünerek bu rüyası te´yid edilmişti.

Sadık rüya bazan, doğrudan sorumluluğu da beraberinde ge tirir. Örneğin İbrahim Aleyhisselam´m, oğlu İsmail´i kurban et mesine esas teşkil eden şey, sadık bir rüya idi. Çünkü Cenab-ı ALLAH, İbrahim Aleyhisselam´ın bu konuda şöyle konuştuğunu naklediyor: .

"Rabbim! Bana iyilerden (bir çocuk) lütfet!" diye yalvardı. Biz de ona yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik. Çocuk yanısıra yürümeye başlayınca (ibrahim ona): "Yavrum! Ben uy kuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir /-"şün, ne der sin?" dedi. (Çocuk): "Ey babacığım! Sana emredildiyse onu yap. Inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Böylece her ikisi de ALLAH´a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz "Ey İbrahim! Sen rüyayı doğruladın. İşte biz gü zel davrananları böyle mükafatlandırırız! diye seslendik. Doğ rusu bu apaçık bir imtihandı. Ona fidye olarak büyük bir kur banlık Verdik." (Saffat: 100-107)

Bu ayet-i kerimelerde de görüldüğü gibi, ALLAH´ın dostu ibra him peygamber, gördüğü sadık rüya ile oğlunu kurban etme mükellefiyeti altına girmiş, sabır ve tahammülle onu kesmeyi kabul etmişti. O, kendisinin ilk oğluydu . Rabbi onun duasını kabul etmiş ve kendisine İsmail´i bahsetmişti. Bu gerçekten apaçık bir imtihandı. İbrahim (as) rabbinin emrine uymuş, İs mail de bu emre sabırla boyun eğmişti. Böylece ikisi de iyilik yapanlardan olmuşlardı. Ne güzel sabredicilerdi!

2- Vahyin mertebesini İbn Kayyım şöyle açıklıyor: "Melek bazan gelip peygamberin aklına ve kalbine bazı kelimeleri bıra kırdı. "

Bu ifadeden anlaşıldığına göre melek, ALLAH´la peygamberi arasında aracılık yapmakta ve ALLAH´ın emirlerini, elçisinin ru huna üflemekteydi, İbn Kayyım buna örnek olarak Peygamber efendimizin şu sözünü göstermektedir:

"Ruhül Kudüs kalbime, rızkını tamamlamadıkça hiçbir can lının ölmeyeceğini üfledi. Öyleyse ALLAH´tan sakının ve rızık ta lebinizi güzelce yapın."

Vahyin bu çeşidi ile, Cebrail´le açık bir surette karşılaşarak gelen vahiy arasındaki fark şudur: İkincisinde Cebrail, apaçık bir şekilde Peygamber efendimizin yanına gelir ve onunla konuşurdu. Birincisinde ise kalbine bazı kelimeleri bırakarak va hiyde bulunurdu. Bazan bu türlü vahyi, Peygamberin ağzından çıkan sözler olarak değerlendirebiliriz. Her ne kadar ALLAH´ın yalın ilhamı ile olsa bile, bu sözler, Peygamber efendimizin ağ zından çıkmıştır. Peygamber efendimiz bunların kesin ilahi il­hamlar olduğunu söylemişse, bunların ALLAH´ın kelamı olduğu na ve arada vasıta olmaksızın mücerret vahyi olduğuna inanı rız.

3- Üçüncü mertebe meleğin insan suretine bürünerek Pey gamber efendimizle konuşması ve Peygamber efendimizin de onun söylediklerini anlayıp Hafızasına yerleştirmesidir. Bu du rumda Cebrail, bir insan suretine bürünerek Peygamberimize gelir ve onunla konuşurdu. Bu insan daha çok ashabtan Dih-yet´ül Kelbi olurdu. Cebrail, onun suretine bürünerek vahiy ge tirirdi. Nitekim sahih bir senetle Nesei bunu, İbn Ömer´in hadi sinden nakletmektedir. Denildiğine göre Cebrail, Bedir gaza sından sonra Dihyet ül Kelbi´nin şekline bürünerek Peygamber efendimizin yanına gelmiştir. îbn Kayyim´ın söylediğine göre Dihye, endamı düzgün bir insandı. Cebrail´in insan suretine bürünerek gelmesi, onun kendi ruhaniyetinden soyutlanması manasına gelmez. O yine bir ruh olmakta devam ederdi. Sadece cesede bürünürdü. Meleklik vasfı yine onda kalmakta devam ederdi. Ruhun, insan suretine bürünerek ceset şeklinde zuhur etmesine aklen herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Dihye´nin, melek Cebrail´in bu insan suretine bürünmesinde bir fonksiyonu yoktu. Ayrıca onun bu değişiklikle bir ilgisi de bulunmuyordu. O kendi cesedinde yaşamakta, yemekte, içmek te ve tam bir insani hayat yaşamaktaydı.

Ruhül Kudüs (Cebrail)in, bir ceset şeklinde görünmesi, cese din meleğe dönüşmesini, ya da meleğin cesede dönüşmesini ge rektirmiyordu. Cebrail, yine ruh olarak aynı melekti.

Çünkü onun bu şekilde görünmesi organik bir olay değildi. O yine bir ruhtu, melekti. Yalnız bir cisim suretinde feyezan ediyordu. Bir cismi meydana getiriyor, ya da ALLAH´ın yarattığı bir cisimde tezahür ediyordu. ALLAH ise herşeyi yaratmaya ve yarattıklarını istediği biçime sokmaya kadirdir. Melek Cebrail ortadan kaybolunca, o insani ceset de kendisiyle birlikte kaybo luyordu.

4- Cebrail´in çan sesini andırarak Peygamber efendimize hitapta bulunması îbn Kayyım´ın anlattığına göre, Peygamber efendimize bu şekilde vahiy gelirken o çok şiddetli bir sıkıntıya düşerdi. Bunu tavsif eden Ibn Kayyım şöyle der: "Vahiy getiren melek Peygamber efendimizin varlığıyla içice olurdu. Öyle ki, şiddetli soğuklarda bile Peygamber efendimizin alnından ter damlacıkları dökülürdü. Bir binek üzerindeyse, bineği yere çö kerdi. Peygamber efendimizin baldırı Zeyd bin Sabit´in baldırı üzerindeyken yine böyle bir vahiy gelmişti; Zeyd bin Sabit ade ta bu yükün altında ezilir gibi olmuştu."

Buharı, Zeyd bin Sabit´in şöyle dediğim rivayet eder: "Cenab-ı ALLAH, Resulüne vahiy gönderdi. Vahiy gelirken Peygam ber efendimizin baldırı baldırımın üzerindeydi. Bana öylesine bir ağırlık çöktü ki, baldırımın paralanır gibi olduğunu hisset tim."

Buhari ile Müslim´in "Sahihlerinde ve İmam Malik´in "Mu-vatta" adlı eserinde Hz. Aişe´den rivayet edildiğine göre, Haris bin Hişam, Peygamber efendimize, kendisine vahyin nasıl gel diğini sormuş, Peygamber efendimiz de şöyle cevap vermişti: "Vahiy bazan bana çan sesi şeklinde gelir ki, bu vahyin en ağır şeklidir. Vücuduma bir ağırlık çöker ama meleğin getirdiği söz leri hafızama yerleştiririm. Bazan da melek benimle konuşmak için bir insan suretine bürünerek yanıma gelir ve söylediklerini anlarım."

Hz. Aişe der ki: "Çok şiddetli soğuk bir günde, meleğin Pey gamber efendimize geldiğini gördüm. Onun vücudu yere çöktü ve alnından da terler damladı."[1]

Vahyin bu mertebesi manevi bir mertebedir ve hakikatini idrak etmek mümkün değildir. Sadece bu mertebeyi tasavvur etmeye çalışıyoruz. Yoksa künhünü tamamıyla anlamamıza imkan yoktur. Ancak bu durumu anlatmakla şu gerçeği kavra­yabiliriz: Temiz olan Ruhül Kudüs, Peygamber (sav) efendimiz le içice olur, Ruhu ve cesediyle imtizaç eder, ona yüksek ve kuvvetli bir sesle hitap ederdi. Sesinde öyle bir şiddet vardı ki, çan sesini andırırdı. Bu sesi sadece Peygamber efendimiz du yardı. Başkaları duyamazlardı. Bunu kendi nefesinde hisseder, ama başkaları hissedemezlerdi. Cebrail kendisiyle anlaşılır bir şekilde konuşurdu. Bu oldukça kuvvetli bir ses ve hitap olması na rağmen Peygamber efendimizden başkası duymazdı. Çünkü o, Peygamber efendimizin ruhu ve cismi ile iç içe olurdu. Onda ezici bir ağırlık meydana getirirdi. Bu ağırlığı, Peygamber efen dimizin altında bulunan herşey hissederdi.

Fakat bu durumda bile Resulullah, meleğin söylediklerini anlar, hafızasına yerleştirirdi. Melek yanından ayrılırken, Pey gamber efendimiz ALLAH´ın sözlerini melek vasıtasıyla almış ve hafızasına yerleştirmiş olurdu. ALLAH´ın kudreti yüce ve nimeti büyüktür. Askalani, "Mevahib" adlı eserde, vahyin bu mertebe sini doğrulayan ve açıklayan hadisler nakletmiştir. Örneğin Taberani, Zeyd bin Sabit´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: aBen Resulullah (sav)´e gelen vahyi yazanlardan biriydim. Ken disine vahiy nazil olduğunda, şiddetli bir sıtmaya yakalanmış gibi vücudundan inci tanelerine benzeyen terler damlardı. Va hiy meleği yanından gittikten sonra, Peygamber efendimize ge len vahyi kaleme alırdım. Gelen vahyi o bana dikte ettirirdi. Yazma esnasında Peygamber efendimiz, baldırını baldırımın üzerine koyardı. Onun ağırlığı dolayısıyla neredeyse ayağımın kırılacağını hissederdim ve ayaklarımın üzerinde yürüyemez olurdum. Maide Suresi Peygamber efendimize nazil olduğun da, o bir devenin üzerindeydi. Devesinin omuzu kırılacak gibi oldu. "

Bu rivayette deveden bahsedilmektedir. Çünkü Veda Hutbe sini okumakta olan Peygamber efendimiz, bir devenin üzerin deydi, îşte tam o sırada Maide Suresinin şu ayeti nazil olmuş tu: uBu gün dininizi olgunlaştırdım. Üzerinizdeki nimetimi ta mamladım ve size din olarak İslam´ı beğendim"{Maide, 3)

5- Beşinci mertebe: Bu mertebeyi açıklama sadedinde îbn Kayyım şöyle demiştir: "Melek, kendi asli suretinde Peygamber efendimize görünür ve ona dilediği vahyi getirirdi. Bu durum, iki defa olmuştu." Nitekim Cenab-ı ALLAH, Necm Suresi´nde bu na işaretle şöyle buyurmaktadır:

"İnmekte olan yıldıza andolsun ki, arkadaşınız sapmadı. O, havadan konuşmaz O (na inen Kur´an veya onun söylediği söz ler), kendisine vahyedilenden başka birşey değildir. Onu, müt hiş kuvvetleri olan biri öğretti. Üstün akla sahip (olan melek) doğruldu. (Gerçek meleklik şeklinde göründü): Kendisi yüksek ufukta iken. Sonra yaklaştı, (yere doğru) sarktı onunla arasındaki mesafe iki yay kadar, yahut daha az kaldı. ALLAH kuluna, uahyettiğini vahyetti. Onun (gözüyle) gördüğünü gönül yalanla­madı. (Çünkü onu, hem baş gözüyle, hem de gönül gözüyle gör müştü). Onun gördüğü üzerinde onunla tartışıyor musunuz? Andolsun, onu bir kez daha inerken görmüştü. "(Necm: 1-13)

îbn Kayyım, bu ruhi görünmeyi, Cebrail´in asli şeklinde gö rünmesi olarak tefsir etmiştir. Zannımca bu görme, basiret nu ru, ya da ruh kuvvetiyle olmuştur. Yoksa göz nuru ve cisim şeklinde olmamıştır. Çünkü Cebrail ruhtu. Onu maddi olarak görmesi mümkün değildi. Bu hal, somut görmeden ayrılma maktadır. Bununla beraber somut olarak görünen şey, şahsın sahibi olan Dihye´den başkasıydı.

Abdullah bin Mes´ud şöyle demiştir: "Resulullah (sav) efen dimiz, Cebrail´i ancak iki kez asli suretinde görmüştü. Bir defa sında Peygamber efendimiz, ondan aslı suretinde görünmesini istemiş, o da bütün ufku dolduracak şekilde ona görünmüştü, ikinci defasındaysa îsra gecesinde, Sidretü´l Münteha yanında Peygamber efendimize asli suretinde görünmüştü. "

6- Altıncı mertebe: Semavatın fevkinde bizzat Cenab-ı Al lah´ın Peygamber efendimize vahyetmesidir. Bu durum, Miraç gecesinde meydana gelmişti. Bu vahiyle Cenab-ı ALLAH Peygam ber efendimize namazı ve diğer hükümleri farz kıldı. îbn Kay-yım´m sözlerinden özet olarak şunu anlıyoruz: Vahyin bu mer tebesinde Peygamber efendimiz, yüce ALLAH´tan direkt olarak emir almış ve onunla muhatap olmuştur. Bu vahiy, uykudaki sadık rüya veya melek vasıtasıyla gelmemiş, bizzat Cenab-ı Al lah´tan gelmiştir. Bu şekil vahiy, ALLAH´ı görmeyi gerekli kıl maz. Çünkü Cenab-ı ALLAH, seçkin kulları olan peygamberlere perde arkasından hitapta bulunmuştur. Böylece peygamberler, ALLAH´ın yüce zatını görmeden onunla konuşabilmişlerdir. Pey gamber efendimize: "Rabbini gördün mü? " diye sorulduğunda, o şöyle cevap vermiştir: ALLAH nurdur, ben O´nu nasıl görebili rim?"

Tercih ettiğim yorum, az sonra anlatacağımız yedinci merte beyle çatışmaktadır. Bunları birbirinden ayırmak istediğimizde şöyle dememiz gerekir: Bu tür vahiy, arada bir vasıta olmaksı zın, doğrudan ALLAH tarafından Peygamber efendimize gelen vahiydir. Böyle bir vahiy de Miraç gecesinde Peygamber efendimize nazil olmuştur. îbn Kayyım´m anlattıklarından çıkardığı mıza göre bu, amellerin rabbinin konuşması değil ondan gelen direkt bir vahiydir.

7- Yedinci Mertebe: Perde arkasından konuşma. Bu konuda îbn Kayyım şöyle demiştir: "Arada bir melek olmadan ALLAHü Teala, peygamberlerle konuşmuştur. Örneğin Hz. Musa ile bu şekilde konuşmuştur. Böyle bir vahiy mertebesi, Kur´an´ın kesin nassı ile Musa peygamber hakkında sabittir, tsra olayında da anlatıldığına göre böyle bir vahiy peygamber (sav) efendimiz için de sabittir. Bu açıklamadan anlaşıldığına göre, vahyin ye dinci mertebesi, altıncı mertebesiyle içice girmektedir. Şu hal de, bu iki mertebeden herbiri diğerinden ayrı ve müstakil değil-

Gerçekten de bu mertebeler birbiriyle oldukça benzerlik gös termektedir. Bu mertebelerin hepsi de Kur´an-ı Kerim´de anla tılmaktadır. Örneğin bir ayeti kerime de Cenab-ı ALLAH şöyle buyurmaktadır:

"ALLAH bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (ku lunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde ar kasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder." (Şura: 51)



8. Zadu´1-Mead, c 1, s.25.




--------------------------------------------------------------------------------


[1] Şerhü Mevahibü´l-Ledünniye, c.l, s.29.


Konu Başlığı: Ynt: Vahyin Mertebe ve Şekilleri
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Şubat 2021, 00:48:52
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere vahiy meselesini anlatan kardesimizden....


Konu Başlığı: Ynt: Vahyin Mertebe ve Şekilleri
Gönderen: Sevgi. üzerinde 25 Şubat 2021, 03:16:57
Aleyküm Selam. Bu faydalı bilgiler için Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Vahyin Mertebe ve Şekilleri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 25 Şubat 2021, 15:26:01
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Kur an yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun