๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 14 Aralık 2009, 15:45:25



Konu Başlığı: Selman-ı Farisi´nin Nübüvvet Hakkında Bildikleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Aralık 2009, 15:45:25
Selman-ı Farisi´nin Nübüvvet Hakkında Bildikleri


Selman-ı Farisi´nin nasıl müslüman olduğuna ve kendisiyle buluşmadan önce Peygamber efendimizin risaletle görevlendiri leceği konusundaki bilgileri nasıl elde ettiğine ilişkin birçok sa hih rivayetler vardır. Kendisiyle buluşmadan önce, hakkında edindiği bilgilere dayanarak, anlatılan vasıfların kendisinde bu-

lunup bulunmadığını Öğrenmek maksadıyla Peygamber efendi mizi aramaya koyulmuştu. Bu konuda nakledilen rivayetlerin özeti şöyledir: Selman-ı Farisi (ra) İranlı olup Isfahan halkından-dı. Babası kentin valisiydi. Babası onu çok seviyordu. Mecusilik hakkında bilgi sahibi olup araştırmalar yapmıştı. Mecusilerin ateşini yakan bir görevli olmuştu. O ateşin yanından asla ayrıl mıyordu. Babasının büyük bir köyü vardı. Allah kendisinden razı olsun o şöyle diyor:

"Babam beni köyüne göndermişti. Yola çıktım. Yolda giderken Hıristiyan kiliselerinden birine uğradım. Kilise içinde ibadet eden abidlerin seslerini işittim ve içeriye girdim. Ne yaptıklarını görmek istedim, ibadetlerini görünce çok beğendim. Ben de onlar gibi ibadet etmek istedim. Allah´a yemin ederek onların dinleri nin, bizim inandığımız mecusilikten olduğunu söyledim. Gün ba-tıncaya kadar orada kaldım ve sonra babamın köyünü terkettim. Oraya gitmedim. Sonra kilisedeki Hıristiyanlığa nasıl gireceğimi sordum. Bana Şam´a gitmemi tavsiye ettiler. Babama döndüm. O bütün işlerini bırakıp beni aramak üzere peşime düşmüştü. Yanı na vardığımda: "Neredesin oğlum?" diye sordu. Ben de cevaben şöyle dedim: "Babacığım, kendilerine ait bir kilisede ibadet et mekte olan insanlara uğradım. Yaptıkları ibadet çok hoşuma git ti. Allah´a andolsun ki, gün batıncaya kadar yanlarından ayrıta-madım" Bana şöyle dedi: "Yavrucuğum, Hıristiyanlık pek hayırlı bir din değildir. Senin ve atalarının dini olan mecusilik ondan daha iyidir."Ben de: "Hayır Allah´a andolsun ki hıristiyanlık, bi zim inandığımız mecusilikdininden daha hayırlıdır" diye cevap verince, babam ayağıma Bukağı vurdu. Sonra beni eve hapsetti. "

Daha sonra Selman, babasının vurduğu bukağıdan kurtulma nın yolunu bulmuştur. Çünkü kendisi sözünü şöyle sürdürüyor: "Şamlı hıristiyanlardan bir ticaret kafilesi size gelecek, beni onla ra anlatın, işlerini tamamladıktan sonra bana uğrasınlar"

Ben onlara bu haberi gönderdikten sonra onlar, ticaret kafile sine benim durumumu anlatmışlardı. Kafile, işlerini tamamla yıp memleketlerine dönecekleri zaman yanıma geldi. Ben de aya-ğımdaki bukağıyı atıp onlarla beraber yola koyuldum.

Nihayet Şam´a vardım. Burada Hıristiyanlık konusunda en bilgili kişinin kim olduğunu sordum. Bana kilisedeki bir papazı gösterdiler. Papazın yanına vardım ve ona Hıristiyanlığa girmek istediğimi, kendisiyle beraber kalmak arzusunda bulunduğumu bildirdim. Kiliseye hizmet etmek, ondan bilgi almak, bununla be raber ibadet etmek amacında olduğumu söyledim. Gerçi o papaz pek iyi bir insan değildi. Başkalarına, sadaka vermelerini emre der, sadaka vermeleri için insanlara teşvikte bulunur, fakat top lanan sadakaları kendine alıkoyar ve düşkünlere vermezdi. Bu yolla yedi küp altın biriktirmişti. Bu yaptığından ötürü ona çok kızmıştım. Öldüğünde Hıristiyanlar onu defnetmek için toplan mışlardı. Ben onlara papazın asıl yüzünü anlattım. Onlara sak­ladığı altınların yerlerini gösterdim. Bunun üzerine herkes on dan nefret etti. "

Papazın Ölümünden sonra Selman, salih bir insan olan başka bir papazın yanına gitmişti. Bu papaz, gece gündüz ibadetle meş gul olurdu. Selman uzun bir zaman onun yanında kaldı. Vefat edeceği zaman, kendisine ne tavsiye edeceğini sorarak şöyle dedi: "Bana kimi tavsiye edersin ve ne yapmamı emredersin? " Papaz kendisine şu vasiyeti yapmıştı: "Evladım! Allah´a andolsun ki sen gerçek bir yola girdin. Çünkü insanlar değişmiş ve helake sü rüklenmişlerdir. Daha önce sahip oldukları meziyetlerin çoğunu terketmişlerdir. Yalnız Musul´da bir adam var. Sen onun yanına git"

Selman, papazın tavsiye ettiği adamın yanına gitti. Onun bü yük bir hayra sahip olduğunu müşahade etti. Bir süre de onun ya nında kaldıktan sonra vefat edeceği esnada, kendisine tavsiyede bulunmasını isteyerek şöyle dedi: "Bana kimi tavsiye edersin ve ne yapmamı emredersin? " O salih insan, Selman´a şu vasiyette bulundu: "Evladım! Allah´a andolsun ki, bizim tuttuğumuz hak yolda bulunan hiç kimseyi tanımıyorum. Ancak Nusaybin´de bir adam var, sen onun yanına git.´

Selman, Nusaybin´deki adamın yanına vardığında, o adam ve fat etmek üzereydi. Selman, kendisine kimi tavsiye edeceğini so runca, o, Amuriye´de kamil bir insanın bulunduğunu söyledi. Sel man da, Amuriye´ye gitti. Amuriye´deki adamı da, hayırlı bir in san olarak gördü ve onun yanında uzunca bir süre kaldı. O zat ka zanç sağlama yoluna girmiş ve birçok sığırla davarlara sahip ol muştu. Vefat edeceği zaman Selman ona: "Bana kimi tavsiye edersin ve ne yapmamı emredersin? " diye sormuştu. O salih in san, Selman´a şu tavsiyede bulunmuştu: "Evladım! Tuttuğumuz hak yolda bulunan bir kimse göremiyorum. Yanma gidip emin olacağın bir kimse tanımadığım için, sana bu hususta bir tavsiye de bulunamıyorum. Ancak yakında bir peygamber gelecektir. İb rahim peygamberin dinine tabi olan o peygamber, Arap toprakla rından çıkacaktır. İki tarafı ateş gibi yanan taşlarla çevrili bir beldeye hicret edecektir. O beldenin çevresinde hurmalıklar bulu nacaktır. Kendisinde, herkesçe görünen bazı nübüvvet alametleri olacaktır. Hediyeyi kabul edecek, ama sadaka almayacaktır. İki omuzu arasında peygamberlik mührü olacaktır. Eğer o ülkelere varıp bu peygamberin yanına gidebileceksen git.

Selman, yükünü bağlayıp Mekke yoluna koyuldu. Oradan da Medine´ye gitti. Yolda Beni Kelb kabilesinden bazı tüccarlarla karşılaştı. Onlara: "Beni Arap diyarına götürürseniz karşılığın da size şu sığırlarımla davarlarımı veririni´ dedi. Onlar da bu pa­zarlığa razı oldular. Ancak kendisine hile yapıp tuzak kurdular. Mekke´ye varmadan kendisine hainlik ettiler ve onu köle olarak bir yahudiye sattılar. Fakat Selman, kendini rabbine teslim etti. Hak dini bulmak amacıyla çeşitli beldeler dolaşmıştı. O kendi şe-riati gereğince Allah´a ibadet etmek istiyordu. Babasının gölge sindeki konforlu yaşantıyı terketmiş, hidayeti bulmak maksadıy la çöllere düşmüştü.

Amuriye papazının anlattığı şekilde Medine hurmalarını gö rünce sevinmeye başladı. Yahudi adam onu köle olarak Kurayzah amcası için satın alıp Medine´ye getirmişti. Medine´de bulunduğu sırada Muhammed (sav), peygamberlikle görevlendirilmişti. Sel­man, köle olarak efendisine hizmet etmekle meşgul olduğu için Peygamber efendimizin risaletinden habersiz kalmıştı. O, kitap ların müjdelediği, papazların naklettikleri ve rahiplerin bahset tikleri Muhammed´in paygamberliğinden habersizdi. Peygamber efendimiz Medine´ye hicret ettiği esnada, o efendisine ait hurma bahçesinde bir ağacın tepesinde çalışmakla meşguldü. Bu sırada efendisinin amcası oğlu bahçeye gelmiş, efendisiyle konuşmaya başlamıştı. Evs ve Hazreç kabilelerine sövmeye başlayarak şöyle demişti: ´Allah´a andolsun ki, şu Evs ve Hazreç kabilelerinin adamları şu anda, Mekke´den gelmekte olan ve peygamber oldu ğunu söyledikleri bir adamı karşılamaya gidiyorlar. [1]

Bu sözleri duyunca Selman´ın vücudu titremeye başladı. Kü ba´ya giderek, insanların karşılamakta oldukları ve peygamber olduğu söylenen adamla buluşmak i«tedi. Amuriye papazı, bekle nen peygamberin Mekke´den hicret ederek Medine´ye geleceğini söylemişti. Hemen hazırlığa başladı ve yamna bir miktar mal ala rak Küba´ya gitti. Duyduğu haberleri orada gözüyle görüp tahkik etmek istedi. Muhammed´in gıyabında, onun bir peygamber ola rak Medine´ye geleceğini duymuş, aradığını bulmak amacıyla da çölleri ve vadileri katetmişti. Papazın kendisine anlattıklarına göre, onun bir peygamber olması gerekirdi. Şimdi artık onu dene menin zamanı gelmişti. Kendisine anlatılanlara göre Muham-med, hediye kabul eder, sadaka almazmış. İki omuzu arasında da peygamberlik mührü varmış.

Nihayet Selman, Küba´ya giderek Peygamber efendimizle bu luştu ve ona şöyle dedi: "Aldığım haberlere göre sen salih bir in sansın. Seninle beraber garip ve muhtaç arkadaşların varmış, iş te yanımda bir miktar sadaka getirdim. Buna en layık olanlar siz lersiniz" Fakat Peygamber efendimiz onun sadaka diye getirdiği malları kendisi almamış, sahabilerine teslim ederek: "Yayın" de miş ve Selman´ın elini tutmuştu. Böylece Selman´m daha önce Öğ renmiş olduğu peygamberlik evsafı gün gibi açığa çıkmıştı. Kendi kendine: "İşte peygamberlik vasıflarından biri bu. Bu vasfı bu zat ta gördüm" demiş. Peygamberlik vasıflarını tam olarak taşıyıp taşımadığını öğrenmek için de hediye kabul edip etmediğini öğ renmek istemişti. Dönüp yeniden yanına mal- olarak Medine´de bulunan Resulüllah (sav)´a gelmiş ve şöyle demişti: "Gördüğüm kadarıyla sen sadaka yemiyorsun. Ama sana bir miktar hediye ge tirdim. Bunları sana ikram etmek istiyorum " . Takdim ettiği hedi yeleri Peygamber efendimiz kabul etmiş ve sahabileriyle birlikte yemişti. Bu durumu gören Selman: "işte peygamberliğin ikinci vasfı da tahakkuk etti" demişti.

Amuriye papazının anlattıklarına göre, Peygamber efendimi zin iki omuzu arasında nübüvvet mührü bulunduğunu biliyordu. Muhammed (sav)´in gerçek bir peygamber olduğunu anlamak için bu mührün, iki omuzu arasında bulunup bulunmadığını öğren­mek ve haberi tahkik etmek istemişti. Selman (r.a) şöyle diyor: "Resulüllah (sav)´a selam verdim, sonra sırtına bakmak için etra fında dolaştım. Amuriye papazının bana anlattığı mührün iki omuzu arasında bulunup bulunmadığını anlamak istedim. Resu-lüllah (sav), bir şeyi tespit etmek amacıyla etrafında dolandığımı ve sırtına baktığımı anlayınca, omuzundaki abasını çıkardı. Ben de iki omuzu arasında bulunan peygamberlik mührünü gördüm. Ağlayarak o mührün üzerine kapanıp ağlamaya başladım. O mü barek insan bana: "Dön de karşıma otur" dedi. Ben de dönüp kar şısına geçtim ve diz çöküp önünde oturdum."[2]

Selman köle olduğu için, Peygamber efendimizin yanında de vamlı bulunamıyordu. Öyle ki, Bedir gazasına dahi iştirak edeme mişti. Daha sonra Peygamber efendimiz ona, efendisiyle mükate-be yapmasını, yani efendisine bir miktar mal, ya da menfaat taah hüt ederek azatlığını talep etmesini tavsiye etmişti. Selman da efendisiyle böyle bir anlaşma yapmış, azatlık bedelini efendisine Ödemesi için sahabiler de kendisine yardımda bulunmuştu. Böy lece hürriyetine kavuşmuştu.

Uzun bir hikaye olan bu haberi kısaltarak naklettik. Bunu nak letmekteki gayemiz iki madde halinde özetlenebilir:

1- Hakkı bulmak isteyen bir kimsenin, amacına ulaşmak için nasıl zahmetlere katlandığını okuyucuya anlatmak istedik. Deli kanlı bir genç, babasının himayesi altında rahat ve konforlu bir hayatın bütün rahatlığını tepiyor ve hakkı bulmak için çeşitli zul metlere katlanıyor. Yola çıkıyor, yolda hıristiyanların kilisesine uğruyor; ateşe tapmadıkları ve Allah´ın evi olan mabede hizmet ettikleri için Hıristiyanların dinine girmek istiyor; bu arzusunu babasına anlatınca babası onu demire vuruyor, zincirlerle bağlı yor, ama o yine boyun eğmiyor. Bağlı bulunduğu zincirleri çözme ye çalışıyor, hak yolcularına katılmak istiyor. Sonra istediği ger çeğe kavuşmak için ülkeden ülkeye, çeşitli zorluklara katlanarak seyahat ediyor. Köle diye satılıyor, sabrediyor, ama yine amacın dan vazgeçmiyor. Sabırla sonucu bekliyor ve mazlum bir insan olarak yaşamayı kabul ediyor. Nihayet gayesine ulaşıyor. Aradı ğını buluyor ve sonunda onunla karşılaşma mazhariyetine nail oluyor. Allah´ın yardımıyla kölelikten de kurtuluyor. Çünkü o, gerçekten sabreden abid bir insandı. Babasının vurduğu zincir­lerden kurtulduğu gün, aklının ve nefsinin üzerine vurulan zin cirleri de çözmüştü. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah´a ibadet ediyor, sadece O´nun rızasını istiyordu. Babasını terket-miş, buna karşılık Resulüllah´m himayesine girmiş, onun aile ef radından biri olmuştu. Resulüllah (sav): "Selman bizdendir. Al-i beytimizdendir´ demişti.

2- Selman-ı Farisi´nin haberini nakletmekteki ikinci ve önemli olan gayemiz şuydu: Araplar arasında, Peygamber efendimizin geleceği konusunda bilgiler yaygındı. Kalbi saf olan kimseler, Peygamber efendimizin gelmesini ve onu görmeyi arzuluyorlardı. Ama çoğunluk onun geleceğinden habersizdi. Çünkü peygambe rin gelmesini Öğrenmek için herhangi bir yönelim içine girmemiş lerdi. Bunların dini hususlarda bilgi sahibi olmak gibi bir gayret leri yoktu. Nihayet onlara kesin deliller gösteren müjdeci ve uya rıcı bir peygamber geldi. O, ileriki hayatta azap veya sevapla kar şılaşmaları muhakkak olan insanlara doğru yolu gösteriyordu. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber gelip) geç miştir ." (Fatır: 24)



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ibn Hişam, Siret, c. 1, s. 219.

[2] İbn Hişam, Siret, c. 1, s. 220.


Konu Başlığı: Ynt: Selman-ı Farisi´nin Nübüvvet Hakkında Bildikleri
Gönderen: Ceren üzerinde 23 Şubat 2021, 02:17:04
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere sunulan bu güzel bilgilerden kardeşim....