Konu Başlığı: Savaşta Fazilet Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:28:14 Savaşta Fazilet Merhamet insanın yüce erdemlerindendir. İslam rahmeti ise gelip geçici ve sübjektif infiallerden değildir. Aksine İslam´ın rahmeti umuma yöneliktir. Onun öngördüğü savaş da umuma yönelik bir rahmettir. Nitekim daha önce de geçen bir ayet-i kerimede Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savup hiza ya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Fakat Al lah bütün insanlığa lütuf ve keremi ile muamele etmiştir. (2/Bakara, 251) Zalime şefkat göstermekte ve ona karşı kısas uygulamaktan vazgeçmekte asla rahmet yoktur. Çünkü bu durumda mazluma zulmedilmiş ve hakkı yenilmiş olur. Bu sebeple Peygamber efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Merhamet etmeyene, merha met olunmaz" îslami savaşları rahmet başlatmış, rahmet gölgelendirmiş ve yine rahmet sona erdirmiştir. însan vücudunda kangrenle şen bazı organları kesmek, insanın vücuduna gösterilen bir rahmetin gereği olduğu gibi, toplumdaki fesat unsurunu kopa rıp atmak da, bütün insanlığa gösterilen rahmetin bir gereği dir. Nasıl ki, vücudun tamamının bozulmasını önlemek için on daki kangrenleşmiş organı kesip atmak gerekiyorsa, aynı şekil de toplumun düzenini bozıan fesat unsurlarını çıkarıp atmak gerekir. İnsanlığın selamete erip güven içinde yaşaması, hak kelimesinin aralarına yayıî ması, hakkı söylemek için engellerin ortadan kaldırılması için fesat unsurlarını kesip atarak tecavüzleri geri püskürtmek icaıbeder. Şimdi Allah´ın Kitabı´na ve Peygamberimizin sünnetine da yanarak, Peygamber efendimizin savaşlarından söz edeceğiz: Kur´an-ı Kerim´in de ifadıe buyurduğu gibi, Peygamber efen dimizi savaşa iten sebep, müslümanlara yapılan tecavüzü geri püskürtmektir. Bu hususta (Oenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Size karşı savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat hak sız yere saldırmayın, çünkü Allah haksz yere saldıranları Sev mez." (Bakara. 190) Bir başka ayet-i kerimede de Cenab-ı Allah şöyle buyurmuş tur: "Fitne tamamen yok olun caya ve din de Allah için tatbik edi linceye kadar onlarla savaşı m. Fitne çıkarmaktan vazgeçerlerse zalimler ve aşırılar hariç (hiç kimseye) düşmanlık ve saldırı yoktur." (Bakara: 193) Cenab-ı Allah mütecavizlere, tecavüzlerinin misliyle mua mele edilmesini açıklayarak şöyle buyurmuştur: "Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın (ileri gitmeyin). Allah´tan korkun. Bilin ki Allah koru nanlarla (aşırı gitmeyenlerle) beraberdir." (Bakara: 194) Bu ayet-i kerimenin baş kısmında ise Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Haram ayı, haram aya karşılıktır. Hürmetler karşılıklıdır." Bu nasslarda da görüldüğü gibi, müslümanlara karşı ilk sal dırı her zaman müşriklerden gelmiştir. Müşrikler din hürriye tine tecavüz ettikleri, inançları sebebiyle mü´minlere eziyet ver dikleri ve onları inançlarını terketmeye zorladıkları için, müs-lümanlar da onlara, yaptıklarının aynısıyla mukabelede bulun muşlardır. Bununla birlikte müslümanlardan iki şey istenmiş tir: Bunlardan birincisi, ayet-i kerimede de ifade buyurulduğu gibi, tecavüzden, yani aşırı gitmekten sakınmaktır. Bize karşı savaş başlatmayanlarla savaşmamah ve onlara saldırıda bu lunmamalıyız. Çünkü bu durumda, îslam daveti kendi yolunda yürümekten alıkonulmamıştır. Ayet-i kerimede bizden isteni len üçüncü husus ise, takvaya sarılmamız, fazilete tutunma-mızdır. Sözgelimi müşrikler ırza tecavüz ederlerse, biz de onla rın ırzlarına tecavüz etmeyiz. Onlar ölülerimizin kulaklarını ve burunlarını keserlerse, bu bizim de aynı şeyi yapmamızı gerek tirmez. Nitekim bu hususla ilgili ayrıntılı açıklamayı ileride ya pacağız. Siyer-i Nebi´de anlatılanlardan öğrendiğimize göre, Peygam ber efendimiz aralıksız olarak onûç yıl insanları İslam´a davet etmiş ve bunun sonucunu beklemiştir. Bu süre içinde mü´min lere yapılan eziyetler, özellikle güçsüz ve korumasız müslü manlara yapılan saldırılar peşpeşe devam ediyordu. Ancak Hattab oğlu Ömer ile Abdülmuttalib oğlu Hamza gibi güçlü kimseler müşriklerin eziyetlerinden korunmuşlardı. Bununla birlikte yine de onların ezalarına karşı tamamen mahfuz kal dıklarını söyleyemeyiz. Peygamber efendimiz de onların eziyet lerinden uzak kalmamıştı. Secde halindeyken, üzerine deve iş kembesi atmışlardı. Hatta hicret gecesinde onu Öldürmeye te şebbüs etmişlerdi. Fakat o esnada Peygamber efendimiz yol ar kadaşıyla birlikte hicret etmiş bulunuyordu. Ayrıca hicrete-gü cü yeten mü´minler de Mekke´den çıkıp Medine´ye doğru hicret yolculuğuna başlamışlardı. Muhacirler, Alah´a olan inançlarından dolayı mallarını ve ülkelerini terkederek hicret etmişlerdi. Müşriklerse kendi sapıklık ve taşkınlıklarında devam etmek teydiler. Peygamber efendimiz, hicret edemeyen mü´minleri Mekke-i Mükerreme´de, şiddetli işkencelere maruz halde bıra kıp gitmişti. İşkence içindeki güçsüz mü´minleri, bu şekilde sonsuza kadar kendi hallerine bırakmak ilahi ve peygamberi rahmete yaraşmazdı. Dolayısıyla bu zayıf ve güçsüz, mü´minlere eziyet çektiren müşriklere yaptıklarının cezasını vermek gere kiyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı, müslümanları savaşa iten se bep, tecavüzü bertaraf etmek, süregelen eziyeti ortadan kaldır mak, zalimleri cezalandırmak ve yeryüzünde fitne kalmaymca-ya kadar îslami daveti emniyet altına almak gerekiyordu. Böy le bir savaşın amacı insanları hakkın ve adaletin geçerli olduğu bir dünyada yaşatmaktı. îşte Arap Yanmadası´nda Kureyşliler´ce başlatılan savaşlara müslümanlarm cevap vermesinin nedeni buydu. Daha sonra müşrikler, Hendek Savaşı´nda olduğu gibi, çeşitli kabilelerin bir araya gelmesiyle genel bir cephe oluşturdular. Birleşen Arap kabilelerinin meydana getirdiği küfür cephesi, islamiyet´i yeni yuvasından söküp atmak istedi. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: "Onlar sizinle toptan savaştıkları gibi, siz de müşriklerle toptan savaşın." Arap yarımadası dışındaki insanlara gelince, Peygamber efendimiz onlara, ashabı içindeki hikmet sahibi kimseler vası tasıyla mektuplar gönderdi. Örneğin Heraklius´a, Mukavkıs´a, Kisra´ya ve diğer bazı uzak Arap beldelerinin emirlerine mek tuplar gönderdi. Ancak Araplar´dan başkası bu mektuplara ica bet etmedi. Bir kısmı bu çağrıya kötü karşılık verdi. Bir kısmı da güzel cevap vermesine rağmen İslam davetçisinin çağrısına icabet etmedi. Kimi sözlü değil, fiili cevap verdi. Cevap verirken de müşrikler gibi düşmanlığını ilan etti. Hatta Kisra, Pey gamber efendimizi öldürmesi için bir fedai göndermeye yelten di. Herakliyus, müslüman olan Şamhlar´ı öldürmesi için, Şam valisine emir gönderdi. Bu sebeple Peygamber efendimiz, Şam´a karşı bir sefer düzenledi. O civarda Mu´te savaşı, sonra Tebuk savaşı yapıldı. Kendisinden sonra Üsame ordusunun Şam´a gönderilmesini vasiyyet etti. Görülüyor ki, Peygamber efendimizi savaşa iten asıl sebep, eziyetleri geri püskürtmek, îslam davetini yerleştirmektir. O kimseyi dine girmeye zorlamamıştır. Zira yüce Allah şöyle bu yurmuştur: "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilik ten ayird edilmiştir. "(Bakara: 250) Peygamber efendimizin hiç kimseyi dine girmeye zorladığı görülmemiştir. Hatta bazı rivayetlerde geçtiği üzere, kendi ço cuğunu İslam´a girmeye zorlayan Ensar´dan bir zatı, Peygam ber efendimiz böyle davranmaktan men etmiştir. |