๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:16:53



Konu Başlığı: Savaş İzni
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:16:53
Savaş İzni


Peygamber (s.a.v) Medine´de düzeni yerleştirdikten sonra, daveti umumileştirmeye ve dinleri dolayısıyle fitneye düşürü lüp eziyet gören mü´minleri himaye etmeye yöneldi. Bunun için mü´minlere eziyette bulunan müşriklerle savaşmak, zorunlu hale gelmişti. Kabe-i Muazzama´yı putlardan ve putperestlik pisliklerinden temizlemek gerekiyordu.

işte bütün bu sebeplerden dolayı Cenab-ı Allah, savaşı müs-lümanlar için meşru kıldı. Her şeyi açıklayan kitabında şöyle buyurdu:

"Allah iman edenleri esirger. Şu da muhakkak ki, Allah, ha in ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder. Kendile riyle savaşılanlar (müminlere), zulme uğramış olmaları sebe biyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf "Rab-bimiz Allahtır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıl mış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısım ile def etmeseydi mutlak surette, işlerinde Allah´ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır gi derdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhak kak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.

Onlar, (o müminler) ki, eğer kendilerine yer yüzünde iktidar ve rirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötü lükten nehyederler. İşlerin sonu Allah´a varır." (Hac 38-41)

Savaşa izin verilerek, cihad kapısı açılmış oldu. Kur´an-ı Ke-rim´in bu yüce nassında savaş izninin veriliş sebebi ve bu iznin varacağı sonucun -ki o da hayırlı bir sonuç olacaktır - ne olduğu açıklanmaktadır. Bazan hayra götüren yollar hoş görülmese bi­le, sonuçta iyilik getirirler. Ancak hayra ulaşmak için ondan başka yol yoksa, bu tek yol mutlaka hayırlı bir yol demektir. Bu sebeple Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

"Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. Sizin için da ha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Si zin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkün-dür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz."(Bakara 216)

Savaş iznini içeren bu ayet-i kerimede, birçok güzel işaretler vardır. Bu işaretler, eşine rastlanamıyacak derecede beliğ söz lerdir. Şöyle ki:

1- Bu ayette savaşa izin veriliyor, ama bu izin açıkça ifade edilmiyor. Çünkü savaşa sebebiyet veren faktörler sarih bir tonla ifade ediliyorlar. Şöyle ki: Düşmanlar tarafından savaş bilfiil başlatılmıştı. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah da bunu "Kendileri ile savaşılan" ifadesiyle edilgen bir geniş za man kipiyle ifacje buyurmuştur. Yani müşrikler müzminlere karşı fiilen savaş açmışlar. Onlara eziyet vermişler, onları fit neye düşürüp, dinlerinden döndürmeye çalışmışlardır. Fitne ise, Allah´ü Teala´nın ifade buyurduğu gibi, öldürmekten daha şiddetlidir. Müşrikler Peygamber (s.a.v.)i ve ikinci Akabe bia-tında ona biatta bulunan mü´minleri Öldürmek için uğraşmış lardı. Ayet´i kerimede "Kendileriyle savaşılan" şeklinde edilgen geniş zaman kalıbının kullanılması, mü´minlerin kendileriyle yapılan savaşa karşı savunma savaşı vermelerine ruhsat veril diğine bir delil teşkil etmektedir. Mü´minlerin vereceği savaş, yeryüzündeki fesadı ve kafirlerin eziyetlerini ortadan kaldırma amacını taşıyacaktı. Nitekim Allah´ü Teala şöyle buyuruyor:

"Eğer Allah insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savup hiza ya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Lakin Alah bütün insanlığa lütuf ve keremi ile muamele etmiştir." (Ba kara: 251)

2- Ayet´i kerimedeki ikinci işarete gelince, yüce Allah mü minlerin vereceği savaşın zulmü bertaraf etmek, ya da devamı nı engellemek şeklinde olacağım açıkça ifade buyurmuştur.

3- îman ehli kimseler hak ehlidirler. Eğer savaşacak olurlar sa, imanı ve hakkı savunmak, tevhidi ayakta tutmak ve ona olan inancı korumak için savaşırlar. Onların yapacakları savaş, sebebini kendi içinde taşıyan bir savaştır.

4- Allah yolunda cihad için yapılan savaş, batılı ortadan kal dırmak için yapılan savaştır. Eğer böyle bir savaş yapılmazsa yeryüzünde fesat ve bozgunculuk yayılır. Allah´a ibadet edil mez; manastırlar, kiliseler ve mescitler harabeye döner ki, bu raları Allah´ın adının anıldığı yerlerdir. Bu uğurda yapılan sa vaş, Allah´ın dinine yardım etmek ve hakkı korumaktır. "Al lah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak suret te yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." (Hac: 40)

5- Savaş sayesinde islami hakikatler yerleşirler savaş neti cesinde namaz kılıp zekat veren müminler ibadetlerini eda et me imkanını bulurlar, güçlenirler, savaş neticesinde hak ehli kimseler, insanları sözleriyle ve tatbikatleriyle hakka davet et me imkanını bulurlar ki, böylece yüce Allah´ın şeriati ayakta durur.

Bu ifadelerde, savaşın tecavüzü bertaraf etmek ve zulmü ön lemek amacının ötesinde, islami daveti güçlendirmek ve insan ları kendi özgür iradeleriyle herhangi bir zorlamaya ve fitneye maruz bırakmaksızın Allah´ın dinine sokmak olduğuna işaret edilmektedir. Böylece ayet-i kerime cihadın iki önemli sebep dolayısıyla yapıldığını göstermektedir:

1- Zulmü ortadan kaldırıp fitneyi önlemek, Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Fitne tamamen yok oluncaya ve din de Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın. Fitne çı karmaktan vazgeçerlerse zalimler ve aşırılar hariç (hiç kimse ye) düşmanlık ve saldırı yoktur." (Bakara: 193)

Tecavüz, misli ile püskürtülür. Hak dini ile gelmiş olan Hz. Muhammed (s.a.v.), eziyetleri susarak veya devam etmesi kar şısında sessiz kalarak önleyemezdi. Nitekim Cenab-ı Allah şöy le buyurmuştur:

"Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldırmayın. Çünkü Allah haksız yere saldıranları Sev mez." (Bakara: 190)

2- îslamda cihadın ikinci sebebi, islam davetine -yerleşmesi için- zemin hazırlamak ve islam davetine karşı engel çıkaran zalim hükümdarlarla müstebitleri ve diğer engelleri ortadan kaldırmaktır. Bu, bütün milletleri kılıç kuvveti ile zorla İslama sokmak gerektiği anlamına gelmez. Bu ifadeler bütün milletle re islamı tanıtmak ve onların islami daveti anlamalarına zemin hazırlamak gerektiğine işaret eder. Zaten islamiyeti tanıyıp Öğ­renildikten sonra, doğru yol sapıklıktan ayırt edilmiş olur. Hak ile batıl birbirinden ayrılır. Dileyen ona uyar, dileyen inkar eder. Bu sebeple Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

"Dinde zorlama yoktur. Çünkü zorluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tağutu inkar edip Allah´a inanır sa, sağlam kulpa yapışmıştır, ki o hiç bir zaman kopmaz. Allah

İşitir Ve bilir." (Bakara: 256)