๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Aralık 2009, 16:52:31



Konu Başlığı: Savaş Esnasında Durum
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Aralık 2009, 16:52:31
Savaş Esnasında Durum


Hicretin Dokuzuncu senesi idi. Öyle anlaşılıyor ki haram ay ların sonunda bulunuluyordu. Resulüllah (sav) efendimiz Bi zanslılarla savaşmaları için insanlara hazırlık emri verdi. Mev sim çok sıcaktı. Peygamber efendimiz daha önceleri savaşa çı karken hangi yöne gideceğini kimseye söylemezdi. Ancak uzun ve meşekkatli bir sefere çıkılacağı, konunun büyük bir önem ta şıdığı ve insanların çok şiddetli bir mevsimde, dar bir zamanda zorlu bir cihada hazırlık yapmaları gerektiği için Tebük gazve sinde, seferin hangi yöne yapılacağım söyledi. O sıralarda halk ekinlerini, meyvelerini ve ürünlerini toplamakla meşguldü. Ba zı yerlerde kuraklık mükemmeldi. Bazı kimselerin maddi irade ve arzuları manevi kazanç sağlama eğilimine üstün geliyordu. Peygamber (sav) efendimiz müslümanların nefislerini imtihan etti. Zaten bütün gazalar mü´minler için bir imtihan değil miy di? Yalnız Peygamber efendimiz tebük gazvesinin zamanını kendi görüşüyle seçmiş değildi. Bu zamanı, Bizanslıların savaş iradeleriyle ilahi inayet seçip benimsemişti. Peygamber (sav) efendimiz, insanların niyetlerini Öğrenmek için bazı kimseleri deneyerek onlarla konuştu. Örneğin Cedd bin Kays´e şöyle de di: "Ey Cedd! Rumlarla savaşmak ister misin? Cedd, mütered dit ve azimsiz bir şekilde cevap verdi: "Bana izin verir misin savaşa katılmıyayım. Beni fitneye düşürme. Allah´a andolsun ki kavmim, benim kadınlara çok düşkün olduğumu bilirler. Rumların kadınlarını görünce onlardan vazgeçemeyeceğimden korkarım!"

Evet, kendi arzularına mağlub olan ve cihad esnasında nef sine yenik düşen Cedd böyle bir mazeret ileri sürmüştü. O, gü naha karşı kendi nefsiyle cihad edemiyen nefsinin kulu ve köle si olan kimseydi. Bir kimsenin kendi hevesine kul olması kadar büyük bir fitne var mıdır? Onun bu zaafını gören peygamber efendimiz gazveye katılmamasına izin verdi. Çünkü iradesiz bir kimseden herhangi bir fayda umulmazdı. Bu, sabır ve nefsi bir cihada ihtiyaç gösteren, gırtlak gırtlağa yapılacak olan bir savaştı. Düşmana ulaşmak için katedilecek mesafe uzundu. Mevsim şiddetli derecede sıcak ve yollar engebeliydi. Düşmanla karşılaşmaksa çok büyükbir zahmetti. îşte bu gazve esnasında insanlar farklı düşünüyor ve her birinin kalbinde başka başka niyyetler bulunuyordu:

1- Kimi gayretsizlik edip Resulüllah (sav) efendimizin asker leri arasına katılmamış, çeşitli mazeretler uydurup münafık larla birlikte şöyle konuşmuşlardı:

"Sıcakta sefere çıkmayın" dediler deki! "Cehennemin ateşi daha sıcaktır!" Keşke anlasalardı! Artık kazandıkları işlere karşılık, az gülsünler, çok ağlasınlar!" (Tevbe; 82)

îşte bunların bir kısmı zayıf imanlı, bir kısmı da gevşek azimli idiler. Moral güçleri, manevi kuvvetleri yoktu ki zorluk lara karşı göğüs gerebilsinler. Bu nedenle sabırsızlanıp sızlan maya ve düşmanla karşılaşmaktan korkmaya başladılar.

2- O zaman insanların bir kısmı da başkalarını savaştan ge ri durdurmaya çalışıyor ve müslüman mücahidleri savaşa ka tılmamaya teşvik ediyorlardı. Onlar hakkında yüce Allah şöyle buyurmuştu:

"Yakın bir dünya menfaati ve yakın bir yolculuk olsaydı (sa vaşa katılmayan o münafıklar) elbette sana tabi olurlardı. Fa kat güç aşılacak mesafe kendilerine uzak geldi. Bir de: "Gücü müz yetseydi, sizinle beraber çıkardık" diye Allah´a yemin ede­cekler. Boşuna kendilerini mahvediyorlar. Allah, onların ya lancı olduklarını biliyor. Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin? Allah´a ve ahiret gününe inananlar; canla rıyla, mallarıyla cihad etmeleri için izin istefyip geri kaljmaz-lar. Allah, takva sahiplerini bilir. Ancak Allah´a ve ahiret gü nüne inanmayan, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duranlar (Savaştan geri kalmak için) senden izin is terler. Eğer (Cihada) çıkmak isteselerdi, onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarından hoşlanmadı da onları durdurdu: "Oturan (kadın ve çocuk)larla beraber otu-run!" denildi. Sizin içinizde (savaşa) çıkmış olsalardı, size boz­gunculuktan başka katkıları olmazdı. Sizi fitneye (birbirinize) düşürmek için hemen aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara ku lak verenler de vardır. Allah zalimleri bilir. (Onlar önceden de fitne çıkarmak istediler ve sana nice işleri ters çevirdiler ve ni­hayet hak geldi, onlar istemedikleri halde Allahın emri (onun

dini) galebe Çaldl" (Tevbe; 42-48)

3- Bu sınıf da iman ehli kimselerden teşekkül etmişti. Bun ların hepsi canlarıyla ve mallarıyla cihad ediyorlardı. îslam da vetini yayma uğruna canlarını ve mallarını esirgemiyorlardı. Bunlar hakkında Cenab-ı Allah, isimlerini peygamber efendi mizin ismiyle bir arada zikrederek şöyle buyurmuştu:

"Andolsun Allah, peygamberi ve güçlük saatinde Ona w$an Muhacirleri ve Ensarı affetti. O zaman içlerinden bir kısmının kalpleri kaymaya yüz tutmuş iken, yine de onların tevbesini ka bul buyurdu. Çünkü o, onlara karşı çok şefkatli, çok merhamet­lidir." (Tevbe; 117) ´

Allah ve Resulünün adlarının arap beldelerinde yücelmesi yolunda baş rolü oynayan ilk insanlar, işte bu ayeti Kerimede sözü geçen kimselerdir. îslamiyetin arap beldelerinin dışında yayılmaya başlaması ve cihadın Romalılara karşı yapılması es nasında da Cihad yükünü omuzlayanlar, yine bunlardı. Halbu ki bir zamanlar araplar Romalıların adlarını duyunca ürkerler di.

Peygamber (sav) efendimizin münafıklara karşı ihtiyatlı davranması, beraberinde bulunan mü´minleri cihada teşvik et mesi, eksiklerini ve gediklerini kapatması, mü´minleri bu güç lük anında birbirine yardımcı olmaya Özendirmesi gerekiyordu.

Münafıklara gelince onlar, mü´minleri bu gazadan geri dur durmak için sürekli bir faaliyet içindeydier. Mü´minlere: "sı cakta savaşa gitmeyin." diyorlardu Onları moralmen gevşetip cihaddan alıkoyuyorlardı. îşi daha da ileriye götürerek bir ya-hudinin evinde toplanıp istişare yapmaya ve cihadı engelleme ye çalıştılar. Ibn Hişam´ın anlattığına göre bazı münafıklar Süveylim adlı bir yahudinin evinde toplanıyorlardı. Süveylim´in evi Casum mıntıkasmdaydı. Bunlar mü´minleri cihaddan alı koymaya, Resülullahtan koparmaya ve Tebük gazvesini sabote etmeye çalışıyorlardı. Peygamber (sav) efendimiz bir kaç saha-bisiyle birlikte talha bin übeydullah´ı bu eve gönderdi. Süvey lim´in bu fesat yuvası evini yakmalarını emretti. Talha da yak tı. Dahhak bin Halife arka taraftan eve girmeye çalışırken ba cağı kırıldı ve içeridekil,er de kaçıp kurtuldular. Resulüllah (sav) efendimizin mücahid gözcü ve casusları hep bu fesatçı münafıklarla yahudileri gözetiyorlardı. Sabotajcı durumuna ge len bu fesatçıların tuzaklarını Cenab-ı Allah başlarına geçirdi. Peygamber (sav) efendimizde insanların azimlerini gevşetmeye ve Tebük gazvesini sabote etmeye çalışan kimselere karşı ted birini alıyor, sabır ve kuvvetle onlara karşı dayanıyordu. Bu güçlük anında ashabının azmini biliyordu. Onları sefere çıkma ya teşvik etmekle yetinmiyor, bunun yanısıra biribirlerine yar dımcı olmaya onları özendiriyor, savaş teçhizatını temin etmek için harcamada bulunmalarını tavsiye ediyordu. Kendi elleriy le kendilerini tehlikeye atmamalarını söyleyerek dikkatleri çe kiyordu. Mücahidlerin azığa, bineğe muhtaç olduklarını, sefe rin zahmetli ve yolun meşakkatli, aynı zamanda da uzak oldu ğunu söylüyordu. Seferin zamanını belirleme seçeneği yoktu. Çünkü Bizanslıların İslam dinini arap diyarından söküp at mak, arapları da ezip horlamak için ordu topladıkları haberini almıştı. Bunu haber aldıktan sonra da beklemesi uygun olmaz dı. Aksine, onlardan daha önce harekete geçmesi ve onları bek lemesi zorunluluk haline gelmişti. Onlara karşı büyük bir or duyla sefere çıkmayı irade buyurmuş, 30.000 kişilik bir ordu ile yola koyulmuştu. Tabii ki bu ordunun elinde savaşacakları si lah, binecekleri binek ve kendisinin yanında da ancak güçlü ve güvenilir kimselerin bulunması gerekiyordu.

îbn tshak´ın anlattığına göre Resulüllah (sav) efendimiz se fer için ciddiyetle hazırlığa başladı. İnsanlara cihad ve süratli davranma emrini verdi. Zenginlere de orduyu teçhiz etmek için mali yardımda bulunma tavsiyesinde bulundu. Allah yolunda cihad edecek kimselere binek temin edilmesini çmir buyurdu. Bu orduya yardım etme yarışında Hz. Osman başta geliyordu. Yardımın büyük bir kısmını o yapmıştı. Ordunun hemen hemen tamamının bineğini temin etmişti. Ahmed bin Hanbel´in rivayetine göre Hz. Osman, başlangıçta 1000 dinar yardımda bulunmuş ve bu paraları Peygamber efendimizin önüne bırak mıştı. Abdullah bin Ahmed´in, babasından naklen yaptığı bir ri vayette şöyle denmektedir: "Peygamber (sav) efendimiz cemaa te hitapta bulundu. Güçlüklerle savaşacak orduya mali yar dımda bulunmak için halkı teşvik etti. Osman bin Affan haz retleri, sırt çulları ve semerleriyle birlikte 100 deve verdi. Pey gamber efendimiz minberin bir basamağına basarak aşağıya indi; sonra yine teşvikte bulununca Hz. Osman sırt çulları ve semerleriyle biraber 100 deve daha verdi. Bunun üzerine Pey gamber efendimiz: "Bundan sonra yapacağı işlerden dolayı Os man´a sorumluluk yoktur!" dedi. Güçlük ordusunu teçhiz eden kimseler hakkında da şöyle buyurdu: "Güçlük ordusunu teçhiz edeni Allah bağışlasın".

îşte bu mü´minlerin bir kısmı hem kendi nefsiyle cihada ka tılmış, hem de seferde kendisine lazım olacak erzakı sırtına alıp getirmişti. Abdurrahman bin Avf böyle yapmıştı. Kimi de, başkalarına lazım olacak azık ve binekleri getirip bağışlamıştı. Ebu Bekir ve Ömer böyle yapmıştı. Diğer varlıklı Muhacir ve ensar da çeşitli bağışlarda bulunmuşlardı. Ancak sadık mü´minler arasında bazı kimseler vardı ki, bunlar ağlıyorlardı. Cihad etmek ve böylesine bir seferde Peygamber efendimizden geri kalmamak arzusunu kalplerinde duyuyorlardı. Bunlar ye di kişiydiler. Kendilerine "ağlayanlar" adı verilmişti. Peygam ber efendimize varıp kendilerine sefer için binek temin etmesi ni istemişerdi. Peygamber efendimiz ise onlara: usizi bindirecek binek bulamam" demişti. Bu cemaat hakkında yüce Allah şöyle buyurmuştu.

"Allah´a inanın, resüluyle beraber cihad edin!" diye bir sure indirildiği zaman içlerinden servet sahibi olanlar senden izin istediler: "Bizi bırak, oturanlarla beraber oturalım" dediler.

Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Kalp leri mühürlendi; artık onlar anlamazlar. Fakat Resul ve onun la beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. îşte bütün hayırlar onlarındır ve işte murada erenler onlardır. Al lah, onlar için altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kala cakları cennetler hazırlamıştır, işte büyük kurtuluş budur.

Özür bahane eden bedeviler, kendilerine (savaşa katılmama hususunda) izin verilsin diye geldiler; Allah´a ve Resulüne ya lan söyleyenler oturdular. Onlardan inkar edenlere acı bir azap erişecektir. Zayıflara, hastalara, harcayacak bir şey bulama­yanlara, Allah ve Resulü için öğüt verdikleri takdirde (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur. îyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. (Onlar kınanmazlar). Allah bağışlayan esirgeyendir.

Kendilerine (binek sağlayıp) bindirmen için sana geldikleri zaman sen: "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" deyince, har cayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerin den yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de (yol yoktur, onlar da kınanmazlar).

Ancak o kimselerin kınanmasına yol vardır ki, zengin ol dukları halde (geri kalmak için) senden izin isterler. Geri kalan kadınlarla kalmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi; artık onlar bilmezler" (Tevbe, 86-93)

Ordunun sefere çıkmasından öce binek bulamadıkları için ağlayanların bir kısmı Resülüllahm yanından -bir şey elde et memiş vaziyette- çıkıp dönmekte iken yolda, îbn Yamin bin Ümeyr bin Kab ikisine rastladı. Bunlar ağlamaktaydılar. Niçin ağlıyorsunuz diye sorduğunda dediler ki: uResulullah´a vardık kendisinde bize vereceği binekler bulamadık. Sefere giderken bize lazım olacak azığımız da yok." Bunun üzerine tbn Yamin onlara bir saka devesi verdi. Böylece onlar sefere katıldılar. Bi- , nek bulamayanlardan biri de Atiye bin Zeyd idi. Sefere çıkama dığından dolayı Cenab-ı Allah´a özrünü beyan edip şöyle diyor du: "Allahım şüphesizki sen bize cihadı emrettin ve cihad etme miz için bize teşvikte bulundun, sonra cihada giderken bana la zım olacak azığı bana vermedin beni bindireceği bir bineği Re sulüne vermedin mal, had, ya da ırz hususunda bana gelen haksızlıkların bedelini tasadduk olarak veriyorum" dedi, sonra da mü´minlerle beraber yola çıktı.