๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Aralık 2009, 17:19:38



Konu Başlığı: Peygamberliğe Dair Müjdeler ve Harika Haller
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Aralık 2009, 17:19:38
Peygamberliğe Dair Müjdeler ve Harika Haller

Bu kervan, Peygamber efendimizin nübüvvetini bildiren bü yük bir olayla karşılaştı. Bu olayda Peygamber efendimizin nü büvvetini müjdeleyen ve ilan eden unsurlar vardı. Şöyle ki: Busra kentinde, manastırda yaşamakta olan Buhayra adında bir rahip vardı. Bu rahip ve onunla birlikte bu manastırda yaşayan diğer rahipler de Tevrat ve İncil´i iyi biliyorlardı. Bu bilgileri, üstadlarından elde etmişlerdi. Buhayra´nın diğer rahiplerin de olduğu gi bi, şöyle bir adeti vardı: Busra´ya gelen ticaret kervanlarını karşı lamaz, onların durumlarını öğrenmez ve aralarında bulunan kimseleri de yanına konuk almazdı. Çünkü rahiplik icabı olarak rahipler uzlete çekilir ve kimseyle irtibat içinde bulunmazlardı. Rahipler, rahipliğin yasalarının dışına çıkmaz ve hükümlerini çiğnemezlerdi. Öyle anlaşılıyor ki, arap kabileleri de rahiplerin bu geleneklerini öğrenmişlerdi. Yani ne kendileri rahiplere uğrar, ne de rahipler onları karşılardı.

Fakat bu defasında alışılmışın dışında bir durumla karşılaşıl dı. Rahip Buhayra, manastırın dışına çıkarak ticaret kafilesini karşılamıştı. Çünkü Buhayra, İsa peygamberi tarafından Ahmet adında bir peygamberin geleceğine ilişkin verilmiş olan müjdenin işaretlerini görmüştü. Bu nedenle kafiledeki işareti görmek için manastırın dışına çıkmıştı. Bu işaretleri kimin taşıdığım öğren mek ve müjdenin tahakkuk ettiğini görmek istemişti. Nihayet ka file, manastıra yakın bir yere gelip konakladı. Buhayra, kafilenin üzerinde bir bulut gördü. Bu bulut onları gölgelendiriyordu. On lar her nereye giderse bulut da orada duruyordu. Kafile bir ağacın altına gidip gölgelenmek istemişti. Ağacın dallarının eğilip, kafî-ledekilerden birini gölgelediğini gördü. O şahıs Resulullah (sav) idi. Buhayra bu işaretleri gördü. Fakat ağaç dallarının eğilip göl gelendirdikleri şahsı (çocuğu) iyi seçemedi. Yaklaşıp durumunu öğrenmek ve kim olduğunu anlamak istedi. İncil´de onunla ilgili olarak belirtilen diğer işaretleri teşhis etmek istedi.

Bu amaçla onları daha iyi tanımak istedi. Onlara ikramda bu lunma yolunu denedi. Onlar için büyük bir şölen düzenledi. Bu zi yafete irili ufaklı bütün kervan mensuplarını davet etti.Gönder-diği mektupta onlara şöyle diyordu: "Ey Kureyş topluluğu, sizin için bir yemek hazırladım. Hepiniz; büyüğünüz, küçüğünüz, köle niz, hür olanınızın bu ziyafete katılmanızı arzuluyorum."

Buhayra´nın onları yemeğe çağırmasında bir tuhaflık yoktu. Ancak manastırını terkedip dışarı çıkmasında ve kafileyi karşıla masında bir gariplik vardı. Bu sebeple kervanda bulunan Kureyş-liler´den biri şöyle demişti: "Allah´a yemin olsun ki ey Buhayra, sende bir iş var. Çünkü daha Önceleri senin yanından çok defalar gelip geçtiğimiz halde hiç bir gün bizi yemeğe davet ettiğin vaki de ğildir. Bugün sendeki değişikliğin sebebi nedir?"

Buhayra onun bu sorusuna şu karşılığı verdi: "Doğru söylüyor sun. Bu söylediklerin hep doğrudur, ancak siz misafirsiniz. Size ikramda bulunmak ve tümünüzün yiyeceği bir yemek hazırlamak istedim."

Kervandaki herkes bu yemeğe katıldı. Abdullah´ın oğlu ve Al lah´ın resulü Muhammed (sav), yaşı çok küçük olduğundan dolayı bu ziyafete katılmadı. Kervanın geride kalan develerini otlatıp beklemek üzere ağacın altında oturmaya devam etti. Buhayra, zi­yafete gelenler arasında, kendi kitaplarında evsafı belirtilen Re sulü göremeyince onlara şöyle dedi: "Size vereceğim yemeğe istis nasız herkesin katılmasını özellikle bildirmiştim."

Kureyşliler dediler ki: "Ey Buhayra! Yemeğe gelmesi gereken herkes gelmiştir. Sadece yaşı çok küçük olduğundan dolayı birçocuk geride kaldı. O da hayvanlarımızı ve mallarımızı beklemekte dir." Buhayra: "Onu da çağırın, o da bu yemekte hazır bulunsun" dedi.

Yemeğe gelen Kureyşlilerden biri dedi ki: "Lat ve Uzza´ya an-dolsun ki, Abdullah bin Abdulmuttalib´in oğlu Muhammed´in bı yemekte aramızda bulunmaması bizim için bir ayıptır." Neticede Muhammed (sav) efendimiz de d yemeğe katıldı. Buhayra O´na güzel ikramda bulundu. Onu yanına alıp oturttu. Vücudunu iyice incelemeye ve kendince bir şeyler aramaya başladı. Tevrat´ta O´nunla ilgili olarak anlatılan özellikleri kendisinde buldu. Ye mek sona erip de misafirler dağıldıktan sonra, Muhammed (sav)´e şöyle dedi: "Ey çocuk Lat ve Uzza aşkına, sana soracağım şeylerin cevabını ver." Kureyşliler´in Lat ve Uzza adına and içtiklerini gör düğü için Buhayra böyle bir ifade kullanmıştı. Resulullah (sav) efendimiz henüz risaletle görevlendirilmemiş bir çocuk olduğu halde şu cevabı vermişti: "Lat ve Uzza aşkına diyerek benden bir şey sorma Allah´a andolsun ki onlara kızdığım kadar hiçbir şeye kızmıyorum^"

Buhayra, Lat ve Uzza adına yemin vermekten vazgeçerek şöyle dedi: "Allah aşkına, sana soracağım şeylerin cevabını ver." Bunun üzerine peygamber efendimiz: "Aklına gelenleri sorabilirsin." di ye cevap verdi. Buhayra O´na, ticaret kervanına katılışını, duru munu ve işlerini sordu. Resulullah (sav) efendimiz de, ona soru lanların cevabını veriyordu. İbn İshak´ın söylediklerine göre Pey gamber efendimizin cevapları, Buhayra´nm Tevrat´tan öğrendiği özelliklere uyuyordu. Sonra Buhayra Peygamber efendimizin sır tına baktı, onun iki omuzu arasındaki peygamberlik mührünü, Tevrat´ta anlatıldığı şekilde gördü. İncelemesini bitirdikten sonra Buhayra, Peygamber efendimizin amcası Ebu Talib´e yönelerek: "Bu senin oğlun değildir" dedi. Ebu Talib oğlumdur deyince Bu hayra: "Hayır o senin oğlun değildir. Bu çocuğun babasının ha­yatta olması mümkün değildir" diye cevap verdi. Ebu Talib; " Bu benim kardeşimin oğludur", deyince Buhayra: "Babasına ne ol du?", diye sordu. Ebu Talib de: "Anası buna hamile iken babası vefat etti", dedi. Bunun üzerine Buhayra şöyle diyerek Ebu Ta lib´e uyarıda bulundu: "Kardeşinin oğlunu al ve memleketine gö tür. O´nuYahudilerden koru. Allah´a andolsun ki, benim bildikle rimi Yahudiler bilirlerse bu çocuğa kötülük dokundururlar. Çünkü senin bu kardeşinin oğlu, ileride büyük bir insan olacaktır. O´nu hemen memleketine götür !" Buhayra´nm bu tavsiyesi üzeri ne geri götürdü ve ticaretine son verdi.[1]

Peygamber efendimizin ticaret kervanına katılışının ve Rahip Buhayra ile karşılaşmasıyla ilgili bazı rivayetleri buraya aktar dık. Buhayra´nın anlattıklarında ve bu kıssanın aslında bir garip lik yoktur. Zira peygamber efendimizin risaletle görevlendirilece ğine dair müjdeler ehli kitap kaynaklarında yeralmıştır. Buna ki­tabımızın baş tarafında da işarette bulunmuştuk. Bu kıssada doğ rulanması imkansız, ya da zor hususlar yoktur. Aksine bu, pey gamber efendimizin doğuşundan peygamber olarak görevlendiri-lişine kadar geçen zaman zarfındaki hal ve tavırları ile uyum sağ lamaktadır. O´nu gölgelendiren bir bulutun, tepesi üzerinde do laşmasında da bir gariplik yoktur. Ancak tabiatları gereği sadece maddi şeylere inanan, madde ötesi şeyleri inkar eden kimseler bunu garip sayarlar. Ancak unsurlar haberin kendisinde bulun maktadır. Peygamberlik mührü onun vücudunda zahiren görün­mekteydi. Bu mührü görenler görmüş, vasfedenler vasfetmişler-dir. Bu inkarcılar sadece maddi şeylere inanıyorlarsa işte zahiren görünen nesnel bir mühür vardı karşılarında. Bu mühür, O´nun mübarek vücudunda ayan beyan bir şekilde görünmüştü. Başka larının vücudunda böyle bir şey görülmüş değildi. Şu halde bu in-karıcılar ne diye bu hususta kuşkuya düşüyorlar?! O´nun doğrulu ğunu ispatlayan bir başka şahit de, Tevrat ve İncil´de kendisiyle ilgili olarak anlatılan özelliklerdir. Bu özellikler, Tevrat ile İn cil´in tahrife uğramasından sonra dahi varlıklarım korumuşlar dır. Her ne kadar ehli kitap, kendilerine kitaptan verilen payların büyük bir bölümünü unutmuş iseler ve kalanını değiştirmişlerse de peygamber efendimizin risaletle görevlendirileceğine dair müjdeler, varlıklarım ilan edercesine parlamaktaydılar. Büyük lük taslayan inkarcıların burunları yere sürülsün. Bu konuda şüphecilerin şüphelenmelerine de gerek yoktur.

Buhayra, peygamber efendimizin şerefli koruyucusu Ebu Ta-lib´i, Yahudilerin - diğer bazı rivayetlere göre ise Romalıların- kö tülük yapacaklarını söyleyerek korkutmuştu. Çünkü bu kötülük leri, peygamber efendimizi eziyete maruz bırakabilirdi. Buhayra´nın, hem Romalıların hem de Yahudilerin kötülük yapacakla rını söylemiş olduğu da muhtemeldir. Çünkü Romalılar arasında bulunan Hıristiyanlar Meliki mezhebine mensup kimseler, Arap lara düşmanlık göstermede pek ileri gitmekteydiler. Bunlar, Me-liklik mezhebi dışındaki bütün dinlere ve mezheplere düşman idi ler. Hatta bunlarla Mısır´daki Yakubi Hıristiyanları arasında da şiddetli bir düşmanlık vardı. Yahudilerle Hıristiyanlar arasında ki düşmanlık kadar, Melikilerle Yakubiler arasında da düşman lık vardı, hatta Melikilerle Yakubilerin birbirlerine olan düşman lıkları, Hıristiyanlarla Yahudilerin birbirlerine olan düşmanlık larından daha şiddetlidir. İki kesim arasındaki inanç, birbirine yaklaştığında düşmanlıkta birleşiyordu. Çünkü her taraf, diğeri ni yok etmeye çok istekliydi.

Yahudilere gelince, onlar Arap beldelerinde yaşıyorlardı. Me dine´de, vakti yaklaşmış olan peygamber ile kafirlere karşı medet umuyorlardı. Fakat bu peygamberin İsmail oğullarından gelme sini istemiyorlardı. Çünkü kıskançlıkları, İshak Peygamberin so­yundan başka bir kavimden peygamber gelmesini kabullenme melerine neden oluyordu.

Peygamber efendimizin sırtında bulunan Peygamberlik mü-hürü, onun iki omuzu arasında düzgün bir şekilde görülen et çı kıntısı şeklinde idi. Kimileri bu mührün elma biçiminde olduğunu söylerken, kimileri de ceylan boynu biçiminde olduğunu söylemiş­lerdir. Mührün şeklinin bir çok şeylere benzetilmesi, onun varlığı konusundaki anlaşmazlıktan değil de, o mührü görenlerin ifade lerinin değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Kimileri bu mührün hacmi bakımından benzetme yaparken, kimileri de özelliklerini anlatmışlardır. Aktardığımız bilgi, bu konudaki rivayetlerin en kısasıydı. Tirmizi, bu konuda daha uzun bir rivayet aktarmıştır. Tirmizi´ nin bu rivayetinde anlatıldığına göre rahip Buhayra Peygamber (sav) efendimizin elini tutarken şöyle demiştir:

"Bu alemlerin efendisidir. Bu alemlerin rabbinin elçisidir. Al lah bunu alemlere rahmet olarak göndermiştir ."

Buhayra´nın böyle demesi üzerine Kureyş´in yaşlılarından biri: "Bunu nereden biliyorsun?" diye sormuş, Buhayra şöyle cevap vermişti: " Siz kafile halinde buraya gelirken bütün ağaçlarla taş lar eğilip secdeye kapandılar. Ağaçlarla taşlar, sadece peygam berler önünde secdeye kapanırlar. Ayrıca ben, omuzunun aşağısında bulunan peygamberlik mührü ile onu tanıyorum ." Böyle de dikten sonra Buhayra, manastırına dönüp kafile için yemek ha zırlamıştı. [2]

Muhammed (sav); Şam´ı ve özelliklerini, ticareti ve pazarlar daki alış verişleri öğrenmek istediği bu ticari gezisinden geri dön dü. Bu seyahati esnasında onun peygamber olacağına dair müjde ler zuhur etmiştir. Kureyşli yaşlılar da onun mertebesini anla mışlardı. Zaten onu,babası gibi seviyorlardı. Rahip Buhayra, zi yafetin başlangıcında onun Kureyşiler arasında bulunmadığını görünce onları uyarmış ve onu da aralarında bulundurarak ken dilerine gelmişler, aralarındaki yaşlılardan biri; "Doğrusu Mu-hammed´in aramızda bulunmaması bizim için yüz karasıdıû" demişti. Buhayra Muhammed´i çağırarak yanına almış, onu ih-lasla ve aşırı bir şekilde sevdiğini, ayrıca ziyafetin başlangıcında sofrada bulunmayışından dolayı da pişman olduğunu hissettir­mişti.

Amcası Ebu Talib. Rahip Buhayra´nm öğütlerini tutarak çabu cak Muhammed´i Mekke´ye geri götürmüştü.

Muhammed (sav)´ın arzuladığı ve amcası Ebu Talib´in de; şef katinden, merhametinden ve letafetinden dolayı bu arzusuna ica bet ederek götürdüğü bu ticari seyahati, amcası çocukça bir arzu sanmıştı. Bu sebeple nazına dayanamadığı çok sevdiği yeğeninin bu arzusuna muvafakat göstermişti. Fakat Muhammed´în bu ar­zusunun ciddi bir dayanağı olmadığım sanmıştı. Ama çocuk dene cek yaşta olan Muhammed, bu ticari seyahatin kendisi için ciddi sonuçlar doğuracağını hesaplıyordu. Kendine güvenini arttıra cak bir işe, ticarete hazırlanmak istiyor ve geliri sınırlı olan amca sına yük olmak istemiyordu. Elinin emeğiyle kazanç sağlamak ar zusundaydı.

Öksüzlüğü, Muhammed (sav)´in kişilik ezikliğine yol açmamış tı. Çünkü Cenab-ı Allah O´nu yüceltip onurlandırmış ve O´na ik ramda bulunmuştu. Öksüzlüğünden dolayı kimse O´na kahret-memişti. O şerefli ve sevimli bir öksüzdü. Muhammed (sav), ök süzlüğü nedeniyle kazanç sağlama hususunda ciddi gayretler pe şinde olup, rabbinden başka kimseye dayanmamaktaydı. Öksüz lüğün güzel yönlerini elde etmiş, öksüzlük nedeniyle kötü durumlara düşmemişti. Artık o kendine güven duymaya başlamış, çocuk iken dahi çobanlık yaparak geçimini sağlama yoluna girmişti. Ço cukluk dönemini bırakıp ergenlik çağına eriştiğinde Mekke soy lularının mesleği olan ticarete yönelmişti. Fakat tarih, onun tica rete hangi yaşlarda başladığını kaydetmemektedir. Bazı işaret lerden anlaşıldığına göre o erken yaşlarda ticarete başlamıştır. Çünkü:

1- Ticaret kervanıyla birlikte yola çıkmaya şiddetli bir arzu duymuştu. Bunu sadece gezip dolaşmak amacıyla istediğini düşü nemeyiz. Çünkü o ciddi bir çocuktu. Eğlence düşkünü bir kimse değildi.

2- O´nun, başkalarının servetine bel bağlayan bir kimse oldu ğunu düşünmek mümkün değildir. Çünkü onun koruyucusu ve bakıcısı Ebu Talib, yoksul bir kimseydi.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Kesir, el-Bidaye Ve´n-Nihaye.

[2] Ravzuî Enf, c. 1, s. 219.


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberliğe Dair Müjdeler ve Harika Haller
Gönderen: Ceren üzerinde 27 Şubat 2021, 02:14:44
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere sunulan bu bilgilerden kardeşim...


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberliğe Dair Müjdeler ve Harika Haller
Gönderen: Mehmed. üzerinde 01 Mart 2021, 14:46:08
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberliğe Dair Müjdeler ve Harika Haller
Gönderen: Sevgi. üzerinde 02 Mart 2021, 03:10:36
Aleyküm selam. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim