๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:40:49



Konu Başlığı: Özet
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:40:49
Özet


Bu söylediklerimiz, Peygamber efendimizin savaşları hakkı nda ileri geri konuşarak onları tenkid eden, savaş ve tahriple rin peygamberlere yakışmayan işler olduğunu ileri sürenlere bir cevap niteliğindedir. Onların bu iddiaları iftiradan başka bir şey değildir. İnsanoğlu yaşadığı müddetçe başkalarına üstün gelmek için uğraşır. Bu kaçınılmazdır. İblisin büyüklük taslayarak Adem peygambere secde etmekten kaçındığı andan itibaren iyilikle kötülük arasında mücadele devam etmektedir. Saldırgan kötüler ile savunan erdemliler arasında köklü bir düşmanlık mevcuttur.

Cenab-ı Allah´ın: "Bazınız bazınıza düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin!" ayeti uyarınca Adem, zürriyeti ve: "Ihlaslı kulların hariç onların hepsini azdıracağım!" diyen îb-lis´in cennettten indikleri andan itibaren, iyilikle kötülük arası ndaki çekişme devam edegelmektedir. Kötülüğün yayılmasına göz yummak, fazilet değildir. Bu sebepledir ki, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Eğer Allah insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savup hizaya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Allah bütün insanlığa lütuf ve keremi ile muamele etmiştir." (Bakara: 251)

Peygamber efendimizin savaşmasını eleştirenler, savaşı sa dece vahşi hayvanların yemek için yakaladıkları avlarına saldı rışlarına veya işgal ettikleri ormana hücum edişlerine benzet mektedirler. Savaşı bu şekilde tasavvur etmektedirler. Aşırı derecede maddeci oldukları için savaşın, hakkı yüceltip batılı alçaltmak için yapıldığını düşünemezler. Halbuki peygamber lerden Musa´nın da, Davud´un da, Süleyman´ın ve diğerlerinin de yaptıkları savaşlar hep bu ulvi amaç uğruna yapılmıştır.

Onlar kan akıtmak maksadıyla savaşmamışlardı. Şanı yüce ve noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah bunun için de ali ve yüksek bir melekten başka bir şey göndermez.

Bu anlattıklarımızdan hareketle şu açık ve parlak gerçekle re ulaşmaktayız:

Birinci gerçek: Muhammed (s.a.v.)in savaşı, hakkı ayakta tutup batılı çökertmek için kaçınılmazdı. Onun daveti, kötülüğe karşı iyiliği alçaltmaya çağırmazdı. O ve diğer pey gamberler, davetlerinin Önündeki engel kaldırılmadıkça yolları na devam edip hakikatleri tebliğ görevlerini tamamlayamaz lardı. Engeller ortadan kalktıktan ve gerekli tebligat yapıldık tan sonra insanlar serbest bırakılır; dileyenler doğru yolu seçer, dileyenler de sapıklıklarında devam ederlerdi. "Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur." (Isra-15)

"Rabbin kullarına zulmedici değildir."(Fussilet: 46)

îkinci gerçek: Peygamber (s.a.v.)in savaşı fazilette ideal bir Örnek teşkil eden bir savaştı. Onun sayesinde insanlar, fazilet ölçülerine bağlı kalarak savaşan bir kimsenin de var olabile ceğini anlamışlardı. Kılıçlar çekilmiş olduğu halde bile, insan ların saygınlıklarına riayet edilebileceğini öğrenmişlerdi.

Üçüncü gerçek: Peygamber (s.a.v.)in ve onun yolunda yürüyüp savaş ve barış hususunda onu Örnek alanların yaptıkları savaş, ibadettir. Çünkü hakkı yüceltmek ve bu amaçla savaşmak asıl itibariyle bir ibadettir, islam´ın ibadeti, yararlı işler yapmaksızın mabedlere kapanmak değildir. Aksi ne mü´min, niyet ettiği takdirde, yaptığı her yararlı iş bir iba dettir:

Ameller niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği şey ancak kendisinedir."