๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Aralık 2009, 23:01:57



Konu Başlığı: Nadir Oğullarının Medine´den Sürgün Edilmeleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Aralık 2009, 23:01:57
Nadir Oğullarının Medine´den Sürgün Edilmeleri


Yahudiler, anlaşma gereği diyet hususunda Hz. Peygambere yardımcı olmak mecburiyetinde olmalarına rağmen, onun bu husustaki yardım isteğine cevap vermediler. Üstelik de çirkin bir tuzak kurdular. Böylece anlaşmayı ilk bozan, kendileri ol du. Artık Hz. Peygamber, onfarla bir arada yaşamanın müm kün olmadığını anlamıştı. Çünkü onlar, Hz. Peygamberin ken dileriyle yapmış olduğu muahedeyi ihlal etmişlerdi. Ama Hz. Peygamber, o ana kadar söz konusu muahedeye harfiyen riayet etmişti. Halbuki muahede ve sözleşmelerde karşılıklı hak ve yükümlülükler vardır. Tarafların ikisi de muahedenin şartları na riayet etmekle mükelleftirler. Riayet edilen, maddelerine uyulan bir anlaşma olmadan, güzelce komşuluk yapmak müm kün değildir. Bu durumda Nadir Oğullarını Medine´den sürgün etmek zorunlu bir hale gelmişti. Kaldı ki Hz. Peygambere, on ların hainlik yapacakları ve kendisine süikastda bulunacakları Allah tarafından haber verilmişti. En hafif ceza, onların Medi ne´den sürgün edilmeleriydi. Anlaşma yapan iki taraftan, yükü en hafif ve sayısı en az olanın (yani yahudilerin) Medine´den göç etmesi, sahibi olduğu arazileri de Medineliler´e bırakması gerekiyordu. Medineliler´in huzur ve güvenlik içinde yaşamala rı ancak bu şekilde mümkündü.

Muahedeyi ilk olarak bozdukları için Hz. Peygamber artık onlarla komşuluk yapamayacaklarını Nadir Oğulları´na bildirdi ve Medine´yi terketmelerini istedi. Çünkü onlar Amir bin Ümeyye ed-Damiri´nin hataen öldürdüğü iki adamın diyetini verme hususunda Hz. Peygamber´e yardım etmemiş, üstelik ona karşı ikinci defa girişimde bulunmaya yeltenmişlerdi. Hz. Peygamber onların suikasda yeltendiklerini kesinlikle bilmesi ne rağmen, onlar böyle bir komploya girişmediklerini ve böyle bir niyetleri olmadığını iddia etmişlerdi. Bu iddialar doğru olsa bile, diyet hususunda Hz. Peygambere yardım etmemekle bu muahedeyi yine bozmuş sayılırlardı. Artık muahedeye riayet etmeden Medine´de ikamet etmelerinin imkanı kalmamıştı. Hz. Peygamberin bu isteğine karşılık, Abdurrahman bin Übey bin Selül, yahudileri Medine´den çıkmamaları konusunda zor luyor ve kendilerini destekleyeceğini, savaş açıldığı takdirde de onların safında yer alıp müslümanlara karşı savaşacağını söy lüyordu.

Ibn Kesir, Tarih´inde konuyla ilgili olarak şunları söyler: Münafıklar Nadir Oğulları´na haber göndererek, yerlerinden ayrılmamalarını tenbihlediler ve onları müslümanlara karşı di renmeye teşvik ettiler. Bu konuda kendilerine yardımcı olacak larına dair söz verdiler. Böylece Nadir Oğulları´nın gönülleri rahatladı ve cesaret kazandılar. Huyey bin Alıtab da müslü manlara karşı son derecede öfkelenmiş ve Nadir Oğulları´m ce­saretli davranmaya davet etmişti. Bunun üzerine Hz. Peygam ber´e haber göndererek anlaşmalarını bozduklarını açıkça du yurdular. Böylece sadece diyet hususunda yardımlaşmayı öngö ren muahede maddesini değil, anlaşmanın tümünü bozdukları nı ilan etmişlerdi. Bu da onların, Hz. Peygamber´e savaş ilan etmeleri anlamına geliyordu. Tabii ki, bu durumda Hz. Pey gamber, hareketsiz kalamazdı. Anlaşmalara riayet etmeyen ve komşuluk ilişkilerine önem vermeyen ve üstelik hıyanet hazır lığı içinde bulunmalarına göz yumması düşünülemezdi. Dolayı sıyla Hz. Peygamber, onların Medine´den çıkmalarını emretti. Her ne kadar münafıklar gizli veya açık olarak onları destekle-mekteyseler de, Hz. Peygamber onları sürgün etmeye kararlıydı. Medine´ye vekil olarak İbn Ümmü Mektum´u bıraktı. , Ve Nadir Oğulları´na doğru yola koyuldu. Bu olay Rebiul evvel ayında başlamıştı. Beraberindeki Muhacir ve Ensar´la birlikte Nadir Oğulları yurduna gitti ve orada konaklayarak kuşatma ya aldı. Fakat Nadir Oğulları kalelerine sığınmışlardı. Hz. Pey gamber onların hurmalıklarının kesilip yakılacağını bildirince: "Ey Muhammetd Sen, insanları fesaddan ve bozgunculuktan ahkoyar ve böyle davrananları ayıplarsın. Peki bu hurmalıkla rı kesip yakmak da neyin nesi oluyor?" dediler.

Nefislerinin zayıflığı ve manevi güçsüzlükleri dolayısıyla Hz. Peygamberin bu tehdidinin gerçek olduğunu zannettiler. Oysa bu tehdit, kolayca teslim olmaları için bir taktikten ibaretti. Yoksa Haşr süresindeki ayet-i kerimelerin de ifade ettikleri gi bi, onların hurmalıkları ne kesilmiş ne de yakılmıştı.

Daha önce de anlattığımız gibi, münafıklar başlarında Ab dullah bin Ubey bin Selül olduğu halde Nadir Oğulları´na, yerlerinde durup direnmeleri için haber göndermişlerdi. Bu ha ber üzerine Nadir Oğulları da, yerlerinde kalarak direnmişler di. Sonuçta Hz. Peygamber, onları kuşatma altına almıştı. Bu münafıklar fesat ve azgınlıklarım sürdürerek yahudilere haber gönderip şöyle demişlerdi: Biz sizi müslümanlara teslim etme yeceğiz. Eğer sizinle savaşıhrsa, biz de sizin safınızda yer ala rak onlara karşı savaşacağız. Eğer Medine´den çıkarıhrsanız, biz de sizinle beraber çıkarız.

Yahudiler münafıkların bu sözlerinin doğru olduğunu zanne derek, vaadlerini ve yardımlarım beklediler. Halbuki münafık lar müslümanların arasında yaşıyor ve yahudilere hiçbir yar dımda bulunmuyorlardı. Bunun üzerine yahudiler, paniğe ka­pıldılar. Cenab-ı Allah onların kalblerine korku bırakmıştı. îşte tam o esnada, Medine´den çıkmayacakları konusunda verdikle ri sözden döndüler ve Hz. Peygamberin savaş ve kuşatmasına gerek kalmadan, şehirden çıkma konusundaki teklifini hiçbir zorluk çıkarmadan kabul ettiler. Daha önce münafıkların kış kırtması sebebiyle Medine´den çıkmaya razı olmamışlardı. Bu inatlarından vazgeçtiler ve kanlarını bağışlamasını istediler. Develeriyle taşınacak mallarını da götürmeyi Önerdiler. Resu-iullah (sav) bu önerilerini kabul buyurdu. Bunun üzerine deve lerinin taşıyabileceği kadar mallarını alıp Medine´den çıktılar.

Öyle ki, evlerinin kapılarını bile söküp develerine yüklediler ve Hayber´e doğru gittiler. Hayber kalesinde Kaynuka Oğullar´m-dan olan yahudilerle birleştiler. Bir kısmı da Şam´a gitti. Hay-ber´e gidenlerden biri de İbn Übeyy el-Hakik idi. Huyey bin Ahtab da onunla beraber Hayber´e gitmişti. Bunlar, yahudile-rin Önde gelen şahsiyetleriydiler. Yahadiler onların sözlerine itaat ederlerdi.

Nadir Oğulları yahudilerinin yaptıkları, Hz. Peygamberin onlara karşı sergilediği tutum ve Allah´ın bu konuda verdiği emirlerin çoğu, Haşr suresinde anlatılmaktadır. Nitekim bu su rede Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ı teşbih ederler. O, üstündür, hikmet sahibi dir. Kitap ehlinden inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çı karan O´dur. Oysa ey inananlar, çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah´tan koruyacağını san mışlardı. Ama Allah´ın gazabı onlara ummadıkları yerden gel di, kalplerine korku saldı; evlerini kendi elleriyle ve müminle rin elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın! Eğer Al lah onlara sürülmeyi yazmamış olsaydı, başka şekilde azap ve recekti. Ahirette onlara ateş azabı vardır. Bu, Allah´a ve Resu lüne karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah´a karşı gelirse, (bilsin ki) Allah´ın azabı şiddetlidir. İnkarcı kitap ehlinin yurt larında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip göv deleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah´ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır." (Haşr: 1-5)

Hz. Peygamber onları onaltı gece kuşatma altında tutmuş ve sonra Medine´den sürgün etmişti.

Nadir Oğulları´nın Gazası Esnasında ve Sonrasında İnen Şer´i Hükümler

Nadir Oğulları gazası esnasında ve bu gaza sonrasında üç şer´i hüküm indirilmiştir:

1- Tahribin men edilmesi: Hz. Peygamber kuşatmanın uzun sürmesinden sonra, Nadir Oğulları´na hurmalıklarını kesip ya kacağı tehdidinde bulundu. Onlar da, kendisinin başkalarını tahribatta bulunmaktan men ettiği halde, hurmalıkları ne diye keseceğini sordular ve bunun doğru bir şey olmadığını söylediler. Aslında Hz. Peygamber, bunu, onları korkutmak için bir tehdit olarak söylemiş, fakat hurmalıklarına dokunmamıştı. Onlar kalelerine sığınmış, kalenin üstünden mü´minlere taş fır latıyorlardı. Dolayısıyla onları kalelerinden indirmek gereki yordu. Ayet-i kerime, Hz. Peygamber´in hurmalıkları değil, hurmaları kesmeleri için sahabilere emir verdiğini ifade etmek tedir. Hz. Peygamber hurma ağaçlarını kesmiş olsaydı, orada hurmalık kalmazdı.

Konuyu tam olarak açıklığa kavuşturabilmek için, bununla ilgili fıkhi hükümleri anlatmamız gerekmektedir. Bu fıkhi hü kümlerin esası da, sürgün olayıyla ilgili olarak okuduğumuz Haşr suresinin ayetleridir. Genel olarak tahribatta bulunup hurmalıkları kesmenin yasaklığı Hz. Ebu Bekimin askerlerine yapmış olduğu vasiyette de göze çarpmaktadır. Hz. Ebu Bekir bütün söz ve davranışlarında Hz. Peygamber´e tabi olan bir in sandı. Onun askerlerine yapmış olduğu vasiyeti, îmanı Ahmed bin Hanbel şöyle rivayet etmektedir:

Hz. Ebu Bekir askerlerini bir sefere uğurluyordu. Başlarına kumandan olarak Yezid bin Ebi Süfyan´ı tayin etmişti. Ken disi yaya, Yezid ise atma binmiş olarak yollarına devam edi yorlardı. Yezid: "Ey Ebu Bekir, eğer sen de ata binmezsen, ben inerim" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir ona şöyle cevap verdi: "Ben binmeyeceğim ve sen de inmeyeceksin. Çünkü attı ğım adımlar Allah yolunda atılan adımlardır... Gittiğimiz yer de kendilerini manastırlara kapamış olan bazı din adamları göreceksiniz. Onlara ilişmeyin ve inançlarıyla başbaşa bırakın. Yine ilende tepelerinin ortalarını traş etmiş ve etraftaki saçla rını sarık gibi bırakmış olan bazı kimseler göreceksiniz. Bunla rın tepelerinde traş etmiş oldukları yerlere kılıçla vurun. Ben sana 10 tavsiyede bulunacağım: "Asla kadınları, çocukları, yaş lıları öldürmeyin. Meyveli ağaçlıkları ve hurmalıkları tahrip etmeyin. Mamur yerleri yıkmayın. Yemek için olmadıkça, ko yun veya sığır kesmeyin, insanların kökünü kazımayın ve hıya net etmeyin."

Resulullah´ın halifesi Hz. Ebu Bekir´in vasiyeti işte buydu. Bu vasiyeti Hz. Peygamberin yol göstericiliği ve irşadı doğrul tusunda yapmış olduğu muhakkaktı. Buna dayanarak bizler de, Hz. Peygamberin Nadir Oğulları´na ait hurmalığı kestiğini kesinlikle kabul etmiyoruz. Ebu Bekimin yapılmasını yasakla dığı bir işin, Peygamber Efendimiz tarafından da yasaklanmış olduğu kesindir. Ayrıca sürgün olayından bahseden Kur´an-ı Kerim, Nadir Oğulları´nın hurmalıklarının kesildiğinden bah­setmemiştir. Olsa olsa O, hurma ağaçlarının meyvelerini kes miş, ağaçlara hiçbir zarar vermemiştir.

Fakat bütün bu anlatılanlara rağmen fıkıhçılar, müslüman-larla müşrikler, ya da genel olarak kafirler arasında savaş kı zıştığı zaman, düşman yurdunu tahrip etmenin, yani onların ağaçlarını kesip binalarını yıkmanın ve yemek için olmasa bile hayvanlarını kesmenin, ya da genel olarak onlara zarar verme nin caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf edip farklı görüşler or taya koymuşlardır. Fıkıhçılarm çoğu bu tahribe cevaz vermiş lerdir. Çünkü savaş, geride hiçbir şeyi bırakmaz; her şeyi tah rip eder. Savaşta insanları öldürmek mubah kılındığına göre, insanlar dışında kalan hayvan ve bitkilerle diğer şeyler, kendi lerini savaşın sadmelerine karşı nasıl koruyabilirler? Fıkıhçılar bu görüşlerinde Hz. Peygamberin bazı gazalarında yapmış ol duğu olayları göz önünde bulundurmuşlardır. Şöyle ki:

1- Nadir Oğulları olayında Hz. Peygamber sahabelerine on ların evlerinin tahrip edilmesini emretmiştir. Bununla ilgili olarak Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: "Evlerini kendi elle riyle ve müzminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. İbret alın ey basiret sahipleril"

2- Hz. Peygamber sahabilerine, Malik bin Avf m köşkünün yakılmasını emretmişti. Malik, Taif de müşrik ordusunun ku mandanıydı. Ayrıca Taif kalesine mancınıkla taş atılmasını da Hz.Peygamber emretmiştir.

3- Hz. Peygamber, Taifte Sakif Oğulları´na ait bağların kök ten kesilmelerini emretmiştir. Bu emri verdiği zaman Sakif Oğulları "Bağlarımız kesildikten sonra artık biz neyle yaşa-rızV." diyerek vaveyla koparmışlardı.

Savaşın zorlu ve şiddetli olması durumunda bu gibi tahriba tın yapılacağını söyleyen çoğunluktaki fıkıhçılarm delilleri işte bu saydıklarımızdan ibarettir.

Savaş esnasında tahribatın yasak olduğunu savunan diğer fıkıhçı grubuna gelince bunlar, her ne kadar ekseriyette değilseler de, Hz. Ebubekir´in sözünü kendileri için delil edin mişlerdir. Bunlar, Hz. Ebu Bekir´in, Hz. Peygamberin sünneti dışına çıkmayacağını, onun sözlerini ve davranışlarım kendisi için rehber edinmiş olduğunu söylerler. Bu görüşte olan fıkıhçı-ların başında Şam fıkıhçısı Evzai gelmektedir. Bu, savaş zaru reti olmadıkça tahribatın caiz olmadığını söylemiştir. Örneğin, bir kaleye sığınan düşmanı ele geçirmek için kalenin yıkılma sından başka çare yoksa o zaman kalenin yıkılması caiz olur. Ya da, mesela düşman askerleri sık ağaçlarla kaplı bir ormanın arkasına sığınmışlarsa ve bu orman içinde müslümanlara tu zak hazırlama ihtimali varsa, bu durumda o ormanın kesilmesi caiz olur.

Savaş esnasında zorlayıcı bir zaruret olmaksızın düşman yurdunu tahrip etmenin caizliğine fetva verenlerin delillerine bakan bir kimse, bu delillerin mutlak caizlik ifade etmediğini görecektir. Çünkü Hz. Peygamber, Nadir Oğulları´nm kaleye sı ğınmış olduklarını ve kaleden mü´min askerlerin üzerine taş attıklarını gördüğü için evlerini yıkmıştır. Mü´minlere gelen eziyeti bertaraf etmek için, o evlerin ve kalelerin yok edilmesi zorunluluk halini almıştı. Kaldı ki bütün fıkıhçılar, zaruretle rin ancak kendi ölçüleri oranında bertaraf edilmesi gerektiği görüşü üzerinde sözbirliği etmişlerdir.

Hz. Peygamber Avf bin Malik´in köşkünün yıkılmasını, o köşkün müslümanlara karşı bir kale olarak kullanıl-masmdan dolayı emretmişti. Aynı şekilde Sakif Oğulları´na ait Taif deki kalelere de savaş zarureti nedeniyle mancı-mklarla taş atılmış tı. Yoksa maksat tahrip etmek ve bozmak değildi. Yine Hz. Peygamber, Taif de bulunan Sakif Oğulları´na ait bağların kök ten kesilmesini, o bağların üzümlerinden şarap elde edildiği için emretmişti. Şarabmsa haram olduğu bilinmektedir.

Öyle görülüyor ki Hz. Peygamber, hurmalıkların ve bağların sadece kesilmesini emretmiştir. Kendisi kesmemiştir. Yahut kesmiş olsa bile, düşmanı korkutmak için az miktarda kesmiş tir. Maksadı da onların savaşı sürdürmek yerine bir an önce teslim olmalarını sağlamaktı. Böylece canlar korunacak, kanlar akmayacaktı. Zaten müşrikler de, müslümanlann ağaçları kes meye yöneldiklerini görür görmez hemen teslim olmuşlardı.

îslam hukukunun Kitap, Sünnet ve sahabilerinin uygulama ları gibi kaynaklarına müracaat eden bir kimse, İslamiyetin tahribe cevaz vermediğim, aksine bunu yasakladığını görecek tir.

Şimdi de biraz, Nadir Oğulları´nın sürgünlerinden bahseden ayeti kerimeler üzerinde düşünelim. Bu ayeti kerimelerin her halde mutlak olarak tahribi kabul etmediklerini ve tahribe izin verecek şekilde yorumlanamayacağını göreceğiz. Kur´an-ı Ke-rim´de sözü edilen kesmeden kasıt, ağaçların kökünün değil, meyvelerinin kesilmesidir. Ayet-i kerimede buna şöyle değinil mektedir:

"Hurma ağaçlarını kesmeniz, veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde bırakmanız hep Allah´ın izniyledir. (Allah) yoldan çı kanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr: 5)

Bu ayeti kerimede geçen (lîne) kelimesinden kasıt, ağacın semeresidir, yani hurmadır. Arap lügatları da bunu doğrula maktadır. Zira (lîne) kelimesinin cem´i (lûn) dur. O da, lügatçı-ların ittifakına göre bir çeşit hurmadır. Kaldı ki, ayeti kerime, mücahitleri hurmayı kesmekle, kökü üzerinde bırakmak ara sında muhayyer bırakmıştır. Bu da hurmanın ağaç üzerinde bı rakılmasını, ya da kesilmesini icab ettirmektedir. Ayeti kerime de geçen "usûl" kelimesinden kasıt da hurma ağacıdır. Kur´an-ı Kerim´de ağacın kesilmesinin mübahlığına işaret eden hiçbir ayet bulunmamaktadır. Ayrıca Nadir Oğulları gazasıyla ilgili olarak rivayet edilen eserlerde sahabilerin hurma ağaçlarını değil de, hurmaları kestiklerini ifade etmektedirler. Rivayete göre Hz. Peygamber Ebu Leyla el-Mazini´yi Abdullah bin Selam ile birlikte Nadir Oğulları hurmalığında yarıcılık usu lüyle çalıştırmıştır. Bu, Nadir Oğulları´nın sürgün edilmelerin­den önce olmuştu. Ebu Leyla, acveyi (iyi bir cins hurma), tbn Selam ise Lünu (aşağı kalitedeki bir cins hurma) kesip toplar dı. Ebu Leyla´ya: "Niye acveyi kesip topladınT diye soruldu ğunda: "Bu, Nadir Oğullarını daha çok öfkelendirir diye böyle yaptım" demişti.

Abdullah bin Selam´a da: "Niye bunu kestin?" diye sorul duğunda, o şu cevabı vermişti: "Ben Cenab-ı Allah´ın, peygam berini onlara üstün kılacağını ve mallarını da ganimet olarak ele geçireceğini kesinlikle biliyordum. Acveyi (iyi cins hurmayı) Resulullah´a bırakmayı istedim, çünkü acve Nadir Oğulları´nın en seçkin mallarındandır."

Meyvelerin kesilmesi, ağaçların tahrip edilmesi anlamına gelmez. Çünkü neticede kesilen meyve ve hurmalar da insan lar tarafından yenilecektir.

Savaşla ilgili olarak varacağımız yıkma, yakma ve tahrip et me gibi hükümler hep şeriatın kaynaklarından ve Hz. Peygam berin savaşta yaptığı tatbikatlardan öğrenilebilir. Şöyle ki:

1- Asli hüküm, ağaçları kesmemek ve binaları tahrip etme mektir. Çünkü savaşın amacı halka eziyet vermek değildir. Sa dece zalim yöneticinin eziyetlerini bertaraf etmektir. Bu konu da birçok hadis ve eser varid olmuştur.

2- Ağaç kesmek ve bina yıkmak, düşmanın ağaçlarla binala rı siper edinip müslüman orduya eziyet vesilesi yapması duru munda, savaş zarureti olarak caiz olduğuna göre, bu gibi hal lerde îslam ordusunun, düşmana ait ağaçları kesip binaları yıkması caiz olur. Bu, savaşın getirdiği bir zaruret nedeniyle dir. Nitekim Hz. Peygamber de Sakif Oğulları´na ait Taif kale sini yıkmıştır.

3- Savaşta düşmanın yurdunu tahrip etmenin caiz olduğunu söyleyen fıkıhçılarm sözleri, bu gibi zaruretler halinde söz ko nusudur. Yoksa salt düşmana eziyet verip, onları bozguna uğ ratmak caiz değildir. Çünkü karşıdaki milletin tamamı bizim düşmanımız değildir. Düşmanımız olanlar sadece bizimle vu ruşmak için silahı ele alanlardır.



Konu Başlığı: Ynt: Nadir Oğullarının Medine´den Sürgün Edilmeleri
Gönderen: MELİKE 7D üzerinde 04 Nisan 2015, 19:03:21
Yahudiler, anlaşma gereği diyet hususunda Hz. Peygambere yardımcı olmak mecburiyetinde olmalarına rağmen, onun bu husustaki yardım isteğine cevap vermediler. Üstelik de çirkin bir tuzak kurdular. Böylece anlaşmayı ilk bozan, kendileri ol du. Artık Hz. Peygamber, onfarla bir arada yaşamanın müm kün olmadığını anlamıştı. Çünkü onlar, Hz. Peygamberin ken dileriyle yapmış olduğu muahedeyi ihlal etmişlerdi. Ama Hz. Peygamber, o ana kadar söz konusu muahedeye harfiyen riayet etmişti. Halbuki muahede ve sözleşmelerde karşılıklı hak ve yükümlülükler vardır. Tarafların ikisi de muahedenin şartları na riayet etmekle mükelleftirler. Riayet edilen, maddelerine uyulan bir anlaşma olmadan, güzelce komşuluk yapmak müm kün değildir. Bu durumda Nadir Oğullarını Medine´den sürgün etmek zorunlu bir hale gelmişti.


Konu Başlığı: Ynt: Nadir Oğullarının Medine´den Sürgün Edilmeleri
Gönderen: Sevgi. üzerinde 14 Ocak 2021, 05:26:48
Esselâmü Aleyküm. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim