๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Aralık 2009, 23:44:11



Konu Başlığı: İslam Devleti´nin Kuruluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Aralık 2009, 23:44:11
İslam Devleti´nin Kuruluşu


Hz. Peygamber (s.a.v.). Allah´ın mülkünde en çok sevdiği yer olan Mekke-i Mükerreme´den çıkıp Medine´ye hicret etti. Beyt-i Haram Mekke´de bulunuyordu ve burası vahyin iniş yeriydi. Orada aile efradı ve yakınları vardı. Hz. İbrahim´in hatıraları da oradaydı. O, bütün bunları bırakarak Medine-i Münevve-re´ye hicret etti. Bunu da, sırf Rabbinin, bir devlet kurmak için kendisine verdiği emre itaat için yaptı. Çünkü O; ruhbanlık, so yut ruhanilik veya sadece nefisleri terbiye etmek için gelme mişti. Aksine, alemlere rahmet olarak gönderilmişti. Hakkı tu tup kaldıracak, batılı çökertecek, zulmü önleyecek, insanlığı bir araya getirecek, yardımlaşmayı yayacak, bir kısım insanların diğerlerine tahakküm etmelerine sebep olan farkları yok ede cek, yeryüzünde bozgunculuğu menedecek bir devletin kurul ması gerekiyordu.

îşte bu nedenle peygamber (s.a.v.)birbirlerini kötülüklerden uzaklaştıracak, hayır ve iyilikte birbirleriyle yardımlaşacak inançlı, insanlardan teşekkül eden bir devlet kurabileceği Me dine´ye hicret etti. Üzerine bir devletin kurulduğu bir şeriat ge tiren bütün peygamberler de böyle yapmışlardı. Nitekim Hz. Musa da böyle bir yol izlemiştir. Kendi kavmine dayanarak, hakkı tutup kaldıracak bir devlet kurmak için, Firayun´un di yarım terketmiş; bu işi tsrailoğullarıyla birlikte yapmaya, onla rın arasında onur ve haysiyet ruhunu geliştirmeye çalışmıştı. Adalet, merhamet ve kardeşlik sevgisi bulunmayan kalpte, onur ve haysiyet de bulunmaz. Onurlu ve haysiyetli insan, başkalarına insaf ve merhamet eden kimsedir. Alçak kimse ise, başkalarına zulmeden, onlara acımayan, hatta onlara kin ve düşmanlık besleyen kimsedir. Musa (a.s), zillet ve alçaklıklara maruz kalan tsrail oğullarına güç ve onur kazandırmak, bu ru hu onlara aşılamak istiyordu. Ama kendisine şu cevabı verdi ler: "Sen ve rabbin gidin, savaşın. Doğrusu biz, burada oturuculariz."(Maide: 24)

İsa (a.s.)ın da şöyle dediği nakledilir: "Kayser´in (Roma im paratorunun) hakkını Kayser´e; Allah´ın hakkını Allah´a ver." îsa peygamber hiç kimseyle savaşmamış ve bir devlet kurma mıştır. O, insanları erdem, sevgi ve ruhaniyete çağırmıştır. Bu çağrısını Yahudilerin sebebiyet verdikleri katı bir maddecilik ortamında yapmıştır. Yahudiler, kendileri dışındaki kimselerle atışıyorlardı. Ama Bizans imparatorluğuna boyun eğiyor, o im paratorluğa karşı baş kaldıramıyor ve itaat ediyorlardı. Cenab-ı Allah´ın da ifade buyurduğu gibi, aşağılanmaya ve alçak bir konumda bulunmaya razı oluyorlardı: uNerede bulunsalar -Al lah´ın ve insanların himayesinde bulunanlar müstesna- onlara alçaklık damgası vurulmuştur." (Al-imran: 112)

Hz. îsa (a.s.) bir devlet kurmak için çalışmamış, fakat güç süzlere karşı kin ve düşmanlık gösteren, güçlülere boyun eğen, jurnalcilik ve bozgunculuk yapan katı yürekli bir toplum ara sında kardeşlik, sevgi ve merhamete çağıran bir kimse olmuş tur. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise, bir fetret devrinden sonra er demli bir devlet kurmak için gelmiştir. Çünkü o, peygamberle rin sonuncusudur. O ilahi nübüvvet sarayında kurulan son köşktür. Merhametini, imanlı bir cemaate bırakması gerekiyor du. Risalet tebliğcisinin kendisi olması gerekiyordu ki, tebliğ den sonra risalet yolunda çıkan engellere karşı dirensin; risale-te davet ve prensiplerini yaymak hususunda rahat bir ortam bulsun. Risaiet, emaneti omuzlayan bu ümmet ve islamı koru yan bu devlet vasıtasıyla diğer nesillere intikal etsin.

Hz. Peygamberdin hayatında kendi çabasıyla, vefatından sonra da sahabilerinin çabalarıyla kurulan erdemli devlette fa zilet, adalet ve eşitliğin pratik bir uygulaması yapılmış, insan lar arasındaki farklılık ve ırkçılık ruhu yok edilmiş, inanç ve Özveri ruhu yayılmış, Allah katındaki sevaplar umulmuştu. Bu da, yeryüzünde ahlaki ilkelere dayalı erdemli bir devletin kurulabileceğini iddia-edenler için, bunun, tatbiki imkansız bir düş olmadığı, aksine hakikati sabit olan gerçek bir iş olduğu husu sunda kuvvetli bir delildir. İnsanların hukukunu çiğnemekte ileri giden, zulüm hususunda aşırılığa kaçan kimseler, ahlak ve faziletin kişisel ilişkiler olduklarına, bunların, genel anlamda insani ve sosyal ilişkiler için temel teşkil edemeyeceklerine ina nırlar.

Dinin, sadece insanla Allah arasında bir ilişki olduğuna, yal nızca mescidlerde, kiliselerde ve havralarda mahsur bulundu ğunu iddia edenlere karşı, Medine´de bir îslam devletinin ku rulmuş olması, kuvvetli bir delildir. Zira din, onların iddia et tikleri gibi olsaydı, Hz. Peygamber, hicret etmez, Mekke´de kal maya razı olur müşriklerden, inançlarına ilişmemelerini iste mekle yetinir ve kendisi de onların inançlarına ilişmezdi. Müş rikler de belki bu hale razı olurlardı. Zaten onlar, Hz. Peygam-ber´in iyi bir ahlaka, doğruluğa, şerefe ve yüksek bir nesebe- sa hip olduğunu biliyorlardı. Ama Hz. peygamber´in risaletinin et kisi bundan daha büyük ve pratiği bundan daha kapsamlıydı. "Dün, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir" diyenlerin sözü biz ce de doğrudur; ancak bu ilişkiyi umumi ve kapsamlı bir ilişki olarak görüyoruz. Bu, sadece namaza ve oruca özgü bir ilişki değildir. Bu, Allah´ın kullarına -renkleri ve ırkları ne olursa ol sun- merhamet etmesini ve aralarında adaletle hükmetmesini gerektiren bir ilişkidir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur muştur: "Sizden biri, bir şeyi sevdiğinde onu Allah için sevme diği takdirde iman etmiş olmaz!"

Tatbik edilen adalet, zulmün ortadan kaldırılması, insanlar arasında merhamet ve eşitliğin yayılması gibi, içinde toplumun çıkan bulunan her hayırlı iş, Allah rızası için yapıldığı takdirde bir ibadet olur. Arabulucu olan ve problemleri halleden bir kim se, Allah için niyetini halis kılmadığı, yüce ve kudretli Allah´ı razı etmek için insanlara fayda vermeyi istemediği takdirde, işinde başarılı olamaz.

Erdemli bir devletin kurulması için en uygun topluluklar dan biri, Arap toplumudur. Bu devletin esaslarını Cenab-ı Al lah Kur´an-ı Kerim´de koymuş ve ayrıca güvenilir elçi vasıtasıy la da tatbik alanına koymuş ve açıklamıştır. Rasülullah (s.a.v.), ilahi ahkamı uygulama hususunda gerekli yolu çizmiş namaz, oruç, hac ve zekat gibi farz ibadetleri açıklamıştır.

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah bu devlet için, aileden cemaate, savaşta ve barışta insani ilişkilere kadar bü tün detaylarıyla işi ele alan bir toplum oluşturmanın temelleri ni atmıştı. Bu arada kısaca islam devletinin sosyal ve uluslara rası hedeflerine işaret etmek istiyorum. Bu hedeflerin ilki, bi reyleri eğitmektir. Bu bireylerden, İslama uygun gruplar oluş turulacak, bu gruplardan da bir toplum meydana gelecektir. Toplumu kötülüklerden arındırmak için ibadetler farz kılınmış hükümleri infaz edilmiştir. Amaç, iyi kimseleri, kötülerin şerle rinden korumaktır. Örneğin namazın amaç ve sonuçlarını açık larken, Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki na maz, hayasızlıktan ve fenalıktan korur. Allah´ı anmak ne bü yük Şeydir" (Ankebut 45)

Nefsi temizlemek, ruhun hakimiyeti altına koymak, iradeyi güçlendirmek için de oruç farz kılınmıştır. Oruç tutan mümin, heveslerine esir olmaz; aksine aklı şehvetine egemen olur.

Müslümanların birbirleriyle tanışmaları, rahman´ın sofra sında durarak vicdanların temizlenip süslenmesi için, hac iba deti farz kılınmıştır. Zenginin yoksula yardım etmesi ve insan ların uyum içinde yaşaması için zekat farz kılınmıştır. Ruhu te mizleyip arındırmak, sosyal ilişkileri geliştirmek, merhamet ruhunu kalplere yaymak ve insanlar arasında yardımlaşma duygusunu geliştirmek yoluyla toplum, olumlu bir şekilde te­mizlenip arındırılmıştır.

İslamiyet, erdemli bir aileyi oluşturmayı hedeflemiştir. Çün kü aile, sosyal yapının çekirdeğidir. Sosyal yapıyı kurmak için dikilen ilk sütundur. Bu sebeple Kur´an-ı Kerim, aileyle ilgili hükümleri açıklamış karı-koca, baba-evlat arasındaki hak ve yükümlülükleri izah etmiştir.

İbadet ve muamelelerle ilgili şer´i hükümler özet olarak gel dikleri halde, o hükümleri Hz. Peygamber sadece sözle değil, aynı zamanda uygulamayla da açıklamıştır. Ama aileyle ilgili hükümler Kur´an-ı Kerim´de Cenab-ı Allah tarafından konul muştur. Eşlerin birbirine karşı yükümlülüklerini, ailevi ilişki leri, bir afete uğramaları halinde bu ilişkileri tedavi etmenin yollarını beyan buyurmuştur. Miras boşanma ve bunlarla ilgili hükümleri tüm detayları ile birlikte açıklamıştır.

Bütün bunlar, şeriati, asli konumundan saptırmak, Allah´ın kitabında yer almayan bir aile düzenini ortaya koymak isteyen kimselere karşı bir hüccettir. Böyle bir aile nizamı Allah tara fından kabul edilmez. Çünkü bu, ailenin önemini ve hürriyetini bilmeyen kimseleri taklid ederek bulunmuş olan bir nizamdır.



Konu Başlığı: Ynt: İslam Devleti´nin Kuruluşu
Gönderen: Ceren üzerinde 10 Şubat 2021, 01:35:43
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere sunulan bilgilerden kardeşim...