๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Aralık 2009, 23:31:17



Konu Başlığı: Bi´setten Sonra Peygamberimizin İbadeti
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Aralık 2009, 23:31:17
Bi´setten Sonra Peygamberimizin İbadeti


Buraya kadar naklettiğimiz ifadeler, Peygamber efendimizin bi´setten Önce ne şekilde ibadet ettiğini doğru, ya da doğruya ya kın bir şekilde bize bildirdi. Bu ibarelerden anlaşıldığına göre o, Cenab-ı Allah´ın rızasını talep etmek için kendini ibadete vermiş­ti, ibrahim peygamberin şeriatını baştan sona bilmiyor olsa da Al lah´ın rızasını kazanacak kadarını biliyordu. Onun nefsi, kötü lüklerden arınıp temizlendiği için, gerçekleri idrak ediyor, ihlaslı olduğu için de ilhama mazhar oluyordu. İbrahim peygamberin şe riatının dosdoğru fıtrata ve toleranslı Hanif dinine uygun olduğumı anlamış, bu nedenle mezkur dini tercih etmiş ve ona göre hare ket etmişti.

Yüce Allah´a yönelik ibadet, onun kalbini ve nefsini, varlığını ve davranışlarını kaplamıştı, şaşkınlığını giderecek ve kendisine doğru yolu gösterecek bir kitap gelmeden o bu yola koyulmuştu. Yolunu aydınlatacak ve hükümleri ayrıntılarıyla anlatacak bir kitabı bulmadan da sırat-ı müstakime yönelmişti. Şüphesiz ki o, Kur´an-ı Kerim gibi muhkem bir kitabın hidayetine kavuştuktan sonra yolunu daha da doğrultmuştu. Cahiliyet döneminde, risa-letle görevlendirilmeden önce Rabbine yaptığı ibadet sayesinde kalbinde temiz bir tohum filizlenmişti. Çünkü o tohum temiz ve verimli bir toprağa düşmüştü. O toprak daha önce sulanmamış ve bakım görmemişti. Buna rağmen o toprağa düşen tohum filizlen miş, yemiş verecek bir kıvama ulaşmıştı. Muhammedi bi´setten sonra o tohuma su verilmiş gerekli bakımı yapılmış, böylece o top raklar kabarıp nemalanmış, çiçekler saçmış ve meyve vermişti. O meyveler idrakli ve ihlaslı bir kalpte görülmüştü. Temiz ve ihlash kalbiyle Peygamber efendimiz, yüce Rabbine yaklaşmış; O´nun şeriatını Öğrenmek ve kesintisiz vahyine kavuşmakla Rabbine doğru mesafeler katetmişti. Böylece o, yüce Allh´a en çok ibadet eden bir kul olmuştu. Allah´ı ve şeriatini tanıdıkça Rabbine daha çok ibadet ediyor, O´ndan daha çok korkuyor, O´nu daha fazla razı etme gayreti güdüyordu. Ebu Zer (ra), Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Ben sizin görmediklerinizi görüyor, sizin işitmediklerinizi işi tiyorum. Gök çatırdadij çatırdaması da gerekir. Çünkü gökte dört parmaklık bir boşluk kalmamıştır ki, orada bir melek bulunma sın ue o meleklerin hepsi Allah´a secdeye varmışlardır. Allah´a ye­min olsun ki, benim bildiğimi sizler bilseydiniz az güler, çok ağ-lardınızl"

Mü´minlerîn anası Hz. Aişe´den, Peygamber efendimizin iba detinin nasıl ve ne şekilde olduğu sorulduğunda, o şu cevabı ver mişti:

"Resulüllah (sav) o kadar çok oruç tutardı ki, ´artık orucunu hiç açmayacak´ derdik. Yine o kadar zamanlarını oruçsuz geçirirdi ki, ´artık hiç oruç tutmayacak´ derdik. Yine geceleri çokça namaz kılardı. Onu her gördüğünüzde, namaz kılar vaziyette görürdü nüz. Yine geceleri o kadar çok uyurdu ki, onu her gördüğünüzde sanki uyku halinde görürdünüz."

Buharı ile Müslim´in "Sahih"lerinde rivayet olunduğuna göre, Peygamber efendimiz o kadar çok namaz kılardı ki, bu yüzden ayakları şişerdi. Kendisine" "Allah senin geçmişteki günahların ile bundan sonra işleyeceğin günahları bağışlamamış mıdır?" di­ye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Şükredici bir kul olma yayım mı?"

Buhari ve Müslim´in ´Sahihlerinde Ebu Derda´mn şöyle dediği rivayet edilir:

"Resulüllah (sav)la birlikte çok sıcak günlere denk gelen bir Ra mazan ayında sefere çıkmıştık. Aramızda Resulüllah´tan ve Ab dullah bin Revaha´dan başka oruçlu bir kimse yoktu."

Yine Buhari ile Müslim´in "Sahih"lerinde Alkame´nin şöyle de diği rivayet edilir:

"Hz. Aişe´ye: "Resulüllah´in ibadet için ayırdığı özel günleri var mıydı?" diye sorduğumda bana şöyle cevap vermişti: "Hayır.. Onun ameli devamlıydı (yani ibadete devam etmekten hoşlanır dı.) Hanginiz Resulüllah´ın yapabildiğini yapacak güçtedir?!."

Peygamber efendimiz ibadete devam etmeyi, ibadetten kopma mayı ister ve bundan hoşlanırdı. Kendisine ağır bile gelse ibadeti ne devam ederdi. O mü´minlerden ibadetlerini devam ettirmele rinden başka birşey istememişti. Az da olsa, sürekli yapılan iba detleri tavsiye ederdi. Bu nedenle bir hadis-i şeriflerinde şöyle bu­yurmuştu:

"Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı ola nıdır. "

Çünkü az bile olsa, ibadete devam etmek, mümin kimseye sü rekli olarak Allah´ı hatırlatır. Yüce Allah´ı hiçbir zaman için unut turmaz. Bu gibi kimselerin kalbinde her zaman Allah vardır. İşte o kimselerde, Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifi tahakkuk etmektedir. "Allah´a, O´nu görüyormuşçasına ibadet et. Sen O´nu görmesen de O muhakkak seni görür."

Yine bu cümleden olmak üzere Peygamber efendimiz şöyle bu yurmuştur:

"Allah, amellerin devamlı olanını sever."

Resulüllah (sav) mü´minleri, namazı ve kıraati hafifletmeye, zayıf kimselerin rahatlıkla güç yetirebilecekleri şekilde kıldır maya davet ederdi. Sahabilerinden birinin cemaata imamlık ederken kıraati uzattığını ve onlara zahmet verdiğini görmüş ve ona: "Sen fitneye düşürücüsün!" demişti. Çünkü imamlık eden kimsenin namazı uzatması, cemaat içinde bulunan güçsüz ve za yıf kimseleri fitneye düşürür.

Ama Peygamber efendimizin kendisi geceleyin namaz kılarken nefsine ağır gelecek kadar namazı uzatırdı. Çünkü o, hiçbir kim senin güç yetiremeyeceği işlere güç yetirebilirdi. Onlara namaz kıldırırken kendilerini zahmete sokmayacak şekilde namaz kıldı-rırdı. Bu hususta Avf bin Malik şöyle demiştir:

"Resulüllah (sav)´la beraberdim. Ağzını misvakladı, abdestini aldı, sonra kalkıp namaza durdu. Ben de onunla birlikte namaza durdum. Bakara suresini okumaya başladı. Rahmet ayetleri gel diğinde durur ve Allah´tan rahmet dilerdi. Azap ayetlerine geldi ğinde ise durur ve azaptan Allah´a sığınırdı. Sonra rükua varıp kıyamda durduğu kadarıyla rükuda bekledi. Rükudayken şu du ayı okudu:

"Ey ceberut ve melekutun sahibi olan, yücelik ve azamete malik bulunan yüce Allah´ım! Sen noksanlıklardan münezzehsin. Bu duayı okuduktan sonra secdeye vardı. Secdede de aynı duayı oku du."[1]

Peygamber efendimiz ibadet ederken devamlı zikirde bulunur ve sürekli Kur´an okurdu. O mü´minleri Kur1 an okumaya teşvik eder ve Kuranı ashabından dinlemeyi arzulardı. Kur´an´m aslın da kendisinin kalbine nazil olduğunu hatırlattıklarında onlara: "Ben Kur´an´ı başkalarından dinlemeyi daha çok severim" derdi.

Peygamber efendimizin bizzat kendisinin açıkladığı Kur´an-ı Kerim´in, tavsif edip insanları davet ettiği ibadetinin devamlılığı nın yanısıra o, namaz kılmak veya umumi irşatta bulunmak gibi görevleri yapmadığı zamanlarda da Cenab-ı Allah´ı sürekli olarak düşünür, O´nun yarattıkları üzerinde tefekkür ederdi. Böylece Rabbinin ululuğunu ve hakimiyetinin mükemmelliğini daha iyi bir şekilde idrak ederdi. Kendisine vahiy gelmeden önce başladığı tefekkür ibadetinden asla kopmamıştı. Hatice anamızın oğlu Hind bin Ebi Hale bu hususta şöyle demiştir:

"Resulüllah (sav) mütemadiyen hüzünlü idi. Devamlı tefekkür halindeydi. Asla rahatı yoktu." Sürekli istiğfar içindeydi. Çünkü istiğfarda bulunmak, asıl itibariyle bir ibadettir. İstiğfarda bulunan kimse, Rabbine sığınmanın vacibliğini hissederek kendi iba detinin noksanlığını idrak eder. Kişinin kendi amelini az görmesi, Allah´a muhtaç olduğunu hissetmesine yol açar. O´na yaklaşma nın zorunluluğuna, azamet ve celalini düşünmesine neden olur. İşlediği ameller ne kadar çok ve büyük olursa olsun, Allah´a nis-betle Önemsenmeyecek kadar küçük olduğunu hisseder. Yaptığı iyilik ve haseneleri çok gören kimse, Allah´ı minnet altına almak istemiş gibi olur. Ama istiğfar ve Allah´a sığınma şuuruna vakıf olmak, insanı bu yanlış düşünceden uzaklaştırır. Mutasavvıflar, taat ehli kimselerin dahi işlemiş oldukları iyilik ve haseneleri çok görmelerine kızarlar. Hatta bazı mutasavvıflar, kişiyi Allah´a karşı zelil kılan ve ondan af dilemeye yönelten masiyetleri, sahibi ni şımartan taatten daha üstün görürler. Hikmet sahibi bazı sufi-ler şöyle demişlerdir:

"İnsanda zillet meydana getiren günahlar, insanı nazlandıran taatlerden daha hayırlıdır."

Yine bu anlamda şöyle denilmiştir:

"İnsanda zillet ve kırıklık meydana getiren günahlar, naz ve if tihar meydana getiren taatlerden daha hayırlıdır."

Abidlerin efendisi olan Peygamber efendimiz, işlediği hayır ve hasenelerle, yaptığı ibadetleri, istiğfar kalesinin içinde muhafaza etmişti. Yaptığı haseneleri ve ibadetleri asla çok görmemişti.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kadi Iyaz, eş-Şifa, c. 1, s. 85.



Konu Başlığı: Ynt: Bi´setten Sonra Peygamberimizin İbadeti
Gönderen: Ceren üzerinde 25 Şubat 2021, 01:58:20
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun paylaşım dan kardeşim...