๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:14:36



Konu Başlığı: Belgeye Bir Bakış
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Aralık 2009, 17:14:36

Belgeye Bir Bakış


Hz. Peygamber (s.a.v.) efendimizin, muhacirlerle ensar ve müminlerle yahudiler arasında fark bulunmaksızın Medine-i Münevvere ahalisi için yeni bir toplum tanzim ederken dayan dığı bu belge üzerinde şu mütalaalarda bulunmamız mümkün dür:

a- Medine-i Münevvere´de kurduğu yeni düzen gereğince Hz. Peygamber, belgedeki hükümleri uygulama yetkisine sahip ilk lider olmuştu. Bu nedenle de yahudiler içinden her hangi bir grubun, kendisinden izinsiz olarak savaşa çıkmalarına izin ver memişti. Bununla hayrı elde etmek, şerri bertaraf etmek, dü rüst davranmak, kötülük ve düşmanlık hususunda yardımlaş-mamak esası üzerine kurulması istenen Medine toplumu, du rumunu sarsacak bir tehlikeye düşmekten kurtulmuştur.

b- Medine´de oturan yahudiler, bu belge uyarınca tek statü ye tabi reaya olmuşlardı. Başkalarından ayrı olarak, sadece kendilerine uygulanan özel hükümler olmayacaktı. Ama bunun yanında dinlerini muhafaza edebileceklerdi. İnançlarına saygı gösterilecekti. Kimse onlara haksızlık etmeyecekti. Allah´ın hükmüne tabi olacaklardı. Gerekli durumlar dışında Hz. Peygamber, onların arasında çıkan davalara bakmayacak ve hü küm vermeyecekti. Onlara uygulayacağı idare tarzını Cenab-ı Allah şöyle açıklıyordu:

"Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, yahut onlardan yüz çevir; yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Allah, adil olanları sever/´ (Maıde: 42) Bu ayet gösteriyor ki, yahudiler; canla rın dokunulmazlığı, zulmün haramlığı gibi kamu düzeniyle ilgi li hükümlere uymakla yükümlüdürler. Ama Hz. Peygamber özel durumlarına karışmayacaktı. Kendileri gelip müracaatta bulunmadıkları takdirde, şahsi davaları, Hz. Peygamber, tara fından hükme bağlanmayacaktı. O dilerse hüküm verecek; di­lerse bundan kaçınacaktı. Bu nedenle Medine yahudilerinin, ahkam bakımından zımmiler gibi olduklarını söyleyemeyiz.

c- Peygamber efendimizin Medine halkıyla yaptığı anlaşma, aşiretler arasındaki yardımlaşma esasına dayanıyordu. Her aşiret, kendi aralarındaki güçsüz adamlarını koruyacak, birbir lerine iyilikte bulunacak, esir düşen adamlarının kurtuluşCfîd-yesini ve ölülerin diyetlerini vereceklerdir.

Bu da düşmanlık Ve intikam ölçüleri çerçevesinde değil de iyilik ölçüleri çerçevesinde her şahsın, kendi ailesi için hürmete layık muhterem bir varlık olduğuna işaret ediyor.

d- Aşiret içindeki dahili yardımlaşma yanında, bütün mü minler, hatta toplum, mazluma yardım hususunda da el ele ve receklerdir.

Bu hüküm, kısasa dair nassm nüzulü esnasında ortaya çıktı. Buna göre müminlerin hepsi, kısasta maktulün velilerine yar dımcı olacaklardır. Bir hadise çıkaran veya kin, düşmanlık sa çan kimsenin meydana getirdiği zararı ortadan kaldırmak için, toplum bireyleri elbirliği edeceklerdir. Bu faziletli yardımlaşma sayesinde, toplumun, yararına olan ve ona fayda getiren zarar ları ortadan kaldıran davranışlar desteklenmiş oluyordu.

Bu anlaşmaya göre, Hz. Peygamber´in düşmanları yahudiler tarafından da düşman olarak bilinecekti. Bu sebeple Kureyşliler ve yardımcıları, yahudiler tarafından desteklenmeyecek-ti.Yahudiler, müşriklerle dostluk kurmayacaklardı. Çünkü müşrikler, hem Allah´ın, hem de onların düşmanlarıydılar. Bu anlaşma ise, müslümanı ve yahudisiyle, Medine halkını tek bir halk haline getiriyordu. Düşmanları aynı olduğu gibi, dostları da aynı olmalıydı. Böyle bir birlik sağlanmadığı sürece aynı toplum içinde yaşayan insanların güvenlik içinde olmaları mümkün değildir. Medine ehlinden bir kısmına saldıran, bütün Medine halkına saldırmış sayılacaktı. Şüphesiz ki bu hüküm, yahudileri de bağlıyordu. Çünkü muahede belgesi onlara bazı haklar tanımış ve onları bazı görevlerle yükümlü kılmıştı. Gö revlerini ihlal ettikleri takdirde haklarım da yitirmiş olacaklar dı..Çünkü haklar ve yükümlülükler karşılıklıdır.

Aynı ittifak içinde oldukları için, anlaşma belgesinde söz edilmeyen konularda da yahudilerle Hz. Muhammed (s.a.v.)in düşmanları arasında yardımlaşma yapılması doğru olmayacak tı. Hz. Peygamber, anlaşma hükümlerine riayet etti. Ama ya-hudiler de riayet ettiler mi? Cereyan eden olaylar, bu soruya cevap olarak yeterlidir. Halbuki her iki tarafın da muahede bel gesine riayet etmeleri gerekliydi. Taraflardan biri muahedenin gereklerini ihlal ederse, muahede belgesinin kendilerine tanıdı ğı haklan kaydedeceklerdi. Muahedenin ihlali, müminlere kar şı yahudilerin müşriklerle dostluk kurmaları gibi harici bir du ruma dayanırsa, bu takdirde yahudilerin, müslümanların kom şusu olma sıfatları ortadan kalkacaktı. Muahedeyi bu şekilde ihlal edenin komşuluğu bırakıp Medine´de ikamet etmekten vazgeçmesi gerekiyordu. Medine´yi terketmediği takdirde diğer tarafın -hoşlarına gitse de gitmese de- onları sürgün etme hak ları doğacaktı. Çünkü ihlalciler, artık karşı tarafın düşmanları olmuşlardı.