๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Son Peygamber => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Aralık 2009, 22:54:03



Konu Başlığı: Amr Bin As´ın Müslüman Oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Aralık 2009, 22:54:03

Amr Bin As´ın Müslüman Oluşu

Amr bin As´ın İslam´a girişi Halid bin Velid´inkine benze mektedir. Her ne kadar Halid bin Velid´in islam´a girişinde onun vahye ilişkin bazı hakikatleri idrak ettiği ve bu sebeple müslüman olduğu anlaşılmaktaysa da Amr bin As´ın İslam´a gi rişi tamamen bazı maslahatları gözetmesinden dolayı olmuş tur. Halid bin Velid´in İslam´a girerken vahyin bazı manalarını idrak etmiş olduğuna şu olay delalet etmektedir:

Halid, Peygamber efendimizin sahabileriyle birlikte namaz kılmakta olduklarını gördüklerinde onlara baskın yapmak iste mişse de bu baskını gerçekleştirememiş ve Peygamber efendi mizin Allah tarafından korunmakta olduğunu anlamıştı. Pey gamber efendimizin Araplar´la Acemler arasında yüksek bir mevkiye sahip olduğunu, şerefli olduğunu, onun şerefinin aynı zamanda Kureyşliler´in şerefi de sayılacağım anlamıştı. Ama, Amr bin As, tamamen kendisini îslam´a iten bazı zorlayıcı şart lar nedeniyle İslam´a girmiştir. Onun îslam´a nasıl girdiğini bizzat kendi ifadelerine dayanarak Vakıdi şöyle anlatmaktadır:

Amr bin As der ki: "Ben, müslûmanlıktan inatla yüzçevirici bir kimse idim. Bedir savaşında müşriklerle birlikte bulundum ve kurtuldum. Sonra Uhud savaşında bulundum ve kurtul dum. Sonra Hendek savaşında bulundum ve kurtuldum. Kendi kendime; (Allah´a andolsun ki Muhammed Kureyşliler´i yene cektir!) dedim. Halkla düşüp kalkmayı azalttım. Mallarımın başına döndüm onlarla uğraşmaya başladım. Bunun için de ne Hudeybiye´de, ne de yapılan Hudeybiye anlaşmasında bulun dum. Resulullah (s.a.v.) anlaşma yapıp Medine´ye; Kureyşliler de Mekke´ye döndüler. Kendi kendime: (Gelecek yıl Muhammed ashabıyla birlikte gelip Mekke´ye girecektir. Artık ne Mekke ne de Taif benim için oturulacak bir yer olamaz.. Buralardan çı kıp gitmekten daha iyisi yoktur!) dedim. İslamiyet´e büsbütün düşman kesildim. Bütün Kureyşliler müslüman olacak olsalar, ben hiçbir zaman müslüman olmam sanıyordum! O zaman in sanlardan, Resulullah (s.a.v.) kadar kendisine kin ve hınç bes lediğim bir kimse bulunmadığı gibi, bana göre bir fırsatını bu lup onu öldürmemden daha makbulü de yoktu. Hendek sava şından, kabilelerle birlikte döndüğümüz sıralarda idi, Kureyş-ten kavmime mensup bazı adamları topladım. Onlar, benim her husustaki görüşümü benimserler, sözlerimi dinlerlerdi. On lara: "Aranızda benim mevkiim, yerim nasıldır?" diye sordum. Onlar da: "Sen, bizim görüş sahibi, koruyucu, kendisi uğurlu ve işi bereketli bir adamımızsın!" dediler. Onlara: "Bilesiniz ki, vallahi ben Muhammed´in yolaçtığı problemin, bütün sorunları bastıracağını görüyor, bu konuda bir şey düşünmüş bulunuyo rum!*´ dedim. Onlar, nedir o düşündüğün şey" diye sordular. Cevaben dedim ki: ´Düşündüm ki Necaşi´nin yanına gidip onun yanında bulunalım. Eğer biz Necaşi´nin yanında bulunduğu muz sırada, Muhammed, kavmimiz olan Kureyşliler´i yenerse Muhammed´in eli altında bulunmamızdan, Necaşi´nin eli altın da bulunmamız bizim için daha iyi, daha yeğdir. Şayet kavmi miz olan Kureyşliler, Muhammed´i yenecek olurlarsa, hemen yanlarına döneriz. Onlardan da bize ancak hayır ve iyilik ge lir!"

îşte yerinde olan görüş budur, dediler. Onlara: Öyleyse Ne-caşi´ye hediye edilecek şeyi yanımıza alıp toplayalım" dedim.

Necaşi´ye verilecek hediyenin en makbulü ve en sevimlisi yurdumuzdan çıkan meşindi. Pek çok meşin toplayıp yükledik ten sonra yola çıktık. Nihayet Necaşi´nin yanına vardık. Allah´a andolsun ki biz Necaşi´nin yanına vardığımız sırada Amr bin Umeyye ed-Damiri de oraya geldi. Resulullah (s.a.v.) onu, Ca fer ve arkadaşlarının işi ve Ümmü Habibe binti ebi Süfyan´ı, kendisine nikahlaması için yazdığı bir mektupla Necaşi´ye gön dermişti. Amr bin Umeyye, Necaşi´nin yanına girdi, sonra dışa rı çıktı. Arkadaşlarıma: "Bu, Amr bin Ümeyye´dir. Eğer Neca şi´nin yanına girecek olursam, onu kendisinden isterim. Bana teslim ederse öldürürüm. Bunu yaptığımı, Muhammed´in elçisi ni öldürmeyi başardığımı Kureyşliler duyunca sevinirler" dedim. Necaşi´nin yanına girdim. Her zaman yaptığım gibi Önünde yere kapandım. Bana: "Merhaba hoş geldin dostum. Bana memleketinden bir şeyler hediye edecek misin?" diye sor du. Ben de: "Evet ey hükümdar! Sana bir çok meşin hediye ede ceğim!" dedim. Ve sonra da hediye edilecek meşinleri ona tak dim ettim. Meşinler, Necaşi´nin çok hoşuna gitti. Bir kısmını ayırıp devlet adamları ve kumandanları arasında bölüştürdü. Geri kalanının da belli yerine konulmasını, yazılıp saklanması nı emretti. Onun neşelendiğini görünce: "Ey Hükümdar! Ben, yanından birinin çıktığını gördüm ki o bize düşman bir ada mın elçisidir. Onu, bana teslim et de öldüreyim. Çünkü o, eşra fımızdan ve hayırlılarımızdan bazı kişileri öldürmüştür. Ben ona rastlamıştım. Boğazını sıkıp dayak attım!" dedim. Necaşi benden bu sözleri işitince kızdı. Sonra elini uzatıp burnuma öy le bir çarptı ki burnum kırıldı sandım. Burnumun deliklerin den fışkıran kan elbiseme sıçradı. Üzerime zillet ve mahcubiyet çöktü. Eğer o sırada yer yarılsaydı, korkumdan.yerin dibine gi­rerdim. Sonra kendimi toparladım.: "Ey hükümdar! Vallahi bundan hoşlanmayacağını bilseydim onu senden istemezdim!" dedim. Necaşi: "Ey Amr! Demek sen Musa ve Isa peygambere gelmiş olan Namus-u Ekber´in (Cebrail´in) kendisine gelip dur duğu bir zatın elçisini öldürmek üzere sana vermemi istiyorsun ha?! Vallahi eğer onu öldürmüş olsaydın sizden hiç birinizi sağ bırakmazdım. Resulullah´ın elçisi öldürülür mü hiç?!"dedi.

Allah, birden kalbimi ve üzerinde bulunduğum hali değiş tirdi. Gönlümü İslam´a açtı. Araplar da Arap olmayanlar da bu gerçeği tanımakta, sen ise hala muhalefet edip durmakta, ona karşı koymaktasın! diyerek kendi kendimi kınadım, Neca-şi´ye: "Ey hükümdar! O, gerçekten böyle bir peygamber midir? Sen onun böyle Allah elçisi olduğuna şehadet ediyor musun?" diye sordum. Necaşi: "Yazıklar olsun sana ey Amr! Evet ben onun Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğuna şe-hadet ediyorum. Son sözümü dinle de hemen ona tabi ol. Çün kü vallahi o muhakkak hak üzeredir ve kendisine karşı koyan herkesi yenecektir. Musa peygamberin, Firavun´a ve ordusuna galip geldiği gibi o da galip gelecektir!" dedi.

"Öyle ise, sen, benim ona İslamiyet üzerine biatimi alır mı sın?" diye sordum. Necaşi "olur" dedi ve elini uzattı. Ben de Islamiyet üzerine ona biat ettim. Necaşi benim için büyük bir tas getirtti. Burnumdan akan kanı yıkattı, bana yeni bir elbise giy dirdi. Çünkü burnuma dolan kanı silerek elbisemi kirletmiş tim. Bundan sonra Necaşi´nin yanından ayrılıp arkadaşları mın yanına vardım. Arkadaşlarım, Necaşi´nin bana giydirdiği elbiseyi görünce çok sevindiler ve: "Dostun Necaşi´den istediğin şeyi koparabildin mi?" diye sordular. Onlara: "Kendisiyle daha ilk buluşmada dileğimi ifade etmeyi uygun görmedim. Kendisi ne ikinci ziyaretimde dileğimi ifade edeceğim" dedim.

Onlar da: "Bu görüşün yerindedir. Doğru seninkidir" dedi ler. Müslüman olduğumu sakladım. Bir işim için ayrılıyormu-şum gibi arkadaşlarımın yanından ayrıldım. Doğruca gemile rin bulunduğu yere, iskeleye vardım. Orada yüklenmiş bir gemi buldum. Ona bindim. Şuaybe´ye varınca orada yükü boşalttı lar, ben de Şuaybe´den ayrıldım. Yanımda bir miktar harçlığım vardı. Bir deve satın alıp Medine´ye gitmek üzere yola çıktım. Merrüz Zahran´ı geçtim. Hedde´de bulunduğum sıradaydı ki, iki kişinin, benden biraz önce geçip bir konak yeri aradıklarını gördüm. Onlardan birisi çadırın içinde duruyor, diğeri ise ayakta durarak binek hayvanlarını tutuyordu. Dikkatlice bak tım; Halid bin Velid´miş. O´na: "Nereye ve ne için gitmek isti yorsun ey Halid?" diye sordum. O da: "Allah´a andolsun ki tu tulacak yol belli oldu. îş aydınlandı. Bu zat muhakkak ki pey gamberdir. Vallahi ben hemen gidip müslüman olacağım daha ne zamana kadar ve niçin bekleyip duracağım?! Aklı başında olan kimselerden, müslümanlığa girmeyen kalmadı. Allah´a andolsun ki biz böyle oturup duracak olursak, sırtlanların inle rinde yakalandıkları gibi, Muhammed de bizi boyunlarımız dan yakalayacaktır!" dedi.

"Vallahi ben de Muhammed´in yanına gitmek ve müslüman olmak istiyorum!" dedim. O sırada Osman bin Talha çadırdan dışarı çıktı. Bana "merhaba hoşgeldin" dedi. Hepimiz bir yerde konakladık, sonra birlikte yol arkadaşlığı ederek Medine´ye gel dik. Ebu Anbe kuyusunda, bir adamın, bize rastladığı sırada "Ya Rebah, ya Rebah!" diye bağırdığını hala unutmamışımdır. Adamın bu sözünü hayra yorduk ve kazançlı çıkacağımızı an­layarak yolumuza devam ettik. Adam bize tekrar bakıp: "Mek ke, artık şu ikisinden sonra idare ve kumandasını ele vermişti!" dedi. Onun böyle söylediğini kulaklarımla işittim. Sanırım ki o, bu sözüyle beni ve Halid bin Velid´i kasdetmişti. Adam, he men ardına dünüp koşarak mescide kadar gitti. Zannımca bi zim geldiğimizi Resulullah (s.a.v.)e müjdelemeye gitmişti. Zan ve tahminim de doğru çıkmıştı. Harre mevkiinde develerimizi ıhtırdık. Üzerimize temiz elbiselerimizi giydik. Sonra ikindi ezanı okundu. Kalkıp Resulullah´ın yanına vardık. Yüzü parıl parıl parlıyordu. Müslümanlar, çevresini sarmışlardı. Bizim müslüman olmamıza sevinmekteydiler. Resulullah (s.a.v.) efen dimiz bizleri görünce tebessüm buyurdu. Önce Halid bin Velid biat etti, müslüman oldu. Sonra Osman bin Talha biat etti, müslüman oldu. Sonra da ben vardım. Vallahi kendimi birden Resulullah (s.a.v.)in önüne oturmuş buldum. Kendisinden utandığımdan dolayı başımı kaldırıp yüzüne bakamadım. "Ya Resulullah! Sağ elini aç da sana biat edeyim!" dedim. Resulul lah elini açınca ben de biat ettim. Ve: "Geçmişteki günahları mın bağışlanıp affedilmesi için dua et" dedim. Resulullah (s.a.v.) efendimiz de şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki İslamiyet da ha önce olanları silip yok eder. Hicret de, daha Önce olanları si lip yok eder."

Vallahi, müslüman oluşumuzdan itibaren mühim işlerde Resulullah (s.a.v.) efendimiz beni ve Halid bin Velid´i ashabı nın hiç birinden ayırmadı."

Bu hadisi bütünüyle uzun uzadıya naklettik. Ancak son kıs mını silip atmayı isterdik. Bu kısımda güya Resulullah (s.a.v.) efendimizin Halid bin Velid´le Amr bin As´ı diğer sahabilerden ayırd etmediğine dair bir yemin vardır. Öyle sanıyoruz ki eğer bu yemin gerçekten Amr bin As´a ait ise, o, bu yemininde sadık değildir. Çünkü onlar müslüman olduktan sonra Mu´te, Tebuk gazveleri Mekke-i Mükerreme´nin fethi, Hevazin ve Huneyn sa vaşları vuku bulmuştur. Bu savaş, gazve ve fetihlerde Peygam ber efendimiz Halid bin Velid´le Amr bin As´ı; Ali bin ebi Ta-lib´e, Zübeyr bin Avvam´a, Ebu Ubeyde Amir bin Cerrah´a, Sad bin Ebu Vakkas´a denk tutmamıştır. Yoksa ne diye Mu´te sava şında bayrağı ilk önce Abdullah bin Revaha´nm, sonra Zeyd bin Harise´nin, sonra Cafer bin ebi Talib´in taşımasını emretmişti?! Bayrağı taşıyacak kimse kalmadıktan sonradır ki Halid bin Ve lid bayrağı eline alıp taşımaya başlamıştı.

Bu yeminin mahiyeti ne olursa olsun, bizzat Amr bin As´ın İslam´a giriş hikayesinden de ve kendisinin bu konuda söyle diklerinden de anlaşıldığı gibi kendisiyle arkadaşları evvel emirde bir çıkar uğruna müslüman olmuşlardır. Fakat bilahare iman sevgisi kalplerine yerleşmişti. Şu Amr bin As değil midir ki: "Bütün Kureyşliler müslüman olsalar dahi ben müslüman olmam!" demiş, sonra da Necaşi´yi mü´minlere karşı kışkırt ması için kavminden bazı adamlarla birlikte Habeşistan´a git meyi önermiştir! Fırsat bulduğu takdirde Resulullah (s.a.v.)in Necaşi´ye gönderdiği elçisi Amr bin Umeyye ed-Damiri´yi Öldür mek istemiş, bu sebeple de Necaşi onu tokatlayarak burnunu kırmıştı. îşte bu tokat onu uyararak hakka yöneltmişti. Ya da Necaşi´nin gazabı onu ikaz ederek İslam´a yöneltmişti. Onun anlattığı olaylarda Peygamber efendimizin Allah tarafından ko runmuş olduğunu müşahade ettiğini delalet eden herhangi bir şey yoktur. O böyle bir şey görmüş değildir. Bu sebeple deriz ki onun İslam´a girişi dünyevi çıkar uğruna olmuştur. Belki de İs lam´a girdikten sonra kalbine İslam nuru ve sevgisi nüfuz et miş, bundan sonra kuvvetli bir imana sahip olmuştur.

Bizim bu konuda tercih edeceğimiz görüş budur. Amr bin As´ın kıssasında yer alan ifadelerden anlaşıldığına göre o sa vaşta ön sıralarda yer almaz, kendisini tehlikeli yerlere git mekten alıkoyarimş.

Bedir Savaşına müşriklerle beraber katılmış ancak kendini kurtarmıştır. Uhud savaşına, Hendek savaşına katılmış yine kendini kurtarmıştır. Öyle anlaşılıyorki o hiç bir kimseyi öldür memiş ve müslümanlarla karşı karşıya gelip savaşmamıştır. Ancak savaşlarda strateji tayin etmiş, ya da savaş için gerekli tedbirleri almıştır. Nitekim hidayet önderi Ali bin ebi Talib ile Muaviye´nin savaşında da, asilere karşı yapılan savaşta da hep tedbir almış ve strateji tesbit etmiştir. Onun ve Halid bin Ve-lid´in diğer sahabilere nisbetle işgaletmiş oldukları sahabilik mertebesi hakkında gerekli açıklamalar ileride verilecektir.