๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2011, 14:47:25



Konu Başlığı: Sizden Gelenler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2011, 14:47:25
Sizden Gelenler

Sanki bu köşedeki yazı benim için yazılmış

Allah’ın selamı siz “Semerkand Aile” çalışanları ve okuyucularının üzerine olsun. Semerkand Aile’yi her ay severek okuyoruz. Dergide keramet mi vardır nedir? Her ay yayımlanan yazıların bazıları mutlaka benim problemlerime çare oluyor. O ayki derdim, sorunum veya merak ettiğim konu neyse mutlaka ona bir cevap buluyorum. “Sanki bu köşedeki yazı benim için yazılmış” demekten kendimi alamıyorum. Allah sizlerden razı olsun. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Nermin Cin / Eskişehir

Yeni evlilerin yoluna ışık tutuyor

Sizleri selamların en güzeliyle selamlıyorum. 99 yılından itibaren dergilerizi takip ediyorum. Şu an 20 yaşındayım ilk yıllarda yaşım gereği çok ilgimi çekmiyordu. Ta ki çocuk ekini yayınlayana dek. Evde kardeşimle bir hengame kopardı “ilk ben okuyacağım” diye… Neyse 2005 yılında Semerkand Aile dergisiyle çocuk eki kardeşime kaldı. Aile dergimize bayılıyorum. Özellikle benim gibi yeni evli arkadaşların yoluna ışık tutuyor. M. Saki Erol’un yazıları kalbimize nakşediliyor.

Nermin Sevcan / Çorum

“Acizin Yakarışı” adlı yazısına hayran kaldım

Değerli aile dergisi çalışanları, dergimizi okumaya başlayalı 1 yılı geçiyor. Bana da önceleri biraz hafif geliyordu ama şimdi artık benimsedim ve çok beğenerek okuyorum. Prensip olarak her ay baştan sona okumaya gayret ediyorum. Bizleri her konuda bilgilendirdiğiniz için Allah sizlerden razı olsun. Temmuz sayısını da beğenerek okudum ve en son amatör kalemlerde Şeyma Aslan kardeşimizin “Acizin Yakarışı” adlı yazısına hayran kaldım. İnşallah bizler de kendimizi oradaki “Ben” gibi değiştirebiliriz. Rabbim sizlerden razı olsun sizlerden ve tüm okuyuculardan dua istiyorum. Allah’a emanet olun selam ve dua ile…

Leyla Akkanat / İstanbul

Amatör Kalemler

Nimettensin...

Bulutlu bir güne “merhaba”yla başlamak; yağmurun cama “tık tık” vuran çisiltisiyle uyanmak olsa gerek. “Uyan ey gözlerim gafletten uyan. Uyan uykusu çok gözlerim uyan…” demek kendi kendine… 

Yağmurun ilahi bir nizamla tane tane, boncuk boncuk indirilişini, bahşedilişini, lütfedilişini tekrar hatırlamak belki de… Şükretmek, şükran duymak. Yağmur damlalarının itaatine hayran kalmak. Seyre dalmak kâinatı arındırışını…

Onlarla birlikte inmek toprağa… Tüm kirlenmişliklere rağmen, bir yağmur damlası kadar berrak olabilmek…

Bir vücudun azaları olduğumuzu unutmadan biz demek yeniden… Kapanmamak gönlümüzün yalnız odalarına… Açılmak, hep birlikte yola çıkmak. Yükseklerden en mütevazi halimizle inebilmek… Bir ağacın yaprağında, bir serçenin kanadında, bir evsizin saçlarında bakmak cihana…

Verilen emre “Lebbeyk!” demek. “Sen yeter ki iste Allahım! Başım üstüne…” Emrine amade olmak, vazifeyi yüksünmeden yapmak… O huzuru yaşamak bir yağmur damlası hafifliğiyle… Sonra karışmak bir nehrin sularına… Ulaşamasa da deryalara, o yolda yolcu olmak… Yağmur vururken cama damlaların kardeşliğini, birbirlerini incitmeden gelişini izlemek…

Karşılamak onları birer birer… “Nimettensin; inişinle, indirilişinle, yağışınla seyre değersin” demek… Yeryüzüne inen her damlanın hatırına gökyüzüne bir dua göndermek…

Şükür tadında yağmurlu bir günde coşku dolu gönüllerle ıslanmak, seller gibi çağlamak…

Yağmurlu bir gün geçirmek bu olsa gerek…

Nurgül Sarı

Sürgünüm

İçimden bir şeyler kopup gidiyor. Nereye ve nasıl; kim bilir?.. Uzayıp giden yol çizgileri boyunca düşmek istiyorum yollara; alıp başımı gitmek sadece Sen’in olduğun yerlere. Ta ki ben kalmasın bende, Sen’den gayrısı silinsin içimde.

Bitsin bu ayrılık.

Yollar çeker beni. Uzaklar alır aklımı başımdan. Ufuk çizgisine bir takıldı mı, başka hiç bir şey görmez olur bu fani gözlerim. Sürekli “gel” diyen sesini duyarım Sevgili’nin. “Gel, gel de bana kavuş…”

Yola düşmeden önce bir sessizlik düşer dilime. Siyah tülünü örter, uzar gecelerim. Mektuplar yazarım ucu yanık. Mektuplar yazarım; yazarım, yazarım silerim... Züleyha'yı daha bir anlarım. Yakub’a bir kez daha yanarım. Koklarım havayı... Havada, yol kokusu...

Gözlerimi kapatırım. Karanlığın içinden ejderhaları yenip gelirse sözlerin ve sözlerinden bir nur… Bu nurla çizerim kalbime resmini hasretinin. Lâkin anlarım o an, Sen özlenemezsin. O kadar yakıcı ki Senin özlemin...

Dört elif miktarınca uzatır ah’ları, Sana seslenirim... Ses dediysek sesle değil, süzülen yaşlarıyla gözlerimin… Ne yana dönsem Sensin… Ne yana dönsem Sen doğu ve batının hâkimisin…

Beni Sana getiren yollara düşmek isterim. Günahkâr ayaklarımın bunca düşüp düşüp kalktığı yollardan sonra, isterim ki bir garip Arnavut kaldırımı getirsin beni Sana. Her sokağı denize açılan bir şehirde beni bekleyesin. Her odası mihrabına açılan köşklerde, beni bulasın. “Ey kulum, hoş geldin” diyesin.
Sana kavuşmak isterim. Vuslat ne zaman? Bilirim ben Sana her kavuşmak isteyişimde böyle, Sen de bana kavuşmak istersin. Boynum bükük, içimde utançlar ve boş amel defterim… Bilmiyorum “ey en güzel isimler kendinin olan”, ne yüzle Sana gelirim… Ama yüreğimdesin işte; istemeseydin, isteyemezdim…

”Uzatma dünya sürgünümü” diyen şairin ellerinden yeni koparılmış bir kır çiçeği düşer ellerime. Şekerciye gülümseyen bir çocuk gibi gülümsemekten kızarır yüzlerim.

Şu üzerime düşen gökler, yakınlığıdır merhametinin. Şefkatindir, alnımın ateşini alan rüzgâr. Bir damar atar ki içimde “Biz buradayız” dersin! Mat olmadan şeytana, kıymetini bil bu atan damarın, ki şah’tır o ey nefsim... Kır kalemini, kuşan kılıcını ki O’nun yolunda koşan atların kişneme seslerini  duyana kadar koş... Kesilsin nefesin… Kesilsin nefs’in...

”Ey sevgili, en sevgili! Uzatma dünya sürgünümü benim...”

Deniz Saraç