Konu Başlığı: Sizden Gelenler Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Ekim 2011, 15:57:04 Sizden Gelenler Ekim 2008 37.SAYI Okuyucu mektupları cennet gülüm samet Ben Ayşe... Yasin, Salih, Rümeysa ve ikizi Samet olmak üzere 4 çocuk annesiyim. Eşim Recep Bey ve ben ikizlerimiz olduğunda çok sevinmiştik. Fakat ne yazık ki bu mutluluk kısa sürdü. İkizlerden birinin kalp hastası olduğunu öğrendiğimizde acı günler başladı. 5 yaşındayken anjiyo arkasından kalp ameliyatı olan Sametçik dayanılmaz acılar çekiyordu. Ben bir anne olarak çocuğumun o halini gördükçe psikolojik olarak çökmüştüm. İki sene boyunca İzmir Behçet Uz ve Denizli’deki birçok hastanede tedavi sürecinden geçti. Son kez 2006 yılı Temmuz ayının 28’inde İzmir Behçet Uz hastanesine gittik. Tahliller yapıldıktan sonra yatışı yapıldı ve doktor anjiyo uygulanması gerektiğini söyledi. Ertesi gün anjiyoya alındığında benim de içimde fırtınalar kopuyordu. Günlerden cuma, saat 10, biricik oğlum Samet anjiyodan çıktı. Daha öncesinde oğlum iki defa daha anjiyoya alınacaktı fakat teknik sebeplerden dolayı alınmamıştı. Keşke bu sefer de öyle olsaydı. Nihayetinde anjiyodan çıktı ve ben de biraz olsun rahatlamış oldum, çünkü daha sonrasında ameliyat olup biraz kendini toplayacağını düşünüyorduk. O minicik kalbi öylesine hızlı atıyordu ki sanki kuş olup uçacaktı. Sonra Samet servise alındı tansiyondu, nabızdı derken o kocaman iri siyah gözleriyle son kez bana baktı; o anda içimden bir şeyler koptu... Ve Samet gözlerini kapattı. O sırada ben kenara çekildim, doktorlar Samet’in başına üşüştü, hepsi bir şeyler yapıyordu. O anda tarif edilemeyecek şeyler hissettim. Bana bir şey oldu; kendimi çok rahat hissettim, bütün sıkıntılarımdan arındım. Samet sanki nurani bir kalabalıkla gitti ve ben Samet’e bakamıyorum tanıdık hiç kimsem yok ama bir güç beni sakinleştiriyordu. Sonra Samet’i yoğun bakıma aldılar, on dakika sonra doktorlar tarafından odaya çağırıldım; odaya girince doktorların yüz ifadelerinden her şey anlaşılıyordu. Evet Samet ölmüştü... O sırada açtım ellerimi “ALLAHIM SABRIMI ARTTIR. HAZRETİ RÜMEYSA SABRI VER” diye dua ettim. Allahım ne mutlu bize ki artık bizim de cennette şefaatçimiz, bir gülümüz var. Allah kimseyi yalnız bırakmasın; o sırada yanımda eşim Recep bey bulunmuyordu. Samet’in anjiyo cd’sinde bir problem oluştuğu için doktorlarca başka bir yere gönderildi. Ben yalnızdım, acı haberi eşime üç saat sonra verdim. Allah cümlemizin sabrını arttırsın, inşallah bütün Sametler şefaatçimiz olur. Tek ümidimiz o. Ardından Samet’i doğum gününde toprağa verdik. Koskoca bir buçuk sene oldu... Bu içimdeki tarifi olmayan acıyı yol arkadaşlarımla paylaşmak istedim. Sıkı bir Semerkand okuyucusuyum şimdi Semerkand Aile’ye aboneyim, iki yıldır hasretle bekliyorum, sabi çocuklar hakkında yazınız olursa sevinirim. Allah yar ve yardımcınız olsun. Dostlarına dost, Habibine layık ümmetler olmayı nasip etsin. Amin. Ayşe Avan / Denizli O’ndan gelene amenna diyebilmek Sağlıklı geçen yıların ardından, hastane kapılarına muhtaç olduğum bir gün, önemli bir rahatsızlıkla baş başa kaldığımı söyledi doktorlar . O an, ne yapacağımı şaşırdım ve üstelik bir can daha taşıyordum. Şu rahatsızlıkla, baş başa kalan bedenimde. Eve döndüğümde ise, hayattan bezmiş bir halde, ne yapacağını bilemeyen, adeta eli kolu bağlı aciz bir insana dönmüştüm. Oysa ki ben, o aşamaları aşmış her şeyin O´ndan geldiğini, gelen her musibet, dert ve belalara, amenna diyebilecek duruma yaklaştığımı sanırdım. O an anladım; ne kadar uzak olduğumu. Bir hafta kadar geçen bir süreçte, hem kendimi hem de sevdiklerimi üzüyordum. Mailimi açtığım bir gün, e postama gelen, arkadaşın gönderdiği teslimiyetle ilgili güzel bir yazıyla biraz toparladım kendimi. Yazıdaki şu sözler dikatimi çekti: “Stres imanın eksikliğinden kaynaklanıyor...” Bu sözler beni mahfetti. “Küçük musibetler imanımızı bu kadar etkiliyorsa, büyükler ne kadar etkiler acaba?” diye düşündüm ve tefekkür etmeye başladım. Büyüklerin başına gelen musibetlere amanne deyişleri ve teslimiyetleri geldi aklıma. Evet, ben Allah dostları kadar olamazdım ama, taklitle de olsa belki ilerki safalarda onlar gibi davranıp, onlar gibi olmaya hak kazanabilirdim. Ertesi gün, gurbeti yaşadığım yıllarda tanıştığım ve ailem saydığım kişilerden, ablam bana telefon açtı . Hal ve hatırdan sonra, günlerin nasıl geçtiğini ve ordaki dostları sordum. O da “Ne olacak canım! Öyle bir olay geldi ki başımıza, şaşırırsın. Dün annemlere gitmiştik Balkonda otururken, beş yaşındaki yeğenim ikinci kattan, on beş metrelik bir mesafeden, kafası üstü yere çakıldı. Ne yapacağımızı şaşırıp, can havliyle kaldırmak için koştuğumuzda, yengem ‘Boşuna koşuyoruz, koruyan zaten korumuştur. Biz sadece giderek görevimizi yapıyoruz. Koruyucusu biz değiliz ki’ demez mi? Biliyorsun, duyarsızlığı öldürüyor beni .Bu sözü beni bitirdi. Sinirli bir bakış attım kendisine ve koşmaya devam ettim. Çocuğu alıp hastaneye götürdük. Röngenler, tahliller.. derken doktor odadan çıktı ve ‘Çok şükür, büyük bir riskten kurtuldunuz’ dedi. Ne olduğunu sorduğumuzda da ‘Beyindeki su kabacıkları düşme esnasında dağıldı, ameliyata da gerek kalmadı. Çocuğu götürebilirsiniz. Hiçbir sorun yok’ dedi. Şaşırdık... Hamdettik düştüğüne ve kurtulduğuna. Biliyorsun; yeğenimin doğuştan beyninde su kabarcıkları vardı ve çok tehlikeli bir bölge olduğundan, doktorlar ameliyat edemiyorlardı. Zamana bırakmışlardı... Biraz daha büyüdükten sonra deneyeceklerdi.” İşte dedim kendi kendime; teslimiyetin getirdiği mükafata bak. Koruyucusu var diyen kişi, ibedetlerinde çok fazla eksikliği olan bir insan. Namazını bile arasıra kılan, pek dikkat etmeyen bir insan. Nasıl oluyor da bu teslimiyeti elde edebiliyor? Böyle bir insanın teslimiyeti de sağlam olmaz sanırsın, dedim. Ardından kendi teslimiyetimi düşündüm... Utandım kendimden. Ve yine düşündüm. Hadi bunlara şahit olanlarla irtibat kurmasaydım... Halen streste ve üzüntüde olsaydım. Her gelen musibete amenna diyemeseydim.. Ne olurdu halim? Sonra şükrettim. Teslimiyetim sağlam olmasa da, etrafımda bulunan ve örnek almaya çalıştığım Allah dostları var. Bizleri yanlız bırakmayan ve hatalarımızı düzeltmemizde bizlere vesile olan... Allah dostları. Tabii ki her an zahiri olarak, bizlerle beraber olup “böyle yapmayın” diyemezler ama, bu tür vesilelerle Allah’ın bizleri uyandırması için dua ederler. Buna eminim. Ve başıma gelen her musibette, bu gibi olaylara şahit olan biri olarak, büyüklerin dualarından mahrum olmadığımıza da eminim. Allah onlardan razı olsun. Rahime Deveci / Osmaniye Amatör Kalemler gitmelisin anne... Anne, her sene belli aylarda, boynu bükük bırakarak giderdin gurbete. Gidip gelmelerine alışmıştım anne. Her seferinde ayrılmak zor olmuştu, ama; Yine de sen “sabır” sözcüğünün sihrini Fark ettirmeden ektin içime Her gidişine şahitti şehir Şahitti aramıza giren yollar, O koca koca dağlar şahitti. Gidişin hançer gibi Saplanırdı yüreğime her seferinde Boğazıma bir şeyler düğümlenir de Yutkunamazdım Yanan yüreğimin ateşi Gözyaşlarımı kuruturdu da Öylece donakalırdım Her gidişinde ümitlerim Solardı bir gül misali İfade edemezdim sana Çaresizliğimi, hüznümü Sen anlardın anne! İçimdeki hasret ateşini Anne! Gitmeden sen Başlardı içimde özlemin O an sevgin bir başka açardı yüreğimde Gözlerim ayrılmak istemezdi Melek yüzünden Ama sen hep kaçırırdın Şefkatli gözlerini benden Ayrılık kolay olsun diye Doyasıya sarılmazdın anne Dönüp dönüp bakmalarını Unutamıyorum anne! Gözümü kırpmadan Telefonda adını beklemek Sesini duymak Sesinle özlem gidermek Dünyalara bedeldi anne! Anne! Her gidişinin bir dönüşü oldu Ta ki ikibinyedi altı eylüle kadar Gitmeliydin anne! Gelmişti hicret emri Emri verene kurban olurum Gitmeliydin anne Hem de ardına bakmadan Anne! Öğretmeseydi sabrı Nasıl dayanılır ayrılığa Zor olsa da ayrılığın Biliyorum ki nur neslin huzurunda Duacısın evladına… Gülnur Yaslı / ERZİNCAN |