> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Tasavvuf ve Pasifleşme
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tasavvuf ve Pasifleşme  (Okunma Sayısı 876 defa)
30 Nisan 2010, 01:17:29
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 30 Nisan 2010, 01:17:29 »



Tasavvuf ve Pasifleşme

Tasavvufun insanları pasifize ederek hayattan tecrid ettiği yönündeki iddialar geçmişte olduğu gibi günümüzde de dile getiriliyor. Konuya aşina olanlar için bu temelsiz bir iddia olsa da tasavvufun tastamam hayatın içinde olduğunu hatırlamamızda fayda var.

Tasavvuf mesleğinin insanları hayatın dışına ittiği, yanlış bir tevekkül anlayışı ile tembelliğe ve pasişiğe yönelttiği şeklindeki birtakım iddialar, tarih içinde olduğu gibi günümüzde de dolaşımdadır.

Şüphesiz, konuya ciddi olarak eğilme imkânı bulmuş olanlar bunun ne kadar boş ve temelsiz bir iddia olduğunun farkındırlar. Ancak yine de meselenin arzu edilen seviyede netleşmiş olması için bu yazıda meseleye biraz yakından bakacağız.

Ancak esas meseleye geçmeden önce bu babda çokça bahis mevzuu yapılan bir rivayet üzerinde durmayı faydalı görüyoruz:

KÜÇÜK CİHAT - BÜYÜK CİHAT HADİSİ


Rivayete göre Efendimiz s.a.v., bir gazadan dönen ashabına, “Hayırlı bir gelişle küçük cihattan büyük cihada geldiniz.” buyurmuş, Sahabe, “Büyük cihat nedir ya Rasulallah?" diye sorunca, “Kulun, (nefsinin)
hevasıyla mücahedesidir.” buyurmuştur. Birçok alim bu rivayet hakkında hadis ilmî kriterleri doğrultusunda sadece “zayıftır” ifadesini kullanmıştır. Mesela Beyhakî, Irâkî, Ali
el-Karî, Münâvî ve Aclûnî bunlardandır. (Tahrîcu Ahâdîsi’l-İhyâ, 3/7, 64;el-Esrâru’l-Merfû’a, 211-2; Feyzu’l-Kadîr, 4Ğ511; Keşfu’l-Hafâ, 1/511-2.)

Dolayısıyla Tebük gazvesinden dönüşte varit olduğu belirtilen bu rivayet hakkında “Aslı yoktur.” ifadesini kullanan İbn Teymiyye’nin (Mecmû'l-Fetâvâ, 11Ğ197) bu hükmünün “aşırı” olduğunu söylemek durumundayız. Onun bu hükmünde, rivayetin tasavvufî çevrelerde yaygın olarak kullanılmasının etkili olduğu akla gelmektedir.

Gerek yukarıda adını verdiğim kaynakların, gerekse daha başka ulemanın, bu rivayetin zayıf olduğunu ifade ederken sadece “senedinde zaaf vardır” demekle yetinmiş ve daha ağır bir ifade kullanmamış olması
da, İbn Teymiyye’nin bu hükmünün isabetli olmadığını göstermektedir.

Sonuç olarak: Bu rivayetin, biri merfu (Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in sözü), diğeri Tabiûn neslinden İbrahim b. Ebî Able’nin sözü olmak üzere iki şekilde nakledildiği görülmektedir. İbrahim b. Ebî Able’nin sözü olarak sıhhatinde herhangi bir ihtilaf yoktur. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in sözü olarak nakline gelince, senedindeki bazı râvîler sebebiyle zayıf bulunmuş ise de, bu zaaf, rivayeti tamamen “uydurma” veya “asılsız” olarak nitelendirmek için yeterli değildir.

BİRAZ TARİH

Tasavvufun, müntesiplerini hayattan koparması şöyle dursun, hayatın merkezinde yer aldığı ve müntesipleri vasıtasıyla toplumsal dokunun adeta bütün hücrelerine nüfuz ettiği, Tabakat kitaplarının, İslâm Sanat ve Medeniyet Tarihi sahasıyla ilgili eserlerin gözden geçirilmesiyle kolayca ulaşılabilecek bir hakikat iken, tasavvufun bireyi ve toplumu tembelliğe, hayata sırt çevirmeye, atalet ve miskinliğe sevk ettiği iddiası bilgisizlikten değilse, olayı bir “bütün” olarak görememe kusurundan kaynaklanmaktadır.

Özellikle bu topraklarda böyle “miyop” bir anlayışın neşvünema bulması, kendi tarihimize yabancılığımızın ifadesinden başka bir şey değildir. Tarihî ve coğrafî anlamda çok ötelere gitmeye gerek yok. Yaşadığımız toprakların İslâmlaşması süreci hakkında sathî bir araştırma bile bu iddianın yersizliğini göstermeye yeterlidir. Anadolu coğrafyasının İslâm’la ilk tanışmasında olduğu gibi, onun bu topraklarda yerleşip kök salmasında da tasavvufun, tarikatlerin ve gazi dervişlerin rolü görmezden gelinemeyecek kadar aşikârdır.

Hoca Ahmed Yesevî, Necmüddin-i Kübrâ gibi tarikat pirlerinin işaretiyle Anadolu’ya yönelen gazi dervişlerin bu topraklarda başlattığı faaliyet, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde dışarıya tebliğ ve cihat, içeriye muhteşem bir medeniyet olarak yansımıştır. Burada tasavvufun oynadığı vazgeçilmez rolü görmemek mümkün müdür?

ANADOLU’NUN İSLÂMLAŞMASI SÜRECİNDE MUTASAVVIFLAR

Bu topraklarda İslâm’ın yerleşmesinde ve Müslüman bir medeniyetin teşekkül etmesinde birçok tarikatın rolü vardır. İbn Arabî, Mevlâna, Hacı Bektaş, Ahî Evran ve Yunus gibi zatlar tasavvuşa ilgisi olmayanların bile bir çırpıda sayacağı isimlerdir.

Aksiyoner ve mücadeleci tarzıyla dikkat çeken İbn Arabî Hazretleri, devrin Selçuklu Sultanı İzzeddîn Keykavus’un kendisine yazdığı bir mektuba verdiği cevapta, onun müslümanlara yapacağı en büyük hizmetin, İslâm'ın şanını yüceltmek ve küfre tahakküm etmek olduğunu açıkça ifade etmiştir. (Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkür Tarihi, 2/135.)

Türkistan ve Horasan bölgesinden Anadolu’ya yansıyan Hoca Ahmed Yesevî ve Necmüddin-i Kübrâ Hazretleri’nin etkisi, yukarıda da söylediğim gibi “gazi dervişlik” geleneğiyle bu toprakların İslâmlaşması
nda inkâr edilmez bir rol oynamıştır. “Abdalân-ı Rum”, “Gâziyân-ı Rum”, “Alperenler”, “Horasan Erenleri”... gibi isimlerle anlatılan zümre, özellikle halk tabakasında “fütuhat” ruhunu işlemek suretiyle, henüz “beylik” merhalesinde bulunan Osmanlı’nın siyasi etki alanını genişletmesinde aktif bir belirleyiciliğe sahip olmuştur. Sayısız isimsiz kahramandan Şeyh Edebali, Turgut Alp, Konur Alp, Akçakoca isimleri bu bağlamda ilk akla gelenlerdir. (İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, 5 vd.; Ekrem Işın, “Osmanlı Döneminde Tasavvufî Hayat”, Osmanlı, 4/453.)

TASAVVUF VE TOPLUMSAL HAYAT

Tasavvuf ehlinin, toplumun sadece ruhî ve ahlâkî eğitimine katkıda bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda, yeri geldiğinde düşmanla savaşa da Şilî olarak katıldığını gösteren pek çok örnek vardır.

Burada örnek olarak zikredeceğimiz isimlerden birçoğu, sınır boylarında bulunan “ribat”larda yaşamış, bir yandan mücahitleri cesaretlendirerek savaşa hazırlarken, bir yandan da onların ruhî hayatlarının inkişafına gayret göstermişlerdir.

Hâtem el-Asamm: Katıldığı bir seferde, bir dağ üzerinde nöbet tutarken hayatını kaybetmiştir.

Seriyy es-Sekatî: “Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin…” (Âl-i İmran, 200) ayetini tefsir sadedinde, “Savaş anında sebat ve istikamet üzere olmakla sabredin” dediği ve İmam Ahmed
b. Hanbel tarafından cihattan dönerken övüldüğü nakledilmiştir.

Cüneyd el-Bağdâdî’nin şöyle dediği anlatılır: “Bir gün bir gazveye çıkmıştık. Ordu komutanı bana nafaka kabilinden bir şeyler göndermişti. Bunu hoş görmedim ve ihtiyaç sahibi gazilere dağıttım.”

Ebu’l-Abbas et-Taberî: Tartus’ta mücahitlere vaaz ediyordu. Allah Tealâ’nın celâlinden, azamet ve kudretinden bahsederken baygın düştü ve hayatını kaybetti.

Züheyr b. ŞŞu’be el-Mervezî’nin şöyle dediği nakledilmiştir: “Canım et çektiğinde, Bizans ülkesine girinceye kadar yemem. Ne zaman ki onlardan ganimet elde ederiz, eti o ganimetlerden yerim.”

Ali b. el-Hüseyin: İslâm ülkesini Haçlılar’dan temizlemeye halkı teşvikte büyük rolü bulunan bu sûfînin ribatına toplanan insanların, oraya bir “kışla” görüntüsü verdiği kaynakların naklettiği bir husustur.

“ŞŞam Aslanı” lakaplı Abdullah el-Yuninî, tarihçiler tarafından “Heybetli, kahraman, sürekli zikir ve cihatla meşgul olan bir şeyhti. Keşif ehliydi. Ne kadar kalabalık olursa olsun düşmanla savaşmaktan çekinmezdi” ifadeleriyle anlatılmıştır.

Ebu’l-Abbas el-Kudsî: Keramet sahibi bir zat olduğu ve Kudüs’e geldiğinde öküz üzerinde savaştığı için kendisine “Ebû Sevr” lakabı verildiği nakledilmiştir.

Hasan b. Yusuf el-Mekzun: Kaynaklarda, bin kişilik müridanıyla Haçlı savaşına katıldığı zikredilmiştir.

Abdurrahman el-Celculî: Haçlı savaşlarından birinde Dimaşk (Şam) girişinde şehit olmuştur.

Haccâc el-Fendulavî: “Allah müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.” ayetini okuduktan sonra müritleriyle birlikte yaya olarak Haçlı savaşına katılmış ve şehit olmuştur.

Yahya b. Yusuf es-Sarsarî: Moğollar Bağdat’ı istila ettiğinde asasıyla 12 düşman askerini öldürdükten sonra şehit düşmüştür.

(Cenab-ı Hak cümlesinin yüce sırrını mübarek kılsın.)

Bu örneklerin çoğunu “çok bilinen” isimlerin teşkil etmediğini biliyorum. Bu bakımdan bu örnekleri burada kesip, “çok bilinen” isimlerden de birkaç örnek verelim:

Necmeddin-i Kübrâ: “Kübreviyye” tarikatının kurucusudur. Sadece tasavvuf sahasında değil, hadis ve tefsir gibi “zahirî ilimler”de de “yed-itula” sahibi idi.

Moğollar Horasan'a girdiğinde Cengiz Han ona Harezm’i yerle bir edeceğini bildirmiş ve orayı terk etmesini söylemişti. Şeyh ise bunu reddetti, müritlerini toplayarak Moğollar’ın karşısına dikildi. Elindeki uzun kargıyla savaşa Şilen iştirak etti ve vücuduna saplanan bir okla şehit oldu.

İzzuddîn b. Abdisselam: Tasavvuf hırkasını, “Avârifu’l-Ma’ârif” yazarı Şihâbuddîn es-Sühreverdî’den giydi. Zahir Baybars’ın Moğol saldırısını durdurup geri püskürttüğü ve Moğollar’ı büyük bir hezimete uğrattığı Ayn-Calut savaşının fetvasını o vermiştir.

İslâm ordusunun Haçlılar’la Mısır’da giriştiği bir savaşta gösterdiği keramet, Tâcuddîn es-Sübkî’nin Tabakâtu’ş-Şâfi’iyye’sinde anlatılmıştır.

Muvaffakuddîn b. Kudâme: Hanbelî mezhebinin büyük alimlerindendir. 61 yaşında iken Bağdat’a geldi; Abdülkadir-i Geylanî Hazretleri’nin yanına gitti ve o vefat edene kadar yanından ayrılmadı. Burada “Kadirî”
tarikatına girdiğini, yine bir sûfî alim olan İbnu’l-Mulakkın’ın, Kadirî hırkası nın kendisine, Ebû Bekr el-Hanbelî, Ebû İshak el-Vâsıtî ve Muvaffakuddîn b. Kudâme silsilesiyle Abdülkadir-i Geylanî' den geldiğini söylemesinden anlıyoruz.

Keşif ve keramet sahibi olduğu söylenen İbn Kudâme’nin, düşmanla savaşırken omzundan yara aldığı kaynaklar tarafından nakledi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tasavvuf ve Pasifleşme
« Posted on: 29 Nisan 2024, 00:01:15 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf ve Pasifleşme rüya tabiri,Tasavvuf ve Pasifleşme mekke canlı, Tasavvuf ve Pasifleşme kabe canlı yayın, Tasavvuf ve Pasifleşme Üç boyutlu kuran oku Tasavvuf ve Pasifleşme kuran ı kerim, Tasavvuf ve Pasifleşme peygamber kıssaları,Tasavvuf ve Pasifleşme ilitam ders soruları, Tasavvuf ve Pasifleşmeönlisans arapça,
Logged
26 Haziran 2017, 14:44:17
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 26 Haziran 2017, 14:44:17 »

Esselamu aleykum. Rabbim bizleri tasavvuf ehli olan ve ruhunu bedenini islamin ve imanin isiginda aydinlatan besleyen kullardan olalim insallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes