> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Gurbet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gurbet  (Okunma Sayısı 1229 defa)
29 Ekim 2010, 14:53:57
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Ekim 2010, 14:53:57 »



Gurbet


Tasavvuf, insan fıtratında mevcûd olan ulvîliklere âid temâyülleri, sohbet, zikir, riyâzât ve ihlâs ile geliştirerek ham insandan "insan-ı kâmil" hüviyetini ortaya çıkarmaktır. İnsanlarda istîdâd ve iktidarlar muhtelif olduğundan, tasavvufun metodlarını kullanarak insanı eşyâ ve hâdisâtın esrârından haberdâr etme, her fertte aynı derecede netice vermez. Ancak bazı temâyüllerde bütün insanlık, -aralarında derece farkı olsa da- müştereklik arzeder. Bunlardan biri de, her ferdin, geldiği yere, yâni vatan-ı aslîsine dönme temâyülüdür.

Bundan dolayı tasavvufun bir gâyesi de, insanı "elest bezmi"nde Rabbiyle beraber olduğu vuslat iklîmine dönme husûsundaki arzu ve arayış temâyül ve istîdâdını zikirle tekâmül ettirerek şuuraltından şuûr üstüne yükseltmektir. Bu, kullukta kemâle ermektir ki, âyet-i kerîmede şu şekilde îzâh edilir:

"Bilesiniz ki kalbler, ancak Allâh'ın zikriyle mutmain olur (huzûr bulup doyum noktasına ulaşır)!" (er-Ra'd, 28)

Bu hâl, en güzel şekilde insân-ı kâmilde tezâhür eden bir keyfiyettir. Çünkü insan-ı kâmil:

"Hiç şüphe yok ki biz, Allâh içiniz ve muhakkak O'na döndürüleceğiz!.." (el-Bakara, 156) sırrına ermiştir.

Aslına dönme temâyülü olan bu hâl, varlıklar içinde üstün bir idrâkle techîz edilmiş bulunan ins ü cinde en üst seviyeye ulaştığı nisbette bir hasret ve ızdırap kaynağı olur. İşte o zaman idrâk sâhibi, nefes alıp verdikçe kendisini dâimî bir gurbette hisseder.

Gerçekten gurbet, varlıkların menşeinden itibaren çeşitli safhalardan geçerek gerçekleştiği için bulunduğu yerden bir evvelki mekâna doğru muhtelif tezâhürler arzeder. Meselâ insan, önce rûhlar âleminde bulunmakta iken, bu mekândan ayrılarak ana rahminde mekân tutar. Sonra dünyâya gelir. Dünyâda da çeşitli mekân değişikliklerine uğrayabilir. Oradan "âlem-i berzah"a göçer. Ve nihâyet Rabbine döner.

Nitekim gurbetin bu safhalarını yüreğinde hisseden şâir, onun bazı merhalelerini ne güzel dile dökmüştür:

Bir merhaleden güneşle deryâ görünür,
Bir merhaleden her iki dünyâ görünür.
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki, sürer;
Geçmiş gelecek cümlesi rü'yâ görünür!..

Evet gurbet, bütün bu söylediklerimiz dikkate alındığı takdîrde, içiçe, merhale merhale, kat-kat demektir. Onu bertaraf eden bütün ara merhaleleri aşarak geldiği ilk yere, yâni Rabbine dönmektir. Bu hâle nazaran gurbetin rûhta tedirginlik meydana getiren en derin ve en köklü hasreti dindiren neticesi, Rabbe dönüştür. Bu ihtiyâcı idrâk etmeyerek, köyünün, kentinin ayrılığı ile tedirgin olan sıradan insanların bile şuûraltında gurbetin bu büyük ve derin mânâ ve hasreti, bâkî kalır. Ancak üstün idrâk sâhipleri olan evliyâullâh, bu ızdırâbı lâyıkıyla kavrar ve ara merhalelerin derdinden berî ve ilâhî vuslata müştâk bir ömür sürer. Bu sebeple Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri tasavvufu:

"Hakk'ın, seni senliğinde öldürmesi ve kendisi ile ihyâ etmesidir." diyerek târif eder.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri'ne ölümü bir "şeb-i arûs", yâni düğün gecesi olarak tavsîf ettiren gerçek de, dünyâ gurbetinden kurtuluş, vuslata eriştir.

Ölüm döşeğindeki bir Hakk âşığına sordular:

"-Ölüm ânında iken nasıl gülebiliyorsun?"

Âşık şöyle cevap verdi:

"-Şimdi bütün vücûdum dudak olmuş gülümsüyor!.. Şu an, dudaklarım başka bir gülüşle gülüyor!.."

Pervâne ışığa hasrettir. Işığa olan hasretinden ve onun etrafındaki râbıtasından dolayı kendisine kelebek değil, pervâne denir. Işığı bulunca, cezbeye tutulur, irâdesi gider. Sonunda ışığa çarparak cesedini yakar. Işıkta fânî olur. Vuslata erer.

Hazret-i Mevlânâ da:

"Cesedi yakmadan, ilâhî aşk ve muhabbet lezzetine vâsıl olmak mümkün değildir!" buyurur.

Nitekim Hallâc-ı Mansûr, geçirdiği derin rûhî ihtilaçlar neticesinde ölümü özlemiş:

"Benim dirilişim, hayâtım, vuslatım, ölümümdedir!.." demiştir.

İşte bu derûnî tecellîlere göre gurbet;

Yaradandan firâktır.

Kalbde yanan bir ateştir.

Hasretle kavrulmaktır.

Yalnızlıktır.

Çünkü insan, ilâhî bir yolculuğa tâbîdir. O, bu yolculuğa "elest bezmi"nden başlamış, sonra bir "gurbet" diyârı olan bu dünyâya gönderilmiştir. Hür olan rûhu, cesedin esâretine, beş duyunun emri altına girmiştir. Ancak menşeinden ayrı kalması sebebiyle onda, yukarıda îzâh edilmiş olan husûsiyeti dolayısıyla geldiği âleme bir hasret ve meyil zuhûr eder. Katettiği derece nisbetinde idrâki de berraklaşarak bu hasretin ızdırâbı şiddetlenir ve geldiği yere dönme iştiyâkı artar. Bu demektir ki insan, dâimâ garîbtir ve gurbettedir.

Gurbetin birçok çeşidi vardır.

Bu cümleden olarak, enbiyâ ve evliyâ için bu dünyâ gurbeti içinde ikinci bir gurbet daha mevcûddur ki, o da, dostlardan firâk elemleri ile kavrulmaktır. Nitekim Ya'kûb -aleyhisselâm- ile Yûsuf -aleyhisselâm- arasında şiddetli bir gam ve garîblik takdîr buyuruldu ki, Allâh'a inâbeleri çok olsun! Her zaman O'na dönsünler, O'nunla beraber olsunlar, mâsivâ ile alâkaları kesilsin ve yüksek derecelere nâil olsunlar!..

Bu hikmete binâen nebîler, kendi vatanlarının dışında bir zamana kadar garîb yaşatılarak gurbet, onlara bütün keyfiyeti ile tattırılmıştır.

Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e de Tâif'de gurbet en acı bir şekilde tattırıldı. Taşlandı ve kanlar içinde kaldı. Lâkin O, merhameti sebebiyle en şiddetli bir sabrı yaşayarak bedduâ etmedi, kendisine zulmeden Tâif halkına duâ etti. Bunun ardından mükâfât olarak mi'râc vuslatı tecellî etti.

Bunun içindir ki gurbet, elem ve ızdırap meşheri demektir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri'nin bir hikmet deryâsı olan Mesnevî'sine:

Dinle neyden çün hikâyet etmede,

Ayrılıklardan şikâyet etmede!

diye başlayarak, ayrılık ve gurbetin kavurucu ateşini eserine sertâc etmesi, bunun ehemmiyetine binâendir.

Diğer taraftan Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- da, hayâta başladığı yer olan cennetten ve dolayısıyla Rabbinden ayrılarak dünyâ gurbetine düşmesi sebebiyle uzun seneler gözyaşı dökmüş, hasret ve ızdırapla inlemiştir. Çünkü onun vatan-ı aslîsi cennet ve nezd-i ilâhîdir. Bundan onun nesline de bir hisse vardır. Dolayısıyla bülbülün altın kafeste bile "vatan, vatan" diye feryâd etmesi düşünülürse, insanın ulvî bir âlemden süflî bir yere geldiğinde ağlayıp feryâd eylemesi daha iyi anlaşılmış olur.

Hazret-i Mevlânâ, gurbeti, ney'le insan arasında münâsebet kurarak şu şekilde îzâh eder:

"Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri feryâd ve iniltim, cihândaki herkesi ağlattı."

"Ayrılık, bağrımı parça parça eylesin, ki aşk derdini anlatabileyim!"

"Her kim aslından uzak ve ayrı olursa o, vuslat ânını bekler durur!"

"Ben ki her meclisin ağlayanı, sâlihlerin de fâsıkların da arkadaşıyım."

"Herkes kendi zannınca bana dost olur, sohbetimden bir şeyler öğrenmek ister."

"Gerçi feryâdım, sırrımı ifşâ ediyor, lâkin birçok gönülde bunu sezecek nûr yok!

"Cân ve ten birbirinden gizli değildir. Fakat cânı, görmeye izin yoktur."

"Ney'in sadâsı ateş oldu, onu boş bir nağme sanma! Kimde bu ateş yoksa yazıklar ona!"

Hazret-i Mevlânâ bir başka rubâîsinde şöyle buyurur:

"Ney'i dinle ki, neler neler söylüyor. Allâh'ın gizli sırlarını ifşâ ediyor. Yüzü sararmış, içi boşalmış, başı kesilmiş, yâhud neyzenin nefesine terkedilmiş olduğu hâlde dilsiz ve kelâmsız feryâd ederek "Allâh.. Allâh.." diyor."

Çünkü ney, yetiştiği kamışlıktan kesilip ayrılmış, bağrı ateşle dağlanarak delikler açılmıştır. Başına, ayağına, hattâ boğumları arasına mâdenî halkalar ve teller takılmış, yâni kelepçelere mahkûm edilmiş, bundan dolayı da kupkuru ve sapsarı kesilerek benzi solmuştur.

İnsân da aynen böyledir. O, âlem-i ilâhîdeki mevkîinden şu dünyâya getirilmiş ve beşeriyyet kaydına alınarak ayrılık ateşiyle yüreği dağlanmış ve şerha şerha edilmiştir. Ancak her insanda vâkî olan bu gerçek, tefekkür ve tehassüs itibarıyla temâyüz ederek insan-ı kâmil hâline gelindiğinde zâhire çıkar. Yâni idrâk sâhasında tezâhür eder.

Kâinâtta gördüğümüz veya göremediğimiz bütün mahlûklar, Allâh Teâlâ'nın esmâsının (isimlerinin) bir kısmının mazharıdır. İnsanda ise, bütün esmâ-yı ilâhiyyenin kâmil tecellîsi mevcûddur. İnsan "Rûhumdan ona üfürdüm..." âyetinin sırrına nâil olmuştur. Bu sebeble o, bir îcâd bedîası, yâni san'at hârikasıdır. Hakk'ın san'atı, kudreti, yaratma gücü, en kâmil mânâda insanda tecellî etmiştir. Bu itibarla insan, mânevî kirlerden, nefsânî arzulardan arınır ise, tam mânâsı ile kâmil olur. Bir mıknatıs etrafındaki tozlar gibi, geldiği âleme şiddetle iştiyak ve hasret duyar.

Bu, insan rûhunun Allâh'dan geldiği için vâsıl-ı ilâllâh olma istîdâdıyla mücehhez olmasındandır. Bu istîdâdın da harcı, muhabbettir. Muhabbet ise, yürekte bir ateştir ki, gönülde mâsivâ bırakmaz, yakar. İşte bu yanışla insanda geldiği yere dönme meyli tezâhür eder, Rabbine iştiyâk ve arzusu artar; hasreti şiddetlenir.

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, Bilâl -radıyallâhü anh-'ın bu gurbet âleminden kurtulup Rabbine kavuşma arzusunu ne güzel anlatır:

"Hazret-i Bilâl, zayıflıktan hilâle dönmüştü. Yüzüne ölümün rengi ve gölgesi düşmüştü."

"Hanımı onun bu hâlini görünce: «-Eyvahlar olsun, evim yıkıldı!» dedi."

"Bilâl ise ona: «-Hayır, hayır! Şimdi neş'e ve sevinç zamanı.. Evim yapıldı!» dedi."

"Bilâl devamla: «-Ben şimdiye kadar dünyânın, yâni bu Hakk'dan uzak gurbet hayâtının kederi içindeydim!..» dedi."

"Bilâl bu sözleri ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gurbet
« Posted on: 27 Nisan 2024, 12:00:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gurbet rüya tabiri,Gurbet mekke canlı, Gurbet kabe canlı yayın, Gurbet Üç boyutlu kuran oku Gurbet kuran ı kerim, Gurbet peygamber kıssaları,Gurbet ilitam ders soruları, Gurbetönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes