> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Tasavvuf Ayrı Bir Din mi?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tasavvuf Ayrı Bir Din mi?  (Okunma Sayısı 948 defa)
26 Mayıs 2010, 15:24:59
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 26 Mayıs 2010, 15:24:59 »



Tasavvuf Ayrı Bir Din mi?

Soru: Veli olmak için illa halvet ve uzun süreli oruç gibi zor uygulamaları yerine getirmek gerekir mi, bunun daha kolay yolu yok mu?

Allah Teâlâ her ne kadar istediği kullarına hiç yorulmadan maddi veya manevi rızık vermeye kadir ise de bu konuda genel-geçer ilahi kanunlar koymuştur. Tarlayı sürmeden, tohum atıp sulamadan hasat mevsimi ürün beklemek ne kadar makul ise hiçbir mücahede içine girmeden Allah dostu bir veli olmayı istemek de o kadar muhaldir.

Sufilere göre mücahede olmadan velayet olmaz. Bu makamlar nefisle mücâhede ve muharebe olmadan verilmez. İnsanların pek çoğu velayet makamına hiçbir manevi terbiye ve mücâhededen geçmeden elde etmeği temenni ederler.

Enfal suresinde anlatıldığı üzere Ashab-ı kiram da Bedir harbi öncesinde Kureyşlilerle savaş yerine, onların kervanını elde etmek istemişlerdi. Allah Teâlâ bu durumu sahabe-i kirama bir ayetle hatırlatmıştır. “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.” (Enfal, 7) Bu ayetten anlaşıldığı üzere Hakk Teâlâ hem zahiri hem de batıni düşmanların yok olması için harbi ve mücâhedeyi gerekli kılmıştır.

Ashab-ı kiram hem zahiri düşmanları hem de iç düşmanları ile girdikleri Bedir Harbini çok zor şartlar altında başardıkları için “Ehl-i bedr” olmuşlardır.

Bu sebeple süluk ehli cihad-ı ekber olan nefis ile savaşa devam etmekten bir an olsun geri kalmamalıdır. Zira nefis ile savaşa ancak gerçek erler güç yetirebilir.

Buradaki en büyük sıkıntı nefsin diğer düşmanlar gibi aleni ve açık bir düşman olmamasında yatar. Nefis insanın iyiliğini ister gibi görünür ama onu helak etmektir amacı.

İmam Gazzâlî’ye göre de en zor iş Müslüman anne babadan doğup da dinin hakikatine ermek için gayret sarf etmektir. Zira pek çok Müslüman, içinde bulundukları gaflet halinden son derece memnun olup bu durumdan kurtulma ihtiyacı bile duymazlar.

Netice olarak nasıl ki dünyevi makamlar bile gayretsiz kazanılamıyor ise maneviyat da buna benzer. Virdi olmayanın varidi olmaz. Zaten gayretsiz bedava elde edilen şeylerin bir kıymeti de olmaz.

Bu konuda Hz. Mevlana’nın hazine bulmak amacı ile işi gücü bırakıp zengin olma hayali kuranlara ettiği nasihat çok ibret vericidir. “Oğlum hazine bulmak niyeti ile boş oturma, sen tarlanı sür, ekin ek, kaderde varsa hazine de bulursun” der. Hazine bulurum niyeti ile insan boş oturursa aç kalma ihtimali daha yüksektir.

Yani Allah Teâlâ salikin samimiyetine bakarak ona velayet hazinesini az bir çalışma karşılığı da verebilir, ama bizim vazifemiz bu atayı hak edecek bir terbiye sürecine girmemizdir.

Soru: Bazıları tasavvuf erbabını Ehl-ı sünnet’ten saymıyor. Hatta ayrı bir din olduğunu iddia ediyor. Bu konuda bizleri aydınlatırsanız minnettar olurum.

İslam uleması bazı yanlış uygulamaları sebebi ile sufileri eleştirmiş, hatta pek çok büyük sufi de diğer sufilerin hatalarını herkesten çok tenkit etmişlerdir. Ne var ki tasavvufu ayrı bir din gibi göstermek özellikle müsteşriklerin bir politikası olmuştur. Batılılar Müslümanları ve din ilimlerini birbirinden ayırıp bunları tedricen yok etme hayalinden hiçbir vakit geri durmamışlardır.

Her dinin kendine mahsus maneviyatı olduğu gibi bir bakıma İslam’ın yoğunlaşmış manevi hayatı diyebileceğimiz tasavvuf ta İslam’ın ayrılmaz bir parçasıdır ve tasavvuf Kuran ve sünnetin özüdür.1 Zikir, tefekkür, açlık gibi tasavvufun merkeze aldığı nefis terbiyesine yönelik ayet ve hadisleri sıralamaya kalksak, sayfalar dolusu yazmamız gerekir.

Cibril hadisi olarak bilinen meşhur hadiste de geçtiği üzere Tasavvuf İslam’ın ihsan boyutudur, yani din İslam, iman ve ihsan olmak üzere üç boyutludur. Hadiste tarif edildiği üzere ihsan Allah’ı görüyormuş gibi ona kulluk etmektir. Şeyh Zerruk hadiste geçen ihsan kelimesini Kuran’da geçen ahsen kelimesi ile tefsir ederek güzel bir telmihte bulunmuştur. Zira Zümer suresi 18’de: “Onlar sözü dinlerler ve sonra da en güzeline (ahsene) uyarlar. İşte onlar Allah’ın hidayet verdiği kimselerdir.”2 Dinin; İslam İman ve İhsan boyutu daima birbirini tamamlar ve kesinlikle tasavvuf İslam ve imana ters bir şey vaz etmez.

Bunun açıklamasını İmam Rabbanî şöyle yapar: İnsanın yalan söylememesi şeriat, yalanın kalbine bile gelmemesi eğer zorlanarak ise tarikat, hiç zorlanmadan başarılırsa hakikat yani ihsandır. Görülüyor ki İslam (şeriat) ile ihsan (tarikat) birbirini tamamlamaktadır. (41. Mektup)

Tasavvuf yolunda mesafe alabilmek için İslam hükümlerinin kalben ve zihnen hazmedilmesi en başta gelen şarttır. Allah ve Resulünün önüne geçmemek, yani bir mesele hakkında Allah ve Resulünün hükümleri dururken kendi aklımızdan bir hüküm uydurmamak haddi aşmamak tasavvufun en önemli prensibidir.3

Bu sebeple ister tarikatların, isterse itikadî mezheplerin Ehl-i Sünnet görüşlerine uymayan fikirleri varsa bunlar reddolunur ve bu konuda da sufiler özellikle Nakşîler en önde gelmişlerdir.

İmam Rabbanî itikatla ilgili meselelerde daima Ehl-i Sünnet âlimlerinin görüşlerinin makbul olduğunu şu örnek ile ifade eder: “Meselâ, bazı sufiler, sekr hâlinde iken, Zât-ı ilâhînin bu âlemi ihata ettiğini, kapladığını sanmıştır. Hâlbuki Ehl-i sünnet âlimleri böyle söylemiyor. Allah Teâlâ’nın, kendi değil, ilmi her şeyi kaplamıştır diyor ki, bu durumda âlimlerin sözü daha doğrudur” (41. Mektup) Şeyh Zerruk’a göre de tasavvufu yani dinin ihsan boyutunu inkâr etmek dinin üçte birini inkâr etmekle eş değerdir. Bu sebeple insafla konuya yaklaşan hemen her kes tasavvufun İslam ile aynı şey olduğunu kabul edecektir.<

Soru: Bazı sufilerin cennet nimetlerini küçümsemeleri onu birkaç ev ile birkaç huri şeklinde tarif etmeleri Kur’an-ı Kerime aykırı değil midir?

Özellikle Yunus Emre’ye atfedilen bu söz bazılarının zannettiği gibi cennet nimetlerini küçük görmek için söylenmemiştir. Bu tür sözler ile sufiler Allah Teâlâ’nın cemalini seyretme yanında cennet nimetlerinin çok hafif kalacağını belirtmek istemişlerdir. Yoksa Hakk Teâlâ’nın rahmetiyle tecelli edeceği yegâne yer Cennet olacağı için her mümin hasretle orayı ister, bunun aksine O’nun kahrının tecelli mekânı olan cehennemden her mümin Allah’a sığınır. Zaten sufilerin bu konuda dikkat çekmek istedikleri nokta ev sahibinin azametini unutarak sırf evi isteyenlere bir hatırlatma yapmak mahiyetindedir. Rabiatül Adeviyye hazretleri “önce ev sahibi sonra ev” diyerek bu arzuyu veciz bir şekilde ifade etmiştir. İbn Acîbe de Hakk’ın vechinin seyri ve O’nun rızası yanında Cennetin çok az bir şey olduğunu şu ayetten istihraç eder: “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. (Tevbe, 72) Ayette önce mümin erkeklere ve kadınlara sunulacak cennet tasvir edilmiş, daha sonra da Allah’ın rızasının hepsinden daha büyük olduğu, “büyük kurtuluş”un da bu olduğu beyan edilmiştir.  İbn Acîbe’ye göre ruhun lezzet aldığı bu tür manevi nimetler cesedin zevk aldığı maddi nimetlerden çok daha üstündür. Öyle ki Allahın mukarreb kulları cennetliklerin cennet nimetleri ile oynamalarını görünce onlara gülerler.4 Bununla birlikte Kuşeyrî’nin Letâif’inde belirttiği üzere (Yasin 65) mukarreb kulların cennet nimetleri ile meşguliyetleri onları Hakk’tan bir an olsun alıkoymaz. Cömertlerin en Cömerdi Kerîm Rabbimizin misafiri olanlar herhalde aç susuz kalacak değildir. Burada esas sıkıntı bu manevi halleri yaşamayan, Hakkın yakınlığı ve rızası hasreti ile yanıp tutuşmadan bu tür sözleri söyleyen iddia sahipleridir.

Dipnotlar: 1) Bkz. H. Kamil Yılmaz, 300 soruda Tasavvufî Hayat, İstanbul, Erkam yay, 14-15. 2) Şeyh Ahmed Zerruk, Kavâidü’t-tasavvuf,  tahkik Osman el-Huveymidi, Beyrut, Derul Vahyul kalem, 2004, s.67. 3) Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, İstanbul, Erkam Yayınları, 2010, s.6. 4) İbn Acîbe, el-Bahru’l Medîd, III, 98.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 31 Mayıs 2017, 13:29:00 Gönderen: ✿ Ceren ✿ »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tasavvuf Ayrı Bir Din mi?
« Posted on: 28 Mart 2024, 14:09:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? rüya tabiri,Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? mekke canlı, Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? kabe canlı yayın, Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? Üç boyutlu kuran oku Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? kuran ı kerim, Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? peygamber kıssaları,Tasavvuf Ayrı Bir Din mi? ilitam ders soruları, Tasavvuf Ayrı Bir Din mi?önlisans arapça,
Logged
31 Mayıs 2017, 13:30:43
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 31 Mayıs 2017, 13:30:43 »

Esselamu aleykum.Nefsini terbiye eden ruhunu ve kalbini allah aski ile iman ile besleyen ve ic huzura kavusup tasavvuf ehli olan kullardan olalım inşallah.Rabbim razi olsun paylasimdan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Mayıs 2017, 13:44:25
Sevde38

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 280


« Yanıtla #2 : 31 Mayıs 2017, 13:44:25 »

Tasavvuf, Resulullahın yolunu gösterir. Tasavvuf büyükleri, kendi hocaları vasıtası ile Resulullaha bağlanmıştır. O büyüklerin çalışma usulleri, sonradan uydurulmuş şeyler değildir. Fena, beka, cezbe, süluk, seyr-i ilallah ve benzerleri gibi isimler, sonradan verilmiş ise de, bu isimlerin bildirdikleri şeylerin hepsi Resulullah efendimizden gelmektedir.
Tasavvuf, Hz. Ebubekir efendimizin, Sevr de Allah Resulu aleyhisselatüvesselam la birlikte geçirdiği vakit, tefekkürü ve onda yok olmasıyla başlamıştır.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 31 Mayıs 2017, 13:46:37 Gönderen: Sevde38 »
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes