> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Sufilik ve Mücadele
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sufilik ve Mücadele  (Okunma Sayısı 1300 defa)
22 Ağustos 2011, 15:32:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 22 Ağustos 2011, 15:32:26 »



Sufilik ve Mücadele


Şubat 2009 122.SAYI


Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

Tasavvufun kişiyi atalete, tembellik ve tepkisizliğe ittiğine dair hayli yaygın bir görüş bulunuyor. Buna göre sufiler toplum içinde hiçbir sahici etkinlik göstermeyen, tamamen kendi manevi kurtuluşunun peşine düşmüş kişiler. “Bir lokma bir hırka yeter” anlayışının temsilcileri.

Oysa tasavvufî yaşantının kaynakları ve ilkeleri bu iddianın aksini söylüyor. Tarih de bunu ispat ediyor. Azıcık tarih bilgisi bile gösteriyor ki sufiler her devirde son derece etkili hatta dönüştürücü role sahipler. İslâm’ın yayılmasından anlaşılmasına, sınırların korunmasından fetih ve vatan savunmasına kadar büyük ve etkili bir rol.

Üstelik bugünün dünyasında bu etkinlik potansiyeli hiç azalmış değil. Belki arttığı bile söylenebilir.

Tasavvufa en çok karşı çıkanlar bile, tasavvufun günahlardan sakınmaya, ibadete ağırlık veren yönüne söz söylemez. Aksine, takdir hislerini dile getirir, tasavvufun bu boyutunun Kur’an ve Sünnet’te temeli olduğuna vurgu yaparlar.
Halbuki özünde zühd ve ibadet hayatı, belki de sufinin renkli ve son derece zengin hareketliliğinin sadece bir yönünü yansıtmaktadır. Çünkü tasavvufun en önde gelen kurallarından birisi de “hizmet söz konusu olduğunda nafile ibadetin ertelenmesi”dir. Hizmetin sınırlarını belirlemek ise, sanılanın aksine öyle pek kolay değildir.

Halk içinde Hak ile

İnsanlardan, toplumdan ve sosyal hayattan tamamen kopmaya hiçbir tasavvufî ekol izin vermez. Bu tür kopmalar, Allah Rasulü s.a.v.’in peygamberlikten önce beş yıl süreyle Hira Mağarası’na çekilmesine ve peygamberlikten sonra her yıl Ramazan ayında itikâfa girmesine benzer şekilde belli sürelerle sınırlı bir uzlet, inziva ve çileden ibaret olarak kabul edilir.

Hâcegân yolu büyüklerinin “halvet der encümen” ifadesiyle formüle ettikleri ve dilimize “halk içinde Hak ile olmak” şeklinde tercüme edilen anlayış aslında tasavvuf yolunun çok temel bir esasıdır.

Sufilerin “eli kârda gönlü yarda”dır. Burada “kâr” kazanç anlamından ziyade Farsça karşılığı olan “iş”, yani yapılıp edilenler anlamını taşır.

Zaman neyi gerektiriyorsa

Tasavvuf yolunun hayatla ilişkisini anlamada yardımcı olabilecek ilkelerden biri de “ibnü’l-vakt” (kimine göre ebü’l-vakt) olmaktır. Yani yaşanılan anın gerektirdiği işi yapmak...

Zamanın gerektirdiği işi yapmak elbette kendini hayatın akışına kaptırmak değil, zamanını Allah’ın rızasına uygun işlerle değerlendirmek, renklendirmek, zenginleştirmektir. Sufi, vakit neyi gerektiriyorsa onu yapan, zamana hükmeden, saatlere pranga vuran, dakikaları kelepçeleyen kişidir. İbadetse ibadet, çalışıp didinmekse gücünün son kertesine dek… Uzmanlıksa uzmanlık, hamallıksa hamallık…

Dolayısıyla ilim tahsil edenler, İslâm’ı yaymak için diyardan diyara koşturanlar, varlığını tebliğe adayanlar, cephede en ön saflarda çarpışanlar, geceleri içten yakarışlarla manevi kapıları aşındıranlar, gündüzleri yalnızca insanların değil bütün mahlukatın hizmetine seferber olanlar hep onlardır.

İkinci Şeyh-i Ekber unvanına layık görülen Olanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi’nin (v: 1655) dediği gibi:

“Tasavvuf, cümle ehl-i derde derman olmaya derler.”

Dede Ömer Ruşenî (v: 1486-87) ise aynı konuya şu meşhur dizelerinde yer vermektedir:

“Tasavvuf yâr (dost) olub bâr (yük) olmamakdır

Tasavvuf gül-i gülzâr olub hâr (diken) olmamakdır.”

Bütün mahlukatın hizmetçileri

Mutasavvıflar, yük olmaktansa başkalarının yükünü yüklenmeyi, diken olmaktansa gül olmayı ve dünyayı adeta gülistana çevirmeyi ilke edinmişlerdir. Onun için dünya onların olduğu her yerde daha yaşanmaya layık bir hal almıştır.

Tasavvuf terbiyesinin en büyük hedefi insanı herkese rahmet olacak bir kıvama getirmektir. Nitekim Allah Tealâ, Hz. Muhammed s.a.v.’i peygamber gönderiş hikmetine bu şekilde işaret buyurmaktadır. “Biz seni ancak alemlere rahmet için gönderdik.” (Enbiya, 107)

Halka hizmet hiç şüphesiz Hakk’a hizmettir. Zira Peygamberimiz s.a.v. “İnsanların en hayırlısı, insanlara en yararlı olandır.” buyurmuştur. Bir çok büyük sufi, yüksek manevi mertebelere mahlukata hizmet ettikleri için ulaştıklarını
belirtmişlerdir.

Saadet Asrı’nın ruhuyla

Aslında tasavvufî hayat en olgun şekliyle Asr-ı Saadet’te yaşanmaktaydı. Temel ilkelerini Kur’an’dan alan ve Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz ile ashabının hayatında somut örneklerini bulan tasavvuf, elbette o dönemde henüz bu adla anılmıyordu.

Tasavvuf, tarihi seyri itibarıyla farklı dönemlerden geçmiştir. Asr-ı Saadet’te genelde zahidlik biçiminde görülen tasavvufî yaşantı zamanla sistemleşmiş ve nihayet kurumsallaşmıştır. İhlâslı dindarlıktan ve ahlâkî sorumluluk bilincinden sapan yönetim anlayışlarının İslâm toplumunu olumsuz anlamda dönüştürmesi üzerine, zahidler toplumdan uzaklaşarak dini bireysel planda yaşamaya çalışmış, tevekkül, riyazet, mücahede, sabır, aşk, vera, hüzün gibi kavramlarla hareket etmeye başlamışlardır.

Fakat bu gibi haller, kısa sürede yerini uzletle kazanılan donanımlarla topluma hizmet yarışına dönüşen bir anlayış ve eylem planına bırakmıştır. Yani asıl olan sadece bireysel yaşantı değil, toplumdan uzaklaşmakla elde edilenleri topluma mal edebilme çabasıdır.

Hayatın tam merkezinde

Öyleyse tasavvufun bir köşeye çekilip kişinin kendini olgunlaştırmaktan ibaret bir hareket olduğunu söylemek asla doğru bir tespit sayılmaz. Aslında Rabbiyle sürekli irtibat halinde olma kabiliyetini kazanmış zikir ehli insanların sadece varlığı bile etrafı için, bütün insanlık için büyük bir faydadır.

Tasavvufu miskinlikle, sığ ve yanlış bir tevekkül anlayışıyla bağdaştırmak isteyenlerin yanılgısı işte tam burada başlamaktadır. Elbette sufilik iddiasında bulunanlar arasında hayat mücadelesine katılmayı reddeden sözde tevekkül ehli bazı kişilere rastlanabilir. Sadece oraya bakarak yorum yapmak, tablonun bütününe değil belli bir noktasına odaklanmak anlamına gelmekten başka bir şey değildir.

İslâm tarihi incelendiğinde mutasavvıfların kritik anlarda çok önemli roller üstlendiklerini, çok etkili faaliyetler yürüttüklerini görürüz. Çünkü iman kısa sürede harekete dönüşen bir özelliğe sahiptir. İmanın bu özelliği en bariz biçimde sufi hareketlerde görülür.

Sufilerin söz konusu aksiyoner tavrı, sadece dinin müslümanlar arasında takva boyutlarında yaşanmasına katkıda bulunmaktan ibaret değildir. Doğrudur, İslâmiyet öncelikle müslümanın yaşam alanına hâkim olmak durumundadır. Dolayısıyla öncelikle İslâm toplumunun dönüştürülmesi, müslümanların sağlıklı bir dinî anlayış ve yaşantı içinde olmasının sağlanması gerekir. Tasavvufun bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiği açıktır.

İslâm’ın anlaşılması ve yayılması için


Müslümanların doğru, sahih bir İslâm anlayışına sahip olabilmesi uğrunda tebliğ ve irşaddan yayıncılığa faaliyet gösterenlerin başında tasavvuf ehlinin gelmesi tesadüf değildir. İslâm literatürünün gelişmesine belki de en çok katkıda bulunanlar onlardır.

Sufiler, daima faaliyetlerini düşünce planından eylem alanına taşımışlardır. Onları hep bireysel ve toplumsal iyiliklerin merkezinde görürüz. İnsanların sorunlarını çözme noktasında bıkmaz usanmaz bir gayret sergilerler. Bu gayret dargınların barıştırılmasından başlar, irili ufaklı yardım organizasyonlarıyla sürüp gider. İşte bu anlamda onlar ailenin, sokağın, kentin, vatanın… kısacası insanlığın emniyet subaplarıdır.

Sufilerin faaliyeti sadece mahalli boyutta değildir. Dünya ölçeğinde de faaliyet gösterirler. Bu yüzden İslâm’ın yayılışında en etkin rol oynayanlar onlardır. Bir Batılı araştırmacının tespitiyle; “Hindistan, Endonezya ve zenci Afrika’nın büyük bölümünün, hayatlarını İslâm’ın kaidelerine göre şekillendiren sufi vaizlerin sürekli etkinliği sonucu İslâmlaştığı kesindir. Bu, mantıkî ya da hukukî olarak kılı kırk yarmalara başvurmadan, Allah’a duyulan aşk ve güven, Peygamber ve ashabının sevgisi sayesindedir.”

Bu ifadeler doğru ama eksiktir. Mutasavvıflar yalnız Hindistan, Endonezya ve Afrika’nın büyük bölümünde değil, dünyada İslâm’ın yayıldığı her yerde muhteşem hizmetler ifa etmişlerdir ve etmektedirler.

Bunu görmek için tarihin eski devirlerine gitmeye gerek yok, günümüze baksak yeter. 2002 yılında vefat eden İslâm alimi Muhammed Hamidullah, onca çabasına rağmen insanların hidayetine vesile olmada sufilerin kendisinden daha etkili olduğunu itiraf etmekten kaçınmamıştır. Çünkü mesele gönülde düğümleniyor. Sufi, gönle hitap ettiği ve orada kendine yer bulduğu için daha başarılı oluyor. Sevgiyle, muhabbetle, aşkla besleniyor. Gönlün engin imkanlarından yararlanıyor.

İslâm üzerine çalışmalarıyla tanınan ünlü Alman şarkiyatçı A. Schimmel, sufi hareketlerin İslâm’ı yaymadaki başarısını her türlü şarta adapte olabilmelerine bağlar. Yani esnekliğe, kârdan zarardan vazgeçip dükkânı yağmaya vermelerine, varlık ve benlik davasını ortadan kaldırmalarına...

Devlet kuran ruh

Uzak diyarları bir kenara koyup yaşadığımız muhite, Anadolu’ya gelecek olursak, yine aynı durumla karşılaşırız. Büyük bir tarihçimizin tespitiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmakta olduğu zamanda Anadolu’daki uç beylikleri, İslâm dünyasının dört bir yanından gelmiş her sınıftan ve meslekten adamla doludur. İran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar, orta ve doğu Anadolu’dan gelmiş Selçuklu ve İlhanlı bürokrasisine mensup şahsi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sufilik ve Mücadele
« Posted on: 29 Mart 2024, 02:40:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sufilik ve Mücadele rüya tabiri,Sufilik ve Mücadele mekke canlı, Sufilik ve Mücadele kabe canlı yayın, Sufilik ve Mücadele Üç boyutlu kuran oku Sufilik ve Mücadele kuran ı kerim, Sufilik ve Mücadele peygamber kıssaları,Sufilik ve Mücadele ilitam ders soruları, Sufilik ve Mücadele önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes