๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Tasavvuf) => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 30 Temmuz 2009, 20:04:30



Konu Başlığı: Seyyid Emir Külal Hazretlerinin vefatı
Gönderen: Ekvan üzerinde 30 Temmuz 2009, 20:04:30
Seyyid Emir Külal Hazretleri ölüm döşeğindeydi�

Müritlerinden, Şah-ı Nakşibend Hazretlerine bağlanmalarını istiyordu. Ancak müritlerinin bir kısmı, �Efendim!.. O, açık [cehrî] zikir konusunda size uymuyor� dediler. Seyyid Külal Hazretleri:

- Ondan meydana gelen her amel, ilâhî hikmetten kaynaklanır. Bu konuda onun herhangi bir seçimi olamaz, buyurdu. Ardından da Şah-ı Nakşibend Hazretlerine:


- Bunlar seni, arzun dışına çıkarırlarsa hiç korkma!..Ancak sen, kendi arzunla çıkarsan kork!.. demişti.

Mevlana Muhammed Miskin anlattığına göre Şeyh Nureddin, Buhara�da vefat etmişti. Şah-ı Nakşibend Hazretleri de onu taziyeye gitti. O sırada, baş sağlığı için gelmiş olanlardan bağrışıp- çağrışma sesleri yükseliyordu. Bazıları hiç hoş olmayan çığlıklar çıkartıyordu. Bu durum, taziyeye gelenlerce hoş karşılanmıyordu. Bir müddet sonra orada bulunanlar, ölenin ardından bu şekilde ağlamanın doğru olmadığı hakkında aralarında konuşmaya başladılar.

Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin o gün orada söylediği, �Ömür vadem dolduğunda, ben fakirlerin nasıl öldüklerini bilirim� sözü beni çok etkilemişti. Bu sözü hiç unutamadım. Nihayet Hace Hazretleri, ölüm döşeğinde iken yanındaydım. Fakirler (dervişler-sufiler) de oradaydı. Hastalığı süresince, gelip gideni eksik olmadı. Gelenlerin her birine, tavsiyelerde bulunarak, onlara şefkat ve sevgi gösterdi. Son nefesinde ellerini kaldırıp bir müddet dua hâlinde öylece kaldı.

Ve� Ellerini yüzüne sürerek bu hâldeyken ahiret yurduna göçtü...

Müritlerden biri de şöyle anlatmıştı:

- Bir gün, Şah-ı Nakşibend Hazretleriyle görüşme şerefine ulaşabilmek için, Nesef�ten Kasr-ı Ârifan�a gelmiştim. Hace Hazretleri, şu an türbesinin bulunduğu bahçedeydi. ALLAH dostlarının hayatlarından ve üstünlüklerinden bahsediyordu. Bir ara �İhtimal, buraya defnedileceğim!..� buyurdu ve şimdiki türbesinin yerini işaret etti. Şah-ı Nakşibend Hazretleri bu hâdiseden kısa bir süre sonra vefat etti. Gerçekten o işaret ettiği yere defnedildi.

Hace Alâüddîn Attar şunları anlatmıştı:

- Şah-ı Nakşibend Hazretleri, ölüm döşeğinde iken yanına vardım. Son nefeslerini vermek üzereydi. Bana, �Sofrayı kurup yemek ye!..� buyurdu. Onun isteğini yerine getirmek için sofrayı kurup bir-iki lokma yedim. Ama lokmalar boğazımda düğümleniyordu. Hace Hazretleri o hâlde, ben ise�

Bir ara gözlerini açtı. Sofranın kaldırılmış olduğunu görünce tekrar, �Sofrayı kurup yemek ye!.�. dedi. Birkaç lokma daha aldım, sofrayı kaldırdım. Bir ara yine sofranın kaldırılmış olduğunu görünce, bir kez daha bana, �Sofrayı getir ve yemek ye.. Tatlı ve güzel yemekler yiyip güzel işlerle meşgul olmalısın!..� buyurdu. Bunu dört kez tekrarladı. Hace Hazretleri, ölüm döşeğinde iken Yasin Suresi�ni okumaya başlamıştık. Bu surenin daha yarısına bile gelmemiştik ki, nurlar açıkça görülmeye başladı. Bir müddet sonra Hace Hazretleri son nefeslerini verdi.

O ölüm döşeğindeyken müritleri, dervişlerin irşat ve terbiyesini kimin üstleneceğini düşünüyorlardı. Bu sebeple aralarında konuşup birbirlerine soru soruyorlardı. Hace Hazretleri meseleyi öğrenince onlara şunu söyledi:

- Benim elimde olmayan bir konuyu, niçin böyle bir zamanda söyleyip, dervişlerin kalplerini karıştırıyorsunuz?

Ali Damad adındaki sufi, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin özel hizmetlerini görürdü. Vefatına yakın Hace Hazretleri, bu sufiden dışarıda bir çukur kazmasını istedi. Ali Damad, Hace Hazretlerinden sonra kendisinin yerine irşat makamına kimin geçeceğini düşünerek, bir müddet sonra içeri girdi. Şah-ı Nakşibend Hazretleri mübarek başını kaldırdı ve ona:

- Bu konuda beklentileri olan, Hace Muhammed Pârisâ�ya baksın!.. buyurdu.

Şah-ı Nakşibend Hazretleri yetmiş dört yaşında vefat ettiğinde, hicretin 791. yılı, rebiulevvel ayının üçü, pazartesi günü, gece vaktiydi...

ALLAH Teâla rahmet eylesin.