> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2  (Okunma Sayısı 1277 defa)
13 Ekim 2009, 11:43:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 13 Ekim 2009, 11:43:47 »



SEYR U SÜLÛKTE BİR BAŞKA ÇİZGİ-2

Üçüncü durum ve disiplin açısından şu mülâhazalar zikredilebilir:

Seyr-i âfâkî ve seyr-i enfüsî ile henüz tam inkişaf etme yoluna girememiş nefis, iyilikleri kendinden, fenalıkları da ya esbab ya da çarpıttığı o yanlış kader telâkkisinden bilir; mazhariyetleriyle coşup şükürle gürleyeceğine. ucub. gurur, fahir gibi iç çöküntü ve çözülmelere girerek hamd ü sena hislerini öldürmenin yanında ufkunu da bu fena huyların isiyle-pasıyla kirletip varlık yolunda her zaman yokluğa düşebilir. Ama eğer o, bütün iyilikleri Allah'tan birer mevhibe. fenalıkları da kendi iradesinin ürünü görebilirse, en olumsuz durumlarda dahi İç içe vâridlere mazhar olup çok değişik güzellikleri birden duyabilir. Elverir ki o, hemen her zaman kemaiini kemalsizliğe bağlayıp, sürekli Hak karşısında iki büklüm bulunsun; kudretini acizliğinin semeresi, servetini de fakirliğinin lazımı bilerek şevk u şükürle gürleyebilsin.

Evet, bir mü'min olarak her zaman, bütün meziyetlerimizin Allah'tan, bütün rezilelerimizin de nefisten kaynaklandığını bilmemiz, bu mülâhazaya bağlı iç kontrol sistemimizi sürekli hareket halinde bulundurmamız çok önemlidir. Hak yolcusu, bu disiplinlere bağlı kalarak iç dünyasını canlı ve hareketli tutabildiği takdirde, en verimsiz ortamlarda bile hep meyve verir ve hep yeşile yürür. Aksine onun ruh dünyasında değişik erozyonlarla çoraklaşma başladığı andan itibaren de, en münbit zeminlerde dahi o, sadece dikenlere dâyelik yapar ve viranelerin yasası baykuşlar gibi inler durur.

Eğer insan, sırf bir bedenden ibaret olsaydı, cismânî dünyasıyla alâkalı kaygılarının da bir anlamı olabilirdi. Aslında bu mükerrem varlığı sırf bir beden ve cesetten ibaret görmek, onu çürüyen, kokuşan, mikro varlıklara yem olan bir mevcut derekesine düşürmek demektir ki bu da. en eşref bir varlığa karşı hakaretlerin en büyüğü sayılır. Oysaki insan, yaratılışı, donanımı, ilk mevhibeleri itibariyle meleklerden de ulvidir.. evet o, beden ve cismaniyetin çok çok üstünde ve ötesinde kalbi, ruhu, sırrı, şuuru, idraki, aklı. zekası ve daha değişik zâhirî-bâtınî derinlikleriyle, görülen çerçevesini çok aşkın bir değerler enmuzecidir. O, bu ölçüdeki enginlik ve zenginliğiyle kah kanatlanır, meleklerin kıvanç duyacağı semalarda pervaz eder. eder ve gider fanileri sonsuzluktan ayıran zirvelere ulaşır; kâh akıl, mantık ve muhakemesini sonuna kadar kullanarak aya, güneşe, yıldızlara seyahatler düzenler; radyo, televizyon, internet vasıtasıyla en uzak mesafelerdeki ses, görüntü ve değişik bilgi malzemelerini yatak odalarımıza kadar getirir ve sesi aşkın, ışığa yakın bir süratin diliyle bize "tekârub-i zaman", "tekârub-i mekan"dan ne besteler ne besteler sunar.

Ne var ki, bu engin istidat ve mahiyetine rağmen bazen onun, kinlerin, nefretlerin, hırsların, şehvetlerin ağına düşerek en sefil varlıklardan daha sefil hâle geldiği de bir gerçektir. İşte bu yanıyla da o, efendiliği İçinde bir köle, sultanlığı yanında bir dilenci, semâvîliğe namzet olmasına karşılık da âdeta yerlerde sürüm sürüm bir solucandır. Bu ölçüde esnek ve her şey olmaya müsait insanoğlu, bütün iç dinamizmiyle Allah'a yönelerek iyilikleri ve güzellikleri Ondan bilip şükürle şahlanabildiği, fenalıkları da nefsine bağlayıp her zaman ciddî bir teyakkuzla onu kontrol altına alabildiği, her gün birkaç defa muhasebe ve murakabe kurnaları altında arınarak fıtrî safvetine ulaşabildiği ölçüde her akşam, her sabah birkaç kez kötü duygu ve tutkuların enkazı üzerinde hakikî insan olma otağlarını kurabilir: mütevâziâne fakat içten, üst üste başarılarıyla, ama mahviyet içinde kendini ifade edebilir. Bu. aynı zamanda onun her hamlede yeniden bir kere daha kendini keşfetmesi, kendi derinlikleriyle kendini duyması ve her lâhza yeni bir "ba'sü ba'de'l-mevt"e ermesidir ki. biz buna, Mev-lâna'nın ifadesiyle: can ayağının ten prangasından kurtulması ve ruhun semâvîliğe yönelmesi diyoruz. Aslında bu ölçüde semâvîleşmiş bir ruh, aynı zamanda bütün şuur ve idrak gücüyle kendi iç derinliklerine yönelir.. sık sık kendini ikmal eder.. her dakika ayrı bir üslûpla nefsinin eksik ve gediklerini sorgular.. hayatını tamamiyete bağlı götürmeye çalışır.. yer yer varlığın perde önünde, zaman zaman da her şeyin ötesinde dolaşır.. gönlünün enginliklerini her temâşâ edişinde kendinden geçer.. her temaşa onda yeniden bir şahlanma arzusu uyarır.. her arzu onun ruhunda kendini yenileme iştiyakına dönüşür.. derken gönlünü bir "Beyt-i Hüdâ" gibi görür ve dudaklarından "Dil Beyt-i Hûda'dır, ânı pâk eyle sivâ-dan / kasrına nüzûl eyleye Rahman gecelerde'' sözleri dökülmeye başlar; başlar da yönelir kalbine ve onu, değişik kirli tasavvur ve kirli hayallerden temizlemeye koyulur.. sırrını marifetle süsler, hafisini aşk u şevk çerağıyla aydınlatır, ahfâsını sadakat iniltileriyle seslendirir.. ve oturur-kalkar Ebedi Sevgilinin dertlisi olduğunu, O'nun kurbanı olmaya âmâde bulunduğunu mırıldanır - ah o ne tatlı derttir ki, anılınca bütün dermanlar unutulur! O ne enfes heyecan ve yorgunluktur ki. gerçek rahatın derinliği de ancak onun atmosferinde duyulur bîkarar gezer çölden çöle, dert arar ve O'nunla dertleşecek koyu arar. Kimbilir şimdiye kadar bu yolda niceleri:

Derd-i derûnuma derman arardım,

Dediler derttir dermanın senin.

Dergâh-ı dildâra kurban arardım,

Dediler ki kurbandır canın senin. (M.Lütfi)

deyip inlemiş.. ve niceleri:

Derman arardım derdime,

Derdim bana derman imiş.

Pinhân arardım aslıma,

Aslım bana pinhanmış. (Niyazi)

hisleriyle boşalmış: boşalmış ve bize. benliklerinin her parçası, bir ney gibi O'nun derdi.

O'nun tutkusu ve O'nun iştiyakıyla iç içe ne hasret ve vuslat fasılları sunmuşlardır... Mevlânâ, bu ince faslı:

"Ey gönül bir sen. bir de O'nun derdi var-, ah O'nun dertlisi olmak ne hoştur! As-Unda o dert. senin dermanındır. Bundan ötürü de sen, O'ndan gelen ızdırap ve sıkıntıları çek de sakın şikayet etme; zira O'nun fermanı budur. Eğer cismânî arzularını ayaklar altına alabilmişsen, o zaman nefis kelbini öldürmüş olursun ki, işte asıl öldürülecek de odur" sözleriyle seslendirir ve mevzua kendi ufkunun rengini katar.

Dördüncü disiplin ve hareket noktası olarak konuyu şöyle açmak mümkündür: Nefis kendini bizzat müstakil bir mevcut gibi görür veya öyle görme istidadındadır. Bu konuda bazen o. Öylesine temerrüde girer ve bayağılaşır ki, her hâli, Mâbuduna karşı isyan buudlu bir düşmanlığa dönüşür, halbuki hiçbir varlığın kendi kendine ve bizzat mevcudiyeti söz konusu değildir. Aksine, canlı-cansız her varlık, mazhar olduğu hayat mertebesi itibariyle, sadece ve sadece Yüce Yaratıcı"nın isimlerine şöyle-böyle ayinedarlık etmektedir. Gerçi o, belli bir keyfiyeti haiz, belli bir derinliğe sahiptir ama, varlığı O'ndan, çerçevesi O'ndan; hususiyetleri O'ndan, muhtevası da O'ndandır.. ve her halükârda her zaman O'nunla kaimdir. Bu açıdan da nefsine bakan yönleriyle o, sonsuz karşısında bir sıfır, hakikî mevcut yanında bir hiç. asla nisbeten de bir gölgeden ibarettir. Onun kendini böyle yorumlaması, hakiki varlığa erme adına olumlu bir hamle, aksi ise ölüm ürperticiliğinde bir tökezlemedir. Evet İnsan gaflet edip kendini, dinamikleri kendinden bir varlık gördüğünde; yuvarlanır başaşağı yokluğa gider; benliğinden vazgeçip Hakk'ın mücellâ bir aynası olduğunu düşündüğü takdirde de, sonsuzluğun üveyki haline gelir; gelir, kendi dar çerçevesini yokluğa fırlatarak, Hakikî Mevcudun ziya-i vücuduna erer ve bütün darlıklardan kurtulur.

Merhum İkbal bu mülâhazayı:

"Senin özünde Hakk'ın varlığından bir cevher ve O'nun tecellisinden bir şule var. Bilmiyorum ki, elde edilen bu inci O'nun deryası olmasaydı nerede bulunurdu." Sözleriyle seslendirir ki, bir meçhul beyan üstadı da:

"Bil kendini sen. Allah'ı bilmekse muradın,

Kim nefsine arifse odur arif-i billah"

diyerek, getirir konuyu 

" -Kendi benliğinin sırlarına vâkıf olan Rabbinin esrarına da vâkıftır" özlü sözüne bağlar..

Hazreti Mevlânâ ise mevzuu şöyle özetler:



"Kul benlik ve enaniyet cihetiyle yok olmadıkça, onun için hakikî tevhid ve Hakk'a ulaşmak imkânsızdır. Tevhid hulûl değildir; o, benlikten kurtulmak, (cismânî ve nefsânî arzular İtibariyle) yok olmak demektir. (Bu böyledir) başka türlü boş sözlerle de batıl hak olamaz."

Netice itibariyle diyebiliriz ki; seyr u sulûk-i ruhanî de, aşk. çile ve emsali yol erkanının yanında, takip edilecek kestirme bir yol varsa o da, acz u fakr, şefkat ve tefekkür yoludur. Aczinin şuurunda olan her hak yolcusu: "Tut beni elimden tut ki edemem sensiz" der, bütün benliğiyle Kudreti Sonsuz'a yönelir.. fakrını her düşündükçe daha bir içten Hakk'ın servet ve gınasına teveccüh eder; teveccüh eder ve üzerindeki bütün mevhibeleri O'ndan bilir; âlemin fahr ve şatahatla tökezlediği aynı noktalarda hamd ü senalarla oturur kalkar, şükr ü şevkle soluklanır.. evet hayatını acz u fakre bağlamış mütefekkir bir hakikat eri, ne iyilikleri kendinden bilmenin fahrini yaşar, ne de fenalıkları kader ya da esbaba havale ederek fikrî ve ruhî teşevvüşe düşer. Aksine bütün mazhariyetlerini Hak'tan bilir, O'na dayanır ve O'na nisbetin hazlarını duyar: her zaman fenalıkları da nefsine bağlayarak tevbe, inabe ve evbe atmosferinde diğer bir ifade ile sürekli hasretin son sınırında ve vuslatın serhadlerinde dolaşır. Varlığını, Hakk'ın ziya-i vücudunun bir gölgesi saydığından, ne şahsî vücud mülâhazalarına girer ne de şuhûd arayışı ihtiyacını duyar. "Varlığım O'ndan, hususiyetlerim O'ndan, varsa mevhibelerim O'ndan" der, her zaman ayrı bir maiyyet huzuruyla, hiç olmazsa böyle bir huzur ümidiyle yaşar ve bu yolda bulunuyor olmanın şevk u şükrüyle oturur kalkar ama kat'İyyen lâubaliliğe, şatahata ve bâlâpervâzâne iddialara girmez.

Fakir, bu alternatif yolun temel esaslarını biraz da s...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:22:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 rüya tabiri,Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 mekke canlı, Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 kabe canlı yayın, Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 Üç boyutlu kuran oku Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 kuran ı kerim, Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 peygamber kıssaları,Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2 ilitam ders soruları, Seyru Sülukte Bir Başka Çizgi-2önlisans arapça,
Logged
05 Kasım 2010, 00:30:15
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 05 Kasım 2010, 00:30:15 »

Kaynak belirtilmemiş ama üslubu beni sevdiğim hocalarımın dizinin dibine götürdü..Çok güzel bir paylaşım..Allah razı olsun..amin..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

05 Kasım 2010, 13:42:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 05 Kasım 2010, 13:42:39 »

Evet değerli ablam tahmin ettiğiniz gibi Fethullah Hocaefendiye ait yazılar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes