> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Servet ve zenginliğin azabı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Servet ve zenginliğin azabı  (Okunma Sayısı 1060 defa)
12 Eylül 2010, 14:23:38
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 12 Eylül 2010, 14:23:38 »



               Kabirde İlk Gece (Servet ve zenginliğin azabı)                                                                                                   Kibrin ateş kardeşi olarak alaycı bakışların hükmettiği yüreklerin sahipleri bu odada bulunmaktaydı. Burası dünyada inanan insanlarla alay ederek onları Kibrin ateş kardeşi olarak alaycı bakışların hükmettiği yüreklerin sahipleri bu odada bulunmaktaydı. Burası dünyada inanan insanlarla alay ederek onları küçümseyen bunun yanı sıra da malına ve servetine güvenerek insanları hor ve hakir görenlerin mekânıydı. Ahmet bu insanların durumuna baktığında ürktü. Yüzleri öylesine iğrenç bir hal almıştı ki bakmak insanın içini bulandırıyordu. Sahip oldukları servetleri, güzellikleri, yakışıklı hallerinden eser yoktu. Ateş yüzlerini yalıyor ve aynanın karşısında saatlerini harcadıkları ve insanları kendilerinden kaynaklanmayan güzelliklerinden dolayı hava attıkları çehrelerinin havası solmuştu. Yanaklarını şimdi ateşin rüzgârları şişiriyordu. O alay ettikleri dillerini ise ağızlarının içinde büyüyerek ayaklarının altına sarkıyordu. Ağızlarının içinden çıkan kocaman bir yılan ise önemsedikleri bedenlerine dolanarak sımsıkı sarıyor sonra onları yuvarlayarak ateş deresine doğru sürüklüyordu.Bunların yanında ise uzun direklere bağlanmış çirkin suratlı başka garabet insanlar bulunuyordu. Onlarda alaycılar tayfasındandı. Özgürlüğü inançtan bağımsızlaşma olarak algılamaktaydılar. İnançlarına sadakatte bulunanlarla az dalga geçmemişlerdi. Onların her halükarda doğruluktan ve dürüstlükten ayrılmamalarını enayilik olarak görüyorlardı. İçkinin tadından mahrum kalmayı, kadeh tokuşturmanın zevkine erememeyi gericilik olarak değerlendiriyorlardı. Hele başörtüsünü inancının gereği olarak damarlarının her zerresine işlemiş olanları zevksiz zavallılar olarak değerlendiriyorlardı. İşte ateş onları her yanlarından kuşatmıştı. Tavan aheste aheste açıldı. Birden başlar yukarılara doğru çevrildi. Alay ettikleri insanlar başlarında elmastan taçlarla cennette Allah’a kul olma özgürlüğünün tadını çıkarıyorlardı. Her istedikleri ellerinin altındaydı. Yanlarında şarıl şarıl akan tertemiz nehirler vardı. Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyordu. Ateş direklerine bağlı alaycılar hayretle onlara bakıyorlardı. Sonra kendi kendilerine; “Şunlar dünyada sapıtmış dediğimiz, gerici, yobaz insanlar değil mi? İçmesini, giymesini bilmeyen, güzelliklerini teşhirden kaçınan zavallılar değil mi? Ah! O zaman bize “hesap günü var, insanlar yaptıklarının hesabını verecek, dünyanın geçici süsüne ve Allah’ın size lütfettiği güzellikler kanmayın” demişlerdi de inanmamıştık. Nasıl da kaş ve gözlerimizle alay ederdik! Şimdi alay edilecek duruma düştük. Yazıklar olsun bize yazıklar.”Cennet ehli gülümseyerek dünyadaki samimiyetlerinin mükâfatını ebedi bir şekilde yaşayacakları yurtlarına çekildiler. Cennetin aydınlığı kayboldu. Cehennemliklerin odaları tekrar eski karanlık mahzene dönüştü. Ateş bir koca bir yılan gibi yüzlerinde dolaşıyordu. Ayaklarının altından ateş kaynıyordu. Yüzleri çirkinleştikçe çirkinleşiyordu. Allah’ın ayetleri ve samimi kullarıyla alay edenlerin durumu hiçte iyi görünmüyordu. Dünyanın kısa zamanı sona ermiş sahip oldukları tüm imkânlar kendilerinden uzaklaşmıştı. Allah’ın verdiği servetle insanlardan yüz çevirerek onları horlayanlar, Allah’ın verdiği güzellikle insanları günaha sürükleyip, bununla övünüp, güzelliklerini örtüleriyle süsleyenleri alaya alanlar şimdi pişmanlık ateşinde yanıyorlardı. Feryatlar figanlar göklerde yankılanıyordu. Ama cehennemim harareti ve homurtusu hepsini, bastırıyordu. Son çırpınışla koca yılanların dolaştığı dilleriyle hatalarını dile getirmeye çalışıyorlardı; “Allah’ım bizi dünyaya geri gönder gönder de bizim sana ne kadar samimi ve içten ibadet edeceğimizi gör! O zaman nasıl iyilerden olduğumuzu göreceksin. Ne olur bize bir defa daha mühlet ver!” Zebanilerin kahkahaları ateş zindanında yankılandı. Aslında alaycı taife söylediklerine kendileri de inanmıyorlardı. Zebanilerin gülüşü de bundan dolayıydı. Dünyada kendilerine ne kadar çok imkân ve mühlet verilmişti. Ama her zaman bu fırsatları geri teptiler sıkıntılı anlarından kurtuldukları her seferinde alaycı tavırlarını devam ettirdiler. Cehennemdeki bu feryatlara karşı ilahi bir nefes duyulur; “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de sizi unutuyoruz. Yeriniz ateştir ve oradan çıkarılmayacaksınız. Yardımcılarınızda olmayacaktır. Servetiniz, güzelliğiniz sizden uzaktır artık. Taptığınız putlarınızın size bir faydası dokunmayacaktır. Dünya hayatına aldanarak ayetlerimle ve inanan kullarımla alay etmenizin karşılığı olarak ateşin azabını tadın! Ayetlerimle ve inanan kullarımla alay edenlere yazıklar olsun.”“Yazıklar olsun bize yazıklar olsun bize! Ey ölüm gel al bizi artık al da kurtar” istemedikleri ölümü kurtarıcıları olarak görmeye başlamışlardı. Ama nafileydi bu istek ve talepler. Üzerlerine ateşin nefesi kapanıyordu. Zebanilerle baş başa yeni yurtlarında alaylarının karşılığını yaşıyorlardı. Ne kadar kibirli ve gururluydular. Sakalından dolayı inananları işten çıkaranlar, başörtüsünden dolayı kızları küçümseyen gözlerle süzenler, onları gördüklerinde yürekleri daralanlar, şimdi gerçekten ateşin girdabında lavların mengenesinde daralıyorlardı. Kibirliler, alaycılar ve sadece “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için insanları işkenceye maruz bırakanlar kapı komşuları olarak dünyadaki isyanlarının karşılığını burada görürüler. İşte bir taifede yan tarafta bulunuyordu. Önlerine açılmış ateşten hendeklere bakıyorlardı. Yürekleri korkudan sanki yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Zebaniler ellerindeki çelikten kırbaçları zalimlerin sırtlarında şaklatıyorlardı. “Hatırlayın bakalım” diyorlardı. “Hatırlayın bakalım rabbimiz Allah’tır dedikleri için işkenceye tabi tuttuğunuz ve ateş çukurlarına attığınız insanların hallerini. Delicesine gülüyordunuz değil mi? Kahkahalarınız gökleri çınlatıyordu. Şimdi atılın bakalım siz de ateşten çukurlara. Nasılmış anlayın bakalım.”Ateş gürlüyordu. Nefesi öfke kokuyordu. Neredeyse yutacakmışçasına kollarıyla kendisine bakanları sarmaya çalışıyordu. Zincirlerinden bir boşansa zalimlerin vay halineydi. Ama zapt ediliyordu. Kendileri atılacaktı. İsteyerek atılmanın ne demek olduğunu hissedeceklerdi. Yanlarında bekleyen cehennem bekçilerine seslenirler; “Ey nöbetçi bu ateşe atılmaktansa söyle rabbin hiç değilse canımızı alsın da bu azabı tatmayalım.” Zebaniler ise; “Hayır hayır siz bu azabı yaşayacak ve inananlara çektirdiğiniz sizler de hissedeceksiniz. Kurtuluşunuz mümkün değil. Ölüm burada yoktur. Ölüm öldü artık. Burada ebediyet vardır. Birden yüksek sesle haykırılar; “Atlayııııııııın!” Ses yüreklerin en ücra köşelerine kadar korkuyu yaşatır. Tir tir titremektedirler. Sırtlarında şaklayan kamçı birden onları ateşin derinliklerine sürükler. İlk öncü yüreklerde başlar acı sonra bedenin her zerresinde hissedilir. “Yanmak kötü bir duyguymuş. Keşke atmasaydık” sözler anlam ifade etmiyordu. Ateş hafiflemiyordu. Yandıkça yanıyordu. Ateş çukurunun içinde kocaman akrepler çatallarıyla kendilerini karşılamaktadır. Gözleri çakmak çakmaktır. Çatalları ise keskin kılıçlardan daha keskindir. Ateş çukurlarına düşen zalimlerin gözlerine batırdıkları kollarını tekrar çektiklerinde gözleri de beraber gelir. Körelmişlerdir. Kan yerine irin akmaktadır oyulan göz damarlarından. Akreplerin bıraktığı zalimler yukarıya doğru çıkarlar. “Ya Rabbi biz dünyada görenlerdendik ne oldu böyle bize görmez olduk” “Sizler dünyada beni görmüyordunuz. Burada da görenlerden olmayacaksınız.” Sırada bekleyenler tek tek atılıyor ve inananlara yaşattıkları acının idrak edilemeyecek kadar büyüğünü yaşama serüvenlerine başlıyorlardı.Akrepler yılanlar kibirli, alaycı ve zalimlerin arkadaşı olarak kendilerine cehennem çukurlarında, zindanlarında ve direklerinde eşlik ediyorlardı. Alçaldıkça alçalıyorlardı dünya süslerinin, güzelliklerinin ve servetlerinin yakıcı girdabında. Aşağılara düşüyorlardı kendilerine ikram edilen nimetleri günah kazanma aracına dönüştürdükçe. Dünyada yaktıkları zavallıların ateşinde yanıyorlardı. İyilikten başka bir şey düşünmeyen zavallıların gönüllerini incitmenin ve onlara işkence etmenin ve alaya alarak küçümsemenin acısı kuşatıyordu yüreklerini en ücra köşesine kadar. Ahmet Malikle birlikte “yaşasın zalimler için cehennem” diyerek o odadan da ayrıldılar. Yeni bir kapı ve yeni gariplikler kendilerini bekliyordu. Bu kapının yanında yine zalimlerin bir diğer çeşidini içinde barındıran ve narın coşkulu kollarında dünyadaki zulmünün karşılığını gören bir kadının bulunduğu bir oda vardı. Bakalım bu kadının suçu neymiş neden dolayı zalimlerin bulunduğu odada bulunuyormuş.Ateş çukurundan lavlar ruhun tüm zerrelerini titretecek ve ürpertecek derecede şiddetli bir şekilde akıyordu. zebanilerin ellerindeki demir kamçılar kadının kocaman olmuş sırtında şaklıyordu. Kadının gözleri büyüyor büyüyordu. Bu sırada yavru bir kedi görülür. Ama birden tırnakları yavaş yavaş ayaklarının ucundan çıkarak uzamaya başlar. Zebanilerin kamçılarından daha keskin ve sivridir. Yavru kedi tırnaklarının büyümesi oranında büyümüştür. -Beni hatırladın mı ey zalim kadın?Ses yoktu, sadece acınma duygusuyla bakan gözler vardır. Ama bu gözler dünyadayken kedinin acılarına kör olmuştu. Şimdi de kendisinin acıları görülmez oluyordu. Kedi boğazdan gelen korkunç bir sesle sözünü tekrarladı;-Beni hatırladın mı? Odaya kapatmıştın, günlerce aç bırakmıştın. Miyavlamalarım ve acı haykırışlarım kaskatı kesilmiş kalbinde yankı bulamamıştı. Sonunda senin o hissiz kalbinin zalim gözleri önünde can vermiştim de hiç umursamamıştın. İşte şimdi cezanla kal baş başa.Bu sözleri söyledikten sonra uzun ve keskin tırnaklarıyla kadının yüzünü, gözünü cırmalamaya ve tırmalamaya başladı. Haykırışlar yükseliyordu kadının kurumuş dudaklarından. Ama karşılığında merhamet edecek kimsecikler yoktu. Yerdekilere...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Servet ve zenginliğin azabı
« Posted on: 18 Nisan 2024, 03:30:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Servet ve zenginliğin azabı rüya tabiri,Servet ve zenginliğin azabı mekke canlı, Servet ve zenginliğin azabı kabe canlı yayın, Servet ve zenginliğin azabı Üç boyutlu kuran oku Servet ve zenginliğin azabı kuran ı kerim, Servet ve zenginliğin azabı peygamber kıssaları,Servet ve zenginliğin azabı ilitam ders soruları, Servet ve zenginliğin azabıönlisans arapça,
Logged
27 Temmuz 2016, 21:06:00
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 27 Temmuz 2016, 21:06:00 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizlere iman güzelligi islam zenginligi versin.Bu dunyanin sehvetli hayatinin dan zenginliginden hesabini veremeyecegimiz malindan uzak eylesin inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes